13 Temmuz 2020 Pazartesi

2020.07.14.BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ-5: İŞ İŞTEN GEÇMEDEN

  Hiç yorum yok

     BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ-5: İŞ İŞTEN GEÇMEDEN!
     Bu hafta Datça Pazar yerinde olacakların ilk sinyali, Perşembe günü öğle civarı, Muğla Pazarında tezgah açan bir pazarcı arkadaşın açtığı telefondan gelmişti; bir kaç yıl öncesine kadar Datça Pazarına da tezgah açan bu genç pazarcı, telefonda, yandım Mehmet abi, diyordu; söylediğine göre, o güne kadar, fiiliyatta, tek-çift numara uygulaması yok iken, Menteşe Belediyesi zabıtaları, o gün, sabahın erken saatlerinde, tezgah açtığı bölgeyi dolaşmaya başlamışlar ve bazı pazarcılara, biz sizi dün aramadık mı, tek-çift numarası uygulaması nedeni ile yarın gelmeyin, diye? Aradık! Ama siz ne yaptınız? Geldiniz. Şimdi tezgahları hemen toplayacak mısınız? Yoksa işlem mi yapalım?, diye bağırmaya başlamışlar. Anlattığına göre, zabıtaların sıralamasında, kendisi, o hafta tezgah açma sırası olanlardan birisi imiş ve o nedenle onu bir gün öncesi aramamışlar; diğer arananlar ise, önceki haftalarda uygulanmıyordu, bu hafta da uygulanmaz, diye düşünerek, gelmişler. Şimdi ise, eli mecbur tezgahları toplamaya başlamışlar.
     Telefon eden genç pazarcı arkadaşıma göre, bundan sonra eğer bu tek-çift numara uygulaması olur ise zararı çok büyük olacaktı; o nedenle, telefonda, yandım ben, diyordu.
     Mart ayı ortalarından itibaren pazar yerleri ile ilgili yazdığım yazıları okuyan birisi olarak, Datçadakiler gibi şimdi biz de yanacağız, diyordu.
     Tamam, şimdi sloganımız, 'Bütün pazarcılar birleşin', dedim, esprili bir biçimde.
     Yıllarca aynı pazar yerlerinde tezgah açmıştık ve beni iyi tanıyordu; ne dediğimi ve neden dediğimi anlardı.
     ***
     Cuma günü öğleden sonra, Datçalı bir pazarcı arkadaşım aradı; sana kötü haberim var, dedi. Kötü haber dediği, Cumartesi günü tezgahına çıkaracağı malları yüklediği arabasını pazar yerine bırakmaya gittiğinde, zabıtaların, pazar yeri girişlerine, üzerilerinde 'GİRİŞ-ÇIKIŞ' yazan demir bariyerleri koyduklarını ve bir düzenleme yapmaya çalıştıklarını, görmesiydi. Yeniden başa, Korona virüs salgını ile mücadelenin gündeme getirildiği ilk günlere dönüldüğünü, düşünüyordu...
     Anlaşılan, pazarcıların hafta başında birer nüshasını hem Kaymakamlığa hem de Belediyeye verdikleri (tek-çift numara uygulamasının gözden geçirilmesi gerektiği doğrultusundaki talebini dile getiren) imza kampanyasının yerel ve bir ölçüde de ulusal basına yansıması sonrasında soruna çözüm bulunmaya çalışmak yerine, tam tersi bir uygulamaya yönelmek, tercih edilmişti.
     ***
     Cumartesi günü, öğle üzeri, pazar yerine yakın bir yere arabayı park ettim ve giyimcilerin tezgah açtığı bölümden pazar yerine girmek için yürümeye başladım.
     Öncesinde, pazar yerine arabayla ya da yayan giriş-çıkış yapılabilen bazı sokakların demir bariyerler ile kapatıldığı ve yalnızca iki giriş-çıkış kapısı bırakıldığı duyumunu aldığımdan, doğru yönde ilerliyordum. Girişe vardım; gerçekten, önceki haftalara göre, daha ciddi bir görünüm vardı; üzerinde 'POLİS' yazan demir bariyerlerin kapadığı yolun tam orta yerinde 'GİRİŞ' yazan az bir aralık ve onun yanında da, pazar yerinden çıkanların okuyabildiği 'ÇIKIŞ' yazan ikinci bir aralık vardı. 'GİRİŞ' yazan aralıktan girdim. Demir bariyerlerin bir metre kadar ilerisinde bir masa vardı. Bir pazarcı arkadaş, bir özel güvenlikçinin görevli olduğunu, o ara, biten el dezenfektanının yenisini almak için zabıta kulübesine gittiğini, söyledi. Bu ne iş?, dedim. Ne işe yarıyor? Hiiç, dedi, pazarcı arkadaş; bir yerden giriyorsun, diğerinden çıkıyorsun. O kadar. Gülüştük.
     Sağa sola, hayırlı işler, diyerek, yürüdüm.
     Terlik satan arkadaşın getirmemi söylediği ve marketinden alıp getirdiğim buzdolabında soğutulmuş karpuz ile iki ekmeği teslim ettim; bir plastik tabure çekip altıma, oturdum.
     ***
     Satışı, sordum; geçen haftalara göre düşük, olduğunu söyledi.
     Mart ayı ortalarından beri pazar yeri ve pazarcıların durumu/sorunları ile ilgili yazıp duruyorum ya, artık bu herkesçe biliniyor; gelenler oluyor, konuşuyoruz. Dert çok. Sıkıntı büyük. İnsanlar bunalmış durumdalar. Gidişat hiç iyi değil ve ufukta herhangi bir umut görünmüyor. Bir arkadaş, geçen Salı günü, meclis toplantısını, canlı yayından izledim; Başkan konuşurken, senin orada olabileceğini düşündüm ve şimdi, mutlaka konuşur, dedim. Başkan, pazar yerleri ile ilgili konuşurken, yayın birden kesildi, dedi. Meclis toplantısına katılan birisinin, yayının ne zaman açık ve ne zaman kapalı olduğunu bilmesi, olası değil. O nedenle, bilemiyorum. Ama, toplantıya katıldım, dedim; her toplantıya katılıyorum. Bu kez, çok fazla katılan yoktu. Meclis üyelerinin koltukları arasında mesafe bırakıldığından, izleyicilere yalnızca beş sandalye ayrılmıştı. Toplantıda Başkan, pazar yerlerine değindi. Resmi bölüm bitince ben de konuştum. Oldukça uzun konuşuldu. Ama, şunu bilin, mecliste bulunan hiç bir meclis üyesi, bırakın destek vermeyi, kalkıp, Başkanım, bu konuda bir şeyler yapalım, bile demedi...
     İmzaları hem Kaymakamlığa hem de Belediye Başkanına elden teslim eden arkadaş ile birlikte, yanımıza gelip de merak edenlere, Belediye Başkanının odasında pazar yeri ile ilgili konuşulanları ve Belediye Başkanının, Belediye Başkanının ağzından Kaymakamın düşüncelerinin ve yaklaşımlarının neler olduğu üzerine açıklamalarda bulunduk.
     Şahsen ben, hem Belediye Meclis salonundaki hem de Belediye Başkanının odasındaki konuşmalardan sonra, böylesi bir bariyer uygulamasının gündeme getirilebileceğini ve en azından psikolojik olarak pazarcıların demoralize edilebileceğini hiç beklemiyordum.
     Anlaşılan o idi ki, Belediye Başkanını ve Kaymakamı da aşan bir yerlerden yazılı ya da sözlü yeni bir talimat gelmişti; nitekim, gün içinde, demir bariyerler arasındaki o 'GİRİŞ' ve 'ÇIKIŞ' yazısı ile belirtilen uygulamanın, böylesi bir yeni talimattan kaynaklandığı duyumu dolaştı pazar yerinde.
     Biz de her şey kitabi ve şekli, dedim, kendi kendime; ne işe yarayacağını, yapılanın, o yapılandan beklenen amacı gerçekleştirmeye yarayıp yaramayacağını, düşünen bile yok. Yeter ki, şeklen çok güzel görünsün ve talimatlara uygun olsun...
     ***
     Bir pazarcı arkadaş, ben, diyor, açma sıram Cumartesi günü olduğunda, gelip tezgah açıyorum; ama, Pazartesi günü gelmiyorum. Neden? Çünkü zarar, yazıyor. Bu durumda, Belediye, ben sana bir hafta Cumartesi ve bir hafta da Pazartesi günü olmak üzere her hafta yer veriyorum, ister aç ister açma; ben her haftanın işgaliyesini alırım, diyor. Haklı mı? Haklı... Ama, gerçekte ben, her hafta değil, iki haftada bir kez açıyorum; bu durumda Belediye benden açmadığım haftanın işgaliyesini de almış olmuyor mu? Oluyor! Bu haksızlık, değil mi?... Yanıtımız, yok...
     ***
     Bir ara ayağa kalkıyorum; bariyerler ile kapatılmış sokakların resmini çekiyorum ve diğer 'GİRİŞ'-'ÇIKIŞ' yapılan kapıya gidiyorum. Oranın da resmini çekiyorum. Pazar yerleri ile ilgili paylaşımlarımdan sonra bazı kadın ve erkek tüketicilerin ürünlerin çok pahalı olduğu ve o nedenle satılamayıp eve gerisin geriye götürüldüğü şeklindeki; dolayısı ile, gerçekte, alım gücündeki düşüşü, ürünlerin üretim maliyetlerindeki artışı, alış-veriş alışkanlıklarının değişimini, tek-çift numara uygulamasının sonuçlarını vb.vb. gözardı eden yaklaşımlarının doğruluğunu sorgulamak için sebze ve meyve bölümünde dolaşıyorum. Bir tanıdık, Mehmet abi kiraz almayacak mısın?, diyor; yok, diyorum, o konu hanımın ilgi alanına giriyor. Bakınıyorum. Kirazın fiyatını sorup, on TL. cevabını alınca yürüyüp giden ya da ver bir poşet, deyip kendi eli ile poşete kiraz dolduran oluyor. İki adım ötesinde kiraz sekiz TL; oradan da alanlar var. Daha ileride, zabıta kulübesinin bitişiğinde altı TL. Yani, tek fiyat yok ve hepsinin de alıcısı var. Bu fiyat farkı neden kaynaklanıyor ve neden hepsinin farklı alıcısı var? Bunu, satanlar ve alanlar bilir. Şu konu açık; altı liraya kiraz alana, hatta bekleyip, akşamleyin beş TL'ye kiraz alana on TL. kiraz pahalıdır; doğruya doğru. Öte yandan, on TL'ye satan, neden beş TL'ye vermiyor ya da veremiyor? Onu da o satıcı bilir. Hani derler ya, dışı seni, içi beni yakar; o hesap. Her birimiz, satıcı ya da alıcı olalım, olaya, kendi açımızdan, daha doğrusu, kendi çıkarımız açısından bakarız, karşımızdakini düşünmeyiz ve her birimiz de kendimizce haklıyızdır.    Aksini iddia etmek, çok saçmadır!
     ***
     Bir pazarcı arkadaş, biz diyor, kimleri ve kaç kişiyi kastediyor ise, Başkanla konuşmak ve ona bazı öneriler sunmak istiyoruz; ama Başkan, pazarcıları kabul edip konuşmak istemiyormuş; bıktım, anlatamıyorum, diyormuş, dedi. Salı günü Belediye Başkanı ile konuşan kişi olarak, aha, kim dedi?, diyorum. Yalandır. Başkan, varsa bir çözüm öneriniz, getirin, diyor. Var ise götürün. Var, diyor. İyi, götürün, o zaman.
     Bu yazıyı yazarken, sonraki gelişmenin nasıl olduğunu, bilemiyorum.
     ***
     Akşamleyin, kapanış saati 21.00 olmasına karşın, saat 18.00 civarı, sebze ve meyve bölümünden çıkıp evlerine gitmek isteyenlerin olduğu görülüyor; görevli zabıtalar, bariyer açıp kapamaktan bıkkın ve yorgunlar. Onlar, kapılar açılırsa arabaların içeriye doluşacağından ve tezgahında hala satılacak malı olanların bu durumdan mağdur olacaklarından endişeliler. Bazen orta yol bulunamıyor...
     Saat 19.00'a doğru giyimciler de arabalarını getiriyorlar; moralsiz, yavaş yavaş toplanma başlıyorlar.
     Anımsıyorum, ben pazarcılık yaparken, çok değil, 2017 öncesinde, hatta ve hatta, geçen yıl bazı pazarcı arkadaşlar, saat 21.00 olmasına karşın tezgah toplamakta ayak sürürler idi; bırakılsalar, gece yarılarına kadar pazar yerinde kalırlardı. O kadar!.. Ama şimdi, saat 20.00 civarı, pazar yerini, zabıtaların hiç bir uyarısı olmadan, herkes terk ediyor. Yani, çok kısa bir sürede, pazar yerindeki alış-veriş yoğunluğu bu ölçüde eksi bir seyir izlemiş ve bugün bu hale gelmişti... Bunun ne anlama geldiğini, yalnızca pazarcılar ve üreticiler bilir.
     ***
     Pazartesi günü, çokça şakalaştığım Kızlan'lı bir üretici/manav, beni görünce, duydun mu, dedi; pazarda kavga çıkmış; zabıta ayıramamış, polis çağırmışlar. Neden?, dedim. Neden olacak; Cumartesi günü tezgah açan birisi, bugün de açmak istemiş; yan komşusu şikayet edince kavga çıkmış. İkisi de haklı, dedim; Cumartesi günü açan, yetmediği için bugün de açmak istemiştir; komşusu da haklı, o da ucu kendisine dokunacağı için şikayet etmiştir. Çözüm, bu tek-çift numara uygulamasının bir an önce sonlandırılmasında. Millet perişan ve ne yapacağını bilemiyor. Komşu komşuya sarıyor...
     14.07.2020/Datça
     Mehmet Erdal.









Hiç yorum yok :

Yorum Gönder