2019.06.08.YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/KENT KONSEYİ ÜZERİNE 1-12
YEREL YÖNETİMİMİZİ
DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM
YARATALIM
(DATÇA)KENT KONSEYİ ÜZERİNE
TARTIŞMA NOTLARI -1
2005 tarihli 5393 sayılı
Belediye Kanununun 76. maddesi çerçevesinde kurulan, 08.10.2006 tarihli 26313 sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe
ek olarak 06.06.2009 tarihinde yayınlanan 27250 sayılı Kent
Konseyi Yönetmelik değişikliği çerçevesinde faaliyetlerini
sürdüren Datça Kent Konseyinin yeni Genel Kurulu, 23.05.2019 günü
Datça Belediye binası Belediye Meclis salonunda yapıldı.
***
İzleyici olarak katıldığımız
kongre salonunda, toplantının başlamasından hemen önce, oldukça
yoğun bir hareketlilik söz konusuydu; Datça Kent Konseyini
oluşturan paydaşların (siyasi parti, dernek, sendika, resmi ya da
tüzel kuruluş vb.) yetki belgeleri elinde olan temsilcileri, bu
belgeleri göstererek toplantıya katılım belgesindeki ilgili
bölümlerinin karşısına imzalarını atıyorlardı.(52 katılımcı
Genel Kurula katılmıştı/Bknz: Datça haber/28.05.2019)
***
Genel Kurulunun açılışını,
önceki dönem (2014-2019) CHP Belediye Meclis üyesi ve Datça Kent
Konseyi Başkanı da olan Hayriye Yılmaz Balkan yaptı; Divan
seçiminin ardından, toplantının yönetimini Divan Başkanı Orhan
Keskinsoy'a bıraktı.
***
Divan başkanı seçilen Orhan
Keskinsoy, 2009-2014 yılları arasında CHP Belediye Meclis üyeliği
ve Datça Kent Konseyi Başkanlığı yapmış, Datça'da var olan
pek çok resmi ve sivil toplum kuruluşunun yönetiminde aktif olarak
çalışan/yer alan ve aynı zamanda, bu Genel Kurul öncesi dönemde
Datça Kent Konseyi Yürütme Kurulunda bulunmuş, çalıştığı
alanlarda konulara hakim, yetkin bir kişiydi.
***
Divan Başkanı seçilen Orhan
Keskinsoy'a göre Kent Konseyleri '...Cami avlusuna bırakılan bir
bebek gibi, hatta ondan bile öksüz.'dü. 'Kent Konseylerinin hiç
sahibi yoktu. 'Kendi güçleriyle çalışma yapmaya çalışıyorlar.
Kent Konseyleri yönetmeliği yayınlandığında, hem iktidar
kanadından, hem muhalefet kanadından destek sözleri gel...'mişti.
Ama sonrası tam bir hayal kırıklığıydı. 'Bugüne kadar
muhalefet partilerinden hiçbiri gündem içi, gündem dışı
parlamentoda Kent Konseyleri sorunlarından söz etmemişti...Yine
iş...'paydaşlara düşmekteydi. 'STÖ (Sivil Toplum Örgüt)lerde
çalışmak çok önemli...'ydi.(Bknz: Datça Haber/28.05.2019)
***
Divan Başkanının oyladığı
'Toplantı gündemi'ne karşın, pek çok yerde olduğu gibi, yer yer
bu gündemin dışına taşan ama sorunsuz bir şekilde devam eden
toplantı süresince, katılımcıların, Datça'ya (yaşadığımız
yere) ve Kent Konseyinin ilgi alanlarına yönelik olarak dile
getirdikleri çok sayıda sorun (Yıkılan Eski Hükumet Konağının
yeri, Datça'nın yolları, Yat Limanı, MUÇEV'in kıyıları
işgali, Datça'nın su sorunu, Ulaşım sorunu...) ve çözüm
önerileri üzerine görüşler ortaya konuldu. Tartışmalar
yapıldı.
***
Yapılan Genel Kurul süresince
tanık olduğumuz ve not almaya değer gördüğümüz bazı konuları
ise şöyle sıralayabiliriz:
- Kent Konseyi Genel Kurulu süresince konuk olarak katılanlara 'söz hakkı' tanınmıyordu; bu hak yalnızca paydaşlara ait bir hak olarak anlaşılıyor ve nitekim ona sıkı sıkı uyuluyordu.(Toplantı süresince, yalnızca Av:Ali Kurt'a, o da MUÇEV'in kıyıları işgali konusunda açılan davaları takip ettiği için bir kez söz verildi.)
- Katılımcılardan (bilahare yeni yürütmeye de seçilecek olan) Güngör Erçil, 06.06.2009 tarihindeki değişiklik ile yılda en az 2 kez yapılması gerektiği belirtilen Genel Kurul'un yılda 4 kez yapılmasını önerdi; bu öneri, genel olarak kabul gördü.
- Bazı katılımcılar, kendisi Devlet tarafından 'Tüzel Kişilik' olarak tanımlanmayan Kent Konseyinin katılımcılarının 'Tüzel Kişilikler' ve Kent Konseyi çalışma grupları ile sınırlı tutulmasını eleştirerek; Kent Konseyi paydaşları arasında MUÇEP (MUÇEV'e karşı mücadele yürütenlerden Muğla Çevre Platformu), DKSD (Datça Kültür Sanat Dayanışma)...gibi platformlarının da olması gerektiğini dile getirdiler. (Nitekim, Haziran Hareketi/Datça yürütme olarak biz de 'konuk' olarak Genel kurul salonunda bulunuyorduk.)
***
Genel Kurul'un son bölümünde,
Datça Kent Konseyi Başkanının ve yeni Yürütme Kurulunun
seçimine geçilmeden önce, katılımcılardan/paydaşlardan bir
temsilci 'Kent Konseyi Yürütme'de Belediye personelinden kimsenin
yer almaması ve haliyle aday olmaması' doğrultusunda bir görüş
ve öneri dile getirdi; bu görüş ve öneri, bazı temsilciler
tarafından hararetle desteklendi.
Çok açık ifade edilmese de,
Kent Konseyi Başkanının, Belediyeyi temsilen toplantılara
katılan (Belediye Meclisi üyesi) kişi olmamasını da (bugüne
kadar olduğunun aksine) içeren bu öneri, yeni Yürütme'ye aday
oldukları bilahare anlaşılacak olan (halihazırda Belediye'de
görevli) bazı paydaş temsilcileri tarafından şiddetli tepki
gördü; kısa bir tartışma yaşandı.
Bu görüşe ve öneriye karşı
en açık yanıtı, Divan Başkanı konumundaki deneyimli Orhan
Keskinsoy verdi: 'Kent Konseyi Başkanının Belediye'den doğru
önerilen birisinin olmaması halinde uygulamada ciddi sorunlar
yaşanabileceğini; Kent Konseyinin herhangi bir geliri olmadığı
için, herhangi bir nedenle herhangi bir yere gidilmesi gerektiğinde
bunun mümkün olmayabileceğini; Konsey Başkanının Belediye'den
doğru önerilen bir kişi olması halinde ise 'yolluk' çıkarılarak
vb. yollarla bu sorunun kolayca halledebileceğini...Deneyimle bunun
sabit olduğunu vb...' söyledi.
Tartışma sürdü ve bilahare,
Kent Konseyi Başkanlığı seçimine geçildi.
***
Yukarıdaki görüşü ve öneriyi
dile getiren temsilci, bu konunun tartışmaya açılacağından
habersiz ya da önceden kendisine teklif edilmesine karşın 'olur'
demediği izlenimi veren bir temsilciyi 'yeni dönemin başkan adayı'
olarak önerdi; bu öneri, önerilen kişi tarafından, anında
reddedildi.
***
31 mart 2019 Yerel yönetim
seçiminde bir kez daha CHP Belediye Meclis üyesi seçilen Hayriye
Yılmaz Balkan 'tek aday' olarak seçime katıldı ve oy birliğiyle,
yeniden 'Başkan' seçildi.
***
Yürütme Kurulu'na seçilecek
kişilerin seçimine geçilmeden önce 'kulis' çalışmaları için
toplantıya kısa bir ara verildi.
***
Toplantının ikinci bölümü
başladığında, yeni başkanın, çalışmak istediği kişilerin
adlarının yazılı olduğu bir 'Blok Liste' hazırladığı ve
seçime bu liste ile katılmak istediği görüldü; 'kıyamet'
koptu!...
Anlaşıldı ki, bazı
temsilciler, özellikle, 'Yürütme Kurulu'na Belediye personeli aday
olmasın ve girmesin' önerisini dile getiren ve savunanlar, böyle
bir gelişme beklemiyorlardı; bu temsilcilere göre, Yürütme
Kurulu'na aday olacaklar tek tek adlarını yazdırmalı idi ve
bilahare, bu isimler üzerinden oylama yapılmalıydı. (Bir nevi
'Çarşaf Liste')
***
Önerilen yöntemlerin hangisinin
'hukuki', 'yasal', 'ahlaki' vb.vb. olduğu üzerine (karşılıklı)
çokça düşünce ortaya konulduktan sonra isteyenin yeni bir 'Blok
Liste' hazırlayabileceği, isteyenin önerilen bu liste üzerinde
kimi isterse çizebileceği ve çizdiklerinin yerine yeni birisini
ekleyebileceği, isteyenin tek tek isimler
yazabileceği...çerçevesinde (kısmen gönülsüz) genel bir
mutabakat sağlanarak seçimlere geçildi.
***
Yeni Başkan Hayriye Yılmaz
Balkan'ın listesi ('asil üyelikler'de bir yerde, 'yedekler'de ise
bir-iki yerde delinmesine karşın) kabul edildi.
***
Datça Kent Konseyinde yeni dönem
başladı...
***
(Şimdi, bir yurttaş -ve/veya
paydaşlar- olarak, bu yazının konusu olan 'Yerel yönetimimizi
demokratikleştirelim/Demokratik bir yerel yönetim yaratalım'
çerçevesinde, 'Kent Konseylerini', afaki söylemlerle değil,
günlük yaşamımıza yansıyan ve algılanan yönlerinden hareket
ederek-somuttan soyuta- tartışmaya başlayabiliriz.)
08.06.2019/Datça
Mehmet Erdal
YEREL YÖNETİMİMİZİ
DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM
YARATALIM
KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA
NOTLARI -2
Dünyanın pek çok ülkesinde
(ülkemizde de olduğu gibi) yerellerde var olan Yerel Yönetim
(Belediye) modellerindeki işleyişin (görece farklılıklar olsa da
özde aynıdırlar) nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz: Yerel Yönetim
seçimleri gündeme geldiğinde sandığa gidiliyor, başkanlığa
aday olanlardan birisini 'Başkan'lığa ve Belediye Meclisi için
çıkarılan listelerden (veya 'bağımsız' adaylardan) birisindeki
adayları da Belediye meclisi'ne seçmek için oy kullanılıyor; en
çok oy alan başkan adayı 'Başkanlığa' seçiliyor ve Belediye
meclisi için liste çıkaranlardan ise (keza bağımsız adaylar),
aldıkları oy oranında 'Belediye Meclisi'ne temsilci gönderiliyor.
***
Belediye başkanlığına aday
gösterilebilmek, Belediye Meclis üyelikleri için çıkarılacak
'aday listeleri'ne girebilmek, hele hele kazanılması garantili
sıralarda yer alabilmek, seçilebilmek vb.vb. için kendilerince 'en
uygun' yol ve yöntemleri izleyen (ki bizim, bütün bu yol ve
yöntemlere başvurulmaması veya en azından minimalize edilebilmesi
için önerdiğimiz yol 'ön seçimdir) bu 'temsilci adaylar'dan
seçilebilenler, seçildikten sonraki dönem içerisinde (yeni seçime
kadar), Yerel Yönetimlerdeki yetki alanları dahilindeki her konuda
( yasal zorunluluklar dışında) kelimenin tam anlamıyla 'özgür'
oluyorlar ve bu sahip oldukları özgürlük ekseninde hareket
ediyorlar; kendi kişilikleri, sorumluluk duyguları, ahlaki ve
toplumsal değerleri ve mensubu oldukları siyasi partinin denetimi
dışında, bu 'temsilcileri/ vekilleri/ emanetçileri', yerel
yönetimdeki görevleri çerçevesinde denetleyen herhangi bir
mekanizma olmuyor.
Bir başka deyişle, seçmenler,
seçim öncesi dönemde, yani seçim sürecinde kendilerinin
varlığını hatırlayan, hal hatır soran, gönüllerini kazanmaya
çalışan, herhangi bir sorunu olup olmadığını ve eğer varsa,
bu sorunları hemen veya bilahare (eğer seçilebilirler ise)
çözebileceklerini söyleyen, tabir-i caizse evlerinin,
iş yerlerinin, derneklerinin, sendikalarının... oturdukları
kahvehanelerin vb. yollarını aşındıran, seçilebidikleri
takdirde yerine getirip getiremeyecekleri meçhul sayısız vaadlerde
bulunan 'temsilcilerinin', seçildikten sonraki 'görev' sürecinde
yaptıkları faaliyetleri ve aldıkları kararları yalnızca
seyredebilmekte; bu faaliyetlerin ve alınan kararların ne ölçüde
(vekaleti verenler olarak) kendi iradelerine ve istemlerine uygun
olup olmadığını asla denetleyememektedirler.
Bu çerçevede eleştiri
yönelttiklerinde, aldıkları cevap, çoğunlukla 'bakarız,
ederiz', hatta bazen, doğrudan 'gelecek seçim oy vermezsin,
seçmezsin, olur biter' olmaktadır.
Literatürdeki adlandırmayla,
seçilen temsilcilerin, süreç içerisinde, kendisini seçenlere
'yabancılaşma' olasılığının bulunduğu, keza yaygın olarak da
bu 'yabancılaşma' olgusuna tanık olunduğu ama buna rağmen bu
düzlemde 'görevi'ne(!) devam ettiği bu modelin adı, 'Temsili
Demokrasidir.'
***
İşte, tartışmaya başladığımız
'Kent Konseyi' örgütlenmesi, bu 'Temsili Demokrasinin', tarihsel
süreç içerisinde farklı zamanlarda, farklı ülkelerde, farklı
kişiler ve kesimlerce eleştirilmesinin bir sonucu olarak
önerilmeye, tartışılmaya ve formüle edilmeye başlanmış;
bilahare farklı ülkelerde, farklı zamanlarda ve görece
birbirinden farklı biçimlerde uygulamaya geçilmiştir.
***
'Kent Konseyi' örgütlenmesi
doğrultusunda ilk adım, 1992 yılında, Brezilya'nın Rio Grande de
Sul eyaletinin başkenti Porto Allegre Belediyesince (önceki
yıllarda ülke genelinde yaygınca gündeme gelen 'Adem-i
Merkeziyetçi/ Yerinden Yönetim' uygulamalarının bir devamı
anlamında da) başlatılan 'Katılımcı Bütçe' deneyimi ile
atılmıştı: Bu uygulama ile Belediye bütçesinin tamamında
değil, yalnızca yatırımlara ayrılan (bugüne kadarki
uygulamalara bakarsak % 5-20'lik) kısmının nerelerde ve hangi
yatırımlarda nasıl kullanılması gerektiği konusunda
yurttaşların öneri ve düşüncelerinin alındığı; yurttaşların
söz, yetki ve karar sahibi olarak kabul edildiği; böylece 'yöneten
ve yönetilen' ayrımının önüne geçilmeye çalışıldığı bir
sürecin önü açılmak istenmişti. (Brezilya'da 2002 yılında 140
yerde bu 'Katılımcı Bütçe' uygulamasına geçilmiş; bugün ise,
dünyanın farklı yerlerinde 300 kadar yerde bu uygulama
yapılmaktadır.)
***
Aynı yıl, 1992 yılında,
Brezilya'da, BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, 'Yeryüzü Zirvesi'
adı altında toplanmış, burada 'Gündem 21' olarak bilinen
'sürdürülebilir kalkınma', bir başka deyişle 'Kalkınma ve
Çevre' içerikli uluslararası 'eylem planı' kabul ve ilan
edilmişti. '...İnsanlık tarihsel bir dönüm
noktasındadır' cümlesi ile başlayan bu zirvede kabul edilen bu
'Gündem 21' eylem planı ile '...Merkezi Yönetim-Yerel Yönetim
ilişkisinde Yerel Yönetim lehine daha fazla yetki devredilmesi,
yerelin güçlendirilmesi, hükumet ve hükumet dışı kuruluşlar
arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve halkın etkin katılımının
sağlanması...' anlayışı benimsenmişti.(Bir başka deyişle
'Toplumsal Uzlaşma') (Bknz:Mehmet Çilsal/Bodrum...Keza, İnternette
farklı kaynaklar)
***
'Gündem 21' veya 'Yerel Gündem
21' adıyla bilinen bu program, 1997 yılında, Avrupa ile birlikte
ülkemizde de BMKP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı)
çerçevesinde 'Yerel Gündem 21'lerin Teşviki ve Kalkındırılması'
başlığıyla uygulanmaya başlanmış; ilk elde 9'u Büyükşehir,
3'ü İl Özel İdaresi olmak üzere toplam 48 Yerel Yönetimin
katılımıyla yürütülmüştü.
1997 yılından itibaren İl İl,
İlçe İlçe yapılan 'Gündem 21' toplantılarının ardından ise
2005'de resmi gazetede yayınlanan 5393 sayılı Belediyeler
Kanununun 76. maddesi ile 'Kent Konseyi' resmen kabul edilmiş ve
günlük hayatımıza girmiştir.
(2006 yılında 'Kent Konseyi
Yönetmeliği' ve bilahare 2009 yılında da 'Kent Konseyi
Yönetmeliğinde değişiklik' yayınlanarak bugünkü uygulamanın
yasal ve hukuki yapısı oluşturulmuştur.)
***
Yasaya göre 'Kent
Konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin
geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir
kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma,
saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim
ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.' (5393 sayılı
yasa/76.madde)
***
Bu
bölümü bitirirken, şimdi, şunları bir kenara not edebiliriz:
1-'Kent
Konseyi', var olan Yerel yönetimin yetersizliklerinin eleştirisi
üzerinde yükselmiş ve bu yetersizliklerin giderilebilmesi
çerçevesinde (yani somut bir gereksinime bağlı olarak) tarih
sahnesine çıkmış ve önerilmiş; bu nedenle, var olan yerel
yönetimlerce (gerçekte) gereksiz, fuzuli, laf olsun diye, yasal
zorunluluklar gereği vb. kurulmak ve katlanılmak zorunda olunan bir
örgütlenme biçimi olarak görülemez ve değerlendirilemez.
2-'Kent
Konseyi', var olan Temsili Demokrasinin (Belediye yönetimlerinin)
'daha demokratik' (katılımcı, şeffaf, çok sesli vb.) bir yönde
evrilmesine/ dönüşmesine katkıda bulunduğu için, 'pozitif' bir
öneri ve 'örgütlenme biçimi' olarak kabul edilmeli, haliyle
sahiplenilmelidir.
3-'Kent
Konseyi', var olan 'Belediye Meclisinin alternatifi olarak tarih
sahnesine çıkmamış, önerilmemiş, formüle edilmemiş ve
uygulanmaya çalışılmamıştır; haliyle, 'Kent Konseyi'ne, bir
'alternatif örgütlenme modeli' olduğu ve istenirse, 'Belediye
Meclisinin karşısına çıkarılabileceği varsayımıyla
yaklaşılamaz; bu çerçevede bir bakış açısı ve planlama
geliştirilmeye çalışılamaz.(Var olan haliyle 'Kent Konseyini bu
çerçevede zorlayanların, çok kısa sürede, tam bir 'düş
kırıklığı' yaşamaları kaçınılmazdır)
Temsili
Demokrasinin (demokratik) alternatifi 'Doğrudan Demokrasi'dir ve bu
alternatif model, geçmiş tarihsel süreçte, farklı zamanlarda,
farklı ülkelerde, farklı adlarda ve biçimlerde önerilmiş; somut
örnekleri yaşama geçirilmiş ve insanlık, bu yaşanmışlıklara
tanıklık etmiştir.
15.06.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -3
Farklı
ülkelerde, farklı zamanlarda, farklı ad ve biçimlerde önerilmiş
olan Kent Konseyleri, tarihsel olarak 'merkezi otoritenin' (Devletin)
yereldeki eksikliklerinin ve yetersizliklerinin değil, yerel
yönetimin (belediyenin) eksikliklerinin ve yetersizliklerinin
giderilmeye çalışılmasının bir ifadesi olarak gündeme gelmiş
ve bu nedenle, örn: ülkemizde 2005 tarihli 5393 sayılı
Belediyeler Kanununun 76. maddesi ile resmen kabul edilerek günlük
hayatımıza girmiş ve her yerde değil, yalnızca '...belediye
teşkilatı olan yerlerde, mahalli idareler genel seçim sonuçlarını
izleyen 3 ay içinde...' kurulması ve '... ilk toplantısını
(genel kurul) yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile
toplan..'ması öngörülen bir örgütlenme
biçimidir.(Bknz:06.06.2009 tarihli ve 27250 sayılı Kent Konseyi
yönetmeliğinde değişiklik, Madde 5-1,2)
***
İlgili
yasa ve yönetmelik gereği 'ilk genel kurul' için 'çağırıcı'
olma görevini üstlenen 'seçilmiş' belediye başkanı, bu görevini
yerine getirirken, elbette 'kişisel inisiyatif' ekseninde değil,
ilgili yönetmeliğin belirlediği çerçeve içerisinde hareket
etmek ve toplantıya, 'keyfe keder' belirlediği değil, yine ilgili
yönetmelik tarafından çerçevesi çizilen kişileri, resmi ya da
sivil kurum ve kuruluşları çağırmak zorundadır.
***
Yasa
koyucunun, 2006'da çıkarılan 'Kent Konseyi yönetmeliği' ve
bilahare 2009'da çıkarılan 'Kent Konseyi Yönetmeliğinde
değişiklik' ile Kent Konseyi katılımcıları olarak
belirledikleri şunlardır;
'
a) Mahallin en büyük mülki idare amiri veya temsilcisi,
b)
Belediye Başkanı veya temsilcisi,
c)
Sayısı 10'u geçmemek üzere illerde valiler, ilçelerde
kaymakamlar tarafından belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının
temsilcileri,
ç)
Mahalle sayısı yirmiye kadar olan belediyelerde bütün mahalle
muhtarları, diğer belediyelerde belediye başkanının çağrısı
üzerine toplanan mahalle muhtarlarının toplam muhtar sayısının
yüzde 30'nu geçmemek ve 20'den az olmamak üzere kendi aralarında
seçecekleri temsilcileri,
d)
Beldede teşkilatını kurmuş olan siyasi partilerin temsilcileri,
e)
Üniversitelerden ikiden fazla olmamak üzere en az bir temsilci,
üniversite sayısının birden fazla olması durumunda her
üniversiteden birer temsilci,
f)
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların,
noterlerin, baroların ve ilgili dernekler ile vakıfların
temsilcileri,
g)
Kent Konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarının birer
temsilcisi.'(Bknz:8 madde)
***
Kent
konseyinin ilk genel kurulunun toplanması için çağrı yapılan
(ki o an için halihazırda kurulu olmayan -g- bendi dışındaki) bu
katılımcılardan katılanlar ile '...Belediye başkanının
başkanlığında toplanan genel kurul, toplantıyı idare etmek
üzere üyeleri arasından en az üç kişiden oluşan divan kurulunu
seçer.' 'Divan kurulunun oluşturulmasından sonra Kent Konseyi
yürütme kurulu ve Kent Konseyi başkanı seçilir.'(2009 tarihli
yönetmelik değişikliği, madde 5-2,3)
***
Bu
noktadan sonra, artık 'kent konseyi' kurulmuş;
katılımcıları/kurucuları çağırma, ilk genel kurulu toplama ve
Divan kurulu seçilinceye kadar toplantıya başkanlık yapma 'yasal'
görevi bulunan belediye başkanının bu görevi, divan kurulu
oluştuktan sonra 'resmen' sona ermiş; bu yetki önce divan kuruluna
ve bilahare, 'yürütme kurulu' ve 'kent konseyi başkanı'
seçildikten sonra da onlara geçmiş olduğu, kabul edilir.
(Belediye başkanının, bu noktaya kadar olan süreçteki bu rolüne
karşı çıkmak, çok fazlaca savunulabilecek bir yaklaşım
değildir; çünkü bu gelişmeler, işin doğasına uygun olan
gelişmelerdir.)
***
Bu
noktadan sonra, ilgili yönetmeliğin 8.maddesinin (b) bendine göre
şahsen veya temsilci düzeyinde konsey içinde 'daimi katılımcı'
olarak yer almaya devam etmesi öngörülen belediye başkanının
(yalnızca Madde 14 A-1'e uygun olarak kent konseyi sekreterliği
için yürütme kuruluna 3 aday önerme dışında) 'resmi' düzeyde
diğer katılımcılarla 'eşit' konumda olacağı ve bunun,(
8.maddenin başka bazı bentleri gibi) pratikte herhangi bir sorun
yaratmayacağı söylense bile, uygulamada 'gerçek' böyle midir?
22.06.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -4
Siyasi
iktidarın, 2005 yılında, 5393 sayılı yasanın 76.maddesi
çerçevesinde 'yasal bir örgütlenme biçimi' olarak kabul ettiği
ve belediyelerin bulunduğu her yerde kurulmasını önerdiği 'kent
konseyleri', (siyasi iktidar bu yasayı çıkartırken hangi
gerekçelerle hareket etmiş olursa olsun) yereldeki 'Temsili
Demokrasinin(Belediye yönetimlerinin) 'daha demokratik' (katılımcı,
şeffaf, çok sesli vb) bir yönde evrilmesine/dönüşmesine katkıda
bulunduğu için, 'pozitif' bir öneri ve 'örgütlenme biçimi'
olarak kabul edilmeli ve haliyle sahiplenilmelidir.
'Kent
konseyleri' konusuna bizim yaklaşımımız bu çerçevededir;
öncelikle bunu bir kez daha vurgulayalım.
***
Ancak,
yasa koyucu (siyasal iktidar/merkezi otorite), 2005 yılında yasal
olarak kabul ettiği ve kurulmasını önerdiği bu örgütlenme
biçimine, 2006 yılında (2009 yılındaki değişikliklere karşın
özde aynı kalan) 'hukuki' bir çerçeve çizerken; sanki, onun
farklı ülkelerde, farklı zamanlarda, farklı ad ve biçimlerde
ortaya çıkmasına, pek çok ülkede kurulmasına karşın ülkemizde
gerekli olduğuna pek inanmamış ama 'kerhen' de olsa kabul etmek
zorunda kalmış gibi bir yaklaşım ile onu daha baştan, (yasal
olarak kabul etmesine ve kurulmasını önermesine karşın)
'merkezi' ve 'yerel' otoritenin denetimi ve yönlendirmesi altına
almak; tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesine uygun bir
içeriğe sahip olmasına ve görev üstlenmesine engel olmak; onun
tamamen 'şekli' ve 'bürokratik' bir yapıda, içeriği boşaltılmış
ve işlevsizleştirilmiş bir örgüt olarak günlük hayatımızda
yerini almasını istemiş gibidir.
***
Kent
konseyi yönetmeliğinin pek çok maddesi, bu özetlediğimiz
yaklaşımın yazılı kanıtları niteliğindedir
***
1-Kent
konseylerinin tarihsel olarak gündeme gelmesine neden olan etmenler
bilindiğine (yereldeki 'Temsili Demokrasinin
eksiklikleri/yetersizlikleri, ki bunu defaten vurgulayıp duruyoruz)
göre, kent konseyi kurucuları arasında olması gereken kişiler,
resmi ve sivil kurum ve kuruluşlar sıralanırken, merkezi
otoritenin (Devletin) yereldeki temsilcisi/uzantısı/eli/kolu/kulağı
olan 'Mahallin en büyük mülki idare amiri veya
temsilcisinin (madde 8-a), keza 'Sayısı 10'u geçmemek üzere
illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenecek kamu
kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin sayılması (Madde 8-c) ne
anlama gelir?
*'Mahallin
en büyük mülki amirinin veya temsilcisinin' kent konseyi
kurucuları ve daimi katılımcıları arasında olması,
muhtemeldir ki, kent konseyinin ve yapacağı faaliyetlerin, Devlet
bürokrasisi ve Devlet kurumlarınca daha muteber karşılanmasına
yol açabilir; evet bu olasıdır ve bu 'muteberlik', bazı
kurucular/katılımcılar açısından da çok önemli olabilir.
Ama,
bu aynı etmen, var olan 'temsili demokrasi'ye 'muhalif' ve/veya
'merkezi' ve 'yerel' otoritenin ya da her ikisinin uygulamalarını
eleştiren, farklı bakış açıları ve önerileri olan diğer kent
konseyi katılımcıları ve haliyle onların konsey içindeki
çalışmaları üzerinde 'negatif' bir baskılanma
yaratabileceğinden dolayı kent konseyinin işlevini yitirmesine ve
süreç içerisinde sönümlenmesine yol açacaktır.
*Keza
kent konseyinin kuruluş amaçları çerçevesinde yürüteceği
faaliyetlere bağlı olarak bazı resmi kurum ve kuruluşlarının
temsilcilerinin konsey çalışmalarına katılmasına gereksinim
duyulabilir, ki bu gereksinimin duyulması çok doğaldır; bu
yadsınamaz.
Ancak,
hangi resmi kurum ve kuruluşun kent konseyi içerisinde
bulunabileceğine (daha baştan) en büyük mülki idare amirince
karar verilmesi doğru değildir; bu konuda, kent konseyi asıl
belirleyici unsur olmalı; konsey, hangi resmi kurum ve kuruluşa
hangi zamanda ve ne kadar süreliğine gereksinim duyuluyorsa, bunu
(sorumlu konumundaki) mülki idare amirine bildirmeli ve o kurum ve
kuruluşların temsilcilerinin kent konseyi çalışmalarına
katılmaları sağlanmalıdır.(Elbette çalışmalara katılan her
kamu kurum ve kuruluş da diğer katılımcılar ile eşit konumda
olmalıdır.)...
*Bu
anlatılanlar çerçevesinde, bizce, 8.maddenin (a) bendinin
yönetmelikten çıkarılması ve ( c ) bendinin ise yukarıdaki
paragrafta anlattıklarımıza uygun olarak yeniden düzenlenmesi;
yüksek sesle dillendirilmesi ve uğruna mücadele edilmesi gereken
talepler olarak kabul edilmelidir.
'Bunlar
gerçekçi talepler değildir, haliyle olmaz' denmemelidir. (2006
yılında yayınlanan yönetmelikte 'Bölge milletvekilleriyle
Belediye Meclis üyeleri de daimi katılımcılar arasında
sayılırken, bilahare Danıştay bu bentleri iptal etmiş ve bu
bentler, 2009 yılında yönetmelikten çıkarılmıştır..)
Keza
bazı yerlerde, bazı zamanlarda, uygulamada, bu bentlerin
karşılığının olmadığı söylenerek, bizim bu görüşümüze
karşı çıkılması da doğru değildir; bizce, 'Demokratikleşme'
konusunda 'pragmatizm' ve 'palyatif çözümler' değil, 'İLKESEL'
bir yaklaşım esas alınmalıdır!..
29.06.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -5
Tartışmaya
devam ediyoruz:
2)'...Kent
konseyi bulunmayan yerlerde ilk toplantı belediye başkanının
çağrısı ile...' (Geçici madde-1/2009) '... belediye başkanının
çağrı yazısında bildirilen gündemle, ilan edilen yer ve
tarihte...' yapılır.(Geçici madde-3) '... Belediye başkanının
başkanlığında toplanan genel kurul, toplantıyı idare etmek
üzere üyeleri arasından en az üç kişiden oluşan divan kurulunu
seçer.' (Madde 5-2)
***
Divan
kurulu seçildikten sonra (o ana kadarki) yetkileri hukuken sona eren
belediye başkanının, sonraki süreçte, kent konseyi ile
ilişkileri ve kent konseyi/kent konseyi çalışmaları üzerindeki
etkisi tartışma konusudur.
***
Kent
konseyi yönetmeliğine göre, kent konseyi ilk genel kurulunu yapıp
divan kurulunu seçtikten sonra, belediye başkanının kent konseyi
ile ilişkisi bitmez; 'Belediye başkanı veya temsilcisi' (Madde 8-b)
kent konseyi kurucularından birisi olarak kent konseyi genel kurul
toplantılarına daimi katılımcı olarak katılır; hukuken eşiti
olan diğer katılımcılardan farklı olarak, yalnızca, yürütme
kuruluna (yürütme kurulu tarafından aralarından seçilerek
belirlenmek üzere) üç 'sekreter adayı' önerir (Madde 14/A-1);
yine keza, bazı kent konseylerinde gerekli ise, 'sekreterya
hizmetleri' için kent konseyi yürütme kuruluna 'görevli adayları'
önerir, yürütme kurulu, önerilen bu adaylar arasından, yeterli
sayıda görevliyi belirler; bu görevliler, sekretere bağlı olarak
çalışmaya başlar.( madde 15-1)
***
Belediye
başkanı, (kendisinin katıldığı ya da yaygınca gözlendiği
üzere, temsilcisini gönderdiği) kent konseyi içerisinde,
yönetmeliğin lafzi yorumuna göre, yetki açısından, diğer
katılımcılardan ne bir adım önde ne de bir adım geridedir;
eşittir; aynı konumdadır; aynı haklara ve sorumluluklara
sahiptir.
Belediye
başkanı, (eğer kendisi katılıyorsa doğrudan ya da temsilcisini
gönderiyorsa, temsilcisi aracılığıyla) kent konseyinin (ve
oluşturulan çalışma gruplarının) çalışmaları ve Belediye
Meclisi'ne sunacağı kararları üzerinde (belediye başkanı olma
konumundan kaynaklanan) herhangi bir yönlendirme yapma ve etkilemede
bulunma hakkına ve yetkisine sahip değildir; belediye başkanı,
kent konseyinin (ve çalışma gruplarının) çalışmalarına ve
alacağı (bilahare belediye meclisine sunacağı) kararlara
saygılıdır; bu çalışmalar ve kararlar ne olursa olsun, kent
konseyinin, işlevine uygun çalışmalar yapmasına ve kararlar
almasına; belediyenin çalışmalarına bu biçimde katkıda
bulunmasına ve yardımcı olmasına...maddi ve manevi desteği
sağlar. (Madde 16/A) (Kent konseyinin çalışmalarının
sonuçlarının uygulamaya sokulması, belediye başkanı ve belediye
meclis üyelerinin 'son söz' sahibi olduğu belediye meclisinin
karar almasıyla olası olduğundan, aslında bu, oldukça makul ve
akla yatkın bir yaklaşım gibi görünüyor.)
***
Peki,
gerçekte, bu yoruma uygun bir çerçevede faaliyet yürüten
herhangi bir yerde herhangi bir kent konseyi ve bu anlatılan konuma
rıza gösteren belediye başkanı var mıdır?
***
31
Mart 2019 yerel seçim sonrası süreçte Menemen, Bodrum, Menteşe,
Marmaris (Çağdaş Marmaris/ 29.06.2019), Ödemiş, Çiğli ve daha
öncesinden Karşıyaka, Kuşadası, Seferihisar, Bursa/Nilüfer vb.
yerlerdeki kent konseyleri çalışmaları, belediye başkanlarının
uygulamaları ve bu başkanların kent konseyini ilk topladıklarında
yaptıkları konuşmalar, bu çerçevedeki örnekler olarak
gösterilmekte ve tartışmalarda, farklı açılardan bu örneklere
atıflar yapılmakta; bunun pekala mümkün olduğu
söylenebilmektedir.
***
Gerçekte,
kent konseyi yönetmeliğinin (hukukunun) 'doğru/yanlış' yorumu
değil, asıl olarak başkaca pek çok etmenin varlığı (ülkedeki
ve kent konseyinin kurulduğu yerdeki politik hava, kent konseyi
çalışmalarının belediye başkanı nazarındaki 'itibarı', kent
konseyi başkanının ve yürütme kurulunun belediye başkanı ile
'uyumu', belediye başkanının kent konseyi örgütlenmesinin ve
onun çalışmasının gerekli olup olmadığına dair düşüncesi,
belediye başkanının kişiliği ve öz güven duygusu vb.vb...)
çerçevesinde ele alınması gereken bu örnekler, elbette olumlu,
desteklenmesi ve çoğaltılması gereken örneklerdir; bu,
tartışmasız böyledir; ama yeterli değildir; çünkü, sözü
edilen bu örnekler, aynı zamanda, var oluş nedenleri itibarıyla,
her an değişkenlik göstermeye meyilli bir durumu da işaret
ederler ki, biz, bu olasılık nedeniyle, 'kalıcı' olanın
yaratılması ve bu yaratılanın da kalıcılaştırılması
gerektiğini savunuyoruz...
06.07.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -6
2005
tarihli 5393 sayılı yasanın 76.maddesi ile kent konseylerinin
ülkemizde kurulmasına karar verilirken, yasa koyucu, belediye
başkanlarını, bulundukları yerlerde kent konseyini kurup kurmama
konusunda 'özgür' bırakmamış; keza, belediyeler arasında
herhangi bir nedenle herhangi bir ayrım yapmamış; kent
konseylerinin kurulmasını bütün belediyeler için öngörmüş ve
nasıl kuracaklarını da yönetmelik çıkararak belli bir hukuki
çerçeveye bağlamış; bu konuda bütün belediyeleri 'eşit'
konumda değerlendirmiş; her birine eşit sorumluluklar yüklemiş ve
eşit haklar vermiştir.
***
Peki,
herhangi bir belediye başkanı, herhangi bir nedenle bulunduğu
Belde'de/ilçe'de/il'de kent konseyini kurmaz ya da kağıt üstünde
('bir formalitenin yerine getirilmesi' çerçevesinde) 'kurmuş olmak
için' kurarsa, bunun, ilgili (yönetmeliği çıkaran içişleri
bakanlığı veya başkaca) resmi bir kurum tarafından denetlenmesi
ve bilahare yaptırıma uğratılması söz konusu mudur?
Biz,
ilgili yasa ve yönetmelikte, bu konuda herhangi bir hükme
rastlamadık.
***
Bugün,
ülkemizdeki belediyelerin (Büyükşehir 30, İl 51, Büyükşehir
ilçe belediye sayısı 519, İlçe belediye sayısı 403, Belde
belediyesi sayısı 386; toplam belediye sayısı
1389-Bknz:https://www.e-icisleri.gov.tr)
hepsinde kent konseyi kurulmuş mudur? Kent konseyinin kurulu
olmadığı Belde/İlçe/İl/Büyükşehir belediyesi var mıdır?
Var ise sayıları kaçtır?
İçişleri
Bakanlığı ya da (eğer varsa) ilgili başkaca bir kurum tarafından
bu konuda ciddi ve düzenli bir bilgi toplanmakta mıdır?
Bilmiyoruz.
***
Herhangi
bir Belde/İlçe/İl ya da Büyükşehir Belediye başkanı tarihe,
dünyaya, toplumsal yaşama, olaylara, sorunların çözümüne...bakışı
ve yönetim anlayışı gereği kent konseyinin tarihsel olarak (yani
zorunluluktan, toplumsal bir ihtiyaca cevaben) ortaya çıkışını
anlayamıyor ve hele hele ülkemizde yasal olarak kurulmasının
gerekliliğini kabullenemiyorsa; kent konseyini, 'dış
faktörler' (ülkenin 'demokratik' imajı, AB'ne uyum vb.) nedeniyle
devletin (siyasal iktidarın, merkezi otoritenin) kabul ve ilan etmek
zorunda kaldığı bir 'yük/gereksiz bir şey' olarak görüyorsa;
bu çerçevede, yasa gereği, kurma görevi kendisine verilmesine
karşın kurmaktan kaçınıyor veya 'şeklen/kağıt
üstünde' ('kurmadı demesinler' diye) kurmak istiyor ve kuruyorsa;
evet, böylesi hallerin görüldüğü yerde/yerlerde 'iş', orada
yaşayan ve kent konseyinin gerekliliğine inanan yurttaşlara kalır;
onlar, bu uğurda, yani kent konseyinin, bulundukları yerde/yerlerde
kurulması, ete-kemiğe büründürülmesi ve belediye başkanının
bu konuda üzerine düşen yasal görevi yerine getirmesi
için...çalışmaları gerekir. (Bir yerde, belediye başkanı
'hayır' diyorsa, ona rağmen, yurttaşlarca kent konseyi
kurulabilir mi? Hayır!)
Bu
konuda, şu an, izlenebilecek başkaca bir yol yoktur.
***
Herhangi
bir Belde/ İlçe/ İl ya da Büyükşehir Belediye başkanı, kent
konseyinin 'yasal bir zorunluluk' nedeniyle değil, var olan belediye
örgütlenmesinin eksikliklerinin-yetersizliklerinin ve günümüzdeki
toplumsal gereksinimlerin sonucu olarak kurulması gerektiğini ve
yasal mevzuatın da bu konuda artı bir unsur olduğunu düşünüyor
ise, evet bu belediye başkanının kent konseyini kurması
çalışmalarına bir yurttaş olarak destek vermek ve katkıda
bulunmak gerekir; çünkü, bir yerde kent konseyini kurmaya
çalışmak, kurulma çabalarına destek vermek ve katkıda bulunmak,
kurulan kent konseyini işlevine uygun olarak
çalıştırmak...yaşadığımız yerdeki yerel yönetimin
demokratikleştirilmesi çabalarının bir parçasıdır ve bu
konuya, bu çerçevede yaklaşmak gerekir...
(2005
tarihli 5393 sayılı yasanın 76. maddesi ve ilgili-önce 2006 ve
bilahare 2009 tarihli- yönetmelik çerçevesinde kurulmaya çalışılan,
kurulan ve ete-kemiğe büründürülen kent konseyleri, kurulma
öncesi dönemle kıyaslandığında, kuruldukları yerlerdeki yerel
yönetimlerin demokratikleştirilmesi çalışmalarının bir
parçasıdırlar; kent konseylerine böyle bir bakış açısıyla
yaklaşmak, konuyu bu bakış açısıyla ele almak ve tartışmak,
doğru bir yöntemdir.
Bu
nedenledir ki, ilgili yasaya ve ilgili yönetmeliğe, haliyle bunların
öngördüğü çerçeveye uygun olarak kurulan kent konseylerine
bakışımız -yeterli/yetersiz- ne olursa olsun, kent konseyi ve
kent konseyini kurma çalışmaları, nesnel olarak, var olan durumun
bir adım ileriye götürülmeye çalışılması anlamına gelir ki,
tartışmasız, desteklenmeli ve bir biçimde, bu sürece dahil
olunmalıdır.
Bunun
aksini savunmak, bizce, abesle iştigal etmektir.)
13.07.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -7
Belediye
başkanı seçildiği yerde kent konseyini kurmak için kolları
sıvayan pek çok belediye başkanı, kent konseyini kurarken, onun
tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesini hiç sorgulamadan ya da
kendisi/kendi yönetimi için 'böylesi daha uygun/yararlı olur'
diye düşündüğünden (olsa gerek); tam da merkezi otoritenin 2005
tarihli 5393 sayılı yasanın 76.maddesini ve ilgili (2006/2009)
yönetmeliği çıkarırken ki niyetini/yaklaşımını (Bknz: Kent
konseyi üzerine tartışma notları- 4) esas almakta ve ona uygun
bir yaklaşım ile hareket etmekte; yani, kent konseyini, bir yönüyle
merkezi otoritenin ve bir yönüyle de kendisinin bir biçimde
kontrol edebileceği, yönlendirebileceği, kendisiyle uyumlu
çalıştığı/kendisine destek olduğu sürece destekleyebileceği,
'sorun' çıkarmaya başladığında sırtını dönebileceği
vb.vb... bir örgütlenme biçimi olarak düşünmekte ve bu
düşüncesi çerçevesinde de kurulmasını ve çalışmasını
sağlamaya çalışmaktadır.
Hiç
şüphesiz, şeklen ve ruhen 'kitaba'(yasa koyucunun
amacına/yönetmeliğe) uygun olarak kurulan bir kent konseyi,
uygulamada, merkezi otoriteyi ve özellikle de yerel otoriteyi
(belediye başkanı ve onun yönetimini) rahatsız edecek çerçevede
bir çalışmaya yönelmediği; belediye başkanının çalışmalarını
desteklemekle yetindiği; belediye başkanının çalışmalarına
artı sivil taban sağladığı; belediye başkanını eleştiren ve
kamuoyu nezdinde belediye başkanının çalışmaları üzerinde
şüpheler oluşmasına katkıda bulunmadığı vb...sürece belediye
tarafından destekleniyor, takdir ediliyor, kamuoyu önünde örnek
gösteriliyor, alkışlanıyor vb...
***
İlgili
yasa ve yönetmeliğin 'lafzi' yorumuna uygun bir çerçevede
kurulacak kent konseyi ise (ki, kent konseyinin sivil
katılımcılarının çoğunluğunun düşü budur; çünkü, bu
'lafzi' yoruma göre, merkezi ve yerel otoritenin temsilcileri, her
türlü kişisel, siyasal iktidar vb. hırslardan azadedir; kent
konseyi içindeki bütün gelişmelerden alınmazlar, gocunmazlar;
çalışmaların içeriği ve alınan kararların niteliği ne olursa
olsun, tartışmasız destekleyici konumunda kalırlar vb.), zaman
içinde, çok doğal olarak (yani işlevine uygun hareket etmesi
halinde, bir noktadan sonra) merkezi ve yerel otorite ya da bunların
birisiyle bazı hallerde veya sürekli olarak zıtlaşma konumuna
düşebilir; bu durumda, ilgili yasa ve yönetmeliğin niteliği
gereği, kent konseyi, bu zıtlaşmadan kazançlı çıkamayacağından,
geri çekilmeyi; merkezi ve yerel otorite ya da hangisiyle zıt
konuma düştüyse, onunla çatışma konumuna girmeyeceği çalışma
alanlarına yönelmeyi yeğliyebilir; dahası, kent konseyi
katılımcılarının bazıları, çoğunluğu veya tamamı, zaman
içinde, yaptıkları çalışmanın sonuç vereceğine dair
umutsuzluğa kapılabileceğinden sönümlenme sürecine girebilir ve
kaçınılmaz olarak da sönümlenebilir.
***
Merkezi
otoritenin kent konseyine olan 'mesafeli' ve 'kerhen' içerikli
yaklaşımı (ki halihazırda devam ediyor) ve (2009 yılında kısmi
değişikliğe uğrasa da) bugün yürürlükte olan ilgili
yönetmelik var olduğu sürece, kent konseyinin ('en iyi örneğinin
bile), tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesine uygun olarak ve
hele hele 'kalıcı' bir çalışma yürütmesi olanaksızdır.
(Örnek gösterilenlerin bile -tartışılabilirlilikleri bir yana-
ömrü, mevcut belediye başkanın iktidarıyla veya yaptıkları
çalışmaların içeriğiyle doğrudan ilişkilidir.)
***
Kent
konseyi üzerine tartışma notları 5, 6 ve bu 7. bölümün
sonunda, mevcut durumdaki bazı olumsuzlukları aşabilmek amacıyla
şunlar önerilebilir:
*Belde,
İlçe, İl ve Büyükşehirlerde kent konseyini kurmak, belediye
başkanının 'zorunlu' görevleri arasında sayılmalı.
*Belediye
başkanı, kent konseyi kurulduktan sonra doğrudan ya da temsilcisi
aracılığıyla, kent konseyini daimi katılımcıları arasında
yer almamalı.
*Kent
konseyinin, mali ve ayni destek açısından, mevcut haliyle
belediyeye bağımlı olmasına son verilmeli: ya, belediyeler,
kurdukları kent konseyine, yıllık bütçeyi hazırlarken ya da
merkezi otorite, ülkemizdeki bütün kent konseylerine, İçişleri
bakanlığı ya da 'Yerel yönetimler politikalar kurulu ve finans'
bölümü üzerinden, kurulduğu yerdeki nüfus oranına göre,
merkezi bütçe hazırlanırken, pay ayırmalı; bu pay, doğrudan, o
kent konseyinin emrine tahsis edilmeli. Böylece, kent konseyi, 'mali
özerklik' sahibi olabilmeli.
*Kent
konseyi, merkezi otorite ve onun bütün kurum ve kuruluşları
tarafından 'tüzel bir kamu kuruluşu' olarak tanınmalı ve ilan
edilmeli...
20.07.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -8
Kent
konseyinin hem 'mali özerkliğe' sahip hem de merkezi ve yerel
otoritenin 'doğrudan' denetiminin dışında tutulan bir tüzel
kuruluş olarak tasarlanması, kurulması ve çalıştırılması;
onu, tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesinin uzağına
götürmez; tam aksine, o tarihsel gerekçeye uygun bir formatta
olmasını sağlar.
***
Bilindiği
ve burada, bu konu tartışılmaya başlandığı andan itibaren
sıkça tekrar edildiği üzere, kent konseyi, tarihsel olarak,
dünyanın pek çok yerinde, hangi tarihte, hangi biçimde ve hangi
ad altında gündeme gelmeye, tartışılmaya ve somut bir öneri
olarak önerilmeye başlanmış olursa olsun, orada, birilerinin,
öyle, keyfe keder, 'hadi şunu ya da şunu da önerelim' dedikleri
ve gündeme getirdikleri bir örgütlenme biçimi değildir; tam
aksine, var olan yerel yönetimlerin eksikliklerinin ve
yetersizliklerinin tespiti ve eleştirisi temelinde gündeme
gelmiştir.
Tarihsel
olarak, var olan yerel yönetimlerin, mevcut örgütlenme biçimi ve
yönetim anlayışı çerçevesinde, var olan sorunların çözümünde
yetersiz kaldığı; her sorunu çözemediği; bazı sorunları
'sorun' olarak görmediği ya da 'sorun' olarak görse bile çözmek
istemediği ya da çözmek istese bile yetersiz kaldığı vb.vb.
hallerin 'yaşanılan bir gerçek' olarak tespit edilmesi ve çözümün
nasıl olabileceğinin tartışılması çerçevesinde, 'bir çözüm
önerisi' olarak gündeme getirilmiştir.
***
Kent
konseyini gündeme getirenler ise, her nerede gündeme getirilmiş
ise, orada, var olan yerel yönetimdeki ya da var olan yerel
yönetimlerin öyle olmasına karar veren 'muktedirler' (iktidar/güç
sahipleri) değildir; tam aksine, var olan durumdan memnun olmayan,
şikayet eden, mağdur olan...ya da bu konumda olanların haklarının
savunulması gerektiğini düşünen ve bir şeyler yapmaya çalışan
kişiler ve kesimlerdir.
Bir
başka deyişle, yerel ya da merkezi otorite düzeyinde 'muktedir'
(iktidar/güç sahibi) konumunda olanlar 'Biz en iyisini yapıyoruz,
yapmaya çalışıyoruz; ama yetemiyoruz; o nedenle, haydi gelin,
bize yardımcı olun ve şöyle bir örgütlenme doğrultusunda da
adım atalım.' dememiş ve bu çerçevede bu örgütlenme biçimi
gündeme gelmemiştir. Tam aksine, 'muktedirler', var olanın 'en
iyi' olduğunu söyleye gelmişler ve günlük hayatta başkaca
herhangi bir arayışa girişmemişler, dahası böylesi arayışlara
girilmesini 'gereksiz' ve hatta 'tehlikeli' görmüşler; ama onların
'en iyi' dedikleri bu mevcut durumda gerçeğin böyle olmadığını
yaşayarak bilen ve dile getirenler ise, yani 'muktedirlerin'
yönetiminden memnun olmayanlar ise, mevcut durumun aşılması ve
daha iyi bir yönetim modeline geçilmesi için arayışlara
yönelmişler ve bu arayışların sonucu, 'muktedirlere' rağmen,
bugün kent konseyi olarak ele aldığımız ve tartıştığımız
örgütlenme biçimi gündeme gelmiş; uzun bir süreci içeren
uğraşlar sonucu, 'muktedirler' ile bu örgütlenme biçiminin
gerekliliği üzerinde anlaşma sağlanmıştır.
(Bugün,
ülkemizde, kimlerin, ısrarla kent konseyinin kurulmasını
istediğine, bu doğrultuda çaba sarf ettiğine, bu örgütlenme
biçimine sıcak baktığına ve kimlerin ise bu örgütlenmenin
kurulmasına karşı çıktığına, kurulmasını isteyenlere ayak
direttiğine, dahası, adını bile duymak istemediğine... bakarak
bir kanı sahibi olabiliriz.
Muktedirler,
eğer 'en iyisini' yapmak isteseler ve yapmaya çalışsalardı, bu
durumda, var olan yerel yönetimler, var olan örgütlenme biçimi
ve yönetim anlayışlarıyla olmaz; daha farklı ve var olan
sorunların yaşanmadığı bir yerel yönetim modeli gündeme gelir;
var olan örgütlenme biçimi ve yönetim anlayışı ona göre
şekillenir; bunun olması halinde de, kent konseyi değil, belki,
evet belki, bir başka içerik ve biçimde/biçimlerde, bir başka ya
da başkaca örgütlenmeleri tartışıyor olurduk.)
***
Bu
çerçevede, bir ihtiyaca binaen gündeme gelen (bu ihtiyacı
duyanlar tarafından gündeme getirilen) ve hem merkezi hem de yerel
otorite ile 'uzlaşmanın' ('yasal' olması ve belediye başkanı
tarafından bizatihi 'kurulması', bu 'uzlaşmayı' anlatır) ifadesi
olan kent konseyinin bu tarihsel işlevine uygun bir faaliyet
yürütebilmesinin yolu, onun, bir biçimde, 'hem merkezi ve yerel
otoritenin' doğrudan denetiminden uzak olması hem de 'mali
özerkliğe' sahip olmasıyla olasıdır; kent konseyinin, yerel ya
da merkezi ya da her ikisinin 'doğrudan' ya da 'dolaylı'
denetiminde olması; bu çerçevede faaliyet yürütmesi; onların ya
da onlardan birisinin yönlendirmesiyle hareket etmesi ya da
etkisinde bulunması vb.vb. onun, ondan beklenen faaliyetleri
yapamamasını, yapsa bile, bu faaliyetlerin 'ne tür bir
faaliyet?/kimin işine yarayan bir faaliyet?' olma noktasında
sorgulanmasını...ve tarihsel olarak ona yüklenen/ondan beklenen, '
var olan yerel yönetim üzerinde etkili olma' görevini yerine
getirememesini, giderek kadükleşmesini gündeme getirir.
Bu
ise, onun 'şekli' ve 'bürokratik' bir örgütlenme haline gelmesi
demektir ki, tam da bu haliyle, tarihsel olarak ortaya çıkışının
reddidir...Gereksizleşmesidir.
27.07.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -9
Merkezi
ve yerel otoritenin 'doğrudan' denetimi dışında ve 'mali
özerkliğe' sahip bir tüzel kuruluş olması halinde, kent konseyi,
öyle düşünüldüğü/sanıldığı/korkulduğu... gibi, daimi
katılımcılarından bazılarının 'ele geçirmeye' ve kendi
istemleri doğrultusunda (bunlar her ne ise) kullanmaya
çalışabileceği; dahası, mevcut yerel yönetimin
(belediyenin/belediye meclisinin) potansiyel
rakibi/alternatifi/odağı...haline getirebileceği 'uygun' bir
örgütlenme biçimi haline de gelmiş olmaz; onun tarihsel olarak
gündeme geliş/getiriliş gerekçesi ve yapısı, böyle
olmaya/böyle yapılmaya müsait değildir.
***
Hiç
şüphesiz, tarihsel olarak, merkezi yönetimler tartışılırken
olduğu gibi yerel yönetimler tartışılırken de, var olan yerel
yönetimin alternatifi (sistem/düzen içi ya da sistem/düzen dışı)
başkaca örgütlenme biçimlerinin olup olmadığı tartışılmış;
bu çerçevede, farklı örgütlenme biçimleri de gündeme
getirilmiş ve önerilmiştir.
Ancak,
kent konseyi, bu çerçevede önerilmiş, tartışılmış, formüle
edilmiş ve kabul edilmiş bir örgütlenme biçimi değildir.
Kent
konseyi, ısrarla vurguluyoruz, var olan yerel yönetimin
eksikliğinin ve yetersizliğinin giderilebilmesi amacıyla yapılan
tartışmalar ekseninde gündeme getirilen öneriler çerçevesinde
formüle edilmiş ve hem merkezi hem de yerel otorite tarafından
varlığı kabul edilmiş, üzerinde 'uzlaşmaya' varılmış ve
onaylanmış bir örgütlenme biçimidir.
Haliyle,
kent konseyi, bizatihi önerenler tarafından, hem niyet hem de
sonuçları itibariyle, 'var olana yardımcı olabilme/var olanın
eksikliğini tamamlayabilme/var olanı daha da iyileştirebilme'
çerçevesinde (hiç şüphesiz 'var olandan mağdur olanlar' olarak,
kendilerine yönelik sonuçlar elde edebilmek amacıyla)gündeme
getirilmiş 'sistem/düzen içi/yasal' bir örgütlenme biçimidir.
(Ancak,
bunun böyle olması ve böyle tanımlanması, kent konseyinin,
merkezi ve/veya yerel otorite tarafından 'Kent konseyi, var olan
yerel yönetimin yardımcısıdır; öyleyse ona tabi olmalıdır;
onunla uyumlu çalışmalıdır; onun istemleri dışında faaliyet
yapmamalıdır vb.vb.' noktasında görülmesini, bu doğrultuda 'bir
biçimde' zorlanmasını, yönlendirilmeye çalışılmasını
doğrulamaz ve haklı göstermez; yardımcı olanın/olanların
niyeti ve eylemlerinin nesnel sonuçları, yardımcı olunanın
yardımcı olanın bu niyetlerini ve eylemlerinin sonuçlarını
suistimal etmesini haklı çıkarmaz ve meşrulaştırmaz; bunlar,
farklı şeylerdir.)
***
Bilindiği
üzere, kent konseyinin kurucuları ve daimi katılımcıları çok
farklı nitelikteki kurum ve kuruluşlardır; çalışmasının yasal
bir çerçevesi vardır; aldığı kararlar belediye meclisinde
öncelikle görüşülmek zorunda olunsa bile kabul edilmesi ve
uygulamaya geçilmesi, tamamen, belediye meclisinin alacağı karara
bağlıdır.
***
Kent
konseyi, bu gerçekliğiyle, istense bile, daimi katılımcılardan
bazılarının, onu, ('merkezi' ve/veya 'yerel otoritenin korktuğu
gibi) kendi istemleri (her ne ise) doğrultusunda (ne yapıp edip
kent konseyi yürütme kurulunda çoğunluğu 'ele geçirerek' ve
haliyle 'karar alma' mekanizmasında söz sahibi olmayı 'başararak'
) kullanmasına, dahası var olan yerel yönetimin karşısına
potansiyel bir rakip/alternatif/odak...vb. haline getirmesine (böyle
bir şeyi 'umut' etse bile) olanaklı değildir.
***
Her
kim ki, tartıştığımız bu konu çerçevesinde, 'merkezi' ve/veya
'yerel otoritenin ağzından veya onların veya onlardan birisinin
nam-ı hesabına, bu çerçevedeki bazı 'korkuları' dile
getiriyorsa, bilinsin ki, o, gerçekte, kent konseyi daimi
katılımcılarının, o yerde yaşayan ama yerel yönetim
hizmetlerinden yararlanamayan/mağdur olan 'örgütlü' yurttaşların
şikayetlerini ve eleştirilerini yüksek sesle ve bu düzlemde dile
getirmelerinden duydukları 'korkuyu' dile getiriyordur.
Keza,
her kim ya da kimler, kent konseyi daimi katılımcılarından iken,
kent konseyi yönetiminde 'bir biçimde' (daimi katılımcıların
ezici çoğunluğunun gönüllü ve bilinçli desteğini sağlama ve
onayını alma gereği duymadan) 'söz sahibi' olmayı,
'yönlendirici' konumda bulunmayı...ve böylece, kent konseyi
üzerinden mevcut yerel yönetime yönelik 'muhalefet' yürütmeyi
vb...düşünüyor ve 'umut' ediyorsa, bu, tam anlamıyla boş bir
çabadır; işin kolayına kaçmadır; 'sükutu hayal' kaçınılmazdır...
***
Bizce,
'merkezi' ve özellikle 'yerel otoritenin', kent konseyi her nerede
kurulmuş ise orada, 'Kent konseyinin daimi katılımcılarının
temsil ettiği yurttaşlar, bizim özgür yurttaşlarımızdır ve
kent konseyi daimi katılımcıları da bu özgür yurttaşların
içinde gönüllü olarak yer aldıkları örgütlerdir; bu
örgütlerin (haliyle yurttaşların) ise kendi yaşadıkları yer ve
kendi yönetimleriyle ilgili her konuda düşüncelerini,
eleştirilerini ve önerilerini bu biçimde de dile getirme hakları
bulunmaktadır; bundan korkulması değil, bundan memnuniyet
duyulması ve bu çerçevede onlara güven duyulması gerekir;
nihayetinde her şey yasal olarak denetlenebilecek ve nihai karar,
kent konseyinde değil belediye meclisinde verilecek; belediye
meclisinde karar haline getirilmeyen hiçbir kent konseyi kararının
geçerliliği ve anlamı olmayacak' diye düşünmesi ve bu çerçevede
bir yaklaşım göstermesi; kent
konseyi daimi katılımcılarının ise 'İster yalnızca, ister
bazılarımızca, ister tümümüzce ortak olarak dile getirdiğimiz
düşüncelerimiz, eleştirilerimiz ve taleplerimiz ortak düşünce,
ortak eleştiri ve ortak talep haline getirilmediği, yüksek sesle
dillendirilmediği ve yaptırım gücü olan bir şekle
büründürülmediği sürece hiçbir anlam ifade etmez; hayata
geçirilebilecek bir belediye meclis kararı haline dönüşemez; bu
durumda da her şey boştur ve boş bir çaba olarak kalır; haliyle,
asıl olan, bir biçimde yönetimde/yürütmede söz sahibi,
yönlendirici...olmak değil; dile getirilen düşüncelerin,
eleştirilerin, önerilerin daimi katılımcılar olarak hepimiz
tarafından ortaklaşa içselleştirilmesinin ve savunulmasının
sağlanmasıdır; eğer bu başarılabilirse, doğal olarak, bu
gelişmenin bir yansıması anlamında, yönetimde/yürütmede de
istenilen sonuç elde edilebilir...' çerçevesinde düşünmesi ve
hareket etmesi, akla en yatkın olandır...
***
(Teori
ağacı gri ama hayat yeşildir, denir; elbette, her şey, bizim
burada ifade ettiğimiz gibi gelişmeyebilir; o zaman, hiç şüphesiz
yapılması gerekenler vardır ama bunlar başka bir yazının
konusudur.)
03.08.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -10
2005
tarihli 5393 sayılı yasanın 76. maddesi çerçevesinde kurulmasına
karar verilen kent konseylerinin katılımcılarının kimler
olacağı, önce 2006 tarihli 'Kent konseyi yönetmeliğinde ve
bilahare, bazı değişikliklerden sonra, kesin olarak, 2009 tarihli
27250 sayılı 'Kent konseyi yönetmeliğindeki değişiklikte tek
tek sayılmıştır.(Bknz:Kent konseyi üzerine tartışma
notları-3/22.06.2019)
***
2009
tarihli 'yönetmelik değişikliğinden sonra da tartışma konusu
olmaya devam eden kent konseyinin katılımcılarına ve
katılımcılardan bazılarına (en büyük mülki amire ve belediye
başkanı'na) verilen yetkilere dahi bakıldığında, yasa
koyucunun, açıkça yazmadığı ama muhtemeldir ki kendisinin bilgi
dağarcığında bulunan bazı nedenlerle, kent konseyini, tarihsel
olarak ortaya çıkış gerekçesinin biraz uzağında, oldukça
'şekli' ve 'bürokratik' bir 'örgüt' biçimi olarak düşündüğü
ve bu haliyle yasal hale getirmeye çalıştığı söylenebilir.
((Daha
önceki bazı bölümlerde, bu bazı katılımcılar ve sahip
oldukları yetkileri üzerine şunlar önerilmişti:
*Kent
konseyinin kurulduğu yerdeki en büyük mülki amirin katılımcılar
arasında olması ve resmi kurum ve kuruluşlardan kimlerin
katılacağına karar vermesi yanlıştır; o yerdeki en büyük
mülki amir katılımcılar arasında olmamalı ve (daimi olarak
değil, ihtiyaç duyulmasına binaen) resmi kurum ve kuruluşlardan
kimlerin katılacağına ise kent konseyi yürütme kurulu karar
vermelidir. (Kent konseyi üzerine tartışma notları-4//29.06.2019)
*Belediye
başkanı kent konseyini kurduktan ve ilk kongresini toplayıp divan
seçimi yapıldıktan sonra katılımcılar arasından çıkmalı;
bir daha katılımcılar arasında yer almamalıdır. (Kent konseyi
üzerine tartışma notları-7//20.07.2019))
***
Halihazırda
geçerli olan bu yönetmeliğin ilgili bölümünde, neredeyse, kent
konseyinin kurulacağı yerdeki var olan bütün resmi, yarı resmi
ve sivil nitelikli 'yasal' örgütlenmelerin tümü (sayısal
durumları nedeniyle, bazı yerlerde, kamu kurum ve kuruluşlarının,
üniversitelerin ve muhtarlıkların temsil edilebilmesinde bazı
sayısal sınırlamalara gidilebileceği öngörülmüş ise de,
tartıştığımız konu açısından, bunun pek bir önemi yoktur.)
'katılımcı' olarak tanımlanmış; hal böyle olunca, bu
'katılımcılar' listesini gören 'ilgili'(kent konseyi ile
ilgilenen) birisinin 'Evet, çok iyi; yasa koyucu, hiçbir
örgütlenmeyi dışarıda bırakmamış; hepsini bir araya getirmek
ve ortaklaşa bir çalışma yürütmelerini sağlamak istemiş;
bundan iyisi Şamda kayisi/ ya da Samdak ayisi'dir(Bknz:Google), diye
düşünmesi ve tepki göstermesi çok doğaldır.
***
Peki,
gerçekte, 'kazın ayağı' öyle midir?
***
Yönetmelikteki
'katılımcılar' listesinin (a) 'mülki amir',(b) 'belediye
başkanı',(c) 'kamu kurum ve kuruluşları',(ç) 'muhtarlıklar' ve
(e)'üniversiteler' maddelerinde belirtilenlerin kesin bir
tanımlaması yapılırken, (d ) 'Beldede teşkilatını kurmuş olan
siyasi partilerin temsilcileri', (f) 'Kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, baroların ve
ilgili dernekler ile vakıfların temsilcileri' ve (g) 'Kent
konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarının birer
temsilcisi' maddelerinde belirtilenlerin tanımlaması ise, görüldüğü
ve uygulamada tanık olunduğu üzere, (bir ölçüye kadar da olsa)
kişilere, gelişmelere ve zamana bağlı olarak (yeniden ve yeniden)
değişebilecek (yani, içeriğin zenginleştirilmesine
/genişletilmesine müsait) bir üslupla yapılmıştır; hiç
şüphesiz bu iyi bir şeydir, ama yetersizdir.
***
Uygulamada,
(d) maddesine göre, bir yerde ilçe teşkilatı olan (A) partisinin
yanı sıra ilçe teşkilatını kuramamış ama o yere temsilci
atamış (B) partisi; (f) maddesine göre, yalnızca kurucularından
mütevellit ya da aynı alanda faaliyet yürüttüğü varsayılan
'kağıt üzerinde' kurulu sayısız dernek ya da (bir başka yerde
kurulmuş olsa da) dernek, vakıf vb.nin bir temsilcisi...katılımcı
olarak kabul edilebilirken (bunlar pozitif bir yorumun ifadesi olarak
kabul edilebilir); aynı maddelerin yorumu nasıl yapılırsa
yapılsın, yerel ölçekte ya da ülke genelinde elle tutulabilir ve
gözle görülebilir düzeyde günlük yaşamda var olan; faaliyet
yürüten; onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce kişiyi kucaklayan,
harekete geçirebilen; dahası, merkezi ve/veya yerel otorite
tarafından (gerektiğinde) muhatap olarak dahi kabul edilen...;
tamamen somut bir gereksinimin ifadesi olarak ortaya çıkan ve
çağımızda 'meşru' örgütlenme biçimlerinden sayılan sayısız
platform, hareket, birlik, konsey, meclis...vb. bu kent konseyleri
içinde(yer almak istemelerine rağmen) temsil edilememektedir. (
DKSD/Datça Kültür Sanat Dayanışma, MUÇEP/Muğla Çevre
Platformu vb., NAR kadın dayanışması, HAZİRAN...)
***
Kendileri
kent konseyi içerisinde yer almak ve orada da diğer örgütlenmeler
ile birlikte çalışmak isteyen bu oluşumlara 'Gidin, önce yasal
bir örgütlenme biçimine bürünün ve öyle gelin' ya da 'Gidin,
kent konseyi içinde bir çalışma grubu olarak çalışın' ya da
'Gidin ve ne haliniz varsa görün'...vb. demek çözüm değildir.
Çözüm,
merkezi otorite tarafından, ilgili yönetmeliğe (uygun bir biçimde
tanımlanmış) ek bir madde koyarak, günümüzde, günlük
yaşamdaki farklı gereksinimlerimizin karşılanmaya çalışılmasının
birer ifadesi olarak ortaya çıkan bu örgütlenme biçimlerinin
kent konseyi içinde diğer örgütlenmeler ile eşit koşullarda
çalışmalarına olanak tanınmasındadır.
***
Merkezi
otorite, yasal düzlemde, ya bu örgütlenmeleri de içerisine alacak
şekilde kent konseyinin yönetmeliğinde gerekli değişiklikleri
(hiç şüphesiz ülkenin demokratikleşmesinin bir parçası olarak,
ki aksi olası değil) yapar ve kent konseyinin tarihsel olarak
ortaya çıkışına uygun bir dönüşüme yönelmesine olanak
sağlar ya da su çatlağını bulur; yani bu 'dışlanan'
örgütlenmeler, kendilerini ifade edebilecekleri yeni örgütlenmeleri
yaratmak için yollarına devam eder ve yeni arayışlara
yönelirler...
Aksi
bir şey, yani, bu örgütlenmelerin, var olan haliyle kent
konseyleri içinde yer alabilmek için kendilerini inkara yönelmeleri
olası değildir!
10.08.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -11
Kent
konseyi yönetmeliğinde şöyle yazıyor:
'MADDE
12-
(3)
Meclislerde ve çalışma guruplarında oluşturulan görüşler,
kent konseyi genel kurulunda görüşülerek kabul edildikten sonra
değerlendirilmek üzere ilgili belediye meclisine sunulur.'
(Bknz:İlgili yönetmelik /2009)
Peki
sonra ne oluyor?
'MADDE
14 – (1) Kent konseyi genel kurulunca oluşturulan görüşler,
belediye meclisinin ilk toplantısında değerlendirildikten sonra
belediye tarafından kent konseyine bildirilir ve uygun araçlarla
kamuoyuna duyurulur.'(Bknz:İlgili yönetmelik/2009)
***
İlgili
yönetmelikte, belediye meclisinin, kendisine gönderilen ve
görüşülmesi istenen bu görüşleri değerlendirdikten sonra
aynen (ya da bazı eklemeler/çıkarmalar yapma hakkını kullanarak
da olsa) kabul etmek zorunda olduğuna dair bağlayıcı bir hüküm
bulunmuyor.
Yasa
koyucu, belediye meclisine, bu konuda 'kabul' ya da 'ret'
çerçevesinde karar verebilme hakkını tanımış; onu, özgür
bırakmıştır.
Öncelikle
bunu bilelim.
***
Belediye
meclisinin, yasa koyucunun kendisine tanıdığı bu 'hak'kı 'ret'
biçiminde kullanması, kent konseyinde (bu görüşün/görüşlerin
oluşturulmasında emeği geçenlerce) hoşnutsuzlukla karşılanmakta;
'ret' kararı veren belediye meclisine ( 'ret' oyu kullanan çoğunluk
iradesine) farklı biçimlerde tepkiler gösterilmekte; kent konseyi
çalışmalarında ve çalışma gruplarında yer alma konusunda
('Yaptığımız çalışmaları dikkate alan bile yok. Neden
çalışıyoruz ve kendimizi paralıyoruz ki?'...duyguları
nedeniyle) isteksizlikler, soğumalar, uzaklaşma
eğilimleri....giderek kent konseyini elinin tersiyle itmeler gündeme
gelmekte; bir başka deyişle, kent konseyinin katılımcıları (ve
katılanların da katkıları) azaldıkça, kent konseyi sönümlenme
sürecine girmektedir.
***
Yaşadıkları
ve/veya tanık oldukları sorunlarını tartışmak, çözüme dair
yol ve yöntemleri bulmak, bu yol ve yöntemlerin hayata geçirilmesi
doğrultusunda diğer kent konseyi katılımcıları, yurttaşlar ve
yerel yönetimle birlikte hareket etmek için gönüllü olarak kent
konseyi içerisinde yer alan örgütlenmelerin temsilcilerinin ve
çalışma gruplarındaki yurttaşların, böylesi bir 'ret' olayına
tanık olduklarında, öncelikle, bunu, kendilerinin niyetlerinin,
samimiyetlerinin ve düşüncelerinin sorgulanması, emeklerinin
hiçe sayılması...olarak algılamaları söz konusudur.
Bu
tepki, doğal ise de doğru değildir.
***
Nedeni
şudur!
***
Kent
konseyi içerisinde yer alan bu örgütlenmelerin temsilcileri ve
çalışma gruplarındaki yurttaşlar uzaydan gelip bu çalışmalara
katılan ve haliyle, çözümüne çalıştıkları sorunlardan ve bu
çerçevede yaptıkları çalışmaların ve ortaya koydukları
görüşlerin sonuçlarından azade olan kişiler değillerdir.
Onlar,
bir biçimde içinde yaşadıkları, tanık oldukları ve çözümünü
istedikleri sorunlar çerçevesinde çalışmalarını yürütüyorlar;
bu nedenle, çözüm konusunda ne önerdiler ve öneriyorlar ise, bir
anlamda, kendileri için iyi ve gerekli olacağına inandıkları
şeyleri önermişlerdir ve öneriyorlardır. Hal böyle olunca,
söz konusu olan sorunlar konusunda taraftırlar ve kendileri gibi
herkesçe de (kendileri de uzaydan gelmeyen ve haliyle, bu çerçevede,
toplumdaki taraflardan bazılarını temsil eden ve savunan belediye
meclisi üyelerince de), bunun böyle olduğu bilinmektedir.
Bir
başka deyişle, kent konseyinin 'toplumsal/ulusal uzlaşmayı
sağlamakla yükümlü olduğu ve sağlamaya çalışacağı,
sağlayacağı; haliyle, kent konseyinin 'karar' haline gelmiş
görüşünün ('toplumsal/ulusal uzlaşma' anlamında) 'ortak' görüş
olduğu ve bunun böyle kabul edilmesi gerektiği iddia edilse de
('Kendimiz için bir şey istiyorsak namertiz; biz burada yaşayan
herkes için buradayız ve çalışıyoruz' denilse de) , gerçekte
bunun böyle olmadığı ve olsa olsa, o an kent konseyi içerisinde
yer alanların 'çoğunluk' görüşü olduğu, herkesin bildiği (ve
pratikte de bu çerçevede değerlendirdikleri) bir şeydir.
Haliyle,
toplumda var olan taraflardan bazılarının temsilcisi olarak
belediye meclisine giren ve orada bulunduğu sürece de bu tavrından
imtina etmeyecek olan meclis üyeleri, kent konseyinden gelecek
görüşlere, bu konumlarından azade olarak değil, tam aksine bu
konumlarına uygun bir çerçevede bakacaklar ve tavırlarını da
ona göre belirleyeceklerdir; bu durumla karşılaşıldığında,
şaşırmaya gerek yoktur; bu, doğal ve beklenen bir şey olarak
görülmelidir.
Öte
yandan, içerisinde yer aldıkları ve canı gönülden çalıştıkları
kent konseyi, belediyenin yetersizliklerinin bir biçimde
giderilebilmesine yönelik çalışmakla yükümlüdür; tam da bu
nedenle, (Belediyenin/Belediye Meclisinin) 'yardımcı' bir
örgütlenme biçimidir. Hal böyle olunca, kent konseyi
katılımcılarının ve çalışma gruplarının faaliyetleri de bu
çerçevedeki ('yardımcı olma' içerikli) çalışmalardır; Bu
çalışmaları kabul edip etmeme, eder ise 'siyasi sorumluluğunu
üstlenme, tamamen belediye meclisinin hak ve tasarrufundaki bir
konudur.
('Siyasi
sorumluluğu' üstlenecek olanın, yani kendince doğru karar
verdiğinde artı hanesine, yanlış karar verdiğinde ise eksi
hanesine yazılacak olanlar nedeniyle kent konseyi katılımcıları
ve çalışma grubu/grupları üyesi yurttaşlar kadar rahat olmayan
ve kolayca karar veremeyen belediye meclisi üyelerinin, bu 'kabul'
ya da 'ret' hakkını istediği gibi kullanabilmesini, bu nedenle de
doğal karşılamak ve sonuca, hazır olmak gerekir)
Kent
konseyi katılımcıları ve çalışma gruplarındaki yurttaşlar,
bunu bilerek ve kabul ederek bu çalışmalar içerisinde yer
almalıdırlar ya da yer aldıkları anda, bunun böyle olduğunu
kabul etmiş demektirler.
***
Belediye
meclisi, hangi nedenle olursa olsun, kent konseyinden kendisine
gönderilen ve görüşülmesi istenen bir kararı 'ret' ettiğinde,
kent konseyi, bu 'ret' gerekçesi/gerekçeleri üzerinden bir
'uzlaşma' yolunu arama, bu çerçevede yapılması gerekenler var
ise yapma; ama, kendince, yapılabilecek hiç bir şey yok ise ilk
kararında diretme; aldığı ve belediye meclisine gönderdiği
karar ile belediye meclisinin 'ret' kararı çerçevesinde 'kamuoyu
baskısı' oluşturma; bu konuda kamuoyunun çoğunluğunun yanında
olmasını sağlamak için her türlü uğraşı verme; eğer
gerçekten, kent konseyi içerisinde yer alan örgütlenmelerin
temsilcileri ve çalışma gruplarının birer çalışanı olarak
içinde yaşadıkları çevreden kopuk değiller ve içinde
yaşadıkları o çevrenin çoğunluk iradesini temsil ettiklerini
düşünüyorlar ve gerçekten de öyle iseler, bir biçimde belediye
meclisinin üzerinde gerekli ve yeterli ağırlığı oluşturarak
istedikleri sonucu elde etme hakkına sahiptirler.
Kent
konseyinin 'yardımcı' bir örgütlenme biçimi olması ve
katılımcılarının bunun bilincinde olarak hareket etmeleri, olası
böylesi bir durumda, bu hakları kullanamamaları ve bu haklardan
yoksun oldukları anlamına gelmiyor.
(Uygulamada,
böylesi bir durum karşısında, asıl olarak ve yaygınca gözlenen
ise geri çekilme, pasifleşme, umutsuzluğa düşme, sonuca boyun
eğme, kent konseyi çalışmalarının dışına çıkma, katılımı
'şekli' düzeyde tutma, yerli yersiz söylentiler yayma...ve
birilerinin gelip bir 'mucize' gerçekleştirmesini, bu duruma son
vermesini, belediye meclisinin gönderdikleri her şeyi kabul
etmelerini sağlamasını... bekleme türünden 'kaderci' eğilimler
oluyor; haliyle, bu da, ister istemez, kent konseyi katılımcılarının
ve çalışma gruplarında yer alanların yaptıkları işin ne
ölçüde bilincinde olduklarını ve bu bilinçle bu çalışmalara
katılıp katılmadıklarını sorgulamayı gündeme getiriyor.)
***
Kent
konseyi ile Belediye/Belediye meclisi arasındaki bu
'ortaklaşamama'/'uzlaşamama' durumu birden çok karar için
söz konusu oluyor ve haliyle bir çizgiye dönüşüyor ise, bu
durum, yasal düzeyde olduğu gibi gerçekte de birbirinin 'eşit'i
ya da 'alternatif'i olmayan bu iki örgütlenmenin hangisinin, içinde
yaşadıkları ve temsil ettiklerini söyledikleri toplumun çoğunluk
iradesini temsil etmediğinin ve onların çıkarlarını
savunmadığının tartışılmasını gündeme getirir ki, bu hiç
istenmeyen bir durumdur; çözümü de kolay değildir...
16.08.2019/Datça
Mehmet
Erdal
YEREL
YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
DEMOKRATİK
BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM
KENT
KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -12
31
Mart yerel seçim öncesi pek çok belediye başkan adayının diline
(bir seçim vaadi, olarak) pelesenk olan ve seçimden sonra da (yerel
ve ulusal basında çıkan haberlere göre)seçimi kazanan bazı
belediye başkanlarınca kurulmasına 'yeşil ışık' yakılan;
belediye başkanlarınca ya da o yerdeki kent konseylerince kurulmaya
başlandığı, kurulduğu vb. çerçevesindeki haberlere konu olan
'Mahalle Meclisleri', ülkemizde, bugünden yarına, teorik düzeyde,
üzerinde en çok yazılıp çizilecek, konuşulacak ve tartışılacak
örgütlenme biçimlerinden birisidir.
***
Aksi
doğrultuda bir örnek olup olmadığını, şimdilik bilemiyoruz;
ama, yerel ve ulusal basına yansıyanlardan ya da farklı İnternet
kanallarında bu konuda yazılıp çizilenlerden anlaşıldığı
kadarıyla, bu biçimiyle bahse konu olan 'Mahalle meclisleri'; kent
konseyinin alt bir çalışma grubu olarak kurulan, kent konseyi
yürütme kuruluna bağlı, hem yasal anlamda hem de fiilen ona karşı
sorumlu bir örgütlenme biçimidir.
Öncelikle
bunu bilelim!
***
Yasal
bir örgütlenme biçimi olan kent konseyleri ile ilgilenen ya da
ilgilenmenin ötesinde, içerisinde yer alıp çalışmalara
katılanların çok iyi bildiği gibi, kent konseyi, alt çalışma
gruplarından oluşan bir bütündür; bu çalışma grupları, kadın
ve gençlik gibi vazgeçilmez temel alanların yanı sıra o yerleşim
biriminde var olan çevre-ekoloji, kültür-sanat, kıyılar, imar,
ulaşım, altyapı, su....vb. sorunları birer 'konu' başlığı
olarak ele alıp kurulabilir; öte yandan, 'yerleşim birimi'
ölçeğinde ele alınarak da kurulabilir; 'A, B, C.... mahallesi
çalışma grubu', 'A, B, C...mahallesi meclisi' gibi.
Yönetmelikte,
bunun böyle anlaşılamayacağına ve olamayacağına dair, herhangi
bir hüküm bulunmamaktadır.
***
Herhangi
bir kişinin ya da birilerinin keyfiyetine bağlı olarak değil, bir
ihtiyaca cevaben önerilen ve asıl işlevi, o ihtiyacı karşılamak
olan bütün örgütlenme biçimleri gibi kent konseyinin alt bir
örgütlenme biçimi olarak önerilen, kurulmaya çalışılan ve
kurulan 'mahalle meclisi' de (daha işlerliğe sahip alternatif bir
örgütlenme biçiminin olmadığı yerlerde) somut ve ileri bir
adımdır; haliyle, içeriğine, biçimlenmesine, işleyişine vb.
yönelik eleştiri hakkı saklı kalmak kaydıyla tereddütsüz
desteklenmeli ve sahiplenilmelidir.
Bunun
aksini düşünmek ve o çerçevede bir konumlanma içerisine girmek,
akla ziyan bir hareket olur.
***
Günlük
politik yaşamımıza bu biçimiyle giren ve tartışılmaya başlanan
bu 'Mahalle meclisleri', yaşadıkları yerlerdeki sorunların çözümü
için çalışan kadın-erkek yurttaşları ne kadar çok bir araya
getirebilir ve birlikte hareket etmelerini sağlayabilirse, o ölçüde
işlerliği olan ve kalıcılaşma olasılığı bulunan bir
örgütlenme biçimi olarak görülecek ve kabul edilecektir.
***
Öte
yandan, bu biçimiyle önerilen bu 'mahalle meclislerinin' zaman
içerisinde kitleselleşip kalıcılaşabilmesi ya da bir biçimde
sönümlenme sürecine girerek dağılıp yok olması, tamamen,
sorumlusu konumunda olan kent konseyi yürütme kurulunun göstereceği
duyarlılığa ve içinde hareket etmek zorunda olduğu ilgili
yönetmeliğin yeterli gelip gelmeyeceğine (ya da yeterli görülüp
görülmeyeceğine) bağlıdır.
***
Var
olan toplumun hem merkezi hem de yerel düzeyde
demokratikleştirilmesinin ve Demokratik bir toplum yaratılmasının
temel örgütlenme biçimlerinden birisi olarak (Sol, Sosyalist,
Devrimci, Demokrat ve Yurtseverlerce) önerilen ve tartışılan
'Meclisler'in, isim ve bazı şekli benzerlikler dışında, ele alıp
tartışmaya çalıştığımız bu 'Mahalle meclisleri' ile herhangi
bir benzerliği yoktur; bu nedenle aynileştirilemez, birbirlerinin
yerine ikame edilemez; ikisi çok farklı örgütlenme biçimleridir.
(Çok
özet olarak; kent konseyinin alt bir birimi olarak kurulan 'Mahalle
meclisi', kent konseyi yönetmeliği çerçevesinde hareket eden,
kent konseyi yürütme kuruluna karşı sorumlu olan, yerel düzeyde
çözümlenebilmesi olası sorunları kent konseyi dolayımı ile
çözmeye çalışan...bir örgütlenme biçimi iken; şimdilik
yalnızca adından söz ettiğimiz diğer 'Mahalle meclisi' ise,
bütün kuralları meclis üyelerince ortaklaşa belirlenen, yetersiz
kaldığında yine aynı meclis üyelerince değiştirilen; tamamen
meclis üyelerine ve kurulduğu yerde yaşayan halka karşı sorumlu
olan; yerel ve merkezi otorite ve de yalnızca mahallede yaşayanlarca
çözülebilmesi olası bütün sorunları kendisine 'iş' edinen bir
örgütlenme biçimidir; yerel düzeyde gerçek bir 'ortak iradeyi
ifade eder.)
***
'MECLİSLER'
önerisine hem ad hem de biçim ve içerik olarak sahip çıkanların,
bugünden yarına, bu konuda yaşanacak olan olası algılama
yanlışlıklarını, kafa karışıklıklarını ve bugünden
öngörülemeyecek daha başka sıkıntıları düşünerek, bu
örgütlenme biçimine hem teorik düzeyde hem de günlük politik
pratikte sahip çıkmaları gerekiyor.
Şimdi,
bu noktadayız!
(Not:
12 bölüm olarak ele alıp tartışmaya çalıştığımız 'Kent
konseyi' konusunu, şimdilik burada noktalıyoruz. )
24.08.2019/Datça
Mehmet Erdal
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder