2020.07.13.CEZAEVİ YAZILARI-11: CEPHEYE GİRİŞ
Cezaevi yıllarımdan bugüne (bir
biçimde) sağ salim gelebilen notlarıma baktığımda, benim
üzerinde en çok durduğum, okuma ve araştırma yaptığım,
üzerinde çalıştığım konuların başında "Cephe" konusu
geliyormuş; öyle ki, konuya bir "giriş yazısı" olarak kabul
edilebilecek aşağıdaki yazının yayınlanmasından önce pek çok
yazılı çalışma yapmışım; dahası, ekte ilk sayfasını
yayınladığım çalışmaya (*) bakılırsa, bu konuda bol alıntılı
ve çokça kaynağa atıfta bulunan oldukça uzun bir yazı da
yazmışım, ama nedenini şimdi anımsayamıyorum, bu yazının
sadece bir bölümünü duvar gazetesinde yayınlanabilecek hale
getirmiş ve yayınlamışım. Arkası gelmemiş...
Baştan yaptığım planlamaya
sadık kalarak, duvar gazetesinde yayınlanan yazılarımdan olduğu
için, bu yazıyı da yayınlıyorum; haftaya, duvar gazetesinde
yayımlananların sonuncusunu, ya da daha doğrusu, benim elimde
yazılı bir nüshası olanların sonuncusunu yayınlayacağım.
Sonra, yine cezaevlerinde yazılmış ve farklı yerlerde yayınlanmış
ya da yazılmış... her ne ise, işte o yazıları yayınlamaya
devam edeceğim.
“CEPHE'YE GİRİŞ
"...Faşizmin iç savaş
politikalarını demokrasi yanlısı güçler etkisiz hale
getirebilirdi ve tekelci burjuvazinin açık faşizme geçme
saldırıları püskürtülebilirdi. Demokrasi yanlısı güçler
potansiyel olarak buna muktedirdi. Ancak, dağınık ve
örgütsüzdüler. Bu güçlerin önemli bir kısmı yanlış
politikalar ve politikacılar tarafından yönlendiriliyordu. FAŞİZME
KARŞI BİR DEMOKRASİ CEPHESİ, BİR ANTİ-FAŞİST CEPHE
KURULAMADI. HATTA FAŞİZME KARŞI OLAN BAZI LİDERLER FAŞİZMİN
ENGELLENEBİLMESİNİ, DEMOKRASİNİN SAVUNULABİLMESİNİ, DEMOKRASİ
YANLISI GÜÇLERİN DAĞINIK VE ÖRGÜTSÜZ TUTULMASINDA VE
CEPHELEŞMEMESİNDE GÖRÜYORDU. BU CEPHELEŞMEME ZAAFINI BİR ÇEŞİT
FAZİLET OLARAK GÖRÜYORLARDI. Demokrasi yanlısı güçlerin
potansiyel olarak faşizmi yenmeye muktedir oldukları halde, BİR
ANTİ-FAŞİST CEPHEDE ÖRGÜTLENEMEMESİ BÜYÜK BİR HATA İDİ. Bu
hatada devrimcilerin payı var mıdır, varsa ne kadardır ve hatayı
nerede ve nasıl yaptılar? Tabi ki bu soruların en doğru
karşılıklarını tarih gösterecek ve en doğru yargıyı tarih
verecek..." (N. Mitap/İlk sorgu ifadesi) (v.b.a.)
"...Güney Vietnam halkının tüm
kesimlerinin en büyük muhtemel birliği ve zaferin en kesin
garantisi olan cephe'ye, daima en büyük önem verilmektedir." (Vietnam Kazanacak) (v.b.a.)
Cephe, birliktir. Cephe, savaş
örgütüdür. Cephe, bugün önceki dönemlerden çok daha fazla
tartışılan bir konudur.
Cephe, özünde, "örgütlenme" genel başlığı altında ele alınıp tartışılması gereken bir
konunun içinde, bir ara başlık olarak kabul edilmelidir. Cephe,
somut bir örgütlenme biçimidir.
Cephe, bir taktiktir. Belli
koşullarda, bir zorunluluğu anlatır. Zorunluluktan doğar. Cephe,
böyle ele alınmalı. Böyle ele alınınca, keyfilik dışlanıyor.
Keyfilik, dışlanmalı. Keyfilik, geçersiz kılınmalı.
Cephe'nin küçümsenmesi, tüm biçimleri ile reddedilmeli.
Cephe, Çin özgülünde, Mao'nun
Japon işgaline karşı kurulmasını önerdiği Milli Birleşik
Cephe'ye yaklaşımı ile 'temel taktik', 'biricik Marxist-Leninist
taktik' (Seçme Eserler/Cilt-1) olabiliyor. Savaşın o aşamasında,
Japon Emperyalizmine karşı, başka türlü değil, ancak cephe
olarak örgütlenip savaşmanın tartışılmazlığını ve başka
bir alternatif olmadığını anlatıyor. Güney Vietnam'lı
devrimcilerce NLF özgülünde "...zaferin en kesin garantisi.", N.
Mitap arkadaşça, demokrasi mücadelesinde, özünde bir devrim
sorunu olan ülkemizdeki faşizmin yıkılması mücadelesinde, PARTİ
ile birlikte "...Anti-Faşist mücadelenin kaderini belirleyecek olan
can alıcı önemde sorunlar..." (a.g.y.) olarak görülüyor.
Dimitrof'tan da alıntı yapmak mümkün. Ama şu an gerekmiyor. Şu
nokta çok açık olarak anlaşılıyor; Cephe, kurulduğu ve
kurulması gerektiği her ülkede, o tarihi koşullarda, keyfiyete
tabi olamayacak ve küçümsenemeyecek kadar çok önemli bir
örgütlenmedir.
Cephe kelimesi, otomatik olarak,
Dimitrof'u çağrıştırıyor. Bu, boşuna değildir. Yanlış ise
hiç değildir. Dimitrof,
Bulgaristan Demokratik Halk Devrimine önderlik etti ve ülkesinde üç
farklı tarihi koşulda üç farklı cephe kurdu. Devrimi, Vatan
Cephesi ile zafere ulaştırdı. III. Enternasyonal'de bugün de
bizlere ışık tutan önermelerin ve çözümlemelerin yapıldığı,
kararların alındığı toplantılara başkanlık etti. Cephe
üzerine, en çok o öneride bulundu, savundu, tartıştı, yanlış
görüşleri mahkum etti ve hayata geçirilmesini istedi. "Faşizme
Karşı Birleşik Cephe" kitabının yazarı. Ama daha açık ifade
etmek gerekirse, Dimitrof, asıl, faşizme karşı kurulan cephe ile
anılıyor. Faşizm, Dimitrof ve cephe, üçü birbirinden ayrılmaz
üç ayrı kelime.
Cephe
denilince, asıl olarak, faşizme karşı kurulan cephe anımsanıyor.
Sanki, cephe, yalnızca faşizme karşı önerildi, savunuldu,
kuruldu ve kurulmaya çalışılıyor. Bu boşuna bir anımsama
değil, ama eksik. Çünkü faşizme karşı kurulan cepheler, faşizm
olgusu ile birlikte gündeme geldi, kuruldu ve kurulmaya çalışılıyor.
Bunun dışında kurulan, başka cepheler de var.
Yakın
tarihimizde, Milli Cephe önerisi ve kurma girişimi var. Bugün,
çoğumuz anımsamıyoruz. Bugün, devamı olduğumuz THKP'nin
THKC'si var. Siyasi muarızlarımızca olduğu kadar saflarımızda
da yeterince anlaşılamıyor. Ama anlaşılması ve kavranılması
gerekiyor. Karşı-devrimin MC'si var. Karşı-devrimin işçi
sınıfımıza, emekçi halklarımıza ve devrimcilere yönelik
saldırılarının artması ile birlikte gündeme geliyor. Ülkeyi,
açık faşizme götürüyorlar. MC, tam bir savaş örgütü.
Karşı-devrimin savaş örgütü. Dünün müzmin mültecisi TKP'nin
(şimdiki TBKP) UDC'si var; Anti-tekelci olma temelinde öneriliyor
ve CHP ile hükumet olmayı amaçlıyor. Türkiye'de, sol'da, cephe
kavramını güncelleştiriyor. Ama aynı zamanda, devrimci
içeriğinden soyutlayarak, çarpıtıyor. Cephe kavramını, revize
ediyor. Bu çarpık ve revize edilmiş "cephe" anlayışı,
küçümsenemeyecek bir kesimde egemen anlayış olabiliyor. Faşist
saldırıların, katliamların, açık faşizme geçme girişimlerinin
yoğunlaştığı ortamda, Türkiye sol hareketinde "birlik" ve "cephe" tartışmaları yoğunlaşıyor. Herkes, birlik
olunamamasından ve devrimci halk güçlerinin bölünmüşlüğünden,
bunun çok yönlü olumsuz sonuçlarından yakınıyor. Birleşmenin
zorunluluğu anlatılıyor. Birleşmenin erdemleri sıralanıyor.
THKP-C'nin "gerçek" devamcısı olduğunu söyleyen bazıları, "silahlı cephe" öneriyor. DY, birim düzeyinde Direniş Komitesi,
ülke düzeyinde anti-faşist halk cephesi (Direniş Cephesi) önerdi.
Ama her şey tartışma ve girişimlerde bulunma düzeyinde kaldı.
Cephe, kurulamadı. 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi oldu. Ülkemizin
tarihi gelişim sürecinde, yeni bir dönem başladı. 12 Eylül
öncesi ve sonrası yaşananlardan herkesin gerekli dersleri
çıkardığı izlenimi veren bir yaklaşımla, "birlik" konusu daha
yoğun tartışılmaya devam edildi. 7 siyasi hareket FKBDC'yi kurdu.
Dağıldı. (Denge Berxvedan'da, PKK'nın son kongresinde FKBDC'nin
yeniden canlandırılması kararı alındığını yazan PKK'lı
tutsaklar, 1 Ekim 1987 tarihli "Eylem Bildirimimiz II" başlıklı
dağıttıkları bir bildiride, PKK ile SVP'nin, Atina'da, FKBDC
adına ortak bir açıklama yaptıklarını yazıyorlar.) TKP'nin
başını çektiği bir grup, "Sol Birlik"i kurdu. PKK, ERNK'yi
kurduğunu açıkladı. Ama birlik tartışmaları devam ediyor.
Legal sol parti tartışmaları ile birlik tartışmaları, at başı
gidiyor. Günümüz özgül koşullarında birlik, "parti" ve cephe
olarak karşımıza çıkıyor. Ben, bu çalışmada, parti konusuna
girmiyorum. Konumuz, cephe. Türkiye solu'nun ve özellikle, devrim
yapmak diye bir sorunu olan DY'nin önünde, cephe, acil olarak çözüm
bekleyen çok önemli bir sorun olarak duruyor. İşte ben, bu
temelden hareketle "...teori, pratiğin öne sürdüğü soruları
yanıtlamalıdır." (Halkın Dostları Kimlerdir ve
Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?), "...teori, pratiğe
hizmet etmelidir." (Leninizmin İlkeleri) Marksist-Leninist
önermesine uygun olarak, cephe konusunu tartışmaya çalışıyorum.
Ülkemiz
özgülünde cephe, faşizm'den; faşizm, cepheden ayrı
düşünülemiyor. Cephe, faşizme karşı öneriliyor. Faşizme
karşı kurulacak. Ülkemiz koşullarında, başka türlü düşünme,
yel değirmenleriyle dövüşmek oluyor. Başı kuma gömmek veya
ayakta uyumak oluyor. Öyleyse, özellikle, faşizmin incelenmesi
gerekiyor. Bu olmazsa, olmaz. Faşizmin sınıfsal niteliği,
ülkemizde aldığı özgül biçimlenme, ülkemizin farklı tarihsel
aşamalarında bu biçimlenişte gözlenen değişim ve gelişme, bu
anlamda 12 Eylül Askeri faşist Diktatörlerinin halka kabul ettirip
yürürlüğe koydukları 1982 Anayasasının çerçevesini çizdiği
yasal-kurumsal yapının nasıl bir politik düzen olduğu
tartışılmalıdır. Belirlenmelidir. Adı verilmelidir. Kendisine
karşı savaşmak için örgütlenilen, somut bir biçimde
tanımlanmalıdır. Bilinmelidir. "...Marksizm, bizi, sınıflar
ilişkisinin ve tarihi her anın somut özelliklerinin en doğru,
aslına uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir
hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz, Bolşevikler, bu kurala,
bilimsel temele dayanan bir siyaset bakımından, kesinlikle zorunlu
olan bu kurala her zaman bağlı kalmak zorundayız.
Marx ve
Engels, ezbere öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel sürecin
her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak
değişen genel hedefleri gösterebilen 'formüller'le haklı olarak
alay ederek, her zaman 'bizim öğretimiz bir dogma değil, ama bir
eylem kılavuzudur.' demişlerdir." (Nisan tezleri/Lenin) (v.b.a.)
Ama ben, bu tartışmamda, bunun zorunluluğunu böyle koymama ve
bilmeme rağmen, bu konu üzerinde, ayrıca durmayacağım. Bu
Devlet, Demokrasi, Faşizm veya Faşizm ve Anti-Faşist mücadele
genel başlıkları altında ayrı bir konu olarak ele alınıp
incelenebilir. İncelenmelidir.
Yalçın
Küçük'ün savının aksine, cephe kavramı, 1920'ler sonrası
Marxist-Leninist teoriye girdi. Çünkü, ilk, 1921'de önerildi.
III. Enternasyonal'de, III. Enternasyonal sonrası tüm
Marxist-Leninist partilerde ve devrimci örgütlerde en çok
tartışılan konulardan biri oldu. Bu tartışmada, tarihsel boyutu
içerisinde, cephenin ideolojik ve teorik bir açıklamasının
yapılması gerekiyordu. Tartışmayı, olması gereken temeline
oturtmak ve o temelde yürütmek için, bu zorunlu idi. Yalnız, her
zaman söz konusu olabilen bir tehlike, burada da söz konusu idi;
konuyu, tarihsel boyutu içerisinde ele alırken, o tarihi koşulların
özgüllüğünden soyutlayamamak. Yapılması gereken, özü,
yaklaşımlardaki mantığı ve yöntemi yakalamaktı. Şuna
katılıyorum: "...ve eğer politikayı, gündelik davranış
biçimleri ve rastlansal olaylar olarak değil de, kendine özgü
kuralları olan bir bütünlük olarak ele alacak olursak, bu
kuralların üretildiği soyutlamalara yaşam veren tarihsel
gerçeklikleri, olguları ve olayları iyi değerlendirmek
zorundayız.' (Yusuf Barman/11. Tez-4.sayı) Bu yazıda, bu yapılmaya
çalışıldı. Hatta, ağırlıkla bu yapıldı. Sağlıklı bir
inceleme, tartışma ve kavrama için, bu şarttı. Var olan
ideolojik seviyenin düşüklüğü ve yaşanan çok yönlü EROZYON
olgusu da, buna, özel bir önem verilmesini gerektiriyordu. Bu veya
her konuda, daha derinlemesine bir ideolojik ve teorik
çalışmanın-tartışmanın yapılmasını gerekli, zorunlu ve
mümkün görüyoruz.
Devrimci hareketimizin birim düzeyinde Direniş Komiteleri, ülke düzeyinde
anti-faşist halk cephesi (Direniş cephesi) konusunda yazdıkları
ve o koşullarda yapabildiği açılım, bu konuda gösterilmesi
gereken politik yaklaşımdı. Bu yaklaşım, bizim örgütlenme,
devrim ve çalışma tarzı anlayışımızdan, dünya ve ülke
tahlillerimizden, Devlet- Demokrasi-Faşizm ve Faşizme karşı
mücadeleye bakışımızdan ayrı değildir. Bugün, bu yaklaşımın,
olabildiği ve yapılabildiği kadar derinleştirilmesi gerekiyor.
Bunun yolu, Türkiye sol hareketinde bu konuda yapılan ve halen
devam eden tartışmalara katılmaktan ve başka ülke deneyimlerini
irdelemekten geçiyor.
12 Eylül
sonrası yaşanan koşullarda, uzun süre cezaevinde kalan bir
devrimcinin ulaşabildiği sağlıklı ve yazılı kaynak çok fazla
değildir ve bugünlerde legal basında yoğunlaşan tartışmalarla
yetinilmeye çalışılmak zorundadır. Halbuki kurulan ve devam
ettiği söylenen FKBDC, eylemlerine devam ettiği söylenen ERNK,
Sol Birlik ve Eylem Birliklerini yaratma çalışmaları vardır ve
cephe konusundaki görüşlerin derinleştirilmesi bağlamında,
mutlaka ele alınıp tartışılmaları gerekir. Günümüzde diğer
ülkelerde kurulan veya kurulmasına çalışılan cepheler konusuna
da, hem sağlıklı hem de birinci elden kaynak bulmak zor
olduğundan, yeterince değinilmeyecektir.
Cephe,
yapılan ideolojik ve teorik açılımın, getirilen politik
yaklaşımın ışığında, ülkemizde sürdürülen ve sürdürülmeye
devam edilecek olan devrimci sınıf mücadelesinin çetin
koşullarında ve kızgın pratiğinde yaşama geçirilmek ve somut
bir gerçeklik haline getirilmek zorundadır. Bu konudaki
tartışmaları, büyük ölçüde sonuçlandıracak olan, bu pratiğe
geçiriliş olacaktır. Bu ise, tüm birimlerde ve merkezi düzeyde,
birbirini tamamlayan, bütünleyen ve geliştiren yoğun, ısrarlı
ve inatçı bir uğraşın verilmesi ile mümkündür. Eksik,
yüzeysel ve yanlış kavrayışların aşılması ile mümkündür.
Ön yargıların yıkılması ile mümkündür. Cephe'nin
küçümsenmesi eğilimlerinin terk edilmesi ile mümkündür.
Yaşanan deneyimlerden ders çıkararak, hataların tekrarlanmaması
ile mümkündür. Rosa Luxemburg'a katılıyorum: "... Ama yoldaşlar,
bir politikacı, bir mücadeleci hakkında yapılabilecek en kötü
tanıklık, onun, tarihin zor okulunda bir şey öğrenmeyi
beceremediğini belirtmektir. Endişe verici olan hata yapmak değil.
Evrensel mücadelenin zorlu dürtüleri ve karmaşası karşısında
karar verme durumunda kalan hiç kimse hata yapmaktan kaçınamamıştır.
Ama yapılan hataları görmemek, onlardan bir şeyler öğrenmesini
becerememek, bütün bu rezilliklerden yine söz dinlememezlikle
çıkmak, bu türden bir davranış, artık hata olmaktan çıkarak,
suç alanına girer." (Spartaküsler Ne İstiyor?) (v.b.a.)
Bizler,
tarihe, işçi sınıfımıza ve emekçi halklarımıza karşı
sorumluluk duygusu taşıyan, suç işlemekten kaçınan insanlarız.
İşçi sınıfımız ve emekçi halklarımız ile birlikte "devrim
yapmak" diye vazgeçilmez bir görevimiz vardır.
2.1.1988/AYDIN/xxxxx M. Erdal”
13.07.2020/Datça
Mehmet
Erdal
(*)
Teorik derinliği olan, bir pratiğin gözlem ve değerlendirmeleri sonucu oluşturulan öğretici/ufuk açıcı bir yazı. Kutlarım.
YanıtlaSil