2018.09.16.ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ (9.Bölüm)
'ÖRGÜT' DEDİĞİN NEDİR Kİ ? (9.
Bölüm)
Resmi Kolluk kuvvetleri, önceleri,
aramak istediği köyü çepeçevre sarıyor, anons ederek köylüyü
köy meydanına topluyor, kimde ne silah varsa camiye veya okula (her
nereyi söylüyorsa oraya) bırakmalarını söylüyor ve köyde bir
'Anarşist' (o günkü anlamıyla, devrimci) varsa bildirmelerini
istiyor ve sonra çekip gidiyormuş. Sonrası günlerde, köylülerden
bazıları, elbette muhtarın (veya jandarmaya, kimlerin bırakıp
bırakmadığını bildirecek bir aza vb.) bilgisi dahilinde,
ellerindeki silahı veya silahlardan birisini o söylenen yere
bırakıyor, muhtar da bu bırakılan silahları jandarma karakoluna
götürüyormuş.
Eğer jandarma, yeterli silah
bırakılmadığına veya o köyde aranan kişi/kişiler bulunduğuna
veya onlara yardım edildiğine (elbette 'muhbirleri' aracılığıyla)
kanaat getirirse, o köy yeniden sarılıyor, yeniden anonsla köy
meydanına toplanıyor ve her türlü 'kitlesel' işkence
uygulanıyormuş.
Biz, bu çerçevede çok sayıda
'şiddet' ve 'işkence' öyküsünü bir biçimde duyuyorduk.
Bu olup bitene, bir biçimde
'müdahale' etmek gerektiğini düşünmüş, 'pratik' olarak da bir
adım atalım demiş ve atmıştık da.
Yine bu çerçevede, Uşak
merkez'den Ulubey bölgesi kırsalına getirdiğimiz malzemeler
arasındaki bir 'teksir makinası'nda, Emekse civarındaki 'doğal'
bir sığınakta, o bölgede dağıtılan ilk ve tek bildiriyi basmış
ve akabinde pek çok köyde ve ilçe merkezinde dağıtmıştık.( Bu
bildiride, ben yazdığım için hiç unutmuyorum, 12 Eylül
öncesinin sözüm ona 'muhalifleri' de eleştiriliyor ve şimdi 'dut
yemiş bülbül gibi sustukları' söyleniyor ve bizim sonuna kadar
direneceğimiz yazılıyordu.) (Meraklı bir araştırmacı, elbet
bir gün, bu bildiriyi de bulur çıkarır.)
....
21.11.1980 tarihinde, Kutlubey'de,
Muammer Özdemir arkadaşımız, bulunduğu ve saklandığı evde,
jandarmalar tarafından kuşatılmış, teslim olmayıp çatışmaya
girmiş ve nihayetinde yaralı olarak yakalanmıştı.( Bu
arkadaşımız, cezaevinde iken 'siroz' hastalığına yakalanmış
ve bilahare, tedavisi için götürüldüğü Almanya'da 12.03.1987
tarihinde ölmüştür)
.....
Resmi Kolluk
kuvvetlerinin, kitlesel boyuta varan bu 'şiddet', 'işkence' ve
'yargısız infazları' meyvesini vermeye başlamış (asıl başkaca
nedenlerin yanı sıra 'ek olarak' bunlar da yaşanınca, ki bu konu
çok önemli ve başlı başına ele alınması gereken bir konudur),
bize 'yakın' olan/duran, bize bir biçimde 'yardım' eden
kişiler/aileler, bizden 'uzak' durmaya/olmaya, bize yardım
etmemeye, bize sırt çevirmeye ve hatta, yer yer, 'teslim olmamızı'
söylemeye başlamışlardı.
Bu
'karamsarlık', 'umutsuzluk' ve 'yılgınlık' ortamının bazı
sonuçları bizim aramızda da görülmeye başlanmış, bazı
arkadaşlar (şehir merkezinden değil, orayı bu yönüyle de
bilemem, kırsal bölgeden söz ediyorum), 'tükendiğini', 'bizi
eleştirdiğini', 'bizden farklı düşündüğünü' vb. belirterek,
ayrılmak istediklerini söylemeye başlamışlardı. (Bu arkadaşların
hiçbirisi, bugün bile, bu taleplerinin gereğinin yerine
getirilmediğini söyleyemezler.) Öte yandan, aynı nedenle ben,
başka arkadaşlara göre, daha 'panik' ve 'sekter' birisi olmaya
başlamıştım.
.....
Resmi Kolluk
kuvvetleri, Ulubey bölgesinde, yoğun bir arama-tarama ve takip
faaliyetine girişmişlerdi.
Sayımız
azalıyor ve yeni katılım/katılımlar sağlayamıyorduk.
Kutlubey'de, Muammer Özdemir yakalandıktan sonra, ciddi bir boşluk
oluşmuştu. Bu boşluğu, yanımızdaki arkadaşlardan birisiyle
dolduramayacağımızı düşündüğümüzden olsa gerekir ki,
yanılmıyorsam, 1.01.1981 günü, yılbaşı nedeniyle verilen görüş
hakkından yararlanarak, duvarlarda 'aranıyor' afişlerinde
resimlerimin olduğu bir zaman diliminde, bir arkadaşın yanında,
Ulubey Cezaevi'ne gitmiş, ziyaretçi olarak içeriye girmiş ve
orada yatmakta olan, Kutlubey'li Hüseyin Özdemir arkadaşımızı
'firara' ikna etmeye çalışmış ama başarılı olamamıştım.
(Bu arkadaşımız, bilahare, 1982 yılı Temmuz ayında kendi
imkanlarıyla 'firar' etmiş ve Yurt dışında, Almanya-Fransa
sınırında, 'kaçak geçiş' yaparken, 13.05.1988 tarihinde trenden
düşerek ölmüş.)
(Keza, farklı nedenlerle
Karahallı-Sivaslı ve Banaz taraflarında da dolaşırken, bu
ilçelerde ve çevrelerinde yapılan operasyonların boyutlarını
öğrenebilmek amacıyla, bazı tutuklu arkadaşlarla konuşabilmek
için, aynı dönemde, birer kez Banaz ve Çivril Cezaevleri'ne
ziyaretçi olarak girmiş ve çıkmıştım.)
17.01.1981 günü gecesi, Himmet
Tarhan arkadaşımız, kendi köyü olan Büyükkayalı köyünde,
kendi evinde, jandarmalar tarafından sarılmış ve çıkan çatışma
sonucunda öldürülmüştü.
....
12.02.1981/13.02.1981 günü
akşamı, Uşak il merkezinde bir evde Selim, 'sorumlu' arkadaş ve
ben bir evde oturmuş, konuşmuş, hareketimizin merkezinden geldiği
söylenen bir yazıyı okumuş, tartışmış ve bilahare, bu yazıyı,
benim , Ulubey'deki arkadaşlara iletmeme karar vermiştik.
13.02.1981 günü bir biçimde
Ulubey'e gitmiştim (Uşak'tan ayrılırken beni yolcu eden kişi
Selim'di ve bu benim onu son görüşümdü)
Daha önceki söz
birliğimize göre, o gün orada, kırsal kesimden gelecek 'sorumlu'
arkadaşla buluşacak ve ilçe merkezindeki bir evde oturup
konuşacaktık.
Gece karanlığında, evinde
kalacağımız arkadaş ve kırdan gelen iki arkadaşla birlikte
kararlaştırdığımız yerde buluşmuş, ama ilçe merkezindeki
arkadaşın, evin müsait olmadığını söylemesi üzerine,
'sığınağa' gitmeye ve orada konuşmaya karar vermiştik.
Uzunca bir süre yürüdükten
sonra Banaz çayı üzerindeki bir köprüden öte yana geçmiş,
köprüye yakın ve çaya daha yakın bir yerde olan 'yeraltı'
sığınağına varmıştık.
İçerisi kalabalıktı.
Oturmuş ve yazıyı tartışmıştık.
Sonra...Sonra..
Yatmıştık.
Sabaha karşı (kimin sesiydi
anımsayamıyorum), 'Basıldık' sesiyle ayağa fırlamıştık.
17.09.2018 DATÇA
Mehmet Erdal
Mehmet Erdal
( 'CEZAEVİNDE ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ?' başlıklı çalışmam için bir süre ara
veriyorum.)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder