26 Aralık 2019 Perşembe

2019.06.08.YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/KENT KONSEYİ ÜZERİNE 1-12

  Hiç yorum yok

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     (DATÇA)KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -1
     2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanununun 76. maddesi çerçevesinde kurulan, 08.10.2006 tarihli 26313 sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe ek olarak 06.06.2009 tarihinde yayınlanan 27250 sayılı Kent Konseyi Yönetmelik değişikliği çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren Datça Kent Konseyinin yeni Genel Kurulu, 23.05.2019 günü Datça Belediye binası Belediye Meclis salonunda yapıldı.
     ***
     İzleyici olarak katıldığımız kongre salonunda, toplantının başlamasından hemen önce, oldukça yoğun bir hareketlilik söz konusuydu; Datça Kent Konseyini oluşturan paydaşların (siyasi parti, dernek, sendika, resmi ya da tüzel kuruluş vb.) yetki belgeleri elinde olan temsilcileri, bu belgeleri göstererek toplantıya katılım belgesindeki ilgili bölümlerinin karşısına imzalarını atıyorlardı.(52 katılımcı Genel Kurula katılmıştı/Bknz: Datça haber/28.05.2019)
     ***
     Genel Kurulunun açılışını, önceki dönem (2014-2019) CHP Belediye Meclis üyesi ve Datça Kent Konseyi Başkanı da olan Hayriye Yılmaz Balkan yaptı; Divan seçiminin ardından, toplantının yönetimini Divan Başkanı Orhan Keskinsoy'a bıraktı.
     ***
     Divan başkanı seçilen Orhan Keskinsoy, 2009-2014 yılları arasında CHP Belediye Meclis üyeliği ve Datça Kent Konseyi Başkanlığı yapmış, Datça'da var olan pek çok resmi ve sivil toplum kuruluşunun yönetiminde aktif olarak çalışan/yer alan ve aynı zamanda, bu Genel Kurul öncesi dönemde Datça Kent Konseyi Yürütme Kurulunda bulunmuş, çalıştığı alanlarda konulara hakim, yetkin bir kişiydi.
     ***
     Divan Başkanı seçilen Orhan Keskinsoy'a göre Kent Konseyleri '...Cami avlusuna bırakılan bir bebek gibi, hatta ondan bile öksüz.'dü. 'Kent Konseylerinin hiç sahibi yoktu. 'Kendi güçleriyle çalışma yapmaya çalışıyorlar. Kent Konseyleri yönetmeliği yayınlandığında, hem iktidar kanadından, hem muhalefet kanadından destek sözleri gel...'mişti. Ama sonrası tam bir hayal kırıklığıydı. 'Bugüne kadar muhalefet partilerinden hiçbiri gündem içi, gündem dışı parlamentoda Kent Konseyleri sorunlarından söz etmemişti...Yine iş...'paydaşlara düşmekteydi. 'STÖ (Sivil Toplum Örgüt)lerde çalışmak çok önemli...'ydi.(Bknz: Datça Haber/28.05.2019)
     ***
     Divan Başkanının oyladığı 'Toplantı gündemi'ne karşın, pek çok yerde olduğu gibi, yer yer bu gündemin dışına taşan ama sorunsuz bir şekilde devam eden toplantı süresince, katılımcıların, Datça'ya (yaşadığımız yere) ve Kent Konseyinin ilgi alanlarına yönelik olarak dile getirdikleri çok sayıda sorun (Yıkılan Eski Hükumet Konağının yeri, Datça'nın yolları, Yat Limanı, MUÇEV'in kıyıları işgali, Datça'nın su sorunu, Ulaşım sorunu...) ve çözüm önerileri üzerine görüşler ortaya konuldu. Tartışmalar yapıldı.
     ***
     Yapılan Genel Kurul süresince tanık olduğumuz ve not almaya değer gördüğümüz bazı konuları ise şöyle sıralayabiliriz:
    • Kent Konseyi Genel Kurulu süresince konuk olarak katılanlara 'söz hakkı' tanınmıyordu; bu hak yalnızca paydaşlara ait bir hak olarak anlaşılıyor ve nitekim ona sıkı sıkı uyuluyordu.(Toplantı süresince, yalnızca Av:Ali Kurt'a, o da MUÇEV'in kıyıları işgali konusunda açılan davaları takip ettiği için bir kez söz verildi.)
    • Katılımcılardan (bilahare yeni yürütmeye de seçilecek olan) Güngör Erçil, 06.06.2009 tarihindeki değişiklik ile yılda en az 2 kez yapılması gerektiği belirtilen Genel Kurul'un yılda 4 kez yapılmasını önerdi; bu öneri, genel olarak kabul gördü.
    • Bazı katılımcılar, kendisi Devlet tarafından 'Tüzel Kişilik' olarak tanımlanmayan Kent Konseyinin katılımcılarının 'Tüzel Kişilikler' ve Kent Konseyi çalışma grupları ile sınırlı tutulmasını eleştirerek; Kent Konseyi paydaşları arasında MUÇEP (MUÇEV'e karşı mücadele yürütenlerden Muğla Çevre Platformu), DKSD (Datça Kültür Sanat Dayanışma)...gibi platformlarının da olması gerektiğini dile getirdiler. (Nitekim, Haziran Hareketi/Datça yürütme olarak biz de 'konuk' olarak Genel kurul salonunda bulunuyorduk.)
     ***
     Genel Kurul'un son bölümünde, Datça Kent Konseyi Başkanının ve yeni Yürütme Kurulunun seçimine geçilmeden önce, katılımcılardan/paydaşlardan bir temsilci 'Kent Konseyi Yürütme'de Belediye personelinden kimsenin yer almaması ve haliyle aday olmaması' doğrultusunda bir görüş ve öneri dile getirdi; bu görüş ve öneri, bazı temsilciler tarafından hararetle desteklendi.
     Çok açık ifade edilmese de, Kent Konseyi Başkanının, Belediyeyi temsilen toplantılara katılan (Belediye Meclisi üyesi) kişi olmamasını da (bugüne kadar olduğunun aksine) içeren bu öneri, yeni Yürütme'ye aday oldukları bilahare anlaşılacak olan (halihazırda Belediye'de görevli) bazı paydaş temsilcileri tarafından şiddetli tepki gördü; kısa bir tartışma yaşandı.
     Bu görüşe ve öneriye karşı en açık yanıtı, Divan Başkanı konumundaki deneyimli Orhan Keskinsoy verdi: 'Kent Konseyi Başkanının Belediye'den doğru önerilen birisinin olmaması halinde uygulamada ciddi sorunlar yaşanabileceğini; Kent Konseyinin herhangi bir geliri olmadığı için, herhangi bir nedenle herhangi bir yere gidilmesi gerektiğinde bunun mümkün olmayabileceğini; Konsey Başkanının Belediye'den doğru önerilen bir kişi olması halinde ise 'yolluk' çıkarılarak vb. yollarla bu sorunun kolayca halledebileceğini...Deneyimle bunun sabit olduğunu vb...' söyledi.
     Tartışma sürdü ve bilahare, Kent Konseyi Başkanlığı seçimine geçildi.
     ***
     Yukarıdaki görüşü ve öneriyi dile getiren temsilci, bu konunun tartışmaya açılacağından habersiz ya da önceden kendisine teklif edilmesine karşın 'olur' demediği izlenimi veren bir temsilciyi 'yeni dönemin başkan adayı' olarak önerdi; bu öneri, önerilen kişi tarafından, anında reddedildi.
     ***
     31 mart 2019 Yerel yönetim seçiminde bir kez daha CHP Belediye Meclis üyesi seçilen Hayriye Yılmaz Balkan 'tek aday' olarak seçime katıldı ve oy birliğiyle, yeniden 'Başkan' seçildi.
     ***
     Yürütme Kurulu'na seçilecek kişilerin seçimine geçilmeden önce 'kulis' çalışmaları için toplantıya kısa bir ara verildi.
     ***
     Toplantının ikinci bölümü başladığında, yeni başkanın, çalışmak istediği kişilerin adlarının yazılı olduğu bir 'Blok Liste' hazırladığı ve seçime bu liste ile katılmak istediği görüldü; 'kıyamet' koptu!...
Anlaşıldı ki, bazı temsilciler, özellikle, 'Yürütme Kurulu'na Belediye personeli aday olmasın ve girmesin' önerisini dile getiren ve savunanlar, böyle bir gelişme beklemiyorlardı; bu temsilcilere göre, Yürütme Kurulu'na aday olacaklar tek tek adlarını yazdırmalı idi ve bilahare, bu isimler üzerinden oylama yapılmalıydı. (Bir nevi 'Çarşaf Liste')
     ***
     Önerilen yöntemlerin hangisinin 'hukuki', 'yasal', 'ahlaki' vb.vb. olduğu üzerine (karşılıklı) çokça düşünce ortaya konulduktan sonra isteyenin yeni bir 'Blok Liste' hazırlayabileceği, isteyenin önerilen bu liste üzerinde kimi isterse çizebileceği ve çizdiklerinin yerine yeni birisini ekleyebileceği, isteyenin tek tek isimler yazabileceği...çerçevesinde (kısmen gönülsüz) genel bir mutabakat sağlanarak seçimlere geçildi.
     ***
     Yeni Başkan Hayriye Yılmaz Balkan'ın listesi ('asil üyelikler'de bir yerde, 'yedekler'de ise bir-iki yerde delinmesine karşın) kabul edildi.
     ***
     Datça Kent Konseyinde yeni dönem başladı...
     ***
     (Şimdi, bir yurttaş -ve/veya paydaşlar- olarak, bu yazının konusu olan 'Yerel yönetimimizi demokratikleştirelim/Demokratik bir yerel yönetim yaratalım' çerçevesinde, 'Kent Konseylerini', afaki söylemlerle değil, günlük yaşamımıza yansıyan ve algılanan yönlerinden hareket ederek-somuttan soyuta- tartışmaya başlayabiliriz.)
     08.06.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -2
     Dünyanın pek çok ülkesinde (ülkemizde de olduğu gibi) yerellerde var olan Yerel Yönetim (Belediye) modellerindeki işleyişin (görece farklılıklar olsa da özde aynıdırlar) nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz: Yerel Yönetim seçimleri gündeme geldiğinde sandığa gidiliyor, başkanlığa aday olanlardan birisini 'Başkan'lığa ve Belediye Meclisi için çıkarılan listelerden (veya 'bağımsız' adaylardan) birisindeki adayları da Belediye meclisi'ne seçmek için oy kullanılıyor; en çok oy alan başkan adayı 'Başkanlığa' seçiliyor ve Belediye meclisi için liste çıkaranlardan ise (keza bağımsız adaylar), aldıkları oy oranında 'Belediye Meclisi'ne temsilci gönderiliyor.
     ***
     Belediye başkanlığına aday gösterilebilmek, Belediye Meclis üyelikleri için çıkarılacak 'aday listeleri'ne girebilmek, hele hele kazanılması garantili sıralarda yer alabilmek, seçilebilmek vb.vb. için kendilerince 'en uygun' yol ve yöntemleri izleyen (ki bizim, bütün bu yol ve yöntemlere başvurulmaması veya en azından minimalize edilebilmesi için önerdiğimiz yol 'ön seçimdir) bu 'temsilci adaylar'dan seçilebilenler, seçildikten sonraki dönem içerisinde (yeni seçime kadar), Yerel Yönetimlerdeki yetki alanları dahilindeki her konuda ( yasal zorunluluklar dışında) kelimenin tam anlamıyla 'özgür' oluyorlar ve bu sahip oldukları özgürlük ekseninde hareket ediyorlar; kendi kişilikleri, sorumluluk duyguları, ahlaki ve toplumsal değerleri ve mensubu oldukları siyasi partinin denetimi dışında, bu 'temsilcileri/ vekilleri/ emanetçileri', yerel yönetimdeki görevleri çerçevesinde denetleyen herhangi bir mekanizma olmuyor.
     Bir başka deyişle, seçmenler, seçim öncesi dönemde, yani seçim sürecinde kendilerinin varlığını hatırlayan, hal hatır soran, gönüllerini kazanmaya çalışan, herhangi bir sorunu olup olmadığını ve eğer varsa, bu sorunları hemen veya bilahare (eğer seçilebilirler ise) çözebileceklerini söyleyen, tabir-i caizse evlerinin, iş yerlerinin, derneklerinin, sendikalarının... oturdukları kahvehanelerin vb. yollarını aşındıran, seçilebidikleri takdirde yerine getirip getiremeyecekleri meçhul sayısız vaadlerde bulunan 'temsilcilerinin', seçildikten sonraki 'görev' sürecinde yaptıkları faaliyetleri ve aldıkları kararları yalnızca seyredebilmekte; bu faaliyetlerin ve alınan kararların ne ölçüde (vekaleti verenler olarak) kendi iradelerine ve istemlerine uygun olup olmadığını asla denetleyememektedirler.
     Bu çerçevede eleştiri yönelttiklerinde, aldıkları cevap, çoğunlukla 'bakarız, ederiz', hatta bazen, doğrudan 'gelecek seçim oy vermezsin, seçmezsin, olur biter' olmaktadır.
     Literatürdeki adlandırmayla, seçilen temsilcilerin, süreç içerisinde, kendisini seçenlere 'yabancılaşma' olasılığının bulunduğu, keza yaygın olarak da bu 'yabancılaşma' olgusuna tanık olunduğu ama buna rağmen bu düzlemde 'görevi'ne(!) devam ettiği bu modelin adı, 'Temsili Demokrasidir.'
     ***
     İşte, tartışmaya başladığımız 'Kent Konseyi' örgütlenmesi, bu 'Temsili Demokrasinin', tarihsel süreç içerisinde farklı zamanlarda, farklı ülkelerde, farklı kişiler ve kesimlerce eleştirilmesinin bir sonucu olarak önerilmeye, tartışılmaya ve formüle edilmeye başlanmış; bilahare farklı ülkelerde, farklı zamanlarda ve görece birbirinden farklı biçimlerde uygulamaya geçilmiştir.
     ***
     'Kent Konseyi' örgütlenmesi doğrultusunda ilk adım, 1992 yılında, Brezilya'nın Rio Grande de Sul eyaletinin başkenti Porto Allegre Belediyesince (önceki yıllarda ülke genelinde yaygınca gündeme gelen 'Adem-i Merkeziyetçi/ Yerinden Yönetim' uygulamalarının bir devamı anlamında da) başlatılan 'Katılımcı Bütçe' deneyimi ile atılmıştı: Bu uygulama ile Belediye bütçesinin tamamında değil, yalnızca yatırımlara ayrılan (bugüne kadarki uygulamalara bakarsak % 5-20'lik) kısmının nerelerde ve hangi yatırımlarda nasıl kullanılması gerektiği konusunda yurttaşların öneri ve düşüncelerinin alındığı; yurttaşların söz, yetki ve karar sahibi olarak kabul edildiği; böylece 'yöneten ve yönetilen' ayrımının önüne geçilmeye çalışıldığı bir sürecin önü açılmak istenmişti. (Brezilya'da 2002 yılında 140 yerde bu 'Katılımcı Bütçe' uygulamasına geçilmiş; bugün ise, dünyanın farklı yerlerinde 300 kadar yerde bu uygulama yapılmaktadır.)
     ***
     Aynı yıl, 1992 yılında, Brezilya'da, BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, 'Yeryüzü Zirvesi' adı altında toplanmış, burada 'Gündem 21' olarak bilinen 'sürdürülebilir kalkınma', bir başka deyişle 'Kalkınma ve Çevre' içerikli uluslararası 'eylem planı' kabul ve ilan edilmişti. '...İnsanlık tarihsel bir dönüm noktasındadır' cümlesi ile başlayan bu zirvede kabul edilen bu 'Gündem 21' eylem planı ile '...Merkezi Yönetim-Yerel Yönetim ilişkisinde Yerel Yönetim lehine daha fazla yetki devredilmesi, yerelin güçlendirilmesi, hükumet ve hükumet dışı kuruluşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesi ve halkın etkin katılımının sağlanması...' anlayışı benimsenmişti.(Bir başka deyişle 'Toplumsal Uzlaşma') (Bknz:Mehmet Çilsal/Bodrum...Keza, İnternette farklı kaynaklar)
     ***
     'Gündem 21' veya 'Yerel Gündem 21' adıyla bilinen bu program, 1997 yılında, Avrupa ile birlikte ülkemizde de BMKP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) çerçevesinde 'Yerel Gündem 21'lerin Teşviki ve Kalkındırılması' başlığıyla uygulanmaya başlanmış; ilk elde 9'u Büyükşehir, 3'ü İl Özel İdaresi olmak üzere toplam 48 Yerel Yönetimin katılımıyla yürütülmüştü.
     1997 yılından itibaren İl İl, İlçe İlçe yapılan 'Gündem 21' toplantılarının ardından ise 2005'de resmi gazetede yayınlanan 5393 sayılı Belediyeler Kanununun 76. maddesi ile 'Kent Konseyi' resmen kabul edilmiş ve günlük hayatımıza girmiştir.
     (2006 yılında 'Kent Konseyi Yönetmeliği' ve bilahare 2009 yılında da 'Kent Konseyi Yönetmeliğinde değişiklik' yayınlanarak bugünkü uygulamanın yasal ve hukuki yapısı oluşturulmuştur.)
     ***
     Yasaya göre 'Kent Konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.' (5393 sayılı yasa/76.madde)
     ***
     Bu bölümü bitirirken, şimdi, şunları bir kenara not edebiliriz:
     1-'Kent Konseyi', var olan Yerel yönetimin yetersizliklerinin eleştirisi üzerinde yükselmiş ve bu yetersizliklerin giderilebilmesi çerçevesinde (yani somut bir gereksinime bağlı olarak) tarih sahnesine çıkmış ve önerilmiş; bu nedenle, var olan yerel yönetimlerce (gerçekte) gereksiz, fuzuli, laf olsun diye, yasal zorunluluklar gereği vb. kurulmak ve katlanılmak zorunda olunan bir örgütlenme biçimi olarak görülemez ve değerlendirilemez.
     2-'Kent Konseyi', var olan Temsili Demokrasinin (Belediye yönetimlerinin) 'daha demokratik' (katılımcı, şeffaf, çok sesli vb.) bir yönde evrilmesine/ dönüşmesine katkıda bulunduğu için, 'pozitif' bir öneri ve 'örgütlenme biçimi' olarak kabul edilmeli, haliyle sahiplenilmelidir.
     3-'Kent Konseyi', var olan 'Belediye Meclisinin alternatifi olarak tarih sahnesine çıkmamış, önerilmemiş, formüle edilmemiş ve uygulanmaya çalışılmamıştır; haliyle, 'Kent Konseyi'ne, bir 'alternatif örgütlenme modeli' olduğu ve istenirse, 'Belediye Meclisinin karşısına çıkarılabileceği varsayımıyla yaklaşılamaz; bu çerçevede bir bakış açısı ve planlama geliştirilmeye çalışılamaz.(Var olan haliyle 'Kent Konseyini bu çerçevede zorlayanların, çok kısa sürede, tam bir 'düş kırıklığı' yaşamaları kaçınılmazdır)
     Temsili Demokrasinin (demokratik) alternatifi 'Doğrudan Demokrasi'dir ve bu alternatif model, geçmiş tarihsel süreçte, farklı zamanlarda, farklı ülkelerde, farklı adlarda ve biçimlerde önerilmiş; somut örnekleri yaşama geçirilmiş ve insanlık, bu yaşanmışlıklara tanıklık etmiştir.
     15.06.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -3
     Farklı ülkelerde, farklı zamanlarda, farklı ad ve biçimlerde önerilmiş olan Kent Konseyleri, tarihsel olarak 'merkezi otoritenin' (Devletin) yereldeki eksikliklerinin ve yetersizliklerinin değil, yerel yönetimin (belediyenin) eksikliklerinin ve yetersizliklerinin giderilmeye çalışılmasının bir ifadesi olarak gündeme gelmiş ve bu nedenle, örn: ülkemizde 2005 tarihli 5393 sayılı Belediyeler Kanununun 76. maddesi ile resmen kabul edilerek günlük hayatımıza girmiş ve her yerde değil, yalnızca '...belediye teşkilatı olan yerlerde, mahalli idareler genel seçim sonuçlarını izleyen 3 ay içinde...' kurulması ve '... ilk toplantısını (genel kurul) yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile toplan..'ması öngörülen bir örgütlenme biçimidir.(Bknz:06.06.2009 tarihli ve 27250 sayılı Kent Konseyi yönetmeliğinde değişiklik, Madde 5-1,2)
     ***
     İlgili yasa ve yönetmelik gereği 'ilk genel kurul' için 'çağırıcı' olma görevini üstlenen 'seçilmiş' belediye başkanı, bu görevini yerine getirirken, elbette 'kişisel inisiyatif' ekseninde değil, ilgili yönetmeliğin belirlediği çerçeve içerisinde hareket etmek ve toplantıya, 'keyfe keder' belirlediği değil, yine ilgili yönetmelik tarafından çerçevesi çizilen kişileri, resmi ya da sivil kurum ve kuruluşları çağırmak zorundadır.
     ***
     Yasa koyucunun, 2006'da çıkarılan 'Kent Konseyi yönetmeliği' ve bilahare 2009'da çıkarılan 'Kent Konseyi Yönetmeliğinde değişiklik' ile Kent Konseyi katılımcıları olarak belirledikleri şunlardır;
     ' a) Mahallin en büyük mülki idare amiri veya temsilcisi,
     b) Belediye Başkanı veya temsilcisi,
     c) Sayısı 10'u geçmemek üzere illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri,
     ç) Mahalle sayısı yirmiye kadar olan belediyelerde bütün mahalle muhtarları, diğer belediyelerde belediye başkanının çağrısı üzerine toplanan mahalle muhtarlarının toplam muhtar sayısının yüzde 30'nu geçmemek ve 20'den az olmamak üzere kendi aralarında seçecekleri temsilcileri,
     d) Beldede teşkilatını kurmuş olan siyasi partilerin temsilcileri,
     e) Üniversitelerden ikiden fazla olmamak üzere en az bir temsilci, üniversite sayısının birden fazla olması durumunda her üniversiteden birer temsilci,
     f) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, baroların ve ilgili dernekler ile vakıfların temsilcileri,
     g) Kent Konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarının birer temsilcisi.'(Bknz:8 madde)
     ***
     Kent konseyinin ilk genel kurulunun toplanması için çağrı yapılan (ki o an için halihazırda kurulu olmayan -g- bendi dışındaki) bu katılımcılardan katılanlar ile '...Belediye başkanının başkanlığında toplanan genel kurul, toplantıyı idare etmek üzere üyeleri arasından en az üç kişiden oluşan divan kurulunu seçer.' 'Divan kurulunun oluşturulmasından sonra Kent Konseyi yürütme kurulu ve Kent Konseyi başkanı seçilir.'(2009 tarihli yönetmelik değişikliği, madde 5-2,3)
     ***
     Bu noktadan sonra, artık 'kent konseyi' kurulmuş; katılımcıları/kurucuları çağırma, ilk genel kurulu toplama ve Divan kurulu seçilinceye kadar toplantıya başkanlık yapma 'yasal' görevi bulunan belediye başkanının bu görevi, divan kurulu oluştuktan sonra 'resmen' sona ermiş; bu yetki önce divan kuruluna ve bilahare, 'yürütme kurulu' ve 'kent konseyi başkanı' seçildikten sonra da onlara geçmiş olduğu, kabul edilir. (Belediye başkanının, bu noktaya kadar olan süreçteki bu rolüne karşı çıkmak, çok fazlaca savunulabilecek bir yaklaşım değildir; çünkü bu gelişmeler, işin doğasına uygun olan gelişmelerdir.)
     ***
     Bu noktadan sonra, ilgili yönetmeliğin 8.maddesinin (b) bendine göre şahsen veya temsilci düzeyinde konsey içinde 'daimi katılımcı' olarak yer almaya devam etmesi öngörülen belediye başkanının (yalnızca Madde 14 A-1'e uygun olarak kent konseyi sekreterliği için yürütme kuruluna 3 aday önerme dışında) 'resmi' düzeyde diğer katılımcılarla 'eşit' konumda olacağı ve bunun,( 8.maddenin başka bazı bentleri gibi) pratikte herhangi bir sorun yaratmayacağı söylense bile, uygulamada 'gerçek' böyle midir?
     22.06.2019/Datça
     Mehmet Erdal


     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -4
     Siyasi iktidarın, 2005 yılında, 5393 sayılı yasanın 76.maddesi çerçevesinde 'yasal bir örgütlenme biçimi' olarak kabul ettiği ve belediyelerin bulunduğu her yerde kurulmasını önerdiği 'kent konseyleri', (siyasi iktidar bu yasayı çıkartırken hangi gerekçelerle hareket etmiş olursa olsun) yereldeki 'Temsili Demokrasinin(Belediye yönetimlerinin) 'daha demokratik' (katılımcı, şeffaf, çok sesli vb) bir yönde evrilmesine/dönüşmesine katkıda bulunduğu için, 'pozitif' bir öneri ve 'örgütlenme biçimi' olarak kabul edilmeli ve haliyle sahiplenilmelidir.
     'Kent konseyleri' konusuna bizim yaklaşımımız bu çerçevededir; öncelikle bunu bir kez daha vurgulayalım.
     ***
     Ancak, yasa koyucu (siyasal iktidar/merkezi otorite), 2005 yılında yasal olarak kabul ettiği ve kurulmasını önerdiği bu örgütlenme biçimine, 2006 yılında (2009 yılındaki değişikliklere karşın özde aynı kalan) 'hukuki' bir çerçeve çizerken; sanki, onun farklı ülkelerde, farklı zamanlarda, farklı ad ve biçimlerde ortaya çıkmasına, pek çok ülkede kurulmasına karşın ülkemizde gerekli olduğuna pek inanmamış ama 'kerhen' de olsa kabul etmek zorunda kalmış gibi bir yaklaşım ile onu daha baştan, (yasal olarak kabul etmesine ve kurulmasını önermesine karşın) 'merkezi' ve 'yerel' otoritenin denetimi ve yönlendirmesi altına almak; tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesine uygun bir içeriğe sahip olmasına ve görev üstlenmesine engel olmak; onun tamamen 'şekli' ve 'bürokratik' bir yapıda, içeriği boşaltılmış ve işlevsizleştirilmiş bir örgüt olarak günlük hayatımızda yerini almasını istemiş gibidir.
     ***
     Kent konseyi yönetmeliğinin pek çok maddesi, bu özetlediğimiz yaklaşımın yazılı kanıtları niteliğindedir
     ***
     1-Kent konseylerinin tarihsel olarak gündeme gelmesine neden olan etmenler bilindiğine (yereldeki 'Temsili Demokrasinin eksiklikleri/yetersizlikleri, ki bunu defaten vurgulayıp duruyoruz) göre, kent konseyi kurucuları arasında olması gereken kişiler, resmi ve sivil kurum ve kuruluşlar sıralanırken, merkezi otoritenin (Devletin) yereldeki temsilcisi/uzantısı/eli/kolu/kulağı olan 'Mahallin en büyük mülki idare amiri veya temsilcisinin (madde 8-a), keza 'Sayısı 10'u geçmemek üzere illerde valiler, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin sayılması (Madde 8-c) ne anlama gelir?
     *'Mahallin en büyük mülki amirinin veya temsilcisinin' kent konseyi kurucuları ve daimi katılımcıları arasında olması, muhtemeldir ki, kent konseyinin ve yapacağı faaliyetlerin, Devlet bürokrasisi ve Devlet kurumlarınca daha muteber karşılanmasına yol açabilir; evet bu olasıdır ve bu 'muteberlik', bazı kurucular/katılımcılar açısından da çok önemli olabilir.
    Ama, bu aynı etmen, var olan 'temsili demokrasi'ye 'muhalif' ve/veya 'merkezi' ve 'yerel' otoritenin ya da her ikisinin uygulamalarını eleştiren, farklı bakış açıları ve önerileri olan diğer kent konseyi katılımcıları ve haliyle onların konsey içindeki çalışmaları üzerinde 'negatif' bir baskılanma yaratabileceğinden dolayı kent konseyinin işlevini yitirmesine ve süreç içerisinde sönümlenmesine yol açacaktır.
     *Keza kent konseyinin kuruluş amaçları çerçevesinde yürüteceği faaliyetlere bağlı olarak bazı resmi kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin konsey çalışmalarına katılmasına gereksinim duyulabilir, ki bu gereksinimin duyulması çok doğaldır; bu yadsınamaz.
     Ancak, hangi resmi kurum ve kuruluşun kent konseyi içerisinde bulunabileceğine (daha baştan) en büyük mülki idare amirince karar verilmesi doğru değildir; bu konuda, kent konseyi asıl belirleyici unsur olmalı; konsey, hangi resmi kurum ve kuruluşa hangi zamanda ve ne kadar süreliğine gereksinim duyuluyorsa, bunu (sorumlu konumundaki) mülki idare amirine bildirmeli ve o kurum ve kuruluşların temsilcilerinin kent konseyi çalışmalarına katılmaları sağlanmalıdır.(Elbette çalışmalara katılan her kamu kurum ve kuruluş da diğer katılımcılar ile eşit konumda olmalıdır.)...
     *Bu anlatılanlar çerçevesinde, bizce, 8.maddenin (a) bendinin yönetmelikten çıkarılması ve ( c ) bendinin ise yukarıdaki paragrafta anlattıklarımıza uygun olarak yeniden düzenlenmesi; yüksek sesle dillendirilmesi ve uğruna mücadele edilmesi gereken talepler olarak kabul edilmelidir.
     'Bunlar gerçekçi talepler değildir, haliyle olmaz' denmemelidir. (2006 yılında yayınlanan yönetmelikte 'Bölge milletvekilleriyle Belediye Meclis üyeleri de daimi katılımcılar arasında sayılırken, bilahare Danıştay bu bentleri iptal etmiş ve bu bentler, 2009 yılında yönetmelikten çıkarılmıştır..)
     Keza bazı yerlerde, bazı zamanlarda, uygulamada, bu bentlerin karşılığının olmadığı söylenerek, bizim bu görüşümüze karşı çıkılması da doğru değildir; bizce, 'Demokratikleşme' konusunda 'pragmatizm' ve 'palyatif çözümler' değil, 'İLKESEL' bir yaklaşım esas alınmalıdır!..
     29.06.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -5
    Tartışmaya devam ediyoruz:
     2)'...Kent konseyi bulunmayan yerlerde ilk toplantı belediye başkanının çağrısı ile...' (Geçici madde-1/2009) '... belediye başkanının çağrı yazısında bildirilen gündemle, ilan edilen yer ve tarihte...' yapılır.(Geçici madde-3) '... Belediye başkanının başkanlığında toplanan genel kurul, toplantıyı idare etmek üzere üyeleri arasından en az üç kişiden oluşan divan kurulunu seçer.' (Madde 5-2)
     ***
     Divan kurulu seçildikten sonra (o ana kadarki) yetkileri hukuken sona eren belediye başkanının, sonraki süreçte, kent konseyi ile ilişkileri ve kent konseyi/kent konseyi çalışmaları üzerindeki etkisi tartışma konusudur.
     ***
     Kent konseyi yönetmeliğine göre, kent konseyi ilk genel kurulunu yapıp divan kurulunu seçtikten sonra, belediye başkanının kent konseyi ile ilişkisi bitmez; 'Belediye başkanı veya temsilcisi' (Madde 8-b) kent konseyi kurucularından birisi olarak kent konseyi genel kurul toplantılarına daimi katılımcı olarak katılır; hukuken eşiti olan diğer katılımcılardan farklı olarak, yalnızca, yürütme kuruluna (yürütme kurulu tarafından aralarından seçilerek belirlenmek üzere) üç 'sekreter adayı' önerir (Madde 14/A-1); yine keza, bazı kent konseylerinde gerekli ise, 'sekreterya hizmetleri' için kent konseyi yürütme kuruluna 'görevli adayları' önerir, yürütme kurulu, önerilen bu adaylar arasından, yeterli sayıda görevliyi belirler; bu görevliler, sekretere bağlı olarak çalışmaya başlar.( madde 15-1)
     ***
     Belediye başkanı, (kendisinin katıldığı ya da yaygınca gözlendiği üzere, temsilcisini gönderdiği) kent konseyi içerisinde, yönetmeliğin lafzi yorumuna göre, yetki açısından, diğer katılımcılardan ne bir adım önde ne de bir adım geridedir; eşittir; aynı konumdadır; aynı haklara ve sorumluluklara sahiptir.
     Belediye başkanı, (eğer kendisi katılıyorsa doğrudan ya da temsilcisini gönderiyorsa, temsilcisi aracılığıyla) kent konseyinin (ve oluşturulan çalışma gruplarının) çalışmaları ve Belediye Meclisi'ne sunacağı kararları üzerinde (belediye başkanı olma konumundan kaynaklanan) herhangi bir yönlendirme yapma ve etkilemede bulunma hakkına ve yetkisine sahip değildir; belediye başkanı, kent konseyinin (ve çalışma gruplarının) çalışmalarına ve alacağı (bilahare belediye meclisine sunacağı) kararlara saygılıdır; bu çalışmalar ve kararlar ne olursa olsun, kent konseyinin, işlevine uygun çalışmalar yapmasına ve kararlar almasına; belediyenin çalışmalarına bu biçimde katkıda bulunmasına ve yardımcı olmasına...maddi ve manevi desteği sağlar. (Madde 16/A) (Kent konseyinin çalışmalarının sonuçlarının uygulamaya sokulması, belediye başkanı ve belediye meclis üyelerinin 'son söz' sahibi olduğu belediye meclisinin karar almasıyla olası olduğundan, aslında bu, oldukça makul ve akla yatkın bir yaklaşım gibi görünüyor.)
     ***
     Peki, gerçekte, bu yoruma uygun bir çerçevede faaliyet yürüten herhangi bir yerde herhangi bir kent konseyi ve bu anlatılan konuma rıza gösteren belediye başkanı var mıdır?
     ***
     31 Mart 2019 yerel seçim sonrası süreçte Menemen, Bodrum, Menteşe, Marmaris (Çağdaş Marmaris/ 29.06.2019), Ödemiş, Çiğli ve daha öncesinden Karşıyaka, Kuşadası, Seferihisar, Bursa/Nilüfer vb. yerlerdeki kent konseyleri çalışmaları, belediye başkanlarının uygulamaları ve bu başkanların kent konseyini ilk topladıklarında yaptıkları konuşmalar, bu çerçevedeki örnekler olarak gösterilmekte ve tartışmalarda, farklı açılardan bu örneklere atıflar yapılmakta; bunun pekala mümkün olduğu söylenebilmektedir.
     ***
     Gerçekte, kent konseyi yönetmeliğinin (hukukunun) 'doğru/yanlış' yorumu değil, asıl olarak başkaca pek çok etmenin varlığı (ülkedeki ve kent konseyinin kurulduğu yerdeki politik hava, kent konseyi çalışmalarının belediye başkanı nazarındaki 'itibarı', kent konseyi başkanının ve yürütme kurulunun belediye başkanı ile 'uyumu', belediye başkanının kent konseyi örgütlenmesinin ve onun çalışmasının gerekli olup olmadığına dair düşüncesi, belediye başkanının kişiliği ve öz güven duygusu vb.vb...) çerçevesinde ele alınması gereken bu örnekler, elbette olumlu, desteklenmesi ve çoğaltılması gereken örneklerdir; bu, tartışmasız böyledir; ama yeterli değildir; çünkü, sözü edilen bu örnekler, aynı zamanda, var oluş nedenleri itibarıyla, her an değişkenlik göstermeye meyilli bir durumu da işaret ederler ki, biz, bu olasılık nedeniyle, 'kalıcı' olanın yaratılması ve bu yaratılanın da kalıcılaştırılması gerektiğini savunuyoruz...
     06.07.2019/Datça
     Mehmet Erdal



     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI -6
     2005 tarihli 5393 sayılı yasanın 76.maddesi ile kent konseylerinin ülkemizde kurulmasına karar verilirken, yasa koyucu, belediye başkanlarını, bulundukları yerlerde kent konseyini kurup kurmama konusunda 'özgür' bırakmamış; keza, belediyeler arasında herhangi bir nedenle herhangi bir ayrım yapmamış; kent konseylerinin kurulmasını bütün belediyeler için öngörmüş ve nasıl kuracaklarını da yönetmelik çıkararak belli bir hukuki çerçeveye bağlamış; bu konuda bütün belediyeleri 'eşit' konumda değerlendirmiş; her birine eşit sorumluluklar yüklemiş ve eşit haklar vermiştir.
     ***
     Peki, herhangi bir belediye başkanı, herhangi bir nedenle bulunduğu Belde'de/ilçe'de/il'de kent konseyini kurmaz ya da kağıt üstünde ('bir formalitenin yerine getirilmesi' çerçevesinde) 'kurmuş olmak için' kurarsa, bunun, ilgili (yönetmeliği çıkaran içişleri bakanlığı veya başkaca) resmi bir kurum tarafından denetlenmesi ve bilahare yaptırıma uğratılması söz konusu mudur?
     Biz, ilgili yasa ve yönetmelikte, bu konuda herhangi bir hükme rastlamadık.
     ***
     Bugün, ülkemizdeki belediyelerin (Büyükşehir 30, İl 51, Büyükşehir ilçe belediye sayısı 519, İlçe belediye sayısı 403, Belde belediyesi sayısı 386; toplam belediye sayısı 1389-Bknz:https://www.e-icisleri.gov.tr) hepsinde kent konseyi kurulmuş mudur? Kent konseyinin kurulu olmadığı Belde/İlçe/İl/Büyükşehir belediyesi var mıdır? Var ise sayıları kaçtır?
     İçişleri Bakanlığı ya da (eğer varsa) ilgili başkaca bir kurum tarafından bu konuda ciddi ve düzenli bir bilgi toplanmakta mıdır?
     Bilmiyoruz.
     ***
     Herhangi bir Belde/İlçe/İl ya da Büyükşehir Belediye başkanı tarihe, dünyaya, toplumsal yaşama, olaylara, sorunların çözümüne...bakışı ve yönetim anlayışı gereği kent konseyinin tarihsel olarak (yani zorunluluktan, toplumsal bir ihtiyaca cevaben) ortaya çıkışını anlayamıyor ve hele hele ülkemizde yasal olarak kurulmasının gerekliliğini kabullenemiyorsa; kent konseyini, 'dış faktörler' (ülkenin 'demokratik' imajı, AB'ne uyum vb.) nedeniyle devletin (siyasal iktidarın, merkezi otoritenin) kabul ve ilan etmek zorunda kaldığı bir 'yük/gereksiz bir şey' olarak görüyorsa; bu çerçevede, yasa gereği, kurma görevi kendisine verilmesine karşın kurmaktan kaçınıyor veya 'şeklen/kağıt üstünde' ('kurmadı demesinler' diye) kurmak istiyor ve kuruyorsa; evet, böylesi hallerin görüldüğü yerde/yerlerde 'iş', orada yaşayan ve kent konseyinin gerekliliğine inanan yurttaşlara kalır; onlar, bu uğurda, yani kent konseyinin, bulundukları yerde/yerlerde kurulması, ete-kemiğe büründürülmesi ve belediye başkanının bu konuda üzerine düşen yasal görevi yerine getirmesi için...çalışmaları gerekir. (Bir yerde, belediye başkanı 'hayır' diyorsa, ona rağmen, yurttaşlarca kent konseyi kurulabilir mi? Hayır!)
     Bu konuda, şu an, izlenebilecek başkaca bir yol yoktur.
     ***
    Herhangi bir Belde/ İlçe/ İl ya da Büyükşehir Belediye başkanı, kent konseyinin 'yasal bir zorunluluk' nedeniyle değil, var olan belediye örgütlenmesinin eksikliklerinin-yetersizliklerinin ve günümüzdeki toplumsal gereksinimlerin sonucu olarak kurulması gerektiğini ve yasal mevzuatın da bu konuda artı bir unsur olduğunu düşünüyor ise, evet bu belediye başkanının kent konseyini kurması çalışmalarına bir yurttaş olarak destek vermek ve katkıda bulunmak gerekir; çünkü, bir yerde kent konseyini kurmaya çalışmak, kurulma çabalarına destek vermek ve katkıda bulunmak, kurulan kent konseyini işlevine uygun olarak çalıştırmak...yaşadığımız yerdeki yerel yönetimin demokratikleştirilmesi çabalarının bir parçasıdır ve bu konuya, bu çerçevede yaklaşmak gerekir...
(2005 tarihli 5393 sayılı yasanın 76. maddesi ve ilgili-önce 2006 ve bilahare 2009 tarihli- yönetmelik çerçevesinde kurulmaya çalışılan, kurulan ve ete-kemiğe büründürülen kent konseyleri, kurulma öncesi dönemle kıyaslandığında, kuruldukları yerlerdeki yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi çalışmalarının bir parçasıdırlar; kent konseylerine böyle bir bakış açısıyla yaklaşmak, konuyu bu bakış açısıyla ele almak ve tartışmak, doğru bir yöntemdir.
     Bu nedenledir ki, ilgili yasaya ve ilgili yönetmeliğe, haliyle bunların öngördüğü çerçeveye uygun olarak kurulan kent konseylerine bakışımız -yeterli/yetersiz- ne olursa olsun, kent konseyi ve kent konseyini kurma çalışmaları, nesnel olarak, var olan durumun bir adım ileriye götürülmeye çalışılması anlamına gelir ki, tartışmasız, desteklenmeli ve bir biçimde, bu sürece dahil olunmalıdır.
Bunun aksini savunmak, bizce, abesle iştigal etmektir.)
     13.07.2019/Datça
     Mehmet Erdal


     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -7
     Belediye başkanı seçildiği yerde kent konseyini kurmak için kolları sıvayan pek çok belediye başkanı, kent konseyini kurarken, onun tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesini hiç sorgulamadan ya da kendisi/kendi yönetimi için 'böylesi daha uygun/yararlı olur' diye düşündüğünden (olsa gerek); tam da merkezi otoritenin 2005 tarihli 5393 sayılı yasanın 76.maddesini ve ilgili (2006/2009) yönetmeliği çıkarırken ki niyetini/yaklaşımını (Bknz: Kent konseyi üzerine tartışma notları- 4) esas almakta ve ona uygun bir yaklaşım ile hareket etmekte; yani, kent konseyini, bir yönüyle merkezi otoritenin ve bir yönüyle de kendisinin bir biçimde kontrol edebileceği, yönlendirebileceği, kendisiyle uyumlu çalıştığı/kendisine destek olduğu sürece destekleyebileceği, 'sorun' çıkarmaya başladığında sırtını dönebileceği vb.vb... bir örgütlenme biçimi olarak düşünmekte ve bu düşüncesi çerçevesinde de kurulmasını ve çalışmasını sağlamaya çalışmaktadır.
     Hiç şüphesiz, şeklen ve ruhen 'kitaba'(yasa koyucunun amacına/yönetmeliğe) uygun olarak kurulan bir kent konseyi, uygulamada, merkezi otoriteyi ve özellikle de yerel otoriteyi (belediye başkanı ve onun yönetimini) rahatsız edecek çerçevede bir çalışmaya yönelmediği; belediye başkanının çalışmalarını desteklemekle yetindiği; belediye başkanının çalışmalarına artı sivil taban sağladığı; belediye başkanını eleştiren ve kamuoyu nezdinde belediye başkanının çalışmaları üzerinde şüpheler oluşmasına katkıda bulunmadığı vb...sürece belediye tarafından destekleniyor, takdir ediliyor, kamuoyu önünde örnek gösteriliyor, alkışlanıyor vb...
     ***
     İlgili yasa ve yönetmeliğin 'lafzi' yorumuna uygun bir çerçevede kurulacak kent konseyi ise (ki, kent konseyinin sivil katılımcılarının çoğunluğunun düşü budur; çünkü, bu 'lafzi' yoruma göre, merkezi ve yerel otoritenin temsilcileri, her türlü kişisel, siyasal iktidar vb. hırslardan azadedir; kent konseyi içindeki bütün gelişmelerden alınmazlar, gocunmazlar; çalışmaların içeriği ve alınan kararların niteliği ne olursa olsun, tartışmasız destekleyici konumunda kalırlar vb.), zaman içinde, çok doğal olarak (yani işlevine uygun hareket etmesi halinde, bir noktadan sonra) merkezi ve yerel otorite ya da bunların birisiyle bazı hallerde veya sürekli olarak zıtlaşma konumuna düşebilir; bu durumda, ilgili yasa ve yönetmeliğin niteliği gereği, kent konseyi, bu zıtlaşmadan kazançlı çıkamayacağından, geri çekilmeyi; merkezi ve yerel otorite ya da hangisiyle zıt konuma düştüyse, onunla çatışma konumuna girmeyeceği çalışma alanlarına yönelmeyi yeğliyebilir; dahası, kent konseyi katılımcılarının bazıları, çoğunluğu veya tamamı, zaman içinde, yaptıkları çalışmanın sonuç vereceğine dair umutsuzluğa kapılabileceğinden sönümlenme sürecine girebilir ve kaçınılmaz olarak da sönümlenebilir.
     ***
     Merkezi otoritenin kent konseyine olan 'mesafeli' ve 'kerhen' içerikli yaklaşımı (ki halihazırda devam ediyor) ve (2009 yılında kısmi değişikliğe uğrasa da) bugün yürürlükte olan ilgili yönetmelik var olduğu sürece, kent konseyinin ('en iyi örneğinin bile), tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesine uygun olarak ve hele hele 'kalıcı' bir çalışma yürütmesi olanaksızdır. (Örnek gösterilenlerin bile -tartışılabilirlilikleri bir yana- ömrü, mevcut belediye başkanın iktidarıyla veya yaptıkları çalışmaların içeriğiyle doğrudan ilişkilidir.)
     ***
     Kent konseyi üzerine tartışma notları 5, 6 ve bu 7. bölümün sonunda, mevcut durumdaki bazı olumsuzlukları aşabilmek amacıyla şunlar önerilebilir:
     *Belde, İlçe, İl ve Büyükşehirlerde kent konseyini kurmak, belediye başkanının 'zorunlu' görevleri arasında sayılmalı.
     *Belediye başkanı, kent konseyi kurulduktan sonra doğrudan ya da temsilcisi aracılığıyla, kent konseyini daimi katılımcıları arasında yer almamalı.
     *Kent konseyinin, mali ve ayni destek açısından, mevcut haliyle belediyeye bağımlı olmasına son verilmeli: ya, belediyeler, kurdukları kent konseyine, yıllık bütçeyi hazırlarken ya da merkezi otorite, ülkemizdeki bütün kent konseylerine, İçişleri bakanlığı ya da 'Yerel yönetimler politikalar kurulu ve finans' bölümü üzerinden, kurulduğu yerdeki nüfus oranına göre, merkezi bütçe hazırlanırken, pay ayırmalı; bu pay, doğrudan, o kent konseyinin emrine tahsis edilmeli. Böylece, kent konseyi, 'mali özerklik' sahibi olabilmeli.
     *Kent konseyi, merkezi otorite ve onun bütün kurum ve kuruluşları tarafından 'tüzel bir kamu kuruluşu' olarak tanınmalı ve ilan edilmeli...
     20.07.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -8
     Kent konseyinin hem 'mali özerkliğe' sahip hem de merkezi ve yerel otoritenin 'doğrudan' denetiminin dışında tutulan bir tüzel kuruluş olarak tasarlanması, kurulması ve çalıştırılması; onu, tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesinin uzağına götürmez; tam aksine, o tarihsel gerekçeye uygun bir formatta olmasını sağlar.
     ***
     Bilindiği ve burada, bu konu tartışılmaya başlandığı andan itibaren sıkça tekrar edildiği üzere, kent konseyi, tarihsel olarak, dünyanın pek çok yerinde, hangi tarihte, hangi biçimde ve hangi ad altında gündeme gelmeye, tartışılmaya ve somut bir öneri olarak önerilmeye başlanmış olursa olsun, orada, birilerinin, öyle, keyfe keder, 'hadi şunu ya da şunu da önerelim' dedikleri ve gündeme getirdikleri bir örgütlenme biçimi değildir; tam aksine, var olan yerel yönetimlerin eksikliklerinin ve yetersizliklerinin tespiti ve eleştirisi temelinde gündeme gelmiştir.
     Tarihsel olarak, var olan yerel yönetimlerin, mevcut örgütlenme biçimi ve yönetim anlayışı çerçevesinde, var olan sorunların çözümünde yetersiz kaldığı; her sorunu çözemediği; bazı sorunları 'sorun' olarak görmediği ya da 'sorun' olarak görse bile çözmek istemediği ya da çözmek istese bile yetersiz kaldığı vb.vb. hallerin 'yaşanılan bir gerçek' olarak tespit edilmesi ve çözümün nasıl olabileceğinin tartışılması çerçevesinde, 'bir çözüm önerisi' olarak gündeme getirilmiştir.
     ***
     Kent konseyini gündeme getirenler ise, her nerede gündeme getirilmiş ise, orada, var olan yerel yönetimdeki ya da var olan yerel yönetimlerin öyle olmasına karar veren 'muktedirler' (iktidar/güç sahipleri) değildir; tam aksine, var olan durumdan memnun olmayan, şikayet eden, mağdur olan...ya da bu konumda olanların haklarının savunulması gerektiğini düşünen ve bir şeyler yapmaya çalışan kişiler ve kesimlerdir.
     Bir başka deyişle, yerel ya da merkezi otorite düzeyinde 'muktedir' (iktidar/güç sahibi) konumunda olanlar 'Biz en iyisini yapıyoruz, yapmaya çalışıyoruz; ama yetemiyoruz; o nedenle, haydi gelin, bize yardımcı olun ve şöyle bir örgütlenme doğrultusunda da adım atalım.' dememiş ve bu çerçevede bu örgütlenme biçimi gündeme gelmemiştir. Tam aksine, 'muktedirler', var olanın 'en iyi' olduğunu söyleye gelmişler ve günlük hayatta başkaca herhangi bir arayışa girişmemişler, dahası böylesi arayışlara girilmesini 'gereksiz' ve hatta 'tehlikeli' görmüşler; ama onların 'en iyi' dedikleri bu mevcut durumda gerçeğin böyle olmadığını yaşayarak bilen ve dile getirenler ise, yani 'muktedirlerin' yönetiminden memnun olmayanlar ise, mevcut durumun aşılması ve daha iyi bir yönetim modeline geçilmesi için arayışlara yönelmişler ve bu arayışların sonucu, 'muktedirlere' rağmen, bugün kent konseyi olarak ele aldığımız ve tartıştığımız örgütlenme biçimi gündeme gelmiş; uzun bir süreci içeren uğraşlar sonucu, 'muktedirler' ile bu örgütlenme biçiminin gerekliliği üzerinde anlaşma sağlanmıştır.
     (Bugün, ülkemizde, kimlerin, ısrarla kent konseyinin kurulmasını istediğine, bu doğrultuda çaba sarf ettiğine, bu örgütlenme biçimine sıcak baktığına ve kimlerin ise bu örgütlenmenin kurulmasına karşı çıktığına, kurulmasını isteyenlere ayak direttiğine, dahası, adını bile duymak istemediğine... bakarak bir kanı sahibi olabiliriz.
     Muktedirler, eğer 'en iyisini' yapmak isteseler ve yapmaya çalışsalardı, bu durumda, var olan yerel yönetimler, var olan örgütlenme biçimi ve yönetim anlayışlarıyla olmaz; daha farklı ve var olan sorunların yaşanmadığı bir yerel yönetim modeli gündeme gelir; var olan örgütlenme biçimi ve yönetim anlayışı ona göre şekillenir; bunun olması halinde de, kent konseyi değil, belki, evet belki, bir başka içerik ve biçimde/biçimlerde, bir başka ya da başkaca örgütlenmeleri tartışıyor olurduk.)
     ***
     Bu çerçevede, bir ihtiyaca binaen gündeme gelen (bu ihtiyacı duyanlar tarafından gündeme getirilen) ve hem merkezi hem de yerel otorite ile 'uzlaşmanın' ('yasal' olması ve belediye başkanı tarafından bizatihi 'kurulması', bu 'uzlaşmayı' anlatır) ifadesi olan kent konseyinin bu tarihsel işlevine uygun bir faaliyet yürütebilmesinin yolu, onun, bir biçimde, 'hem merkezi ve yerel otoritenin' doğrudan denetiminden uzak olması hem de 'mali özerkliğe' sahip olmasıyla olasıdır; kent konseyinin, yerel ya da merkezi ya da her ikisinin 'doğrudan' ya da 'dolaylı' denetiminde olması; bu çerçevede faaliyet yürütmesi; onların ya da onlardan birisinin yönlendirmesiyle hareket etmesi ya da etkisinde bulunması vb.vb. onun, ondan beklenen faaliyetleri yapamamasını, yapsa bile, bu faaliyetlerin 'ne tür bir faaliyet?/kimin işine yarayan bir faaliyet?' olma noktasında sorgulanmasını...ve tarihsel olarak ona yüklenen/ondan beklenen, ' var olan yerel yönetim üzerinde etkili olma' görevini yerine getirememesini, giderek kadükleşmesini gündeme getirir.
     Bu ise, onun 'şekli' ve 'bürokratik' bir örgütlenme haline gelmesi demektir ki, tam da bu haliyle, tarihsel olarak ortaya çıkışının reddidir...Gereksizleşmesidir.
     27.07.2019/Datça
     Mehmet Erdal



     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -9
     Merkezi ve yerel otoritenin 'doğrudan' denetimi dışında ve 'mali özerkliğe' sahip bir tüzel kuruluş olması halinde, kent konseyi, öyle düşünüldüğü/sanıldığı/korkulduğu... gibi, daimi katılımcılarından bazılarının 'ele geçirmeye' ve kendi istemleri doğrultusunda (bunlar her ne ise) kullanmaya çalışabileceği; dahası, mevcut yerel yönetimin (belediyenin/belediye meclisinin) potansiyel rakibi/alternatifi/odağı...haline getirebileceği 'uygun' bir örgütlenme biçimi haline de gelmiş olmaz; onun tarihsel olarak gündeme geliş/getiriliş gerekçesi ve yapısı, böyle olmaya/böyle yapılmaya müsait değildir.
     ***
     Hiç şüphesiz, tarihsel olarak, merkezi yönetimler tartışılırken olduğu gibi yerel yönetimler tartışılırken de, var olan yerel yönetimin alternatifi (sistem/düzen içi ya da sistem/düzen dışı) başkaca örgütlenme biçimlerinin olup olmadığı tartışılmış; bu çerçevede, farklı örgütlenme biçimleri de gündeme getirilmiş ve önerilmiştir.
     Ancak, kent konseyi, bu çerçevede önerilmiş, tartışılmış, formüle edilmiş ve kabul edilmiş bir örgütlenme biçimi değildir.
     Kent konseyi, ısrarla vurguluyoruz, var olan yerel yönetimin eksikliğinin ve yetersizliğinin giderilebilmesi amacıyla yapılan tartışmalar ekseninde gündeme getirilen öneriler çerçevesinde formüle edilmiş ve hem merkezi hem de yerel otorite tarafından varlığı kabul edilmiş, üzerinde 'uzlaşmaya' varılmış ve onaylanmış bir örgütlenme biçimidir.
     Haliyle, kent konseyi, bizatihi önerenler tarafından, hem niyet hem de sonuçları itibariyle, 'var olana yardımcı olabilme/var olanın eksikliğini tamamlayabilme/var olanı daha da iyileştirebilme' çerçevesinde (hiç şüphesiz 'var olandan mağdur olanlar' olarak, kendilerine yönelik sonuçlar elde edebilmek amacıyla)gündeme getirilmiş 'sistem/düzen içi/yasal' bir örgütlenme biçimidir.
     (Ancak, bunun böyle olması ve böyle tanımlanması, kent konseyinin, merkezi ve/veya yerel otorite tarafından 'Kent konseyi, var olan yerel yönetimin yardımcısıdır; öyleyse ona tabi olmalıdır; onunla uyumlu çalışmalıdır; onun istemleri dışında faaliyet yapmamalıdır vb.vb.' noktasında görülmesini, bu doğrultuda 'bir biçimde' zorlanmasını, yönlendirilmeye çalışılmasını doğrulamaz ve haklı göstermez; yardımcı olanın/olanların niyeti ve eylemlerinin nesnel sonuçları, yardımcı olunanın yardımcı olanın bu niyetlerini ve eylemlerinin sonuçlarını suistimal etmesini haklı çıkarmaz ve meşrulaştırmaz; bunlar, farklı şeylerdir.)
     ***
     Bilindiği üzere, kent konseyinin kurucuları ve daimi katılımcıları çok farklı nitelikteki kurum ve kuruluşlardır; çalışmasının yasal bir çerçevesi vardır; aldığı kararlar belediye meclisinde öncelikle görüşülmek zorunda olunsa bile kabul edilmesi ve uygulamaya geçilmesi, tamamen, belediye meclisinin alacağı karara bağlıdır.
     ***
     Kent konseyi, bu gerçekliğiyle, istense bile, daimi katılımcılardan bazılarının, onu, ('merkezi' ve/veya 'yerel otoritenin korktuğu gibi) kendi istemleri (her ne ise) doğrultusunda (ne yapıp edip kent konseyi yürütme kurulunda çoğunluğu 'ele geçirerek' ve haliyle 'karar alma' mekanizmasında söz sahibi olmayı 'başararak' ) kullanmasına, dahası var olan yerel yönetimin karşısına potansiyel bir rakip/alternatif/odak...vb. haline getirmesine (böyle bir şeyi 'umut' etse bile) olanaklı değildir.
     ***
     Her kim ki, tartıştığımız bu konu çerçevesinde, 'merkezi' ve/veya 'yerel otoritenin ağzından veya onların veya onlardan birisinin nam-ı hesabına, bu çerçevedeki bazı 'korkuları' dile getiriyorsa, bilinsin ki, o, gerçekte, kent konseyi daimi katılımcılarının, o yerde yaşayan ama yerel yönetim hizmetlerinden yararlanamayan/mağdur olan 'örgütlü' yurttaşların şikayetlerini ve eleştirilerini yüksek sesle ve bu düzlemde dile getirmelerinden duydukları 'korkuyu' dile getiriyordur.
     Keza, her kim ya da kimler, kent konseyi daimi katılımcılarından iken, kent konseyi yönetiminde 'bir biçimde' (daimi katılımcıların ezici çoğunluğunun gönüllü ve bilinçli desteğini sağlama ve onayını alma gereği duymadan) 'söz sahibi' olmayı, 'yönlendirici' konumda bulunmayı...ve böylece, kent konseyi üzerinden mevcut yerel yönetime yönelik 'muhalefet' yürütmeyi vb...düşünüyor ve 'umut' ediyorsa, bu, tam anlamıyla boş bir çabadır; işin kolayına kaçmadır; 'sükutu hayal' kaçınılmazdır...
     ***
     Bizce, 'merkezi' ve özellikle 'yerel otoritenin', kent konseyi her nerede kurulmuş ise orada, 'Kent konseyinin daimi katılımcılarının temsil ettiği yurttaşlar, bizim özgür yurttaşlarımızdır ve kent konseyi daimi katılımcıları da bu özgür yurttaşların içinde gönüllü olarak yer aldıkları örgütlerdir; bu örgütlerin (haliyle yurttaşların) ise kendi yaşadıkları yer ve kendi yönetimleriyle ilgili her konuda düşüncelerini, eleştirilerini ve önerilerini bu biçimde de dile getirme hakları bulunmaktadır; bundan korkulması değil, bundan memnuniyet duyulması ve bu çerçevede onlara güven duyulması gerekir; nihayetinde her şey yasal olarak denetlenebilecek ve nihai karar, kent konseyinde değil belediye meclisinde verilecek; belediye meclisinde karar haline getirilmeyen hiçbir kent konseyi kararının geçerliliği ve anlamı olmayacak' diye düşünmesi ve bu çerçevede bir yaklaşım göstermesi; kent konseyi daimi katılımcılarının ise 'İster yalnızca, ister bazılarımızca, ister tümümüzce ortak olarak dile getirdiğimiz düşüncelerimiz, eleştirilerimiz ve taleplerimiz ortak düşünce, ortak eleştiri ve ortak talep haline getirilmediği, yüksek sesle dillendirilmediği ve yaptırım gücü olan bir şekle büründürülmediği sürece hiçbir anlam ifade etmez; hayata geçirilebilecek bir belediye meclis kararı haline dönüşemez; bu durumda da her şey boştur ve boş bir çaba olarak kalır; haliyle, asıl olan, bir biçimde yönetimde/yürütmede söz sahibi, yönlendirici...olmak değil; dile getirilen düşüncelerin, eleştirilerin, önerilerin daimi katılımcılar olarak hepimiz tarafından ortaklaşa içselleştirilmesinin ve savunulmasının sağlanmasıdır; eğer bu başarılabilirse, doğal olarak, bu gelişmenin bir yansıması anlamında, yönetimde/yürütmede de istenilen sonuç elde edilebilir...' çerçevesinde düşünmesi ve hareket etmesi, akla en yatkın olandır...
     ***
     (Teori ağacı gri ama hayat yeşildir, denir; elbette, her şey, bizim burada ifade ettiğimiz gibi gelişmeyebilir; o zaman, hiç şüphesiz yapılması gerekenler vardır ama bunlar başka bir yazının konusudur.)
     03.08.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -10
     2005 tarihli 5393 sayılı yasanın 76. maddesi çerçevesinde kurulmasına karar verilen kent konseylerinin katılımcılarının kimler olacağı, önce 2006 tarihli 'Kent konseyi yönetmeliğinde ve bilahare, bazı değişikliklerden sonra, kesin olarak, 2009 tarihli 27250 sayılı 'Kent konseyi yönetmeliğindeki değişiklikte tek tek sayılmıştır.(Bknz:Kent konseyi üzerine tartışma notları-3/22.06.2019)
     ***
     2009 tarihli 'yönetmelik değişikliğinden sonra da tartışma konusu olmaya devam eden kent konseyinin katılımcılarına ve katılımcılardan bazılarına (en büyük mülki amire ve belediye başkanı'na) verilen yetkilere dahi bakıldığında, yasa koyucunun, açıkça yazmadığı ama muhtemeldir ki kendisinin bilgi dağarcığında bulunan bazı nedenlerle, kent konseyini, tarihsel olarak ortaya çıkış gerekçesinin biraz uzağında, oldukça 'şekli' ve 'bürokratik' bir 'örgüt' biçimi olarak düşündüğü ve bu haliyle yasal hale getirmeye çalıştığı söylenebilir.
     ((Daha önceki bazı bölümlerde, bu bazı katılımcılar ve sahip oldukları yetkileri üzerine şunlar önerilmişti:
     *Kent konseyinin kurulduğu yerdeki en büyük mülki amirin katılımcılar arasında olması ve resmi kurum ve kuruluşlardan kimlerin katılacağına karar vermesi yanlıştır; o yerdeki en büyük mülki amir katılımcılar arasında olmamalı ve (daimi olarak değil, ihtiyaç duyulmasına binaen) resmi kurum ve kuruluşlardan kimlerin katılacağına ise kent konseyi yürütme kurulu karar vermelidir. (Kent konseyi üzerine tartışma notları-4//29.06.2019)
     *Belediye başkanı kent konseyini kurduktan ve ilk kongresini toplayıp divan seçimi yapıldıktan sonra katılımcılar arasından çıkmalı; bir daha katılımcılar arasında yer almamalıdır. (Kent konseyi üzerine tartışma notları-7//20.07.2019))
     ***
     Halihazırda geçerli olan bu yönetmeliğin ilgili bölümünde, neredeyse, kent konseyinin kurulacağı yerdeki var olan bütün resmi, yarı resmi ve sivil nitelikli 'yasal' örgütlenmelerin tümü (sayısal durumları nedeniyle, bazı yerlerde, kamu kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin ve muhtarlıkların temsil edilebilmesinde bazı sayısal sınırlamalara gidilebileceği öngörülmüş ise de, tartıştığımız konu açısından, bunun pek bir önemi yoktur.) 'katılımcı' olarak tanımlanmış; hal böyle olunca, bu 'katılımcılar' listesini gören 'ilgili'(kent konseyi ile ilgilenen) birisinin 'Evet, çok iyi; yasa koyucu, hiçbir örgütlenmeyi dışarıda bırakmamış; hepsini bir araya getirmek ve ortaklaşa bir çalışma yürütmelerini sağlamak istemiş; bundan iyisi Şamda kayisi/ ya da Samdak ayisi'dir(Bknz:Google), diye düşünmesi ve tepki göstermesi çok doğaldır.
     ***
     Peki, gerçekte, 'kazın ayağı' öyle midir?
     ***
     Yönetmelikteki 'katılımcılar' listesinin (a) 'mülki amir',(b) 'belediye başkanı',(c) 'kamu kurum ve kuruluşları',(ç) 'muhtarlıklar' ve (e)'üniversiteler' maddelerinde belirtilenlerin kesin bir tanımlaması yapılırken, (d ) 'Beldede teşkilatını kurmuş olan siyasi partilerin temsilcileri', (f) 'Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, baroların ve ilgili dernekler ile vakıfların temsilcileri' ve (g) 'Kent konseyince kurulan meclis ve çalışma gruplarının birer temsilcisi' maddelerinde belirtilenlerin tanımlaması ise, görüldüğü ve uygulamada tanık olunduğu üzere, (bir ölçüye kadar da olsa) kişilere, gelişmelere ve zamana bağlı olarak (yeniden ve yeniden) değişebilecek (yani, içeriğin zenginleştirilmesine /genişletilmesine müsait) bir üslupla yapılmıştır; hiç şüphesiz bu iyi bir şeydir, ama yetersizdir.
     ***
     Uygulamada, (d) maddesine göre, bir yerde ilçe teşkilatı olan (A) partisinin yanı sıra ilçe teşkilatını kuramamış ama o yere temsilci atamış (B) partisi; (f) maddesine göre, yalnızca kurucularından mütevellit ya da aynı alanda faaliyet yürüttüğü varsayılan 'kağıt üzerinde' kurulu sayısız dernek ya da (bir başka yerde kurulmuş olsa da) dernek, vakıf vb.nin bir temsilcisi...katılımcı olarak kabul edilebilirken (bunlar pozitif bir yorumun ifadesi olarak kabul edilebilir); aynı maddelerin yorumu nasıl yapılırsa yapılsın, yerel ölçekte ya da ülke genelinde elle tutulabilir ve gözle görülebilir düzeyde günlük yaşamda var olan; faaliyet yürüten; onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce kişiyi kucaklayan, harekete geçirebilen; dahası, merkezi ve/veya yerel otorite tarafından (gerektiğinde) muhatap olarak dahi kabul edilen...; tamamen somut bir gereksinimin ifadesi olarak ortaya çıkan ve çağımızda 'meşru' örgütlenme biçimlerinden sayılan sayısız platform, hareket, birlik, konsey, meclis...vb. bu kent konseyleri içinde(yer almak istemelerine rağmen) temsil edilememektedir. ( DKSD/Datça Kültür Sanat Dayanışma, MUÇEP/Muğla Çevre Platformu vb., NAR kadın dayanışması, HAZİRAN...)
     ***
     Kendileri kent konseyi içerisinde yer almak ve orada da diğer örgütlenmeler ile birlikte çalışmak isteyen bu oluşumlara 'Gidin, önce yasal bir örgütlenme biçimine bürünün ve öyle gelin' ya da 'Gidin, kent konseyi içinde bir çalışma grubu olarak çalışın' ya da 'Gidin ve ne haliniz varsa görün'...vb. demek çözüm değildir.
     Çözüm, merkezi otorite tarafından, ilgili yönetmeliğe (uygun bir biçimde tanımlanmış) ek bir madde koyarak, günümüzde, günlük yaşamdaki farklı gereksinimlerimizin karşılanmaya çalışılmasının birer ifadesi olarak ortaya çıkan bu örgütlenme biçimlerinin kent konseyi içinde diğer örgütlenmeler ile eşit koşullarda çalışmalarına olanak tanınmasındadır.
     ***
     Merkezi otorite, yasal düzlemde, ya bu örgütlenmeleri de içerisine alacak şekilde kent konseyinin yönetmeliğinde gerekli değişiklikleri (hiç şüphesiz ülkenin demokratikleşmesinin bir parçası olarak, ki aksi olası değil) yapar ve kent konseyinin tarihsel olarak ortaya çıkışına uygun bir dönüşüme yönelmesine olanak sağlar ya da su çatlağını bulur; yani bu 'dışlanan' örgütlenmeler, kendilerini ifade edebilecekleri yeni örgütlenmeleri yaratmak için yollarına devam eder ve yeni arayışlara yönelirler...
     Aksi bir şey, yani, bu örgütlenmelerin, var olan haliyle kent konseyleri içinde yer alabilmek için kendilerini inkara yönelmeleri olası değildir!
     10.08.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -11
     Kent konseyi yönetmeliğinde şöyle yazıyor:
     'MADDE 12-
     (3) Meclislerde ve çalışma guruplarında oluşturulan görüşler, kent konseyi genel kurulunda görüşülerek kabul edildikten sonra değerlendirilmek üzere ilgili belediye meclisine sunulur.' (Bknz:İlgili yönetmelik /2009)
     Peki sonra ne oluyor?
     'MADDE 14 – (1) Kent konseyi genel kurulunca oluşturulan görüşler, belediye meclisinin ilk toplantısında değerlendirildikten sonra belediye tarafından kent konseyine bildirilir ve uygun araçlarla kamuoyuna duyurulur.'(Bknz:İlgili yönetmelik/2009)
     ***
     İlgili yönetmelikte, belediye meclisinin, kendisine gönderilen ve görüşülmesi istenen bu görüşleri değerlendirdikten sonra aynen (ya da bazı eklemeler/çıkarmalar yapma hakkını kullanarak da olsa) kabul etmek zorunda olduğuna dair bağlayıcı bir hüküm bulunmuyor.
     Yasa koyucu, belediye meclisine, bu konuda 'kabul' ya da 'ret' çerçevesinde karar verebilme hakkını tanımış; onu, özgür bırakmıştır.
     Öncelikle bunu bilelim.
     ***
     Belediye meclisinin, yasa koyucunun kendisine tanıdığı bu 'hak'kı 'ret' biçiminde kullanması, kent konseyinde (bu görüşün/görüşlerin oluşturulmasında emeği geçenlerce) hoşnutsuzlukla karşılanmakta; 'ret' kararı veren belediye meclisine ( 'ret' oyu kullanan çoğunluk iradesine) farklı biçimlerde tepkiler gösterilmekte; kent konseyi çalışmalarında ve çalışma gruplarında yer alma konusunda ('Yaptığımız çalışmaları dikkate alan bile yok. Neden çalışıyoruz ve kendimizi paralıyoruz ki?'...duyguları nedeniyle) isteksizlikler, soğumalar, uzaklaşma eğilimleri....giderek kent konseyini elinin tersiyle itmeler gündeme gelmekte; bir başka deyişle, kent konseyinin katılımcıları (ve katılanların da katkıları) azaldıkça, kent konseyi sönümlenme sürecine girmektedir.
     ***
     Yaşadıkları ve/veya tanık oldukları sorunlarını tartışmak, çözüme dair yol ve yöntemleri bulmak, bu yol ve yöntemlerin hayata geçirilmesi doğrultusunda diğer kent konseyi katılımcıları, yurttaşlar ve yerel yönetimle birlikte hareket etmek için gönüllü olarak kent konseyi içerisinde yer alan örgütlenmelerin temsilcilerinin ve çalışma gruplarındaki yurttaşların, böylesi bir 'ret' olayına tanık olduklarında, öncelikle, bunu, kendilerinin niyetlerinin, samimiyetlerinin ve düşüncelerinin sorgulanması, emeklerinin hiçe sayılması...olarak algılamaları söz konusudur.
     Bu tepki, doğal ise de doğru değildir.
     ***
     Nedeni şudur!
     ***
     Kent konseyi içerisinde yer alan bu örgütlenmelerin temsilcileri ve çalışma gruplarındaki yurttaşlar uzaydan gelip bu çalışmalara katılan ve haliyle, çözümüne çalıştıkları sorunlardan ve bu çerçevede yaptıkları çalışmaların ve ortaya koydukları görüşlerin sonuçlarından azade olan kişiler değillerdir.
     Onlar, bir biçimde içinde yaşadıkları, tanık oldukları ve çözümünü istedikleri sorunlar çerçevesinde çalışmalarını yürütüyorlar; bu nedenle, çözüm konusunda ne önerdiler ve öneriyorlar ise, bir anlamda, kendileri için iyi ve gerekli olacağına inandıkları şeyleri önermişlerdir ve öneriyorlardır. Hal böyle olunca, söz konusu olan sorunlar konusunda taraftırlar ve kendileri gibi herkesçe de (kendileri de uzaydan gelmeyen ve haliyle, bu çerçevede, toplumdaki taraflardan bazılarını temsil eden ve savunan belediye meclisi üyelerince de), bunun böyle olduğu bilinmektedir.
     Bir başka deyişle, kent konseyinin 'toplumsal/ulusal uzlaşmayı sağlamakla yükümlü olduğu ve sağlamaya çalışacağı, sağlayacağı; haliyle, kent konseyinin 'karar' haline gelmiş görüşünün ('toplumsal/ulusal uzlaşma' anlamında) 'ortak' görüş olduğu ve bunun böyle kabul edilmesi gerektiği iddia edilse de ('Kendimiz için bir şey istiyorsak namertiz; biz burada yaşayan herkes için buradayız ve çalışıyoruz' denilse de) , gerçekte bunun böyle olmadığı ve olsa olsa, o an kent konseyi içerisinde yer alanların 'çoğunluk' görüşü olduğu, herkesin bildiği (ve pratikte de bu çerçevede değerlendirdikleri) bir şeydir.
     Haliyle, toplumda var olan taraflardan bazılarının temsilcisi olarak belediye meclisine giren ve orada bulunduğu sürece de bu tavrından imtina etmeyecek olan meclis üyeleri, kent konseyinden gelecek görüşlere, bu konumlarından azade olarak değil, tam aksine bu konumlarına uygun bir çerçevede bakacaklar ve tavırlarını da ona göre belirleyeceklerdir; bu durumla karşılaşıldığında, şaşırmaya gerek yoktur; bu, doğal ve beklenen bir şey olarak görülmelidir.
     Öte yandan, içerisinde yer aldıkları ve canı gönülden çalıştıkları kent konseyi, belediyenin yetersizliklerinin bir biçimde giderilebilmesine yönelik çalışmakla yükümlüdür; tam da bu nedenle, (Belediyenin/Belediye Meclisinin) 'yardımcı' bir örgütlenme biçimidir. Hal böyle olunca, kent konseyi katılımcılarının ve çalışma gruplarının faaliyetleri de bu çerçevedeki ('yardımcı olma' içerikli) çalışmalardır; Bu çalışmaları kabul edip etmeme, eder ise 'siyasi sorumluluğunu üstlenme, tamamen belediye meclisinin hak ve tasarrufundaki bir konudur.
     ('Siyasi sorumluluğu' üstlenecek olanın, yani kendince doğru karar verdiğinde artı hanesine, yanlış karar verdiğinde ise eksi hanesine yazılacak olanlar nedeniyle kent konseyi katılımcıları ve çalışma grubu/grupları üyesi yurttaşlar kadar rahat olmayan ve kolayca karar veremeyen belediye meclisi üyelerinin, bu 'kabul' ya da 'ret' hakkını istediği gibi kullanabilmesini, bu nedenle de doğal karşılamak ve sonuca, hazır olmak gerekir)
     Kent konseyi katılımcıları ve çalışma gruplarındaki yurttaşlar, bunu bilerek ve kabul ederek bu çalışmalar içerisinde yer almalıdırlar ya da yer aldıkları anda, bunun böyle olduğunu kabul etmiş demektirler.
     ***
     Belediye meclisi, hangi nedenle olursa olsun, kent konseyinden kendisine gönderilen ve görüşülmesi istenen bir kararı 'ret' ettiğinde, kent konseyi, bu 'ret' gerekçesi/gerekçeleri üzerinden bir 'uzlaşma' yolunu arama, bu çerçevede yapılması gerekenler var ise yapma; ama, kendince, yapılabilecek hiç bir şey yok ise ilk kararında diretme; aldığı ve belediye meclisine gönderdiği karar ile belediye meclisinin 'ret' kararı çerçevesinde 'kamuoyu baskısı' oluşturma; bu konuda kamuoyunun çoğunluğunun yanında olmasını sağlamak için her türlü uğraşı verme; eğer gerçekten, kent konseyi içerisinde yer alan örgütlenmelerin temsilcileri ve çalışma gruplarının birer çalışanı olarak içinde yaşadıkları çevreden kopuk değiller ve içinde yaşadıkları o çevrenin çoğunluk iradesini temsil ettiklerini düşünüyorlar ve gerçekten de öyle iseler, bir biçimde belediye meclisinin üzerinde gerekli ve yeterli ağırlığı oluşturarak istedikleri sonucu elde etme hakkına sahiptirler.
     Kent konseyinin 'yardımcı' bir örgütlenme biçimi olması ve katılımcılarının bunun bilincinde olarak hareket etmeleri, olası böylesi bir durumda, bu hakları kullanamamaları ve bu haklardan yoksun oldukları anlamına gelmiyor.
     (Uygulamada, böylesi bir durum karşısında, asıl olarak ve yaygınca gözlenen ise geri çekilme, pasifleşme, umutsuzluğa düşme, sonuca boyun eğme, kent konseyi çalışmalarının dışına çıkma, katılımı 'şekli' düzeyde tutma, yerli yersiz söylentiler yayma...ve birilerinin gelip bir 'mucize' gerçekleştirmesini, bu duruma son vermesini, belediye meclisinin gönderdikleri her şeyi kabul etmelerini sağlamasını... bekleme türünden 'kaderci' eğilimler oluyor; haliyle, bu da, ister istemez, kent konseyi katılımcılarının ve çalışma gruplarında yer alanların yaptıkları işin ne ölçüde bilincinde olduklarını ve bu bilinçle bu çalışmalara katılıp katılmadıklarını sorgulamayı gündeme getiriyor.)
     ***
Kent konseyi ile Belediye/Belediye meclisi arasındaki bu 'ortaklaşamama'/'uzlaşamama' durumu birden çok karar için söz konusu oluyor ve haliyle bir çizgiye dönüşüyor ise, bu durum, yasal düzeyde olduğu gibi gerçekte de birbirinin 'eşit'i ya da 'alternatif'i olmayan bu iki örgütlenmenin hangisinin, içinde yaşadıkları ve temsil ettiklerini söyledikleri toplumun çoğunluk iradesini temsil etmediğinin ve onların çıkarlarını savunmadığının tartışılmasını gündeme getirir ki, bu hiç istenmeyen bir durumdur; çözümü de kolay değildir...
     16.08.2019/Datça
     Mehmet Erdal

     YEREL YÖNETİMİMİZİ DEMOKRATİKLEŞTİRELİM/
     DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM YARATALIM 
     KENT KONSEYİ ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI  -12
     31 Mart yerel seçim öncesi pek çok belediye başkan adayının diline (bir seçim vaadi, olarak) pelesenk olan ve seçimden sonra da (yerel ve ulusal basında çıkan haberlere göre)seçimi kazanan bazı belediye başkanlarınca kurulmasına 'yeşil ışık' yakılan; belediye başkanlarınca ya da o yerdeki kent konseylerince kurulmaya başlandığı, kurulduğu vb. çerçevesindeki haberlere konu olan 'Mahalle Meclisleri', ülkemizde, bugünden yarına, teorik düzeyde, üzerinde en çok yazılıp çizilecek, konuşulacak ve tartışılacak örgütlenme biçimlerinden birisidir.
***
     Aksi doğrultuda bir örnek olup olmadığını, şimdilik bilemiyoruz; ama, yerel ve ulusal basına yansıyanlardan ya da farklı İnternet kanallarında bu konuda yazılıp çizilenlerden anlaşıldığı kadarıyla, bu biçimiyle bahse konu olan 'Mahalle meclisleri'; kent konseyinin alt bir çalışma grubu olarak kurulan, kent konseyi yürütme kuruluna bağlı, hem yasal anlamda hem de fiilen ona karşı sorumlu bir örgütlenme biçimidir.
     Öncelikle bunu bilelim!
     ***
     Yasal bir örgütlenme biçimi olan kent konseyleri ile ilgilenen ya da ilgilenmenin ötesinde, içerisinde yer alıp çalışmalara katılanların çok iyi bildiği gibi, kent konseyi, alt çalışma gruplarından oluşan bir bütündür; bu çalışma grupları, kadın ve gençlik gibi vazgeçilmez temel alanların yanı sıra o yerleşim biriminde var olan çevre-ekoloji, kültür-sanat, kıyılar, imar, ulaşım, altyapı, su....vb. sorunları birer 'konu' başlığı olarak ele alıp kurulabilir; öte yandan, 'yerleşim birimi' ölçeğinde ele alınarak da kurulabilir; 'A, B, C.... mahallesi çalışma grubu', 'A, B, C...mahallesi meclisi' gibi.
Yönetmelikte, bunun böyle anlaşılamayacağına ve olamayacağına dair, herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
     ***
     Herhangi bir kişinin ya da birilerinin keyfiyetine bağlı olarak değil, bir ihtiyaca cevaben önerilen ve asıl işlevi, o ihtiyacı karşılamak olan bütün örgütlenme biçimleri gibi kent konseyinin alt bir örgütlenme biçimi olarak önerilen, kurulmaya çalışılan ve kurulan 'mahalle meclisi' de (daha işlerliğe sahip alternatif bir örgütlenme biçiminin olmadığı yerlerde) somut ve ileri bir adımdır; haliyle, içeriğine, biçimlenmesine, işleyişine vb. yönelik eleştiri hakkı saklı kalmak kaydıyla tereddütsüz desteklenmeli ve sahiplenilmelidir.
     Bunun aksini düşünmek ve o çerçevede bir konumlanma içerisine girmek, akla ziyan bir hareket olur.
     ***
     Günlük politik yaşamımıza bu biçimiyle giren ve tartışılmaya başlanan bu 'Mahalle meclisleri', yaşadıkları yerlerdeki sorunların çözümü için çalışan kadın-erkek yurttaşları ne kadar çok bir araya getirebilir ve birlikte hareket etmelerini sağlayabilirse, o ölçüde işlerliği olan ve kalıcılaşma olasılığı bulunan bir örgütlenme biçimi olarak görülecek ve kabul edilecektir.
     ***
     Öte yandan, bu biçimiyle önerilen bu 'mahalle meclislerinin' zaman içerisinde kitleselleşip kalıcılaşabilmesi ya da bir biçimde sönümlenme sürecine girerek dağılıp yok olması, tamamen, sorumlusu konumunda olan kent konseyi yürütme kurulunun göstereceği duyarlılığa ve içinde hareket etmek zorunda olduğu ilgili yönetmeliğin yeterli gelip gelmeyeceğine (ya da yeterli görülüp görülmeyeceğine) bağlıdır.
     ***
     Var olan toplumun hem merkezi hem de yerel düzeyde demokratikleştirilmesinin ve Demokratik bir toplum yaratılmasının temel örgütlenme biçimlerinden birisi olarak (Sol, Sosyalist, Devrimci, Demokrat ve Yurtseverlerce) önerilen ve tartışılan 'Meclisler'in, isim ve bazı şekli benzerlikler dışında, ele alıp tartışmaya çalıştığımız bu 'Mahalle meclisleri' ile herhangi bir benzerliği yoktur; bu nedenle aynileştirilemez, birbirlerinin yerine ikame edilemez; ikisi çok farklı örgütlenme biçimleridir.
(Çok özet olarak; kent konseyinin alt bir birimi olarak kurulan 'Mahalle meclisi', kent konseyi yönetmeliği çerçevesinde hareket eden, kent konseyi yürütme kuruluna karşı sorumlu olan, yerel düzeyde çözümlenebilmesi olası sorunları kent konseyi dolayımı ile çözmeye çalışan...bir örgütlenme biçimi iken; şimdilik yalnızca adından söz ettiğimiz diğer 'Mahalle meclisi' ise, bütün kuralları meclis üyelerince ortaklaşa belirlenen, yetersiz kaldığında yine aynı meclis üyelerince değiştirilen; tamamen meclis üyelerine ve kurulduğu yerde yaşayan halka karşı sorumlu olan; yerel ve merkezi otorite ve de yalnızca mahallede yaşayanlarca çözülebilmesi olası bütün sorunları kendisine 'iş' edinen bir örgütlenme biçimidir; yerel düzeyde gerçek bir 'ortak iradeyi ifade eder.)
     ***
     'MECLİSLER' önerisine hem ad hem de biçim ve içerik olarak sahip çıkanların, bugünden yarına, bu konuda yaşanacak olan olası algılama yanlışlıklarını, kafa karışıklıklarını ve bugünden öngörülemeyecek daha başka sıkıntıları düşünerek, bu örgütlenme biçimine hem teorik düzeyde hem de günlük politik pratikte sahip çıkmaları gerekiyor.
     Şimdi, bu noktadayız!
     (Not: 12 bölüm olarak ele alıp tartışmaya çalıştığımız 'Kent konseyi' konusunu, şimdilik burada noktalıyoruz. )
     24.08.2019/Datça
    Mehmet Erdal

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder