23 Aralık 2019 Pazartesi

2018.09.04.BUCA CEZAEVİNDE TEK TİP ELBİSE UYGULAMASI

  Hiç yorum yok

     BUCA CEZAEVİ :1983 MART'I
     [Yerel Seçim sürecine girildiği için, öncelikli olarak ,bu sürece katkıda bulunabileceğini düşündüğüm çerçevedeki yazıları yazmayı ve farklı platformlarda yayınlamayı görev olarak önüme koymuştum: Ama bu grupta(Devrimci Yolda Devrim) yapılan ve benim, bir arkadaşımın Facebook sayfalarındaki 'isyanları' üzerine haberdar ve bilahare bilgi sahibi olduğum 'berbat bir tartışma' üzerine iki yazı yazarak 'katkıda' bulunmayı (kendi tarzımda) öne aldım.]
     1983 yılıydı ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası, EGE BÖLGESİ'nde yapılan askeri operasyonlarda sağ yakalanan yüzlerce (farklı siyasi hareketten) siyasi mahkumun bir kısmı Buca Kapalı Cezaevinde yatıyor ve mahkemelere gidip geliyorlardı.
     Benim içinde bulunduğum ve 'bir numaralı' sanığı olduğum Denizli Devrimci Yol Davası tutsakları da 1982 Yılı Mart ayında Denizli Kapalı Cezaevinden bu cezaevine nakledilmişti.
     Buca Kapalı Cezaevi'ne geldikten sonra yapılan dağıtımda ben Yeni Bölüm 13. koğuşa verilmiştim.
     Cezaevi yönetimi,Askeri Faşist Yönetim'in İstanbul,Ankara vb. cezaevlerinde uygulamaya geçtiği 'Tek Tip Elbise' uygulamasına paralel olarak benzeri bir uygulamaya geçmek istiyor ve bu çerçevede mahkemeye götürülmek için Kapı altına çağrılan siyasi tutsaklara bu uygulamayı dayatıyor ve bu sırada tartışmalar ve itiş-kakışlar yaşanıyordu.
     Biz kendi aramızda bu konuyu tartışıyor ve nihayetinde, koğuşlarda, er-geç bu uygulama ile karşı karşıya kalacağımızı biliyor ve bu uygulama gündeme geldiğinde ne yapılması gerektiğini konuşuyorduk.
     1983 Yılı Mart ayında bir sabah (kesin günü anımsayamıyorum) koğuşlara yapılan anons ile bütün siyasi tutsakların alt kattaki Yemekhane'ye inmeleri söylendi.
     İndik ve beklemeye başladık.
     Elbise uygulaması için geldiklerini biliyorduk, ama nasıl bir uygulama biçimi ile karşılaşacağımızı ve o uygulama biçimine göre ne yapacağımızı bilemiyor, 'özünde' belli ama 'biçimde' flu bir durumda gözümüz yemekhane kapısında, beklemeye devam ettik.
     Kapı açıldı ve onlar (yönetim) cümbür cemaat içeriye girip hücuma kalkmadılar: Tek tek çağırma yoluna gittiler.
    Yeni Bölüm 13. Koğuş,uygulamanın başlatıldığı ilk koğuştu(Yeni Bölümde) ve ben, ilk çağrılan oldum.
     Yürüdüm. Kapıdan, 'alt malta'ya çıktım.
     Onlarca asker ve rütbeli, artı, gardiyan (şimdinin 'İnfaz Koruma Memuru') bana bakıyor; ellerinde 'laciler' (Tek Tip Elbise)...
     Kafam karışık: Giymeyecek miyim? Giyip, hep birlikte yırtıp atmayı mı bekleyeceğim?
     Belki basiretim bağlandı ve aldım, giydim.
     Ardımdan 'bizim Behçet' (bu yazıyı yazarken ona sordum; onunla bir arkadaş daha çıkmış, ama ben nedense yalnızca onu anımsıyorum) çıktı ve baktım o uzatılan laci'yi almadı bile; Ben laci'yi giymiş bir şekilde malta'da bekliyorum ve elbiseyi eline bile almayan Behçet'e 'Koğuşa' dediler.
Ayıktım; Behçet 'yolu' göstermişti. Laci'yi çıkardım ve Behçet'in arkasından yürüdüm.
     Lacileri giymeyen (bizim kaldığımız Yeni Bölüm'ün arka bloklarındaki) herkes,Yeni Bölüm 15.Koğuşa dolduruldu.
     Her birimiz don-gömlek'tik ve aylardan Mart'tı. Hava çok soğuktu.
     Y.Bölüm 15.Koğuş, Müşahede Bölümüydü ve hücrelerden oluşuyordu; her hücrede iki katlı ranza ve bir adet 'alaturka' tuvalet bulunuyordu.
     Hücrelere konulanlar bir yandan tir tir titriyor ve bir yandan kim geldi, kim elbise giydi, onu anlamaya çalışıyordu.
     Gelenler geldi, kalanlar kaldı.
     Yüksek sesle konuşuldu .Tartışıldı.
     Üşüdüğümüz için giyecekleri istedik
     Mahkemelere gidip gelenler aracılığıyla diğer koğuşlarla haberleşildi ve 'tepki' olarak 'açlık grevi'nde karar kılındı.(13 Gün süren bu açlık grevinde bende ilginç bir şey gündeme geldi; öncesi süreçte çok hızlı yazı yazabilen birisiyken ve Buca'ya gelmeden önce kaldığım Denizli Kapalı Cezaevinde, belki de o dönemin ilklerinden ve başarıyla biten açlık grevlerinden birisi olan 1981 yılındaki 9 günlük, ki bunun son 2 günü su içmeyi de bırakmıştık, açlık grevinde bile bu durum görülmemişti; bu açlık grevinden sonra elimle yazı yazamaz ve yazdıklarım da okunamaz birisi oldum.)
     Tek Tip Elbise uygulaması gündeme gelmiş ve yeni bir durum oluşmuştu; bundan sonra ne yapmalıydık?
     Mahkemeler devam ediyordu ve mahkemelerde lacileri yırtıp atanlar (bu durum iki kez tekrarlandığında) duruşma haklarından tamamen 'vareste' tutuluyor, haliyle bu yıldırıcı oluyor; herkes bir kez daha düşünüyordu.
     Buca Cezaevinde kalan DY'cuların kaldığı koğuşlarda 'sorumlu' konumda arkadaşlar vardı ve bütün koğuşların içinde de YB 15.Koğuş'ta kalan 3 kişi (ben,rahmetli Arslan Yalçın ve başka bir arkadaş daha) 'Buca DY' imzasını kullanabiliyordu, haliyle 'son söz' bizdeydi.
     Ben birkaç gün düşündükten ve gelişmeleri izledikten sonra 'KARŞI DEVRİM SAFLARINA İLTİCA EDENLER ÜZERİNE' başlıklı bir yazı taslağı kaleme aldım ve her zaman 'soyutlama' yeteneği benden daha iyi olduğuna inandığım Arslan Yalçın'a 'elden ele' (hücreler arası) geçirerek ilettim.(Onunla aynı hücrede kalan diğer arkadaşın yazı türü işlerle pek alakası olmadığından) Arslan 'tamam dağıtalım' diyerek onayladı ve 'Buca DY' imzasıyla YB.15 Koğuş hücrelerinde ve mahkemeye gidip gelenler aracılığıyla Yeni Bölüm ve Eski Bölüm'deki diğer müşahedelere, bilahare Şirinyer Askeri Cezaevinde kalan arkadaşlara ve diğer siyasi hareketlere iletildi.
     Bu yazı, Buca ve EGE'deki Tek Tip Elbise direnişinin sürdürülmesine ne ölçüde katkıda bulundu, onu, benim dışımdaki arkadaşların ve bu direnişin tarihini yazacakların takdirine bırakıyorum; ama evet bu yazı, içeriğindeki iki nokta nedeniyle, sonraki süreçte, Buca veya başka cezaevlerinde, dışımızdaki siyasi hareketlerden gelen arkadaşlarca polemik konusu yapılıp duruldu:
     1-'Siz(EGE DY) Mamak'takiler hain ilan ediyorsunuz'.
     2-'Siz çözülenleri ve teslim olanları cezaevinde içinize almışsınız'.
     Bu sözü edilen yazıda, özü itibariyle (belki bir gün bir yerlerden yazının aslı bulunup ortaya çıkar),cezaevine düşen genel olarak bütün siyasilerin ve özel olarak DY'cuların( ben EGE'yi ayrıntılı bildiğim için) nasıl yakalandıkları veya teslim oldukları özet olarak ele alınıyor ve cezaevine düşen herkese 'itici' değil,'kazanımcı' yaklaşıldığı ve davranıldığı, bir anlamda herkese 'bir şans daha' verildiği vb. anlatılıyor; ardından Tek Tip Elbise olayının gündeme getirilmesinin amacı sorgulanıyor ve bu uygulamanın 'BUGÜN, BU CEZAEVİNDE (BUCA)' başarıya ulaşamaması için reddedilmesi gerektiği söyleniyordu; yani BUCA CEZAEVİ'nde BUGÜN bu elbiseyi giyenler 'KARŞI DEVRİM SAFLARINA İLTİCA EDENLER' olarak nitelendiriliyordu.
     Biz, kendimiz dahil herkese, cezaevine düştükten sonra 'bir şans' verildiğini, kimsenin yargılanmadığını ve yargılamadığımızı, herkesin bu yeni koşullarda kendi konumunu kendisinin belirleyeceğini ve belirlemesi gerektiğini;Tek Tip Elbise olayının 'yeni bir durum' ortaya çıkardığını ve haliyle herkesin kendi kaderine kendisinin karar vereceğini, bizim direneceğimizi ve bu cezaevinde bu elbiseyi giymenin ne anlama geldiğini düşündüğümüzü ve herkesin bu andan sonraki tavrıyla değerlendirileceğini ...söylüyorduk.
     Bu yazıda somut bir durum tespiti ve somut bir tavır saptaması vardı: Aksini düşünmek abesle iştigal etmekti.
     Ama yıllarca,bazı siyasi muhataplarımız bu konuyu dillerine pelesenk ettiler ve ben, şahsen, bu yazıyı yazanın kah ben olduğumu söyleyerek kah söylemeyerek yeniden ve yeniden açıklama yapmak zorunda kaldım.
     (Buca'da elbise giyip gidenlerin bazısı sırra kadem bastı ama bazıları başka cezaevlerinde yeniden aramıza katıldılar; elbise giymeyenlerin bir kısmı sonraki yaşamlarında kendi yollarında yürüdüler ve 'dost' kaldılar, ama bazıları 'çok ilginç' kişiler olarak yaşamlarına devam ettiler ve ediyorlar.
     Not:Bu konunun devamı anlamındaki yazım, bu 'Yollar' üzerinedir.
     04.09.2018/Datça
     Mehmet Erdal

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder