8 Nisan 2022 Cuma

DATÇA'DA SÜT, ZEYTİN, ZEYTİN YAĞI VE PATATES ÜRETİMİ VE FİYATLARINA DAİR!

  Hiç yorum yok

 

     


DATÇALI SÜT ÜRETİCİSİ DE YAKINIYOR! (*)

     Eda Market aracılığıyla temin ettiğimiz süt, son alışımızda 7 TL'ye çıkınca, gidip, sütünü aldığımız üreticiyi dinlemek ve sütün neden bu fiyattan satıldığını kendi ağzından öğrenmek istedik; böylece, aynı zamanda, başka şeyler gibi süt ve süt ürünlerini de pahalı bulan bazı tüketicilerin şikayetlerinin ne ölçüde gerçeği yansıttığını da sorgulamış olacaktık.

     Kızlanlı üretici Musa Kılınçoğlu ile bir gün öncesinde (Çarşamba günü kurulan Özbel Köylü Pazarına tezgah açmaya geldiklerinde bir ara uğradığı Eda Market'te) vardığımız mutabakat gereği, Perşembe günü saat 18.30 gibi, marketçi arkadaş ile yola çıktık. Hayvanlarını besledikleri ve aynı zamanda tarımcılık da yaptıkları yere ulaştık.

     Bahçede, Musa bey, Datça Belediyesi'nde çalışan kardeşi Aydın, Aydın beyin eşi Ayşe hanım ve kızları Ecem ile Azra bulunuyorlardı.

     Tarım ve hayvancılık aile işi idi ama iş ile asıl olarak Musa bey, Ayşe hanım ve kızlar uğraşıyorlardı.

     Aydın bey işten yenice gelmişti. Fıskiyeler ile sulama yapılan bir bölümün yanı başında ayakta duruyordu. Ecem, traktörü sürerek babasının bulunduğu yere doğru geliyordu. Yaklaştı ve bizim yanımıza varınca traktörü döndürdü; o, traktör ile biz üçümüz yürüyerek, Musa beyin, Ayşe hanımın ve Azra'nın bulundukları yere doğru ilerledik.

     Ailenin, birisi dana ve 5'i halihazırda süt vermekte olan toplam 11 adet büyük baş hayvanı vardı. Gerçekte, sayı 14 imiş; 3'ünü kurbanlık olarak satmışlar. Paralarını aldıklarında, Ziraat Bankası'ndan aldıkları kredi borcunu kapamak için bankaya yatıracaklarmış.

     Bulundukları yere varınca aile işe koyuldu; iki inek, aralarında 1-1.5 m bulunacak şekilde yan yana getirildi. İneklerin memeleri, ilk bakıldığı anda hemen göze batacak şekilde oldukça büyüktü; üzerleri, sineklere vb. haşerelere karşı koruma amaçlı bir bezle örtülmüştü ve bu bez, düşmeyecek şekilde ineklerin bellerine bağlanmıştı.

     Musa bey, önce, memelere sarılı bezleri çözdü. Sırasıyla her iki hayvanın memelerini yıkadı, kuruladı ve sonra, aynı anda iki ineği de sağabilecek süt sağma makinasının 4'er hortumlu iki kolundan birisini birinin, diğerini diğerinin memelerine taktı. Süt sağım işlemi başladı.

     İneklerin cinsi Holstein idi. Süt inekleriydi. İlk ineği Muğla'nın Doğan köyünden almışlar ve ondan, diğerlerini üretmişlerdi. İnekler, sabah ve akşam üzeri olmak üzere, günde iki kez sağılıyorlardı.

     O anda sağımına tanıklık ettiğimiz iki inek, diğerlerine göre daha çok süt veriyorlardı; 15 dakika kadar süren sağımda, 34 litre civarında süt verdiler.

     Hayvanların bulunduğu ve tarımın yapıldığı yer, Kızlan ovasındaydı ama 18 (18.mad.) uygulamasının yapılmaya çalışıldığı Kızlanaltındaki bölgeye oldukça uzaktı. Toprak çok bereketli bir topraktı. Kendilerinin değil, kira (icar) idi. Dönümü, yıllık 500-1000 TL arasında değişiyordu. Su, Datça-Marmaris yoluna yakın bir yerden, yani 1 km kadar uzaktan borularla buraya taşınıyordu. Borunun tanesi 30 TL idi. 80 m derinlikten çıkarılan suyu aldıkları kuyu sahibine, yılda, ciddi miktarda belli bir para veriyorlardı. Suyu buraya kadar pompalayan bir motor vardı ve bu nedenle, her ay, AYDEM'den epey yekun tutan bir elektrik faturası geliyordu.

     Hayvanların yiyeceği olan mısır, arpa vb. kendileri üretiyorlardı ama işte bu yıl, o biraz önce fıskiyeler ile sulama yapılan alana diktikleri ürün, dikimde geç kalındığı için çıkmamıştı ve bu nedenle şimdi toprak yumuşatılmaya çalışılıyordu; sonra sürülecek ve darı ekilecekti. Darı, bu Yaz mevsiminde, haliyle su isterdi. Çapa isterdi. Bunlar hep masraftı. Öyle hiç bir şey, dışarıdan görüldüğü ve düşünüldüğü gibi değildi. Tamam, süt ineklerden sağılıyordu ama ondan önce bu ineklerin karnının doyurulması, bakımının yapılması, sağılması, pazara çıkarılması ya da isteyen müşterinin evine kadar götürülüp elden teslim edilmesi vardı.

     Aile, sütün fiyatı konusunda kafasında soru işareti bulunan her tüketiciyi ağırlamaya ve baştan sona, sürece, onları dahil etmeye hazırdı. Bu konuda çok rahattılar ve kapıları, kapıyı çalan her tüketiciye açıktı.

     Yan tarafta, biraz ileride duran saman balyalarını gösteriyor Musa bey; bakın, diyor, bu saman balyaları şimdilerde 30 TL. 25 kğ'lık mısırın çuvalı geçen yıl 45 TL. idi, şimdi 80 TL. 50 kğ'lık yem 150 TL. (Yemi Tarım Kredi Kooperatifinden alıyorlarmış. Geçen hafta 140 TL. imiş; şimdi 150 TL. olmuş. 15 gün önce 125 TL. idi, diyor. Üst üste iki zam gelmiş, iki haftada.) Gübre var ya gübre, Üre gübrenin şu anki fiyatı 200 TL. Daha başka gübreler de kullanılacak.

     Dinledikçe, devletin resmi enflasyon rakamının ne kadar uyduruk kaydırık bir rakam olduğunu anlıyorum!

     Aile, ürettiklerini pazara götürüp satmaya çalışıyor; bu amaçla da hem Çarşamba günü hem de Cumartesi günü pazara çıkıp tezgah açıyorlardı.

     Ecem, subay olmak istiyor ama toprakla uğraşmayı da seviyordu. Azra, küçüklükten beri kafasına koymuş; okuyacak ve iyi bir aşçı olacaktı.

     Musa beye göre, bu iş, bu koşullarda yapılacak iş değildi. Kızlan'da hayvan üreticilerinin sayısı giderek azalıyordu. Sütün fiyatını, Karaköylü ve Kızlanlı üreticiler, umumi olarak 7 TL. yapmışlardı. Kooperatif gibi bir kuruluş var mı?, diye soruyorum; yokmuş. Ayşe hanım, Köyceğiz'de, sütün, üreticinin evinden toplandığına ve mandıraya götürüldüğüne dair bir örnek veriyor ve Datça Belediyesi'nin bu konuda öncülük etmesi gerektiğini, söylüyor.

     Sağım işlemi bittikten sonra ineklerin önündeki buzdolaplarından bozma kasalara saman konuluyor.

     Süte su konulduğuna ve sütün tüketiciye verilmeden kaymağının alındığına dair söylentileri soruyorum; katiyen, bizde böyle şeyler olmaz, diyorlar. Sütün içindeki su ve sütteki yağ oranının, ineklere verilen yiyecek maddeleri ile bir biçimde ilişkili olduğunu söylüyorlar. Örneğin, diyorlar, taze mısır verildiğinde süt daha sulu, Kış'ın sağılan süt ise, verilen yemden dolayı daha yağlı olur.

     Süt 7 TL, yoğurt 8 TL, çökelek 40 TL, beyaz peynir 60 TL, tereyağ 100 TL imiş. Örneğin, diyorlar, 20 kg. Sütten 1 kg. tereyağ elde edilebilir. Bu durumda, nasıl olur da tereyağının kilosu, öyle bazı tüketicinin iddia ettiği gibi 50 TL, 40 TL olur?

     Aile bireyleri çok samimi ve içten gelerek konuşuyorlardı. Hepsi sıcak kanlı ve sempatiktiler.

     Sağılan süt, soğusun ve havalansın diye bir kaptan bir kaba, oradan da bidonlara aktarılıyordu. Bu aktarma işlemi, sağıldığı anda sıcak olan sütün kesilmemesi için, mutlaka yapılmalıymış.

     Ayrılırken, Ecem, gelin, diyor ve kapalı bir yerde yatan bir aylık bir buzağının yanına götürüyor bizi. Buzağı, anne karnında iken eklem romatizmasına yakalanmış. Almış o buzağıyı ve Gökova'daki özel bir hayvan hastalıkları hastanesine götürmüş. Ameliyat yaptırmış. O ameliyata 500 TL. vermiş. Gidiş geliş, artı antibiyotikler, artı bir veteriner gelip iğneleri yapıyormuş. Buzağı, doğduğundan beri anne sütünü hiç emmemiş. Şimdi günde 10 kğ. süt içirerek beslemeye çalışıyorlarmış. Bunların hepsi görünmeyen masraflar, diyorlar. İçimden, bilirim, pazarda da, pazarcıların böyle hiç hesaba katılmayan ama yıl bazında, toplamda çok ciddi miktarlara ulaşan masrafları olur, diyorum.

     Ayrılıyoruz, yanlarından. Ecem ve kardeşi Azra, bir müşteriye süt teslim etmek için bizim arkamızdan yola çıkıyorlar. Arbetta Sitesi'nin olduğu yere kadar, toprak yolda peş peşe geliyoruz. Orada, ayrılıyoruz...

     11.06.2021/Datça/Mehmet Erdal

     (*) Bu yazı Muğla Turnusol'da yayınlandı.

     Not:09.04.2022 tarihinde Datça'da sütün litre fiyatı 10 TL. idi; süt ürünlerine yapılan son %30'luk zamlardan sonra kaç liraya satılmaya başlanacağı, merak konusu.


ZEYTİNDE REKOLTE BU YIL DA DÜŞÜK (*)

     Mezarlık Altı, Belovacık, Su Çıkan ve Çalık Yeri'nde bir kaç gündür zeytin çırpan Kızlanlı Kuzu ailesinden Fatma Kuzu, başka yerlerde de zeytin ağaçlarının olduğunu, söylüyor. Sahip oldukları zeytin ağaçlarının toplamı, 200 kadarmış.

     Fatma Kuzu, bu yıl, diyor, 200 ağaçtan 20 kadarında doğru dürüst zeytin var; gerisinde dişe dokunur bir şey yok; ama madem geldik, tek tek bütün ağaçları dolaşacağız.

     Bunun nedenini soruyorum.

     Kuzu ailesinin damadı Bahri Çarkçı, bakımsızlıktan ve havalardan, diyor.

     Ailenin sahip olduğu zeytin ağaçları, pek çok Datçalı zeytin üreticisin sahip olduğu ağaçlar gibi “yerli” dediğimiz türden. Bu ağaçların boyları, çok uzun; 5 metrelik çubukların ucuna takılan sert plastikten taraklar ile sıyırılamayan dalları bile var.

     60 yaşının üzerinde bulunan Fatma Kuzu'nun anlatımına göre, çocukluğunda, bu ağaçların dalları, var olan zeytinler nedeniyle yerlere değecek kadar sarkarlarmış. Şimdilerde ise, ağaçlar, adeta ormana dönmüş. Yıllardır budama ve bakım yapılmıyormuş. Altları doğru dürüst sürülmüyormuş. Gübre verilmiyormuş. Haliyle, ağaçların verimi, son yıllarda çok düşmüş. Bahri Çarkçı, eskiden 4 mevsim vardı, şimdi yalnızca Yaz ve Kış var; Kasım ayında Datça'da denize girilebiliyor ve şimdiye kadar yalnızca iki kez yağmur yağdı, diyor.

     Zeytin sıyırmalarına yardım da ettiğim bir kaç gün içinde, başka yerlerde olduğu ve basına da yansıdığı gibi, Datça'da da zeytin hırsızlığı yapıldığını, domuzların zeytin ağaçlarının diplerini dolaşarak “hurma” denilen olgunlaşmış bir zeytin türünü bulup yediklerini, öğreniyorum.

     Kuzu ailesi, sıyırdıkları zeytinleri, her akşam, saat 18.00 civarı, Kızlan Köyü'ndeki (yerlilerin “Mengen” dediği) “Karaman” zeytin yağı fabrikasına teslim ediyorlar ve iki-üç güne bir de çıkan zeytin yağını teslim alıyorlar.

     Topladığımız zeytinleri teslim etmek için bir kaç kez gittiğimiz fabrikanın sahibi Önder Kahraman ile kısa bir söyleşi yapmak için bu kez Bahri Çarkçı ile özel olarak gittik; ben sordum, Önder bey yanıtladı.

     “Karaman” zeytin yağı fabrikası, Datça'daki 7 zeytin yağı fabrikasından birisiydi. 24 saat çalışmak kaydıyla, günlük 40 ton zeytin sıkma kapasitesi vardı. Ama, diyor, bu yıl, hali hazırda 5-6 saat çalışıyoruz; 24 saat çalışılacak bir durum yok. Anlattığına göre, bu yılki rekolte, %30 civarındaydı. Bu, yalnızca Datça'da değil, her yerde böyle idi. Ona göre, bunun nedeni, havalardı. Yağmurlar, eskisi gibi yağmıyordu. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 8 kilo zeytinden bir kilo yağ çıkarılabiliyordu; normali, 3 ya da 4 kilo zeytinden bir kilo yağın çıkması idi. Bu yılki yağın içindeki asit oranı 1-1,2 idi. Bu oranın, erken hasatta 0,7-0,8 olduğunu söylüyor. “O asit” diye bir şey yoktu; en iyi yağ, 0,3-0,4 oranında asit barındırıyordu. Yağın içindeki asit oranı 2'yi geçer ise, o yağ, yasal olarak da yemeklik yağ olarak satılamaz ve kullanılamazdı. Ama, diyor, bazı üreticiler, topladıkları zeytinleri bir hafta on gün bekletip getiriyor ve sıktırıyorlar; haliyle, o yağlarda asit oranı yüksek oluyor, buna rağmen evlerinde yemeklik yağ olarak kullanıyorlar. Gerçekte, 2 asiti geçen yağlar sabun vb. yapımında kullanılırdı.

     Fabrika, zeytinini sıktıran üreticiden, çıkan yağın %10'unu “sıkım payı” olarak alıyordu.

     Söyleşinin sonunda, yanıtını merak ettiğimiz asıl soruyu sorduk: Yağın fabrika çıkış fiyatı ne idi ve bu kış, bir litre yağın fiyatı ne kadar olabilirdi?

     Önder beye göre, şu an bir litre yağın fabrika çıkış fiyatı 40 TL idi; Kış aylarında, perakendede 50 TL olabileceği öngörülebilirdi.

     Bu haberi yazmadan önce konuştuğum ÇİFTÇİ-SEN Başkanı Ali Bülent Erdem, Akhisar tarafında yağın toptan fiyatının 34.00 TL olarak açıklandığını, kış aylarındaki perakende fiyatı üzerine konuşmak için zamanın erken olduğunu; zeytinlerini sıktıran zeytin üreticilerinin, sıkım karşılığı fabrikanın aldığı %10 payı fabrikaya bırakmayıp bedelini ödeyerek aldıklarını ve haliyle fabrikalarda fazlaca yağ bulunmadığını, söyledi.

     13.11.2021/Datça/Mehmet Erdal

     (*) Bu yazı, Muğla Turnusol'da ve BirGün gazetesinde yayınlandı.

     Not: Zeytinyağının fiyatı 09.04.2022 günü itibarıyla 60-65 TL. dir.

     


DATÇALI PATATES ÜRETİCİLERİ PERİŞAN OLDU (*)

     Yıllardan sonra Datça-Betçe ve Datça-Marmaris arası yollarda ulaşımın zaman zaman durmasına da neden olan karlı-buzlu soğuk havalar ve don olayları, patates üreticilerini perişan etti.

     Kızlanaltında patates tarlalarının birkaç gün önceki dondurucu soğuklardan kavrulup yok olduğu duyumları üzerine, bölgeyi tanıyan marketçi ve pazarcı Bahri Çarkçı ile olayı yerinde görmek ve fotoğraflamak için yola çıktık.

     Kızlanaltında gidip gördüğümüz patates tarlalarının bazılarında yanıp-kavrulma o boyuttaydı ki, bu tarlalara patates ekildiğine inanmak için güvenilir birilerinin yemin billah etmesi ya da eğilip mercekle iyice bakılması gerekiyordu. Ağaç ya da kesik kuytularında kalan tarlalarda ya da tarla kenarlarında ise yanıp kavrulan patatesleri görmek daha kolaydı.

     Ovayı dolaştıktan sonra, bu yıl büyük ölçekte patates ekimi yaptığını öğrendiğimiz Kızlanlı sebze üreticisi Kenan Ceylan'ı telefonla aradık ve ne düşündüğünü sorduk.

     “Datça'da güz domatesini ilk icat eden kişi benimdir” diyerek söze başladı, Kenan Ceylan. Anlattığına göre, bu yıl, hepsi icarlı tarla olmak üzere toplam 160 dönüm (160.000 m2) patates ekimi yapmıştı. Tarlaların dönümünü 700TL'den tutmuştu. Tohumluk patatesin kilosunu 6TL'den almıştı. Tarlaları sürmüştü. Gübrelemiş ve ilaçlamıştı.

     Her dönüme 3000TL tohumluk patates, 3x500=1500TL gübre, 100TL ilaç masrafı yapmıştı. Şimdi, bazı tarlalarda %100, bazılarında ise %90-95 zarar vardı.

     Peki, ne yapmayı düşünüyordu?

     İlçe Tarım'a sormuştu; onlar, bekle, yeniden çimlensin, eğer çimlenirse, belki zararını karşılayabilirsin, demişlerdi. Kendisi, bu öneriye uyup beklemeyi düşünüyordu.

     Bunu biraz açmasını istedik. Anlattığına göre, normalde, dönümünde 3 ton patates alınması gerekirken, eğer yeniden çimlenirse verim 1,5 tona düşerdi; onun da yarısı 2. kalite olur ve haliyle tüketiciye yarı fiyattan satılırdı.

     Peki, çimlenme olmazsa? O zaman, çimlenmenin görülmediği tarlalar sürülecekti. Datça'da, ekim zamanı geçtiği için de bu yıl aynı yere yeniden patates ekemezlerdi.

     Kenan Ceylan'ın anlatımından, Datça'daki patates ekiminin “turfanda” olduğunu, yani “erken dikim” olduğunu, Adana'nın da benzeri bir üretim yaptığını, Ödemiş'te ise Datça ve Adana'dan sonra ekim yapıldığını öğreniyoruz.

     Datça gibi Adana'da da soğukların patates tarlalarını yakıp-kavurduğunu, söylüyor Kenan Ceylan. Bu durumda, önümüzdeki yıl, patatesi 10TL'den aşağı alamaz tüketici, diyor.

     Peki, İl ya da İlçe Tarım'dan, ilgili bakanlıktan bir talepleri var mıydı? Anlattığına göre, İlçe Tarım'dan görevliler gelmişler, tarlaları dolaşmışlar, masraflarını sormuşlar, tutanak tutmuşlar ve gitmişler. Kendisi, bunun nedenini, sormuş, İlçe Tarım Müdürü, yangın sonrası gibi, ola ki bakanlık patates üreticilerine de yardım eder, en azından gübre ve ilaç yardımında bulunabilir, diye kendilerinin bakanlığa durumu yazılı olarak bildirmeyi düşündüklerini, söylemiş. Ama, tabi, diyor, kararı İlçe Tarım, değil, bakanlık verecek.

     En son adını verdiği bir bankadan 80.000TL kredi çektiğini, bu borcun şimdi den 100.000TL olduğunu, gelecek yıla kadar 200.000TL olacağını, çünkü, bu borcu ödeme şansının bulunmadığını, söylüyor.

     26.01.2022/Datça/Mehmet Erdal

     (*) Bu haber Muğla Turnusol'da yayınlandı.

     Not: Patatesin kğ. 09.04.2022 günü itibarıyla 8-10 TL. arasındadır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder