12 Temmuz 2020 Pazar

2020.07.13.CEZAEVİ YAZILARI-11: CEPHEYE GİRİŞ

  1 yorum
     CEZAEVİ YAZILARI-11: CEPHE'YE GİRİŞ
     Cezaevi yıllarımdan bugüne (bir biçimde) sağ salim gelebilen notlarıma baktığımda, benim üzerinde en çok durduğum, okuma ve araştırma yaptığım, üzerinde çalıştığım konuların başında "Cephe" konusu geliyormuş; öyle ki, konuya bir "giriş yazısı" olarak kabul edilebilecek aşağıdaki yazının yayınlanmasından önce pek çok yazılı çalışma yapmışım; dahası, ekte ilk sayfasını yayınladığım çalışmaya (*) bakılırsa, bu konuda bol alıntılı ve çokça kaynağa atıfta bulunan oldukça uzun bir yazı da yazmışım, ama nedenini şimdi anımsayamıyorum, bu yazının sadece bir bölümünü duvar gazetesinde yayınlanabilecek hale getirmiş ve yayınlamışım. Arkası gelmemiş...
     Baştan yaptığım planlamaya sadık kalarak, duvar gazetesinde yayınlanan yazılarımdan olduğu için, bu yazıyı da yayınlıyorum; haftaya, duvar gazetesinde yayımlananların sonuncusunu, ya da daha doğrusu, benim elimde yazılı bir nüshası olanların sonuncusunu yayınlayacağım. Sonra, yine cezaevlerinde yazılmış ve farklı yerlerde yayınlanmış ya da yazılmış... her ne ise, işte o yazıları yayınlamaya devam edeceğim.
                                            “CEPHE'YE GİRİŞ
     "...Faşizmin iç savaş politikalarını demokrasi yanlısı güçler etkisiz hale getirebilirdi ve tekelci burjuvazinin açık faşizme geçme saldırıları püskürtülebilirdi. Demokrasi yanlısı güçler potansiyel olarak buna muktedirdi. Ancak, dağınık ve örgütsüzdüler. Bu güçlerin önemli bir kısmı yanlış politikalar ve politikacılar tarafından yönlendiriliyordu. FAŞİZME KARŞI BİR DEMOKRASİ CEPHESİ, BİR ANTİ-FAŞİST CEPHE KURULAMADI. HATTA FAŞİZME KARŞI OLAN BAZI LİDERLER FAŞİZMİN ENGELLENEBİLMESİNİ, DEMOKRASİNİN SAVUNULABİLMESİNİ, DEMOKRASİ YANLISI GÜÇLERİN DAĞINIK VE ÖRGÜTSÜZ TUTULMASINDA VE CEPHELEŞMEMESİNDE GÖRÜYORDU. BU CEPHELEŞMEME ZAAFINI BİR ÇEŞİT FAZİLET OLARAK GÖRÜYORLARDI. Demokrasi yanlısı güçlerin potansiyel olarak faşizmi yenmeye muktedir oldukları halde, BİR ANTİ-FAŞİST CEPHEDE ÖRGÜTLENEMEMESİ BÜYÜK BİR HATA İDİ. Bu hatada devrimcilerin payı var mıdır, varsa ne kadardır ve hatayı nerede ve nasıl yaptılar? Tabi ki bu soruların en doğru karşılıklarını tarih gösterecek ve en doğru yargıyı tarih verecek..." (N. Mitap/İlk sorgu ifadesi) (v.b.a.)
     "...Güney Vietnam halkının tüm kesimlerinin en büyük muhtemel birliği ve zaferin en kesin garantisi olan cephe'ye, daima en büyük önem verilmektedir." (Vietnam Kazanacak) (v.b.a.)
     Cephe, birliktir. Cephe, savaş örgütüdür. Cephe, bugün önceki dönemlerden çok daha fazla tartışılan bir konudur.
     Cephe, özünde, "örgütlenme" genel başlığı altında ele alınıp tartışılması gereken bir konunun içinde, bir ara başlık olarak kabul edilmelidir. Cephe, somut bir örgütlenme biçimidir.
     Cephe, bir taktiktir. Belli koşullarda, bir zorunluluğu anlatır. Zorunluluktan doğar. Cephe, böyle ele alınmalı. Böyle ele alınınca, keyfilik dışlanıyor. Keyfilik, dışlanmalı. Keyfilik, geçersiz kılınmalı. Cephe'nin küçümsenmesi, tüm biçimleri ile reddedilmeli.
     Cephe, Çin özgülünde, Mao'nun Japon işgaline karşı kurulmasını önerdiği Milli Birleşik Cephe'ye yaklaşımı ile 'temel taktik', 'biricik Marxist-Leninist taktik' (Seçme Eserler/Cilt-1) olabiliyor. Savaşın o aşamasında, Japon Emperyalizmine karşı, başka türlü değil, ancak cephe olarak örgütlenip savaşmanın tartışılmazlığını ve başka bir alternatif olmadığını anlatıyor. Güney Vietnam'lı devrimcilerce NLF özgülünde "...zaferin en kesin garantisi.", N. Mitap arkadaşça, demokrasi mücadelesinde, özünde bir devrim sorunu olan ülkemizdeki faşizmin yıkılması mücadelesinde, PARTİ ile birlikte "...Anti-Faşist mücadelenin kaderini belirleyecek olan can alıcı önemde sorunlar..." (a.g.y.) olarak görülüyor. Dimitrof'tan da alıntı yapmak mümkün. Ama şu an gerekmiyor. Şu nokta çok açık olarak anlaşılıyor; Cephe, kurulduğu ve kurulması gerektiği her ülkede, o tarihi koşullarda, keyfiyete tabi olamayacak ve küçümsenemeyecek kadar çok önemli bir örgütlenmedir.
     Cephe kelimesi, otomatik olarak, Dimitrof'u çağrıştırıyor. Bu, boşuna değildir. Yanlış ise hiç değildir. Dimitrof, Bulgaristan Demokratik Halk Devrimine önderlik etti ve ülkesinde üç farklı tarihi koşulda üç farklı cephe kurdu. Devrimi, Vatan Cephesi ile zafere ulaştırdı. III. Enternasyonal'de bugün de bizlere ışık tutan önermelerin ve çözümlemelerin yapıldığı, kararların alındığı toplantılara başkanlık etti. Cephe üzerine, en çok o öneride bulundu, savundu, tartıştı, yanlış görüşleri mahkum etti ve hayata geçirilmesini istedi. "Faşizme Karşı Birleşik Cephe" kitabının yazarı. Ama daha açık ifade etmek gerekirse, Dimitrof, asıl, faşizme karşı kurulan cephe ile anılıyor. Faşizm, Dimitrof ve cephe, üçü birbirinden ayrılmaz üç ayrı kelime.
     Cephe denilince, asıl olarak, faşizme karşı kurulan cephe anımsanıyor. Sanki, cephe, yalnızca faşizme karşı önerildi, savunuldu, kuruldu ve kurulmaya çalışılıyor. Bu boşuna bir anımsama değil, ama eksik. Çünkü faşizme karşı kurulan cepheler, faşizm olgusu ile birlikte gündeme geldi, kuruldu ve kurulmaya çalışılıyor. Bunun dışında kurulan, başka cepheler de var.
     Yakın tarihimizde, Milli Cephe önerisi ve kurma girişimi var. Bugün, çoğumuz anımsamıyoruz. Bugün, devamı olduğumuz THKP'nin THKC'si var. Siyasi muarızlarımızca olduğu kadar saflarımızda da yeterince anlaşılamıyor. Ama anlaşılması ve kavranılması gerekiyor. Karşı-devrimin MC'si var. Karşı-devrimin işçi sınıfımıza, emekçi halklarımıza ve devrimcilere yönelik saldırılarının artması ile birlikte gündeme geliyor. Ülkeyi, açık faşizme götürüyorlar. MC, tam bir savaş örgütü. Karşı-devrimin savaş örgütü. Dünün müzmin mültecisi TKP'nin (şimdiki TBKP) UDC'si var; Anti-tekelci olma temelinde öneriliyor ve CHP ile hükumet olmayı amaçlıyor. Türkiye'de, sol'da, cephe kavramını güncelleştiriyor. Ama aynı zamanda, devrimci içeriğinden soyutlayarak, çarpıtıyor. Cephe kavramını, revize ediyor. Bu çarpık ve revize edilmiş "cephe" anlayışı, küçümsenemeyecek bir kesimde egemen anlayış olabiliyor. Faşist saldırıların, katliamların, açık faşizme geçme girişimlerinin yoğunlaştığı ortamda, Türkiye sol hareketinde "birlik" ve "cephe" tartışmaları yoğunlaşıyor. Herkes, birlik olunamamasından ve devrimci halk güçlerinin bölünmüşlüğünden, bunun çok yönlü olumsuz sonuçlarından yakınıyor. Birleşmenin zorunluluğu anlatılıyor. Birleşmenin erdemleri sıralanıyor. THKP-C'nin "gerçek" devamcısı olduğunu söyleyen bazıları, "silahlı cephe" öneriyor. DY, birim düzeyinde Direniş Komitesi, ülke düzeyinde anti-faşist halk cephesi (Direniş Cephesi) önerdi. Ama her şey tartışma ve girişimlerde bulunma düzeyinde kaldı. Cephe, kurulamadı. 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi oldu. Ülkemizin tarihi gelişim sürecinde, yeni bir dönem başladı. 12 Eylül öncesi ve sonrası yaşananlardan herkesin gerekli dersleri çıkardığı izlenimi veren bir yaklaşımla, "birlik" konusu daha yoğun tartışılmaya devam edildi. 7 siyasi hareket FKBDC'yi kurdu. Dağıldı. (Denge Berxvedan'da, PKK'nın son kongresinde FKBDC'nin yeniden canlandırılması kararı alındığını yazan PKK'lı tutsaklar, 1 Ekim 1987 tarihli "Eylem Bildirimimiz II" başlıklı dağıttıkları bir bildiride, PKK ile SVP'nin, Atina'da, FKBDC adına ortak bir açıklama yaptıklarını yazıyorlar.) TKP'nin başını çektiği bir grup, "Sol Birlik"i kurdu. PKK, ERNK'yi kurduğunu açıkladı. Ama birlik tartışmaları devam ediyor. Legal sol parti tartışmaları ile birlik tartışmaları, at başı gidiyor. Günümüz özgül koşullarında birlik, "parti" ve cephe olarak karşımıza çıkıyor. Ben, bu çalışmada, parti konusuna girmiyorum. Konumuz, cephe. Türkiye solu'nun ve özellikle, devrim yapmak diye bir sorunu olan DY'nin önünde, cephe, acil olarak çözüm bekleyen çok önemli bir sorun olarak duruyor. İşte ben, bu temelden hareketle "...teori, pratiğin öne sürdüğü soruları yanıtlamalıdır." (Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?), "...teori, pratiğe hizmet etmelidir." (Leninizmin İlkeleri) Marksist-Leninist önermesine uygun olarak, cephe konusunu tartışmaya çalışıyorum.
     Ülkemiz özgülünde cephe, faşizm'den; faşizm, cepheden ayrı düşünülemiyor. Cephe, faşizme karşı öneriliyor. Faşizme karşı kurulacak. Ülkemiz koşullarında, başka türlü düşünme, yel değirmenleriyle dövüşmek oluyor. Başı kuma gömmek veya ayakta uyumak oluyor. Öyleyse, özellikle, faşizmin incelenmesi gerekiyor. Bu olmazsa, olmaz. Faşizmin sınıfsal niteliği, ülkemizde aldığı özgül biçimlenme, ülkemizin farklı tarihsel aşamalarında bu biçimlenişte gözlenen değişim ve gelişme, bu anlamda 12 Eylül Askeri faşist Diktatörlerinin halka kabul ettirip yürürlüğe koydukları 1982 Anayasasının çerçevesini çizdiği yasal-kurumsal yapının nasıl bir politik düzen olduğu tartışılmalıdır. Belirlenmelidir. Adı verilmelidir. Kendisine karşı savaşmak için örgütlenilen, somut bir biçimde tanımlanmalıdır. Bilinmelidir. "...Marksizm, bizi, sınıflar ilişkisinin ve tarihi her anın somut özelliklerinin en doğru, aslına uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz, Bolşevikler, bu kurala, bilimsel temele dayanan bir siyaset bakımından, kesinlikle zorunlu olan bu kurala her zaman bağlı kalmak zorundayız.
     Marx ve Engels, ezbere öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişen genel hedefleri gösterebilen 'formüller'le haklı olarak alay ederek, her zaman 'bizim öğretimiz bir dogma değil, ama bir eylem kılavuzudur.' demişlerdir." (Nisan tezleri/Lenin) (v.b.a.) Ama ben, bu tartışmamda, bunun zorunluluğunu böyle koymama ve bilmeme rağmen, bu konu üzerinde, ayrıca durmayacağım. Bu Devlet, Demokrasi, Faşizm veya Faşizm ve Anti-Faşist mücadele genel başlıkları altında ayrı bir konu olarak ele alınıp incelenebilir. İncelenmelidir.
     Yalçın Küçük'ün savının aksine, cephe kavramı, 1920'ler sonrası Marxist-Leninist teoriye girdi. Çünkü, ilk, 1921'de önerildi. III. Enternasyonal'de, III. Enternasyonal sonrası tüm Marxist-Leninist partilerde ve devrimci örgütlerde en çok tartışılan konulardan biri oldu. Bu tartışmada, tarihsel boyutu içerisinde, cephenin ideolojik ve teorik bir açıklamasının yapılması gerekiyordu. Tartışmayı, olması gereken temeline oturtmak ve o temelde yürütmek için, bu zorunlu idi. Yalnız, her zaman söz konusu olabilen bir tehlike, burada da söz konusu idi; konuyu, tarihsel boyutu içerisinde ele alırken, o tarihi koşulların özgüllüğünden soyutlayamamak. Yapılması gereken, özü, yaklaşımlardaki mantığı ve yöntemi yakalamaktı. Şuna katılıyorum: "...ve eğer politikayı, gündelik davranış biçimleri ve rastlansal olaylar olarak değil de, kendine özgü kuralları olan bir bütünlük olarak ele alacak olursak, bu kuralların üretildiği soyutlamalara yaşam veren tarihsel gerçeklikleri, olguları ve olayları iyi değerlendirmek zorundayız.' (Yusuf Barman/11. Tez-4.sayı) Bu yazıda, bu yapılmaya çalışıldı. Hatta, ağırlıkla bu yapıldı. Sağlıklı bir inceleme, tartışma ve kavrama için, bu şarttı. Var olan ideolojik seviyenin düşüklüğü ve yaşanan çok yönlü EROZYON olgusu da, buna, özel bir önem verilmesini gerektiriyordu. Bu veya her konuda, daha derinlemesine bir ideolojik ve teorik çalışmanın-tartışmanın yapılmasını gerekli, zorunlu ve mümkün görüyoruz.
     Devrimci hareketimizin birim düzeyinde Direniş Komiteleri, ülke düzeyinde anti-faşist halk cephesi (Direniş cephesi) konusunda yazdıkları ve o koşullarda yapabildiği açılım, bu konuda gösterilmesi gereken politik yaklaşımdı. Bu yaklaşım, bizim örgütlenme, devrim ve çalışma tarzı anlayışımızdan, dünya ve ülke tahlillerimizden, Devlet- Demokrasi-Faşizm ve Faşizme karşı mücadeleye bakışımızdan ayrı değildir. Bugün, bu yaklaşımın, olabildiği ve yapılabildiği kadar derinleştirilmesi gerekiyor. Bunun yolu, Türkiye sol hareketinde bu konuda yapılan ve halen devam eden tartışmalara katılmaktan ve başka ülke deneyimlerini irdelemekten geçiyor.
     12 Eylül sonrası yaşanan koşullarda, uzun süre cezaevinde kalan bir devrimcinin ulaşabildiği sağlıklı ve yazılı kaynak çok fazla değildir ve bugünlerde legal basında yoğunlaşan tartışmalarla yetinilmeye çalışılmak zorundadır. Halbuki kurulan ve devam ettiği söylenen FKBDC, eylemlerine devam ettiği söylenen ERNK, Sol Birlik ve Eylem Birliklerini yaratma çalışmaları vardır ve cephe konusundaki görüşlerin derinleştirilmesi bağlamında, mutlaka ele alınıp tartışılmaları gerekir. Günümüzde diğer ülkelerde kurulan veya kurulmasına çalışılan cepheler konusuna da, hem sağlıklı hem de birinci elden kaynak bulmak zor olduğundan, yeterince değinilmeyecektir.
     Cephe, yapılan ideolojik ve teorik açılımın, getirilen politik yaklaşımın ışığında, ülkemizde sürdürülen ve sürdürülmeye devam edilecek olan devrimci sınıf mücadelesinin çetin koşullarında ve kızgın pratiğinde yaşama geçirilmek ve somut bir gerçeklik haline getirilmek zorundadır. Bu konudaki tartışmaları, büyük ölçüde sonuçlandıracak olan, bu pratiğe geçiriliş olacaktır. Bu ise, tüm birimlerde ve merkezi düzeyde, birbirini tamamlayan, bütünleyen ve geliştiren yoğun, ısrarlı ve inatçı bir uğraşın verilmesi ile mümkündür. Eksik, yüzeysel ve yanlış kavrayışların aşılması ile mümkündür. Ön yargıların yıkılması ile mümkündür. Cephe'nin küçümsenmesi eğilimlerinin terk edilmesi ile mümkündür. Yaşanan deneyimlerden ders çıkararak, hataların tekrarlanmaması ile mümkündür. Rosa Luxemburg'a katılıyorum: "... Ama yoldaşlar, bir politikacı, bir mücadeleci hakkında yapılabilecek en kötü tanıklık, onun, tarihin zor okulunda bir şey öğrenmeyi beceremediğini belirtmektir. Endişe verici olan hata yapmak değil. Evrensel mücadelenin zorlu dürtüleri ve karmaşası karşısında karar verme durumunda kalan hiç kimse hata yapmaktan kaçınamamıştır. Ama yapılan hataları görmemek, onlardan bir şeyler öğrenmesini becerememek, bütün bu rezilliklerden yine söz dinlememezlikle çıkmak, bu türden bir davranış, artık hata olmaktan çıkarak, suç alanına girer." (Spartaküsler Ne İstiyor?) (v.b.a.)
     Bizler, tarihe, işçi sınıfımıza ve emekçi halklarımıza karşı sorumluluk duygusu taşıyan, suç işlemekten kaçınan insanlarız. İşçi sınıfımız ve emekçi halklarımız ile birlikte "devrim yapmak" diye vazgeçilmez bir görevimiz vardır.
     2.1.1988/AYDIN/xxxxx M. Erdal”
     13.07.2020/Datça
     Mehmet Erdal
                                        (*)






1 yorum :

  1. Teorik derinliği olan, bir pratiğin gözlem ve değerlendirmeleri sonucu oluşturulan öğretici/ufuk açıcı bir yazı. Kutlarım.

    YanıtlaSil