23 Aralık 2019 Pazartesi

2018.09.07.ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ (1.bölüm)

  Hiç yorum yok

     'ÖRGÜT' DEDİĞİN NEDİR Kİ? (1.Bölüm)
     1974-1975 Öğretim Yılı başında, 512 toplam puanla kazandığım Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesine kayıt yaptırmıştım. (Neden burası ve hele bu puanla? sorusunun ilginç öyküsünü belki ileride yazabilirim.)
     O yıllarda Erzurum ve Atatürk Üniversitesi, MHP'lilerin etkin olduğu ama bu kesimin dışındaki öğrencilerin de görece okula gidip gelebildiği, yurtlarda kalabildiği ve bir ölçüde nefes alabildiği bir yer olarak tanımlanabilirdi.
     Üniversitedeki Ülkücü öğrencileri, Üniversitenin Kütüphanesinde memur olarak çalışan ve Doğu'nun Başbuğu olarak tanımlanan Yılma Durak'ın yönetip yönlendirdiği söyleniyordu.( Merak duygusuyla bu kütüphaneye gittiğimi ve -hiç kimseye soramadığım için- göremeden çıktığımı anımsıyorum.)
     Ben, okul açıldığında, üniversitenin 'yurt' olarak o yıl hizmete açtığı ( ve bilahare, sonraki dönemde Araştırma Hastanesi olarak kullanılacak olan) binada kalmaya başlamıştım.
     Ülkücü olmayıp da benim kaldığım binada veya eskiden beri 'yurt' olarak kullanılan diğer (eski) binalarda kalan başka öğrenciler de vardı ve ben gün geçtikçe,hem fakültemdeki hem de üniversitenin diğer fakültelerindeki sol veya kendini 'ülkücü değilim' diye tanımlayan bu arkadaşlarla tanışıyordum. (Ziraat ve Edebiyat Fakültelerindeki tanışmalar, şu an isimlerini anımsayamasam da, hala belleğimdedir): Her yeni tanışma bana moral ve güç veriyordu.
     Şimdi ayrıntısını hatırlayamadığım (ve haliyle bugünden geriye baktığımda sorgulayamadığım) bazı 'boykot' girişimleri, özellikle Ziraat Fakültesindeki 'solcu – ülkücü' öğrenciler arası fakülte kantininde çıkan kavgalar vb. şu an çok ayrıntılı anımsayamadığım gelişmelerle birlikte kaldığım 'yurt'ta benim için yaşanmaz bir ortam oluşmuş ve ben de bazı tanıdık/dost öğrencilerin kaldığı bir otele taşınmaya karar vermiştim.
     Aklımda ' Otel Aras' olarak kalan bu otelde, farklı fakültelerden başka öğrenci arkadaşlar da vardı.
Şehir içinde, benzeri nedenlerle yurtlardan ayrılan veya yurtlara hiç kayıt yaptırmayan öğrenciler de bulunuyordu: Dadaş sineması karşısından aşağıya doğru inen Mumcu caddesi girişindeki köşe bina olan Güney Apartmanı, Üniversite Kampüsü girişi'ne yakın bir yerde ve o zamanlar MSP'nden parlamentoda bulunan bir milletvekiline ait bir daire ve şu an adlarını anımsayamadığım bazı oteller
bunlara örnek olarak söylenebilir.
     Anımsadığım kadarıyla, o kış Erzurum'a gelen CHP Genel Başkanı olan Ecevit 'i karşılamaya gitmiş ve sonrası dönüşte, Atatürk Heykelinin bulunduğu meydandan şehrin ana caddesine girip yürümeye başladıktan sonra, yüzlerce kişinin önceden gelip toplanarak kurduğu tuzağa düşmüş ve sokak araları dahil taşlı-sopalı saldırıya maruz kalmıştık; bu benim yaşamımda tanık ve maruz kaldığım ilk toplu linç girişimiydi: Koşarak otelime geldiğimde, nefes nefese olduğumu gören ve bizden daha yaşlı bir arkadaşın 'Ne oldu?' sorusuna 'provokasyon bu' dediğimi unutamıyorum.
     Aynı kış, Erzurum'da, Atatürk Heykelinin bulunduğu meydandaki kültür merkezinde (adı aklımda değil) 'ALPAGUT OLAYI' adlı tiyatro gösterisini engellemek isteyen Erzurum'un bütün gericileri binlere varan sayıda meydanı doldurmuş ve gösteriyi izlemeye gelenleri linç etmeye çalışıyorlardı; benim de dahil olduğum çok az sayıdaki kişi içeriye girmeyi başarabilmiş ama ne gösteri başlayabilmiş ve ne de (dışarıdaki kalabalık nedeniyle) dışarıya çıkabilmiş, içeride hapsolup kalmıştık. Akşamın ilerleyen saatlerinde polis kontrolünde arabalara bindirilerek şehrin farklı kesimlerinde bırakılarak evlerimize veya kaldığımız otellere gidebilmiştik.
     Böyle bir havanın solunduğu Erzurum'da, bizler, akşamları, eğer kaldığımız yerlerden dışarıya çıkarsak, çoğunlukla CHP lokaline gidiyor, çay içiyor, konuşuyor ve bir ölçüde de olsa o gün Erzurum'un farklı yerlerinde olup bitenleri birbirimize aktarabiliyorduk.
     Evet, yanılmıyorsam, o kış dönemi, bazı arkadaşlar EYÖD (Erzurum Yüksek Öğrenim Derneği) adı altında örgütlenme yoluna gitmişler ve bilahare ben, bazı arkadaşlar aracılığıyla bu girişimden haberdar olmuştum.
     Bu koşullarda böyle bir girişim bana 'iyi' görünmüş ve dernek binasına gidip gelmeye başlamıştım.
     Yaşamımdaki ilk 'Dernek/aynı anlama gelmek üzere Örgüt', bu EYÖD idi.
     O günlerde, Demokratik bir Kitle Örgütü'nün ne olduğu, nasıl kurulduğu, program-tüzük vb. ne işe yaradığı, nasıl üye olunduğu, üyenin ne iş yaptığı vb. bu çerçevedeki bütün konularda kelimenin gerçek anlamında 'zırcahil' birisiydim. (Önceki yıl olan 1973-1974 öğretim yılında Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler öğrencisi idim ve okuldaki Anti-Faşist gruplaşma ve mücadelenin içerisinde yer almıştım ama herhangi bir derneğimiz veya adını anabileceğim bir örgütümüz olmamıştı.)
     Bazı toplantılarda bazı kişiler (simaen ve isimce tanıdık/tanımadık) Aziz Nesin'den bile alıntılar yaparak konuşuyor ve ben zerrece bir şey anlamıyordum.
     Bana, bu koşullarda böyle bir araya geliş 'çok iyi bir olay' olarak görünüyordu ve haliyle, bence bu derneğe üye olmak ve onun çatısı altında toplanmak gerekiyordu.
     Yalnızca o öğrenim döneminde kaldığım Erzurum'da, bu derneğe ilişkin, çok daha farklı bir şeyleri anımsayamıyorum
     Aklımda kalan isimler ise EYÖD başkanı olan ve daha sonraki süreçlerde DY'un DABK (Doğu Anadolu Bölge Komitesi) sorumlusu olarak aranacak, yakalanacak, itirafçı olduğu ve sonrasında 'sırra kadem bastığı' duyumları alınacak olan Naci Yalman, Erzurum'un orta yerinde öldürülen Mahmut Yıldırım, bir faşisti öldürdüğü gerekçesiyle uzun yıllar içeride yatan (Zonguldaklı) Muhammet ve şu an hala görüştüğüm veya görüşemediğim ama bir biçimde 'evet tanıyorum' diyebileceğim bazı arkadaşlardır.
     O kış dönemi babam vefat etmiş (öğrenci kredisi alıyordum ve gerektiğinde aileden birisi de yardım ediyordu ama) ve ben 'istemeyerek' geldiğim buradan, babamın ölümünü de bahane ederek (başka bazı 'özel' nedenlerimin de etkisiyle) İzmir'deki Ege Üniversitesi İTBF (İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi)'ye nakil olma düşüncesini gerçekleştirmeye karar vermiştim.
....
     Erzurum'daki fakültede okuyup da benim gibi 1975 Yaz aylarında İTBF'ye nakil başvurusunda bulunan 7(veya 8) kişinin başvurularının Fakülte Yönetimince kabul edilmesi üzerine, İzmir'de öğrenimime devam etme dönemine geçmiştim. (Bizim bu naklimiz,1978-1979 Öğretim Dönemi başlarında Erzurum'dan İzmir'e olan ve 'sol' gruplar arasında ve içinde uzun süren tartışmalara ve tavır alışlara yol açan 'zorunlu toplu nakil' olayından iki dönem öncedir ve farklıdır.)
....
     İzmir'e geldikten sonra ben, rahmetli Ahmet Özdil (nam-ı diğer, EGE'nin PASPAL AHMET'i), bir başka arkadaş (bu yazılara başlarken,'yazacaklarım her şeyi ile ya doğru olacak ya da hiç yazmayacağım' diye kendimi bağlayan bir karar aldığımdan, belki bir gün, Erzurum'dan İzmir'e gelirken ve geldikten sonra uzun zaman birlikte olan ve zaman içinde pek çok kez yolları kesişen bu üç kişilik 'biz'in ilginç ve karmaşık öyküsünü, bir biçimde, yazmayı başarabilirim), biri rahmetli Musa olmak üzere iki kardeşim ile birlikte bir evde kalıyorduk.(Zaman içerisinde farklı nedenlerle evler ve evlerde kalanların sayısı değişip durdu.)
     Ben İzmir'e geldikten sonra Karabağlar'daki AVCI KURŞUN FABRİKASI'nda işçi olarak çalışmaya (kısa bir süre çalıştım) ve de İTBF'de gece bölümünde öğretime devam etmeye başlamıştım.
     Okula ilk geldiğim gün, içeriye ilk adım attığım anda bir nedenle ilk karşılaştığım ve konuştuğum kişiler, daha sonraki süreçte 'yol arkadaşı' olacağım kişilerdi ve onların kanalıyla, Kemeraltındaki Başdurak İşhanındaki ANT-YÖD(Antalya Yüksek Öğrenim Derneği)'e gidip gelmeye başladım.
     ANT-YÖD, Antalya kökenli bir grup öğrencinin kurduğu bir dernekti ve o gün için, Ege Üniversitesinin herhangi bir fakültesinde veya fakültelerinde somut bir Akademik-Demokratik faaliyet yürütmüyor, gördüğüm kadarıyla böyle bir iddia da taşımıyordu.
     Bu derneğe, ağırlıkla, kendisini 'CEPHECİ' olarak tanımlayan farklı fakültelerden öğrenciler ve yanı sıra, bazı öğrenci olmayan ama 'genç' kişiler de gelip gidiyorlar ve aralarında sohbet ediyorlardı.
     Bu 'cepheciler', kendilerine başkaca bir ad vermiyorlar ama aralarındaki konuşmalardan, her konuda aynı düşünmedikleri ve bazı konularda farklı şeyleri savundukları da anlaşılabiliyordu.
     1975 Kasım ayında 'EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİ GENÇLİK' dergisinin çıkması ve ilk sayısının gelmesiyle birlikte tartışmalar yüksek sesle yapılmaya ve saflar belirmeye başlamıştı.
     ANT-YÖD'ü kuran ve yönetimde bulunan ve bir kısmı bizim okulda okuyan öğrenci (veya değil) arkadaşlar, bu dergiyi savunmadıklarını ve almayacaklarını/satmayacaklarını söylüyorlardı. (Daha sonraki süreçte kendilerini Devrimci Kurtuluş olarak adlandıracak bu arkadaşlardan hala görüşüp konuştuğum ve görüşmekten mutlu olduğum kişilerin yanı sıra,12 Eylül sonrası operasyonlarda itirafçı olan ve Tercüman gazetesinde günlerce itirafları yayınlanan İsmet Unutma, Mustafa Kemal İyison gibi isimleri anımsıyorum.)
     Ben, genel olarak 68 kuşağı kabul edilen Deniz Gezmiş, Mahir Çayan,İbrahim Kaypakkaya...vb. devrimcilere içten bir sevgi ve sempati besliyor ama bunların aralarındaki farkların neler olduğunu, kimin neyi savunduğunu veya eleştirdiğini, bütün bunların nedenlerini bilmiyor ve haliyle ANT-YÖD'deki bu tartışmalara yabancı kalıyordum.
     Devrimci Gençlik Dergisinin çıkması sonrası günlerde, bendeki ibre, yavaş yavaş dergiyi savunan ve dağıtan arkadaşlardan yana doğru kaymaya başladı: Dergi ve onu savunanlar, benim Diyarbakır Eğitim Enstitüsü, Erzurum Atatürk Üniversitesi ve İTBF'de yaşayarak tanık olduğum ve hala içinde yaşamaya devam ettiğim koşullara ve bu koşullarda neler yapılması gerektiğine dair somut şeyler söylüyor ve öneriyor; Devrimci Kurtuluşçu arkadaşlar ise 'günlük yaşamı pas geçen' ve daha çok söylem düzeyinde ve oldukça 'keskin' laflar ediyorlardı.
     Dergiyi İzmir'de dağıtacağını söyleyen 'abi', Başturak İşhanının yanındaki Harputlu İşhanında 'GENÇLİK KİTABEVİ' adlı bir kitabevi açmış ve dergi oradan dağıtılmaya başlanmıştı.
     Ben, okula ilk adım attığım gün bir biçimde tanıştığım arkadaşlar ve yeni katılanlarla birlikte, okulda, 'Devrimci Gençlik' taraftarı olarak kendini tanımlamaya ve tanınmaya başlamıştım.
     Okuldaki bazı Devrimci Kurtuluş, Halkın Kurtuluşu,TDY(Türkiye Devriminin Yolu-ki THKO teorisyeni Hüseyin İnan'ın yazdığı broşürün adından gelir adları), TEP (Mihri Belli'nin kurduğu Türkiye Emek Partisi) taraftarı öğrenci arkadaşlarla birlikte (çoğunluğu İnciraltı Öğrenci Yurtlarında kalıyordu), okulumuzun çok yakınında bulunan ÇANKAYA ÜLKÜ OCAĞIndan topluca gelip okulu ele geçirmek isteyen 'sağcı' saldırganlara karşı ciddi bir tavır ve duruş ortaya koymaya çalışıyorduk.
     1976 Yılı başlarında,bu saldırılardan birisini püskürtme olayına karıştığım ve kavga sırasında bazı 'ülkücü' öğrencileri yaraladığım iddiasıyla aranmaya başlandım ve akabinde 'teslim oldum', haliyle tutuklandım;bazı arkadaşlarla birlikte DGM'de yargılanmaya başlandık, 3 ay 10 günlük bir tutukluluk süreci sonrası tahliye oldum.(Sonraki süreçte,bu 'teslim olma' olayı nedeniyle,'git teslim ol' diyen 'abi'nin eleştirildiği duyumunu aldım.)
     08.09.2018Datça
     Mehmet Erdal

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder