2020.07.14.BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ-5: İŞ İŞTEN GEÇMEDEN
BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA
PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ-5: İŞ İŞTEN GEÇMEDEN!
Bu hafta Datça Pazar yerinde
olacakların ilk sinyali, Perşembe günü öğle civarı, Muğla
Pazarında tezgah açan bir pazarcı arkadaşın açtığı
telefondan gelmişti; bir kaç yıl öncesine kadar Datça Pazarına
da tezgah açan bu genç pazarcı, telefonda, yandım Mehmet abi,
diyordu; söylediğine göre, o güne kadar, fiiliyatta, tek-çift
numara uygulaması yok iken, Menteşe Belediyesi zabıtaları, o gün,
sabahın erken saatlerinde, tezgah açtığı bölgeyi dolaşmaya
başlamışlar ve bazı pazarcılara, biz sizi dün aramadık mı,
tek-çift numarası uygulaması nedeni ile yarın gelmeyin, diye?
Aradık! Ama siz ne yaptınız? Geldiniz. Şimdi tezgahları hemen
toplayacak mısınız? Yoksa işlem mi yapalım?, diye bağırmaya
başlamışlar. Anlattığına göre, zabıtaların sıralamasında,
kendisi, o hafta tezgah açma sırası olanlardan birisi imiş ve o
nedenle onu bir gün öncesi aramamışlar; diğer arananlar ise,
önceki haftalarda uygulanmıyordu, bu hafta da uygulanmaz, diye
düşünerek, gelmişler. Şimdi ise, eli mecbur tezgahları
toplamaya başlamışlar.
Telefon eden genç pazarcı
arkadaşıma göre, bundan sonra eğer bu tek-çift numara uygulaması
olur ise zararı çok büyük olacaktı; o nedenle, telefonda, yandım
ben, diyordu.
Mart ayı ortalarından itibaren
pazar yerleri ile ilgili yazdığım yazıları okuyan birisi olarak,
Datçadakiler gibi şimdi biz de yanacağız, diyordu.
Tamam, şimdi sloganımız, 'Bütün
pazarcılar birleşin', dedim, esprili bir biçimde.
Yıllarca aynı pazar yerlerinde
tezgah açmıştık ve beni iyi tanıyordu; ne dediğimi ve neden
dediğimi anlardı.
***
Cuma günü öğleden sonra,
Datçalı bir pazarcı arkadaşım aradı; sana kötü haberim var,
dedi. Kötü haber dediği, Cumartesi günü tezgahına çıkaracağı
malları yüklediği arabasını pazar yerine bırakmaya gittiğinde,
zabıtaların, pazar yeri girişlerine, üzerilerinde 'GİRİŞ-ÇIKIŞ' yazan demir bariyerleri koyduklarını ve bir düzenleme yapmaya
çalıştıklarını, görmesiydi. Yeniden başa, Korona virüs
salgını ile mücadelenin gündeme getirildiği ilk günlere
dönüldüğünü, düşünüyordu...
Anlaşılan, pazarcıların hafta
başında birer nüshasını hem Kaymakamlığa hem de Belediyeye
verdikleri (tek-çift numara uygulamasının gözden geçirilmesi
gerektiği doğrultusundaki talebini dile getiren) imza kampanyasının
yerel ve bir ölçüde de ulusal basına yansıması sonrasında
soruna çözüm bulunmaya çalışmak yerine, tam tersi bir
uygulamaya yönelmek, tercih edilmişti.
***
Cumartesi günü, öğle üzeri,
pazar yerine yakın bir yere arabayı park ettim ve giyimcilerin
tezgah açtığı bölümden pazar yerine girmek için yürümeye
başladım.
Öncesinde, pazar yerine arabayla
ya da yayan giriş-çıkış yapılabilen bazı sokakların demir
bariyerler ile kapatıldığı ve yalnızca iki giriş-çıkış
kapısı bırakıldığı duyumunu aldığımdan, doğru yönde
ilerliyordum. Girişe vardım; gerçekten, önceki haftalara göre,
daha ciddi bir görünüm vardı; üzerinde 'POLİS' yazan demir
bariyerlerin kapadığı yolun tam orta yerinde 'GİRİŞ' yazan az
bir aralık ve onun yanında da, pazar yerinden çıkanların
okuyabildiği 'ÇIKIŞ' yazan ikinci bir aralık vardı. 'GİRİŞ'
yazan aralıktan girdim. Demir bariyerlerin bir metre kadar
ilerisinde bir masa vardı. Bir pazarcı arkadaş, bir özel
güvenlikçinin görevli olduğunu, o ara, biten el dezenfektanının
yenisini almak için zabıta kulübesine gittiğini, söyledi. Bu ne
iş?, dedim. Ne işe yarıyor? Hiiç, dedi, pazarcı arkadaş; bir
yerden giriyorsun, diğerinden çıkıyorsun. O kadar. Gülüştük.
Sağa sola, hayırlı işler,
diyerek, yürüdüm.
Terlik satan arkadaşın getirmemi
söylediği ve marketinden alıp getirdiğim buzdolabında soğutulmuş
karpuz ile iki ekmeği teslim ettim; bir plastik tabure çekip
altıma, oturdum.
***
Satışı, sordum; geçen
haftalara göre düşük, olduğunu söyledi.
Mart ayı ortalarından beri pazar
yeri ve pazarcıların durumu/sorunları ile ilgili yazıp duruyorum
ya, artık bu herkesçe biliniyor; gelenler oluyor, konuşuyoruz.
Dert çok. Sıkıntı büyük. İnsanlar bunalmış durumdalar.
Gidişat hiç iyi değil ve ufukta herhangi bir umut görünmüyor.
Bir arkadaş, geçen Salı günü, meclis toplantısını, canlı
yayından izledim; Başkan konuşurken, senin orada olabileceğini
düşündüm ve şimdi, mutlaka konuşur, dedim. Başkan, pazar
yerleri ile ilgili konuşurken, yayın birden kesildi, dedi. Meclis
toplantısına katılan birisinin, yayının ne zaman açık ve ne
zaman kapalı olduğunu bilmesi, olası değil. O nedenle,
bilemiyorum. Ama, toplantıya katıldım, dedim; her toplantıya
katılıyorum. Bu kez, çok fazla katılan yoktu. Meclis üyelerinin
koltukları arasında mesafe bırakıldığından, izleyicilere
yalnızca beş sandalye ayrılmıştı. Toplantıda Başkan, pazar
yerlerine değindi. Resmi bölüm bitince ben de konuştum. Oldukça
uzun konuşuldu. Ama, şunu bilin, mecliste bulunan hiç bir meclis
üyesi, bırakın destek vermeyi, kalkıp, Başkanım, bu konuda bir
şeyler yapalım, bile demedi...
İmzaları hem Kaymakamlığa hem
de Belediye Başkanına elden teslim eden arkadaş ile birlikte,
yanımıza gelip de merak edenlere, Belediye Başkanının odasında
pazar yeri ile ilgili konuşulanları ve Belediye Başkanının,
Belediye Başkanının ağzından Kaymakamın düşüncelerinin ve
yaklaşımlarının neler olduğu üzerine açıklamalarda bulunduk.
Şahsen ben, hem Belediye Meclis
salonundaki hem de Belediye Başkanının odasındaki konuşmalardan
sonra, böylesi bir bariyer uygulamasının gündeme
getirilebileceğini ve en azından psikolojik olarak pazarcıların
demoralize edilebileceğini hiç beklemiyordum.
Anlaşılan o idi ki, Belediye
Başkanını ve Kaymakamı da aşan bir yerlerden yazılı ya da
sözlü yeni bir talimat gelmişti; nitekim, gün içinde, demir
bariyerler arasındaki o 'GİRİŞ' ve 'ÇIKIŞ' yazısı ile
belirtilen uygulamanın, böylesi bir yeni talimattan kaynaklandığı
duyumu dolaştı pazar yerinde.
Biz de her şey kitabi ve şekli,
dedim, kendi kendime; ne işe yarayacağını, yapılanın, o
yapılandan beklenen amacı gerçekleştirmeye yarayıp
yaramayacağını, düşünen bile yok. Yeter ki, şeklen çok güzel
görünsün ve talimatlara uygun olsun...
***
Bir pazarcı arkadaş, ben, diyor,
açma sıram Cumartesi günü olduğunda, gelip tezgah açıyorum;
ama, Pazartesi günü gelmiyorum. Neden? Çünkü zarar, yazıyor. Bu
durumda, Belediye, ben sana bir hafta Cumartesi ve bir hafta da
Pazartesi günü olmak üzere her hafta yer veriyorum, ister aç
ister açma; ben her haftanın işgaliyesini alırım, diyor. Haklı
mı? Haklı... Ama, gerçekte ben, her hafta değil, iki haftada bir
kez açıyorum; bu durumda Belediye benden açmadığım haftanın
işgaliyesini de almış olmuyor mu? Oluyor! Bu haksızlık, değil
mi?... Yanıtımız, yok...
***
Bir ara ayağa kalkıyorum;
bariyerler ile kapatılmış sokakların resmini çekiyorum ve diğer
'GİRİŞ'-'ÇIKIŞ' yapılan kapıya gidiyorum. Oranın da resmini
çekiyorum. Pazar yerleri ile ilgili paylaşımlarımdan sonra bazı
kadın ve erkek tüketicilerin ürünlerin çok pahalı olduğu ve o
nedenle satılamayıp eve gerisin geriye götürüldüğü
şeklindeki; dolayısı ile, gerçekte, alım gücündeki düşüşü,
ürünlerin üretim maliyetlerindeki artışı, alış-veriş
alışkanlıklarının değişimini, tek-çift numara uygulamasının
sonuçlarını vb.vb. gözardı eden yaklaşımlarının doğruluğunu
sorgulamak için sebze ve meyve bölümünde dolaşıyorum. Bir
tanıdık, Mehmet abi kiraz almayacak mısın?, diyor; yok, diyorum,
o konu hanımın ilgi alanına giriyor. Bakınıyorum. Kirazın
fiyatını sorup, on TL. cevabını alınca yürüyüp giden ya da ver
bir poşet, deyip kendi eli ile poşete kiraz dolduran oluyor. İki
adım ötesinde kiraz sekiz TL; oradan da alanlar var. Daha ileride,
zabıta kulübesinin bitişiğinde altı TL. Yani, tek fiyat yok ve
hepsinin de alıcısı var. Bu fiyat farkı neden kaynaklanıyor ve
neden hepsinin farklı alıcısı var? Bunu, satanlar ve alanlar
bilir. Şu konu açık; altı liraya kiraz alana, hatta bekleyip,
akşamleyin beş TL'ye kiraz alana on TL. kiraz pahalıdır; doğruya
doğru. Öte yandan, on TL'ye satan, neden beş TL'ye vermiyor ya da
veremiyor? Onu da o satıcı bilir. Hani derler ya, dışı seni, içi
beni yakar; o hesap. Her birimiz, satıcı ya da alıcı olalım,
olaya, kendi açımızdan, daha doğrusu, kendi çıkarımız
açısından bakarız, karşımızdakini düşünmeyiz ve her birimiz
de kendimizce haklıyızdır. Aksini iddia etmek, çok saçmadır!
***
Bir pazarcı arkadaş, biz diyor,
kimleri ve kaç kişiyi kastediyor ise, Başkanla konuşmak ve ona
bazı öneriler sunmak istiyoruz; ama Başkan, pazarcıları kabul
edip konuşmak istemiyormuş; bıktım, anlatamıyorum, diyormuş,
dedi. Salı günü Belediye Başkanı ile konuşan kişi olarak, aha,
kim dedi?, diyorum. Yalandır. Başkan, varsa bir çözüm öneriniz,
getirin, diyor. Var ise götürün. Var, diyor. İyi, götürün, o
zaman.
Bu yazıyı yazarken, sonraki
gelişmenin nasıl olduğunu, bilemiyorum.
***
Akşamleyin, kapanış saati 21.00
olmasına karşın, saat 18.00 civarı, sebze ve meyve bölümünden
çıkıp evlerine gitmek isteyenlerin olduğu görülüyor; görevli
zabıtalar, bariyer açıp kapamaktan bıkkın ve yorgunlar. Onlar,
kapılar açılırsa arabaların içeriye doluşacağından ve
tezgahında hala satılacak malı olanların bu durumdan mağdur
olacaklarından endişeliler. Bazen orta yol bulunamıyor...
Saat 19.00'a doğru giyimciler de
arabalarını getiriyorlar; moralsiz, yavaş yavaş toplanma
başlıyorlar.
Anımsıyorum, ben pazarcılık
yaparken, çok değil, 2017 öncesinde, hatta ve hatta, geçen yıl
bazı pazarcı arkadaşlar, saat 21.00 olmasına karşın tezgah
toplamakta ayak sürürler idi; bırakılsalar, gece yarılarına kadar
pazar yerinde kalırlardı. O kadar!.. Ama şimdi, saat 20.00 civarı,
pazar yerini, zabıtaların hiç bir uyarısı olmadan, herkes terk
ediyor. Yani, çok kısa bir sürede, pazar yerindeki alış-veriş
yoğunluğu bu ölçüde eksi bir seyir izlemiş ve bugün bu hale
gelmişti... Bunun ne anlama geldiğini, yalnızca pazarcılar ve
üreticiler bilir.
***
Pazartesi günü, çokça
şakalaştığım Kızlan'lı bir üretici/manav, beni görünce,
duydun mu, dedi; pazarda kavga çıkmış; zabıta ayıramamış,
polis çağırmışlar. Neden?, dedim. Neden olacak; Cumartesi günü
tezgah açan birisi, bugün de açmak istemiş; yan komşusu şikayet
edince kavga çıkmış. İkisi de haklı, dedim; Cumartesi günü
açan, yetmediği için bugün de açmak istemiştir; komşusu da
haklı, o da ucu kendisine dokunacağı için şikayet etmiştir.
Çözüm, bu tek-çift numara uygulamasının bir an önce
sonlandırılmasında. Millet perişan ve ne yapacağını bilemiyor.
Komşu komşuya sarıyor...
14.07.2020/Datça
Mehmet Erdal.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder