2020.07.27.CEZAEVİ YAZILARI-13: DEVRİMCİ SINIF MÜCADELESİ VE ÖRGÜTLENME ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
CEZAEVİ YAZILARI-13: DEVRİMCİ
SINIF MÜCADELESİ VE ÖRGÜTLENME ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER (1)
"demokrat arkadaş" dergisine
yolladığım ve yayınlanan ilk yazı değil bu (iki bölüm halinde
paylaşacağım) yazım; adı geçen derginin 5. sayısında da
oldukça uzun bir yazım yayınlanmıştı. Her iki yazıyı da
okuyanların göreceği gibi 7. sayıda yayınlanan bu yazım, bundan
önceki bölümlerde paylaştığım ve o yıllarda çıkarılan "SESİMİZ" adlı duvar gazetesinde yayınlandığını belirttiğim
yazılarımın devamı niteliğindedir ve anımsadığım kadarıyla
da, yollanmadan önce yaptığım son düzenleme öncesi yazılışı
itibariyle 5. sayıdaki yazıdan öncedir.
Bu yazılar da, gerek benden gerek
ise yazıyı yayınlayan dergiden kaynaklanan bazı imla hatalarının
düzeltilmesi dışında, yine orijinal halleriyle yayınlanmaktadır.
'' DEVRİMCİ SINIF MÜCADELESİ VE
ÖRGÜTLENME ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
12 Eylül öncesi (ve bir
ölçüde/bazı yönleriyle sonrası) dönemde faşizme karşı
yürütüp yönlendirmeye çalıştığımız devrimci sınıf
mücadelesi, yaratabildiğimiz ve başarabildiğimiz ölçüde
örgütlü bir mücadeleydi. Öyle de olmak zorundaydı. Dün olduğu
gibi bugün ve yarın da böyle olmalıdır.
Faşizmin tüm saldırılarının
püskürtülebilmesi ve yıkılıp tarihin çöp tenekesindeki yerini
alabilmesi, giderek gelişip-güçlenen, kitlevi ve her anlamda
teçhizatlı biçimlere bürünen devrimci bir halk direnişinin
yaratılabilmesi ve devrimci sınıf mücadelesinin başarıya
ulaşabilmesi için bu ilk koşuldur. Devrim, örgütlü emekçi
halkların eseridir. Örgütsüz veya gerekli-yeterli
örgütlenmelerden yoksun durumdaki halklarla
yürütülüp-yönlendirilmeye çalışılacak devrimci bir sınıf
mücadelesinin sonu, mutlak anlamda yenilgidir. Umutların kör bir
kuyuya atılmasıdır.
Devrimci sınıf mücadelesi
içerisinde gereksinim duyulan, yaratılıp kurulan veya kurulmasına
çalışılan devrimci örgütlenme biçimleri çok çeşitlidir.
Mücadelenin farklı alanlarındaki farklı görevleri yerine
getirecek farklı ve uygun örgütlenmeler zorunludur. Farklı
alanların ve farklı görevlerin tartışılmaz gerçekliğine
rağmen, tek veya mücadelenin gereksinimlerine yanıt vermeyen
yetersiz-yanlış örgütlenmelerde diretmek, devrimci teoriyi ve
devrimini başarmış- başarma sürecinde olan onlarca ülkedeki
devrimci mücadelelerin onlarca yıllık, ülkemiz özgülünde
geçmiş yirmi yıllık mücadele tarihini bilmemektir. Devrimci
sınıf mücadelesini kavrayamamaktır. Devrimci bir anlayışı
değil, kendiliğindenciliği savunmaktır.
Bizler yürütüp-yönlendirmeye
çalıştığımız devrimci sınıf mücadelesinin giderek gelişip
güçlenmesine, yaygınlaşmasına, emekçi halklarımız içerisinde
dal budak salmasına, kitlevi ve her anlamda teçhizatlı biçimler
almasına bağlı olarak veya böyle bir gelişim çizgisini yaratmak
amacıyla, ki bu sarmal bir gelişimdir, artan görevleri yerine
getirmek için gereksinim duyulan her türlü örgütlenmeyi yaratır
ve kurarız. İnsanları giderek artan oranda ve bir bütün olarak
tüm emekçi sınıfları, devrimci sınıf mücadelesinin
görevlerinin niteliğine ve mücadelede yerini alan insanların
yeteneğine göre bu örgütlenmelerde bir araya getiririz.
Yaratılacak ve kurulacak örgütlenme biçimlerinde baştan verilmiş
ve uyulması zorunlu bir reçeteyi kabul etmeyiz. Faşizmin üzerine
örgütlü bir şekilde, tek bir vücut ve sıkılı bir yumruk gibi
olmaya çalışarak yürürüz.
Devrimci sınıf mücadelesinde
örgütsüzlük ve örgütsüz insanların varlığı,
kendiliğindenciliğin aşılamadığı, mücadelenin olduğu ve
olması gerektiği her yerde varıp işçi sınıfımızı,
gençliğimizi, aydınlarımızı, kadınlarımızı, tüm
çalışanlarımızı ve emekçi halklarımızı yediden yetmişe
örgütlemeyi, zorunlu görevimiz olduğu halde başaramadığımız,
devrimci iradeyi, anlayışı ve önderliği egemen kılamadığımız
yer ve zamanda söz konusudur. Hiç şüphesiz bu yadsınması ve
aşılması gereken bir durumdur. Aşılamadığı oranda
'geçiciliği' uzayan bir durumdur.
Devrimci sınıf mücadelesini
yürütüp-yönlendirmeyi ve başarıya ulaştırmayı isteyen
bizler, kendi sayısal ve örgütlenme durumumuz ne olursa olsun, hem
örgütlenmek hem de emekçi halklarımızı uygun örgütlenmelerde
geçici veya kalıcı örgütlemek zorundayız. Bu zorunluluktan
dolayıdır ki, yalnızca gerekli ve uygun örgütlenmeleri yaratıp
kurulmasını önermekle kalmayız. Bu doğrultuda olağanüstü bir
çabaya, bir sanatçı yeteneğini gerektiren uzun dönemli, inatçı,
sabırlı, bıkmak bilmez ve her gün yeni bir coşkuyu, yaptığı
işten zevk almayı mutlaka gerektiren bir uğraşa girişiriz. İnsanları ve emekçi sınıfları tüm elverişli-geçerli yol ve
yöntemleri kullanarak aydınlatırız. Bilinçlendiririz. Onlara
örgütlenmenin ve örgütlü mücadele etmenin gerekliliğini ve
zorunluluğunu kavratmaya çalışırız. Devrimci sınıf
mücadelesinin kızgın pratiği, bizlerin bu büyük uğraşısının
başarıya ulaşmasına yardım eder. İnsanlar ve emekçi sınıflar
hiç şüphesiz birden olmadığı bilinerek, örgütsüzlüğün
nasıl sonuçlar doğurduğunu ve nasıl yüklü bir fatura ödemek
anlamına geldiğini yaşayarak öğrenirler. Mücadele içerisinde
ya kendiliğinden örgütlenmeye ya da devrimcilerin yaratıp
kurulmasını önerdiği örgütlenmelerde örgütlenmeye yönelirler.
Böyle bir durumda bizler, devrimci örgütlenmelere yönelen
kitleleri en geniş bir biçimde örgütlemeye, kendiliğinden oluşan
örgütlenmeleri ise devrimci örgütlenmelere dönüştürmeye
çalışırız.
Geçici veya kalıcı nitelikteki
devrimci örgütlenmelerin istisnasız tüm biçimlerindeki
birliktelikler, gönüllü birlikteliklerdir. Bunun aksi iddia
olunamaz. Bizler gönüllülük temeline dayanmayan birlikteliklerin,
kendimiz açısından anlayış düzeyinde bile savunulamayacağını,
gönüllülük temeline dayanmayan birlikteliklerin uzun dönemde
kalıcı olmasının ve mücadeleyi başarıya ulaştırmasının
mümkün olmayacağını biliriz. Böylesi birliktelikler, her an
dağılmaya mahkum birlikteliklerdir...
Bizler emekçi sınıfların
devrimci örgütlenmelerde örgütlenmesinde, bilinçli bir tercihi
sağlama temelinde aydınlatmayı, bilinçlendirmeyi, iknayı ve
kazanmayı esas alırız. Çünkü insanları ve emekçi sınıfların
kendi yaşamları ve gelecekleri üzerinde karar verme hakkının
yalnızca onlara ait bir hak olduğunu, bu hakkı onların dışında
kimsenin kullanamayacağını biliriz; kişi, topluluk, sınıf ve
ulus kendi geleceğini kendi belirlemelidir. Bizler bu tercihin kendi
önerimiz doğrultusunda yapılmasını isteriz ve bu doğrultuda var
gücümüzle çalışırız. Bu, bilinçli ve özgür iradeye dayalı
bir tercihi gerekli kılar. Baskı ve zor veya bu anlama gelebilecek
her şey, bunu ortadan kaldırır. Bizler böyle bir zoru ve baskıyı
kabul edemeyiz ve savunamayız. Bizler yalnızca, karşı-devrime
uygulanacak 'devrimci zor'u kabul eder, savunur ve uygularız.
Bizlerin insanları ve emekçi
sınıfları örgütlemek istem ve çabası, yalnızca bizler
açısından söz konusu olan tek yönlü bir 'istem ve çaba'
değildir veya böyle olması halinde başarıya ulaşabilmesi mümkün
değildir. Bizlerin ' örgütlemek istem ve çabaları', emekçi
sınıfların 'örgütlenmek istem ve çabaları' ile
bütünleşmelidir. Bu bütünleşme sağlanabildiği ölçüdedir
ki, bu uğraşın bir anlamı olur. İnsanlar ve emekçi sınıflar
devrimci sınıf mücadelesi içerisinde bu "örgütlenmek istemi"ni
duyarlar ve bunun gerekli kıldığı "çaba"ya girişirler. Öte
yandan bizlerin amacı da, bir yönüyle böyle bir "istem"in
duyulmasını ve bu doğrultuda "çaba"ya girişilmesini yaratmaktır.
Bunu yaratmak ve görmek, bu olayın can alıcı noktasıdır. Bu, iç
dinamizmin yaratılmasıdır. Bu Nasrettin Hocanın anlatılan o
güzelim öyküsünün aksine "göle" çalınan mayanın tutmasının
güçlü, harika ve mutluluk verici bir belirtisidir.
Bizlerin gönüllülük temelinde
böyle bir birlikteliği sağlama anlayışımız, faşist zor
yoluyla yukarıdan aşağıya sağlanan 'örgütlenme' veya devrimci
saflarda yüzeyselliğin, aceleciliğin, kitlelere güvensizliğin ve
özünde Marksist-Leninist devrim teorisinin reddiyesinin ifadesi
olan 'tepeden inmeci' küçük burjuva örgütlenme anlayışlarının
tam tersidir. Bu, emekçi sınıfların mücadelesinin, güçlü bir
iç dinamizm temelinde, önü alınamaz ve engellenemez bir coşkun
ırmak şeklinde veya aşağıdan yukarıya püsküren bir volkan
gibi yükselmesinin yaratılmasının ifadesidir. Böyle bir temel
üzerinde yürütülecek veya böyle bir olgu ile bütünleşecek
'örgütlenme' çabaları, bire bin veren bir tohum gibi bir daha yok
edilememecesine emekçi sınıflar içerisinde, emekçi sınıfların
aklında, yüreğinde ve derinliklerinde kök salar.
Bizleri gönüllü birliktelikten
yana olmamızın en güzel ifadesi, kendisini, isteyenin bu
örgütlenmelerden istediği zaman ayrılabilmesinde de gösterir.
Bizler hiç bir kimseyi, kişinin istemine ve iradesine rağmen zorla
bu örgütlenmelerde tutmaya devam edemeyiz. Bu anlama gelebilecek şu
veya bu yolu savunamayız. İnsanların ve emekçi sınıfların
kendiliğinden veya devrimci örgütlenmelere katılarak
örgütlenmelerinin bir nedeni vardır. Bu neden ortadan kalktığında,
kişi ve emekçi sınıflar ortadan kalktığını düşündüklerinde
veya birlikte olmanın koşulları yok olduğunda isteyen istediği
zaman ayrılır. Bu hak, tartışmasız her zaman vardır. Bunun
içindir ki şu veya bu gerekçeyle bu örgütlenmelerden veya
örgütlenmelerin birinden ayrılan veya ayrılmak isteyen kişiye
gönül konulmaz, darılma olmaz, kızılmaz, tavır alınmaz veya
düşman muamelesi gösterilmez. Nesnel olarak bu tavırları hak
edecek bir durum yok iken bu tavırları göstermek, en basit ifade
ile duygusallıktır. Çocukluktur. Devrimci örgütlenmelerdeki
birliktelikleri zorla veya her şeye rağmen sağlanması ve devam
ettirilmesi gereken birliktelikler olarak görmektir. Bu devrimci bir
anlayış değildir. "Davadan döneni vurun" anlayışının bize ait
olmadığını bilmek gerekir...
Bizlerin olması gereken böyle
bir anlayışı kabul etmemiz ve bu anlayışla hem örgütlenme hem
de örgütleme çalışmalarını yürütmemiz, bu devrimci
örgütlenmelerin "Mevlana Tekkesi"ne dönmelerine izin vermemiz
anlamına gelmiyor. Her örgütlenmenin bir amacı, programı ve
ilkesi vardır. Ciddiyeti vardır. Bu örgütlenmelerde yer alanlar
amacı, programı ve ilkeleri gözden ırak tutmadan ve bunları
çiğnetmeden bu örgütlenmelere katılmalarına, bu örgütlerde
kalmalarına veya bu örgütlerden çıkarılmalarına karar verme
hakkına sahiptirler. Katılmanın, kalmanın, çıkarılmanın ve
ayrılmanın "ayağa düşmesi"ne ve 'dön dön' oyununa dönüşmesine
izin vermemek, örgütlenmelerinin anlamını korumak, sahip olduğu
misyonu yerine getirmek ve devam ettirmek hakkına sahiptirler. Kimse
bunun aksini iddia edemez. Burada önemli olan, bu hakkı kullanırken
nesnel olabilmek, çok açık olması gereken ilke, kural, anlayış
ve değer yargılarına göre hareket edebilmektir... '' (Devam
edecek)
(Derginin yayım tarihi
Kasım/1988)
27.07.2020/Datça
Mehmet Erdal
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder