24 Aralık 2019 Salı

2018.09.16.ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ (9.Bölüm)

  Hiç yorum yok

     'ÖRGÜT' DEDİĞİN NEDİR Kİ ? (9. Bölüm)
     Resmi Kolluk kuvvetleri, önceleri, aramak istediği köyü çepeçevre sarıyor, anons ederek köylüyü köy meydanına topluyor, kimde ne silah varsa camiye veya okula (her nereyi söylüyorsa oraya) bırakmalarını söylüyor ve köyde bir 'Anarşist' (o günkü anlamıyla, devrimci) varsa bildirmelerini istiyor ve sonra çekip gidiyormuş. Sonrası günlerde, köylülerden bazıları, elbette muhtarın (veya jandarmaya, kimlerin bırakıp bırakmadığını bildirecek bir aza vb.) bilgisi dahilinde, ellerindeki silahı veya silahlardan birisini o söylenen yere bırakıyor, muhtar da bu bırakılan silahları jandarma karakoluna götürüyormuş.
     Eğer jandarma, yeterli silah bırakılmadığına veya o köyde aranan kişi/kişiler bulunduğuna veya onlara yardım edildiğine (elbette 'muhbirleri' aracılığıyla) kanaat getirirse, o köy yeniden sarılıyor, yeniden anonsla köy meydanına toplanıyor ve her türlü 'kitlesel' işkence uygulanıyormuş.
     Biz, bu çerçevede çok sayıda 'şiddet' ve 'işkence' öyküsünü bir biçimde duyuyorduk.
     Bu olup bitene, bir biçimde 'müdahale' etmek gerektiğini düşünmüş, 'pratik' olarak da bir adım atalım demiş ve atmıştık da.
     Yine bu çerçevede, Uşak merkez'den Ulubey bölgesi kırsalına getirdiğimiz malzemeler arasındaki bir 'teksir makinası'nda, Emekse civarındaki 'doğal' bir sığınakta, o bölgede dağıtılan ilk ve tek bildiriyi basmış ve akabinde pek çok köyde ve ilçe merkezinde dağıtmıştık.( Bu bildiride, ben yazdığım için hiç unutmuyorum, 12 Eylül öncesinin sözüm ona 'muhalifleri' de eleştiriliyor ve şimdi 'dut yemiş bülbül gibi sustukları' söyleniyor ve bizim sonuna kadar direneceğimiz yazılıyordu.) (Meraklı bir araştırmacı, elbet bir gün, bu bildiriyi de bulur çıkarır.)
....
     21.11.1980 tarihinde, Kutlubey'de, Muammer Özdemir arkadaşımız, bulunduğu ve saklandığı evde, jandarmalar tarafından kuşatılmış, teslim olmayıp çatışmaya girmiş ve nihayetinde yaralı olarak yakalanmıştı.( Bu arkadaşımız, cezaevinde iken 'siroz' hastalığına yakalanmış ve bilahare, tedavisi için götürüldüğü Almanya'da 12.03.1987 tarihinde ölmüştür)
.....
     Resmi Kolluk kuvvetlerinin, kitlesel boyuta varan bu 'şiddet', 'işkence' ve 'yargısız infazları' meyvesini vermeye başlamış (asıl başkaca nedenlerin yanı sıra 'ek olarak' bunlar da yaşanınca, ki bu konu çok önemli ve başlı başına ele alınması gereken bir konudur), bize 'yakın' olan/duran, bize bir biçimde 'yardım' eden kişiler/aileler, bizden 'uzak' durmaya/olmaya, bize yardım etmemeye, bize sırt çevirmeye ve hatta, yer yer, 'teslim olmamızı' söylemeye başlamışlardı.
     Bu 'karamsarlık', 'umutsuzluk' ve 'yılgınlık' ortamının bazı sonuçları bizim aramızda da görülmeye başlanmış, bazı arkadaşlar (şehir merkezinden değil, orayı bu yönüyle de bilemem, kırsal bölgeden söz ediyorum), 'tükendiğini', 'bizi eleştirdiğini', 'bizden farklı düşündüğünü' vb. belirterek, ayrılmak istediklerini söylemeye başlamışlardı. (Bu arkadaşların hiçbirisi, bugün bile, bu taleplerinin gereğinin yerine getirilmediğini söyleyemezler.) Öte yandan, aynı nedenle ben, başka arkadaşlara göre, daha 'panik' ve 'sekter' birisi olmaya başlamıştım.
.....
     Resmi Kolluk kuvvetleri, Ulubey bölgesinde, yoğun bir arama-tarama ve takip faaliyetine girişmişlerdi.
     Sayımız azalıyor ve yeni katılım/katılımlar sağlayamıyorduk. Kutlubey'de, Muammer Özdemir yakalandıktan sonra, ciddi bir boşluk oluşmuştu. Bu boşluğu, yanımızdaki arkadaşlardan birisiyle dolduramayacağımızı düşündüğümüzden olsa gerekir ki, yanılmıyorsam, 1.01.1981 günü, yılbaşı nedeniyle verilen görüş hakkından yararlanarak, duvarlarda 'aranıyor' afişlerinde resimlerimin olduğu bir zaman diliminde, bir arkadaşın yanında, Ulubey Cezaevi'ne gitmiş, ziyaretçi olarak içeriye girmiş ve orada yatmakta olan, Kutlubey'li Hüseyin Özdemir arkadaşımızı 'firara' ikna etmeye çalışmış ama başarılı olamamıştım. (Bu arkadaşımız, bilahare, 1982 yılı Temmuz ayında kendi imkanlarıyla 'firar' etmiş ve Yurt dışında, Almanya-Fransa sınırında, 'kaçak geçiş' yaparken, 13.05.1988 tarihinde trenden düşerek ölmüş.)
     (Keza, farklı nedenlerle Karahallı-Sivaslı ve Banaz taraflarında da dolaşırken, bu ilçelerde ve çevrelerinde yapılan operasyonların boyutlarını öğrenebilmek amacıyla, bazı tutuklu arkadaşlarla konuşabilmek için, aynı dönemde, birer kez Banaz ve Çivril Cezaevleri'ne ziyaretçi olarak girmiş ve çıkmıştım.)
     17.01.1981 günü gecesi, Himmet Tarhan arkadaşımız, kendi köyü olan Büyükkayalı köyünde, kendi evinde, jandarmalar tarafından sarılmış ve çıkan çatışma sonucunda öldürülmüştü.
....
     12.02.1981/13.02.1981 günü akşamı, Uşak il merkezinde bir evde Selim, 'sorumlu' arkadaş ve ben bir evde oturmuş, konuşmuş, hareketimizin merkezinden geldiği söylenen bir yazıyı okumuş, tartışmış ve bilahare, bu yazıyı, benim , Ulubey'deki arkadaşlara iletmeme karar vermiştik.
     13.02.1981 günü bir biçimde Ulubey'e gitmiştim (Uşak'tan ayrılırken beni yolcu eden kişi Selim'di ve bu benim onu son görüşümdü)
     Daha önceki söz birliğimize göre, o gün orada, kırsal kesimden gelecek 'sorumlu' arkadaşla buluşacak ve ilçe merkezindeki bir evde oturup konuşacaktık.
     Gece karanlığında, evinde kalacağımız arkadaş ve kırdan gelen iki arkadaşla birlikte kararlaştırdığımız yerde buluşmuş, ama ilçe merkezindeki arkadaşın, evin müsait olmadığını söylemesi üzerine, 'sığınağa' gitmeye ve orada konuşmaya karar vermiştik.
     Uzunca bir süre yürüdükten sonra Banaz çayı üzerindeki bir köprüden öte yana geçmiş, köprüye yakın ve çaya daha yakın bir yerde olan 'yeraltı' sığınağına varmıştık.
     İçerisi kalabalıktı.
     Oturmuş ve yazıyı tartışmıştık.
     Sonra...Sonra..
     Yatmıştık.
     Sabaha karşı (kimin sesiydi anımsayamıyorum), 'Basıldık' sesiyle ayağa fırlamıştık.
     17.09.2018 DATÇA
     Mehmet Erdal
     ( 'CEZAEVİNDE ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ?' başlıklı çalışmam için bir süre ara veriyorum.)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder