2018.09.04.BUCA CEZAEVİNDE TEK TİP ELBİSE UYGULAMASI
BUCA CEZAEVİ :1983 MART'I
[Yerel Seçim sürecine girildiği
için, öncelikli olarak ,bu sürece katkıda bulunabileceğini
düşündüğüm çerçevedeki yazıları yazmayı ve farklı
platformlarda yayınlamayı görev olarak önüme koymuştum: Ama bu
grupta(Devrimci Yolda Devrim) yapılan ve benim, bir arkadaşımın Facebook sayfalarındaki 'isyanları' üzerine haberdar ve bilahare
bilgi sahibi olduğum 'berbat bir tartışma' üzerine iki yazı yazarak
'katkıda' bulunmayı (kendi tarzımda) öne aldım.]
1983 yılıydı ve 12 Eylül 1980
darbesi sonrası, EGE BÖLGESİ'nde yapılan askeri operasyonlarda
sağ yakalanan yüzlerce (farklı siyasi hareketten) siyasi
mahkumun bir kısmı Buca Kapalı Cezaevinde yatıyor ve
mahkemelere gidip geliyorlardı.
Benim içinde bulunduğum ve 'bir
numaralı' sanığı olduğum Denizli Devrimci Yol Davası tutsakları
da 1982 Yılı Mart ayında Denizli Kapalı Cezaevinden bu cezaevine
nakledilmişti.
Buca Kapalı Cezaevi'ne
geldikten sonra yapılan dağıtımda ben Yeni Bölüm 13. koğuşa
verilmiştim.
Cezaevi yönetimi,Askeri Faşist
Yönetim'in İstanbul,Ankara vb. cezaevlerinde uygulamaya geçtiği
'Tek Tip Elbise' uygulamasına paralel olarak benzeri bir uygulamaya
geçmek istiyor ve bu çerçevede mahkemeye götürülmek için Kapı altına çağrılan siyasi tutsaklara bu uygulamayı dayatıyor
ve bu sırada tartışmalar ve itiş-kakışlar yaşanıyordu.
Biz kendi aramızda bu konuyu
tartışıyor ve nihayetinde, koğuşlarda, er-geç bu uygulama ile
karşı karşıya kalacağımızı biliyor ve bu uygulama gündeme
geldiğinde ne yapılması gerektiğini konuşuyorduk.
1983 Yılı Mart ayında bir
sabah (kesin günü anımsayamıyorum) koğuşlara yapılan anons ile
bütün siyasi tutsakların alt kattaki Yemekhane'ye inmeleri
söylendi.
İndik ve beklemeye başladık.
Elbise uygulaması için
geldiklerini biliyorduk, ama nasıl bir uygulama biçimi ile
karşılaşacağımızı ve o uygulama biçimine göre ne
yapacağımızı bilemiyor, 'özünde' belli ama 'biçimde' flu bir
durumda gözümüz yemekhane kapısında, beklemeye devam ettik.
Kapı açıldı ve onlar (yönetim)
cümbür cemaat içeriye girip hücuma kalkmadılar: Tek tek çağırma
yoluna gittiler.
Yeni Bölüm 13. Koğuş,uygulamanın
başlatıldığı ilk koğuştu(Yeni Bölümde) ve ben, ilk
çağrılan oldum.
Yürüdüm. Kapıdan, 'alt malta'ya
çıktım.
Onlarca asker ve rütbeli, artı,
gardiyan (şimdinin 'İnfaz Koruma Memuru') bana bakıyor; ellerinde
'laciler' (Tek Tip Elbise)...
Kafam karışık: Giymeyecek
miyim? Giyip, hep birlikte yırtıp atmayı mı bekleyeceğim?
Belki basiretim bağlandı ve
aldım, giydim.
Ardımdan 'bizim Behçet' (bu yazıyı yazarken ona
sordum; onunla bir arkadaş daha çıkmış, ama ben nedense yalnızca
onu anımsıyorum) çıktı ve baktım o uzatılan laci'yi almadı
bile; Ben laci'yi giymiş bir şekilde malta'da bekliyorum ve elbiseyi
eline bile almayan Behçet'e 'Koğuşa' dediler.
Ayıktım; Behçet 'yolu'
göstermişti. Laci'yi çıkardım ve Behçet'in arkasından yürüdüm.
Lacileri giymeyen (bizim
kaldığımız Yeni Bölüm'ün arka bloklarındaki) herkes,Yeni Bölüm
15.Koğuşa dolduruldu.
Her birimiz don-gömlek'tik ve
aylardan Mart'tı. Hava çok soğuktu.
Y.Bölüm 15.Koğuş, Müşahede
Bölümüydü ve hücrelerden oluşuyordu; her hücrede iki katlı
ranza ve bir adet 'alaturka' tuvalet bulunuyordu.
Hücrelere konulanlar bir yandan
tir tir titriyor ve bir yandan kim geldi, kim elbise giydi, onu
anlamaya çalışıyordu.
Gelenler geldi, kalanlar kaldı.
Yüksek sesle konuşuldu
.Tartışıldı.
Üşüdüğümüz için
giyecekleri istedik
Mahkemelere gidip gelenler
aracılığıyla diğer koğuşlarla haberleşildi ve 'tepki' olarak
'açlık grevi'nde karar kılındı.(13 Gün süren bu açlık
grevinde bende ilginç bir şey gündeme geldi; öncesi süreçte çok
hızlı yazı yazabilen birisiyken ve Buca'ya gelmeden önce kaldığım
Denizli Kapalı Cezaevinde, belki de o dönemin ilklerinden ve
başarıyla biten açlık grevlerinden birisi olan 1981 yılındaki 9
günlük, ki bunun son 2 günü su içmeyi de bırakmıştık, açlık
grevinde bile bu durum görülmemişti; bu açlık grevinden sonra
elimle yazı yazamaz ve yazdıklarım da okunamaz birisi oldum.)
Tek Tip Elbise uygulaması gündeme
gelmiş ve yeni bir durum oluşmuştu; bundan sonra ne yapmalıydık?
Mahkemeler devam ediyordu ve
mahkemelerde lacileri yırtıp atanlar (bu durum iki kez
tekrarlandığında) duruşma haklarından tamamen 'vareste'
tutuluyor, haliyle bu yıldırıcı oluyor; herkes bir kez daha
düşünüyordu.
Buca Cezaevinde kalan DY'cuların
kaldığı koğuşlarda 'sorumlu' konumda arkadaşlar vardı ve bütün
koğuşların içinde de YB 15.Koğuş'ta kalan 3 kişi (ben,rahmetli
Arslan Yalçın ve başka bir arkadaş daha) 'Buca DY' imzasını
kullanabiliyordu, haliyle 'son söz' bizdeydi.
Ben birkaç gün düşündükten
ve gelişmeleri izledikten sonra 'KARŞI DEVRİM SAFLARINA İLTİCA
EDENLER ÜZERİNE' başlıklı bir yazı taslağı kaleme aldım ve
her zaman 'soyutlama' yeteneği benden daha iyi olduğuna inandığım
Arslan Yalçın'a 'elden ele' (hücreler arası) geçirerek
ilettim.(Onunla aynı hücrede kalan diğer arkadaşın yazı türü
işlerle pek alakası olmadığından) Arslan 'tamam dağıtalım'
diyerek onayladı ve 'Buca DY' imzasıyla YB.15 Koğuş hücrelerinde
ve mahkemeye gidip gelenler aracılığıyla Yeni Bölüm ve Eski
Bölüm'deki diğer müşahedelere, bilahare Şirinyer Askeri
Cezaevinde kalan arkadaşlara ve diğer siyasi hareketlere iletildi.
Bu yazı, Buca ve EGE'deki Tek Tip
Elbise direnişinin sürdürülmesine ne ölçüde katkıda
bulundu, onu, benim dışımdaki arkadaşların ve bu direnişin
tarihini yazacakların takdirine bırakıyorum; ama evet bu
yazı, içeriğindeki iki nokta nedeniyle, sonraki süreçte, Buca veya
başka cezaevlerinde, dışımızdaki siyasi hareketlerden gelen
arkadaşlarca polemik konusu yapılıp duruldu:
1-'Siz(EGE DY) Mamak'takiler hain
ilan ediyorsunuz'.
2-'Siz çözülenleri ve teslim
olanları cezaevinde içinize almışsınız'.
Bu sözü edilen yazıda, özü
itibariyle (belki bir gün bir yerlerden yazının aslı bulunup ortaya
çıkar),cezaevine düşen genel olarak bütün siyasilerin ve özel
olarak DY'cuların( ben EGE'yi ayrıntılı bildiğim için) nasıl
yakalandıkları veya teslim oldukları özet olarak ele alınıyor
ve cezaevine düşen herkese 'itici' değil,'kazanımcı'
yaklaşıldığı ve davranıldığı, bir anlamda herkese 'bir şans
daha' verildiği vb. anlatılıyor; ardından Tek Tip Elbise olayının
gündeme getirilmesinin amacı sorgulanıyor ve bu uygulamanın
'BUGÜN, BU CEZAEVİNDE (BUCA)' başarıya ulaşamaması için
reddedilmesi gerektiği söyleniyordu; yani BUCA CEZAEVİ'nde BUGÜN bu
elbiseyi giyenler 'KARŞI DEVRİM SAFLARINA İLTİCA EDENLER' olarak
nitelendiriliyordu.
Biz, kendimiz dahil
herkese, cezaevine düştükten sonra 'bir şans' verildiğini, kimsenin
yargılanmadığını ve yargılamadığımızı, herkesin bu yeni
koşullarda kendi konumunu kendisinin belirleyeceğini ve belirlemesi
gerektiğini;Tek Tip Elbise olayının 'yeni bir durum' ortaya
çıkardığını ve haliyle herkesin kendi kaderine kendisinin karar
vereceğini, bizim direneceğimizi ve bu cezaevinde bu elbiseyi
giymenin ne anlama geldiğini düşündüğümüzü ve herkesin bu
andan sonraki tavrıyla değerlendirileceğini ...söylüyorduk.
Bu yazıda somut bir durum tespiti
ve somut bir tavır saptaması vardı: Aksini düşünmek abesle
iştigal etmekti.
Ama yıllarca,bazı siyasi
muhataplarımız bu konuyu dillerine pelesenk ettiler ve ben, şahsen, bu
yazıyı yazanın kah ben olduğumu söyleyerek kah söylemeyerek
yeniden ve yeniden açıklama yapmak zorunda kaldım.
(Buca'da elbise giyip gidenlerin
bazısı sırra kadem bastı ama bazıları başka cezaevlerinde
yeniden aramıza katıldılar; elbise giymeyenlerin bir kısmı sonraki
yaşamlarında kendi yollarında yürüdüler ve 'dost' kaldılar, ama
bazıları 'çok ilginç' kişiler olarak yaşamlarına devam ettiler
ve ediyorlar.
Not:Bu konunun devamı anlamındaki
yazım, bu 'Yollar' üzerinedir.
04.09.2018/Datça
Mehmet Erdal
Mehmet Erdal
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder