2022.02.19.DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR! (1) (*)
Şu an Datça'da yaşayanların bir kısmı onu hiç tanımıyor, diğer bir kısmı ise, farklı farklı nedenlerle tanıyor; ben ise, onu, yıllar öncesinden, taa lise yıllarından beri, bir biçimde tanırım.
Adı, Meriç Bora. Hani, şu, tavuklarını öldüren köpekleri zehirlediği iddiasıyla hakkında çıkarılan söylentilere karşı bir tarihte Cumartesi Pazar Yerinde basın açıklaması yapan ve söylentileri çıkaranları protesto eden, 2019 yerel seçiminde İskele Mahallesinde muhtarlık yarışına katılan ve ikinci gelen, 25 Şubat 2021 günü Datça Belediyesi önünde toplanan ('kaçak' olduğu gerekçesiyle yapıları yıkılmaya çalışılan) Mesudiyelilerin sözcülüğünü yapan... uzun boylu, uzun sarı saçlı genç var ya, işte, ondan söz ediyorum.
İşte, bu genç, bir gün, bir yerde oturuyordum, motosikleti ile tavuklarına bakmaya giderken, beni gördü ve yaklaştı; Dede, dedi (25 yıllık pazarcılık yaşamımda, benim pazar tezgahımda zaman zaman bana yardımcı olan Datçalı pek çok genç ve onların arkadaşları gibi, o da bana 'Dede' der), bu Kargı Koyu nasıl olacak? Başarılı olunabilecek mi? Kargı Koyu'ndaki özelleştirme ve Gebekum civarındaki kıyıların MUÇEV üzerinden kiraya verilmesi kararları üzerine Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan kitlesel basın açıklaması sonrası günlerde bu soruyu sorduğundan, kastının ne olduğunu anlamıştım; susarsak, olmaz, tepki göstermeden olmaz; başarabiliriz, dedim. Dede, dedi ve Kargı Koyu civarındaki bazı gelişmeler ile ilgili konuşmaya başladı. Meriç, dedim, ben de, bu ve benzeri konularda, onlarca yıldır bu yarımadada yaşamış, ataları dahil Datçalı olanların ne düşündüğünü merak eder dururdum. Ne dersin? Bir gün oturup konuşalım mı? İstemediğin hiç bir şeyi yayınlamam! Tamam, dede, dedi.
***
Geçtiğimiz günlerin birisinde buluştuk. Not da alacağım ama söylediklerini yanlış yazmamak için kayıt da yapacağım, dedim. Karadeniz kökenli Laz bir bahçıvan arkadaşın yanında, önceden sözleştiğimiz üzere, ben sordum o anlattı:
--- Meriç, seni tanıyabilir miyiz?
--- Ben Meriç Bora. Datçalıyım. Datça’da doğdum, büyüdüm. Üniversite eğitimimi Rusya'da, Saratov şehrinde tamamladım. Uluslararası ilişkiler okudum. Daha sonra, memleketime faydalı olmak için, Datça'da yaşamayı seçtim. Önümde alternatifler var mıydı? Vardı. Ama, en azından, dedim, ihtiyarladıktan, yani bazı şeyleri yaptıktan sonra Datça’ya gelmektense, bazı şeyleri memleketimde yapmaya başlarız. Memlekete faydamız olur. Bu nedenle memlekete geldik. Şimdi, Datça’da yaşıyorum.
--- Peki sen niye Rusya'da okudun? Türkiye'de üniversiteler yok muydu?
--- Ben, her zaman, yurt dışında okumak istemişimdir. Üniversite tuttu, aslında. Otel işletmeciliği gibi bölümler tuttu. Ama hoşuma gitmedi. Bir sene daha hazırlanmak istemedim. Yabancı dile de merakım var. Rusya hem hesaplı, hem de uygun, okuma açısından. Hem de yabancı dili var.
--- Şimdi kaç dil biliyorsun?
--- İngilizce, Rusça, Türkçe.
--- Peki, şimdi, sen geldikten sonra, 2019 yılında bir muhtar adaylığın var; bu nereden çıktı?
--- Rusya’da üniversiteyi bitirdikten sonra Datça'ya döndüğümü ve burada yaşamaya karar verdiğimi söylemiştim. İşte, o esnada, kendime, alternatif bir şeyler arıyordum. Ben, gerçekte, hem sevdiğim, hem kafamın rahat olacağı ve de doğaya katkılı, dönüştürülebilir, bir şeyler yapmak istiyordum, açıkçası. Baktım, bana, en mantıklısı, tavukçuluk, geldi. Tabii o zamanlar, okul mokul bitirdik falan filan, cepte para yok. Gittim, inşaatta çalıştım, 30-40 gün. Oradan, hemen yevmiyeyi aldım. Gittim, aynı gün, tavuk almaya. Tabii, peder, ilk başta, tavuk işine destek çıkmadı. Tabii adamın beklentileri büyük. Adam diyor ki, Rusya'da uluslararası ilişkiler okudun, geliyorsun, burada tavukçuluk yapıyorsun. İster istemez, her baba gibi, o da… Tabii, ilk başlarda, otomatikman, destek falan çıkmak istemedi. Sonra, ben gittim, çalıştım filan, babamdan habersiz, tavukları aldım geldim. Yaptık ettik... 50 tavuktan başladık, 500 tavuğa kadar çıktık tabi. Ondan sonra, daha çok, güven sağlandı, babamla aramda, Ondan sonra, apartta tadilat yaptık falan. Bu esnada, tavukları aldıktan bir müddet sonra, bir gün geldim kümese, bir baktım, her taraf tavuk ölüsü. Allaaaah!...
--- Muhtarlık adaylığından hemen önce mi?
--- Önce. Tahminen, yaklaşık iki-iki buçuk ay önce.
--- Ne yapacağım? Şaşkınım... Sağa sola telefon ettim. Belediyeye haber verdim. Çare aradım. Ama hiç kimse, benim yaşadığım soruna bir yaklaşım getirmedi. Ben de, gazetecileri aradım. Yani, şimdi ben, medyada, bu olay yer alsın, bu hayvanları da, sokak köpeklerini de... En azından, dedim, bunlara bir şey yaparlar. Şöyle, barınak gibi...En azından şunu yaparlar, dedim; bu hayvan burada sıkıntılı mı?, ya da senin malına zarar mı veriyor? Arayacaksın yetkiliyi, şu caddede şu şu var, benim malıma zarar veriyor, gelip alır mısın? Bu hayvanı rehabilite edecek bir yer açarlar, diye düşündüm. Basın açıklamasını yaptık. Ondan sonra, gitmiş, serserinin birisi köpekleri zehirlemiş. Bu iş, benim başıma kaldı. Allah… Tabii gazeteciyi de ben çağırdım ya, millet düşünüyor, haklı olarak; hem gazeteci çağırıyor hem de köpekleri öldürüyor. Ben de dedim, hem köpekleri öldürüyorum hem de gazeteciler çağırıyorum; ben bunu niye yapayım? Sonuçta, kendimi deşifre ediyorum yani orada, söylüyorum ... Sonuçta, gidip pazar yerinde basın açıklaması yaptım. Bu durumu açıkladım. Gerçekten hayvan sever olduğumu anlattım. Burada her gün köpeklerle koşuyorum, 5 kilometre... Neyse, anlattık bunu. İnsanlar inandı gerçekten benim bunu yapmadığıma.
--- Sen zehirlemedin yani?
--- Zehirlemedim! Bana inandılar. Sağ olsunlar. Benim yerimi şikayet ettiler, İlk başlarda, kendini bilmez birkaç kişi,..
--- Ne diye? Mahalleye yakın diye mi?
--- Değil. İşte burası SİT bölgesine yakın ya, SİT bölgesinde tavuk besliyor, diye.
--- Arazi sizin ama?
--- Arazi dededen, 150 senedir bizde. Neyse, kümesi falan kaldırttılar. Ondan sonra, basın açıklaması yaptıktan sonra, insanlar anladı yani artık… Öncesinde, gerçekten, yapmadığım bir şeyden dolayı çok üstüme geldiler. Ondan sonra insanlara ben anlattım; neden?, nasıl?, niçin? açıkladım. Sonra, insanlar bana gerçekten güvendiler. Ve ne bileyim, yaşam tarzımdan mı, üslubumdan mı, bilemiyorum, gerçekten insanlar, bana güvendi filan,..
--- Bu muhtar adaylığı, o güvenin üzerine oturdu yani?
--- Kesinlikle! Bir gün oturuyoruz, işte arkadaşlarla hep beraber, muhabbet sohbet falan, muhtarlık konusu açıldı. Herkes bir onu eleştiriyorlar, bir bunu eleştiriyorlar, dedim ki, arkadaş, yani, tamam, insanlar yapıyorlar, eleştirilecek tarafları da var. Hani, ben de, çoğu zaman, ne bileyim, Datça'da yapılan işlere bir noktada katılıyorum, bazen katılmıyorum. Yani, ben, dedim...şöyle böyle, derken, bir arkadaş, Meriç, sen, tam muhtar olacak adamsın, dedi. Şöyle bir baktım, harbiden, benim aklımda da bazı düşünceler vardı, ufaktan. Yani, muhtar olacak adamız da dedim, ama bu işler, koşturmak, şey ister. Ama bir de aza listesini oluşturmak lazım. Seçime de 15 gün falan var. Arkadaş, dedi ki, ilk sırada beni yaz. Şöyle bir baktım, abi, emin misin?, dedim. Eminim, dedi. O zaman, dedim, muhtar adayı oluyorum. En azından, memlekete iyi ya da kötü bir şeyler yaparız. En azından koştururuz. Sonunda, muhtarız. Cumhurbaşkanı gibi, Başbakan gibi bir vaatte bulunamazsın, yani. Sonuçta, olanakları kısıtlı. Ama, arkamda halk olursa, bir şeyleri yapabileceğimden de şüphem yok... Her konuda böyle bu. Gece, saat 11.00 oldu. Ben, sabah matbaacıyı aradım; abi, dedim, böyle böyle… Sen, dedim, hemen bas. Arkadaşlar var. Hepsini topladık. Muhtar adayı olacağım, dedim. Herkes, koşturmaca, arkadaşlara teklif de verdim. Sağ olsunlar, arkadaşlar beni kırmadılar. Sonra matbaadan çıkan afişleri yapıştırmaya başladık. Arkadaşlarla, yine birlikte seçim müziği yaptık, organik, yerli malı. Neyse, daha sonra, aşağıya yukarıya, şarkılar, melodiler, insanlarla konuşmalar... Fikirlerimizi belirttik, yani, elimizden geldiği kadar koşturacağız, sonuçta. Genciz. Yani, şimdi ben, ne bileyim, otopark yapacağım, diyemem. Yani öyle bir şeyim yok, yine ne bileyim, farklı projeler sunarım, ama maddi açıdan, maddi olanaklar isteyen projeler sunamam. Halka, dedim, ihtiyarlara, evden çıkamayanlara koştururuz, en azından, dedim, durumu olmayanlardan baskı ve sair işlerden para almayız, bizden olur. Böylelikle başladık. Sağ olsunlar, yani insanlar, Datça'da yaşayan halkımız, bana güvendiler; 1750 oy aldık.
--- İkinci oldun, değil mi?
--- İkinci oldum . Seçilen muhtardan sonra ikinci oldum. Yani yaşıma göre, 93 doğumluyum, Datça standartlarına göre, yani Datça'ya göre, çok iyi. Yani Datça'da, bugüne kadar, ben ihtiyarlarla da konuştum; bugüne kadar, bu yaşta, bu kadar oy alan yok.
--- Peki, aday olan var mı?
--- Köylerden var. Mesela, Karaköy muhtarı var. Ondan sonra, Sındı filan, o taraflarda var.
--- Ama İskele Mahallesinde yok?
--- Evet, merkez mahallede yok. Burada, tek. Ondan sonra, işte,... Uluslararası ilişkiler okuduğum için Rusya'da, millet nezdinde, işin doğrusu, ben insanların işini yapmayı seviyorum. Bunun partisi, dini, dili, ırkı yok... Bir insan insansa insandır, benim gözümde; değilse değildir. Yani insanların işini çözmeyi sevdiğim ve gerçekten yardımcı olmayı sevdiğim için, hadi dedim, ufak basamaktan başlayalım, muhtarlıktan başlayalım. En azından, insanlar, bizi görsün; nasıl çalıştığımızı, neler yapmak istediğimizi, projelerimizi görsün. İşte amma velakin, katıldık, basın açıklamasından sonra, seçim müzikleri, propagandalar falan filan, yaptık kendi nezdimizde.
--- Senin müziğin de kendine hastı değil mi?
--- Evet, müziği de bizim arkadaş, birinci aza Şahin Yılmaz yaptı. Hepsi orijinal, hepsi Datçamızın yerli ürünü. Kesinlikle, İstanbul'dan Ankara'dan herhangi bir ek yok.
--- Peki, muhtar azalarının hepsi genç miydi? Yaşlı var mıydı, içinde?
--- Tabii…
---Yaşlı demek, sana güven tamam demektir; o nedenle soruyorum.
--- Elbette, Melda abla vardı, mesela, Melda Omay. Ondan sonra başka, Barış Top vardı, Lodos kahveyi çalıştıran. Esnaf vardı, ne bileyim her şeyden insan vardı. Ben özellikle seçtim bu azaları. Rafet Antalyalı vardı, mesela. Yani Datça'da bulunan her fikirden insan olsun. Beraber aynı masaya oturduğumuzda, herkes fikrini söylesin. Benim amacım buydu. Ben isteseydim, bütün azaları tek bir taraftan alırdım. Böylece o kesimin oylarını alırdım. Oyu garantilerdim. Ama ben istedim ki insanlar arasında fikir alışverişi olsun. İnsanlar bana gerçekten Meriç olduğum için oy versin, istedim.
--- Yani Meriç kimliğin, siyasi kimliğinin önüne geçti; öyle mi?
--- Evet, ben öyle istedim. Yani bana şimdi şu partiden ya da şu partiden dolayı oy vermesinler. Şu partinin ya da bu partinin adayı diye oy verilmesi yerine, kişiliğim, karakterim için oy verilmesini tercih ederim. İşte partiler gider, insanlar kalır.
(Devam edecek)
25.04.2021/Datça/Mehmet Erdal.
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!(2)
(Datça'nın gençlerinden Meriç Bora ile yapılan söyleşinin ikinci bölümü)
KIRSAL MAHALLE ve 'KAÇAK' YAPILAR ÜZERİNE
--- Peki, şimdi şeyi soracağım: Hani, Büyükşehir yasası ile köyler mahalleye dönmüştü. Eee, şimdi de yeni yasa çıktı, Ekim ayında; mahalleler, isterlerse 'kırsal mahalleye' dönebilecek. Bizim, bu konuda biraz daha farklı bir önerimiz var; köylerin, eski hakları, yani malı, mülkü, her şeyi geri verilsin, diyoruz. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
--- Bence, kesinlikle, olay bu noktaya getirilmemeli, yani köyler mahalle yapılmamalıydı. Köyler, gerçekten köy kalmalıydı. Çünkü, niye? Ben kendi anladığım yönü ile bir örnek vermek istiyorum; şimdi, ben burada Datça'da ya da Mesudiye'de şu anda ya da Palamutbükü’nde, adam kümes yapıyor, tavuk besliyor, hayvan besliyor, inek besliyor, keçi besliyor. Köylüler mahalle statüsüne girdiği için, bir şikayet durumunda adamın hayvanlarını kaldırtıyorsun... 10 tane tavuğu olan adamdan bütün önlemleri almasını bekleyemezsin. Adama, bir de üstüne ceza yazıyorsun. Adamın tavuğuna el koyuyorsun. Bu durumda, ne oluyor? Bu, üretimi etkiliyor. Üretim bitmiş oluyor. Bu sefer ne oluyor? Büyük şirketler, ne bileyim yumurta, süt yapay çoğu...
--- Pazar onlara kalıyor.
--- Köylüden 1 liraya alıyorlar, 5 liraya satıyorlar. Yani, evet, pazar onlara kalıyor.
--- Peki Meriç, bu şikayetleri kimler yapıyor? Hani köyde kişisel husumetler olur ya, bu çerçevede mi yapılıyor ya da hani, bazı İnternet sitelerinde yazılıyor ya, birileri sonradan gelmiş, köy dışından yani, o köyde yer almış, yerleşmiş, sonra, hayvan boku (tezek) kokusundan, kümes kokusundan şikayet ederek, bu şikayetleri mi yapıyor?
--- Genelde ikisi de var. Yani şimdi komşusuyla sıkıntılı olup komşusunu şikayet eden de var, bu daha fazla, mesela, Datça'da. Datça'da her çeşit adam var. Datça'da İstanbul'undan gelme adam da var, Hakkari'den gelme adam da var. Kültür anlamında çok farklı bir yer şimdi, Datça.
---Yani kozmopolit?
--- Evet, kozmopolit bir yer. Yani, bu durumda ne oluyor? Birine normal gelen, diğerine normal gelmiyor. Bu da fikir çatışmasına yol açıyor. Burada, aslında, Datça'da insanların baktığı çerçevenin çoğu aynı. Ama insanlar oturup birbirlerini dinlemediği için ya da birbirine konuları tam anlamı ile anlatamadığı için, sıkıntıların çoğu, aslında oradan ileri geliyor.
--- Peki şimdi sen İskele mahallesinde oturuyorsun ya, yani şimdi sorulacak, mecliste de, hani geçen ay yapılan Belediye Meclis toplantısında da karar alındı, köylülere sorulacak, diye; belediye, bir çalışma yapacak köylerde, hangi mahalle kırsal mahalleye dönmeli, ya da eskisi gibi mahalle olmaya devam etmeli? Köylüler ne yapmalı, sence, bu durumda? Sen Kızlan’da, Yaka’da, Yazı’da veya bir başka mahallede oturuyor olsaydın, ne düşünürdün?
--- Ben kendi düşüncemi söyleyeyim; ben Kızlan'da olsam, sonuçta Kızlan’ın en büyük geçim kaynağı tarımdır. Tarım olduğu için, hayvancılık yapıldığı için Kızlan’da, turizm mesela, Palamutbükü’ne göre bir tık daha azdır. Mesudiye'de bir tık daha fazla mesela, Kızlan’a göre. Bence Kızlan, ne bileyim, turizmin minimum olduğu yerler, köy yerleşim yeri içerisine girmeli. Kızlan, ne bileyim Emecik, aslına bakarsan, hepsi girmeli de, tabii bunu kullanmak önemli; şimdi sen, otel yaptırıp, ondan sonra, onu köy yerleşim yerine sokup, 2 liradan su alacaksan, onun anlamı yok.
---Yani oradaki avantaj köylü için?
--- Evet, köylü için.
--- Su, elektrik, emlak vergisi açısından?
--- Evet, aynen. Orada, büyük şirketlere rant sağlatırsan, olmaz. Ama bu işten köylü avantaj sağlayacak ise, sorun yok.
--- Yani kanunun amacına uygun olmalı?
--- Kesinlikle!
---Peki Meriç, senin Mesudiyeliler ile ne alakan var? Biz seni 25 Şubat’ta, yapıları ‘kaçak’ diye yıkılan ya da yıkılacak olan Mesudiyelilerin, belediye binası önündeki eylemlerinde sözcü olarak gördük. Ben de bu ‘kaçak’ binalarla ilgili yazıları, o eylemden sonra yazmaya başladım. Siz eylem yaptığınız gün Yaka Köyü’nün eski muhtarı Nazmi hoca beni aramıştı, işte bu konuda bilgin var mı?, ne oluyor orada?, diye. İşte ben de o nedenle başladım bu yazıları yazmaya ve bugüne kadar getirdim.
--- Şimdi dede, söyle, benim ana tarafım Mesudiyeli.
--- Ben anneni tanıyorum, ama sülalesini bilmem
--- Arada gelir giderim. Dayılarım, işte akrabalarım oradalar, orada yaşarlar, Neyse, bir gün aradılar beni Mesudiye'den. Yani, benim, Mesudiye'de kendi evim de var. 2014 yılında yaptım ve imar affından yararlandım.
--- Orası 5 mahalle deniyor. Hangi mahalledensiniz?
--- Ben, Hayıtbükü. Normalde, benim annemgil Mezgitli, ama dayımlar, onlar Hayıtbükü’nde yaşıyorlar. Neyse ben evimi 2015-2016 da imar affına soktum. Ama nasıl yaptım? Keyif işi; 450 m2 arazi içerisine 65 m2 prefabrik. Geri kalan komple bahçe, full ağaç. Etrafını çevirdim, o şekilde. Yani, gidip, başka sistem yapmam yani. Bir gün, Dayımgil, işte köylüler, yardım istiyorlar, adamlar yani. Avukata gitmişler…
--- Onlarda da varmış mı yıkılacak yerler?
--- Onlar da apart yapmışlar... Köyde imar yok, abi. Adamlar ne yapsın?
--- Mesudiye'de yapılacak deniliyor, ama şimdi yok.
--- Yok! Yapılacak deniliyor bu zamana kadar, ama yok. Datça’nın imar planı, 25-30 yıllık bir muhabbet. Yani insanlar gerçekten mağdur oldular. Adamda para yok. Adam ne yapsın? Çoluğu var, çocuğu var. Çoluğunu çocuğunu okutacak. Ya tarlasını satacak parasını bankaya koyacak, oradan az az harcayacak, ya da bir tarlayı satacak öbür tarlanın üzerine bir yer yapacak, orada ticaret yapacak. Ticari bir işletme yapacak, oradan para kazanacak. Köylünün işi bu. Tarım öylesine, hayvancılık öylesine, maliyet çok yüksek. İnsanlar bunlardan geçim sağlıyor. Balıkçılık yapanlar, kışın bundan geçimini sağlıyor. Yani insanlar bunu yapacak. İnsanlar bu binaları yapmışlar, imar affından yararlanıp başvurmuşlar. Tabii bazıları imar affının süresini geçirmiş. Başvurma süresini, yani şimdi şöyle; imar affı, dediler, belirli bir sürede bitecek.
---31 Aralık 2017
--- Evet 31 Aralık 2017, ama para ödeme süresini uzattılar. Bu durumda insanlar ne düşünüyorlar? Ödeme süresini uzattıklarına göre, affın süresini de uzattılar, diyorlar. Öyle düşünüyorlar. Bu durumda yapıya biraz daha devam ederiz ve sonra başvuruyu yaparız, diyorlar.
--- Böyle bir algı oluştuğunu, başkaları da söylediler, bana
--- Neyse ondan sonra yaklaşık 30 kişi, dediler böyle böyle falan filan, bize yardımcı ol Meriç. Ne yapacağız?, evler gidecek, diyorlar. Bizim çoluğumuz, çocuğumuz var, yandık, diyorlar. Dedim ki, gidin, avukata gidin, yürütmeyi durdurma kararı alın. En azından bir kere daha dava açın. Bir şeyler yapın. Yok, olmuyor, falan filan, yıkılacak. Tabii, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü'nden yıkım kararı da gelmişti. Gidiyoruz işte oraya, bir şey yapamıyoruz, geliyoruz avukata, bir şey yapılamıyor, şuna gidiyoruz... Ya abi, dedim, amca, teyze, hala… Yahu dedim, şöyle bir olay var, dedim, tek bir şansımız var, ya olur ya da gider, dedim. En azından denemedik de demeyiz, dedim. Gerçekten bu adamların başka çıkar yolu yok. Bu adamların başka malı yok. Dışarıdan gelen adam geliyor, 5 milyon TL. parayla. Adamın 300 bini, 500 bini gitmiş, sallamıyor; umurunda değil. Ama bu adamlar için, bu paralar, büyük paralar. Bu adamların yeri yıkılsa ne yapacaklar? Yeri, satacaklar. Sonra ne yapacak abi? Gidecek, o yerde garson olarak çalışacak; kendi sattığı yerde. Bu zamana kadar, çoğu zaman böyle oldu yani, olmadı diyemeyiz. Velhasıl, ben dedim ki, bir şansımız var; komple dedim, şu şu tarihte, dedim, belediyenin önünde toplanın. Sesimizi duyuralım…Sağ olsun, bir abimiz, konuşma metninin hazırlanmasında bana yardımcı oldu... Konuştuk işte. Sonra belediye başkanın yanına çıktık. Sağ olsun, ona da anlattım. Başkanım, aslında, dedim, size karşı şu an eylem yapmıyoruz; şu an, dedim, sizden yardım istiyoruz. Sen, dedim, şimdi ben muhtar olsam, dedim, vallahi, dedim, billahi, dedim, buraya gelmezdim.
--- Şimdi, o dönemde 57 tane yıkım kararı veriliyor, ki ben bunu yayınladım; bu yıkımların 50 tanesine İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, 7 tanesine ise Datça Belediyesi karar veriyor. Yani yıkımlardan büyük ölçüde belediye değil, İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü sorumlu.
--- Kesinlikle. Ama yani İnsanlarda şey var, insanlar şimdi, belediye yıkıyor, diyor; insanlarda böyle bir algı oluştu.
--- Doğru söylüyorsun!
--- İşin aslında, büyük ölçüde İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü sorumlu , bu yıkımlardan; %90… Hatta, hatta, kepçeler falan bakanlıktan geliyor çoğu zaman.
--- İhale oluyormuş, bu konuda.
--- Tabii, belediye zabıta vermek zorunda, bu yıkımlar anında. Neyse, ya dedim, Gürsel başkan , Gürsel amca, en azından bu adamların yeri yıkılmasın; böyle böyle… Ondan sonra, biliyorsun, 2 ay içinde, imar planları çizilecekmiş Mesudiye'de. 2 ay 3 ay, yani bu yıl içerisinde imar planı bitecekmiş.
--- Şu an çiziliyor. Yaka’nın bitti. Kumyer var. Mesudiye, belediyenin gündeminde.
--- En azından, dedim, Gürsel amca, şimdi, bu adamların yerini, dedim, yıkma. Yıkmak, en kolayı. En azından bir ay bir buçuk ay sonra imar planı gelecekse, imar planlarının çıkmasını bekleyelim. En azından, dedim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yazı yazıp, burasının imar planları çizilmektedir, deyip, bir taahhüt verin. Bence, dedim, durdururlar. En azından, dedim, elçi olarak, ben, valinin yanına gitsem, beni dinlemezler, dedim. Ama siz, bir belediye başkanı olarak, halkın oyunu aldığınız için, dedim, sizi dinler. Tamam, dedi. Sağ olsun, var olsun. Dilekçeyi yazdı, kararı durdurdular.
--- Şu an yıkım yapılmıyormuş. geçenlerde öyle duydum.
--- Şu an yapılmıyor. En azından, dedim, Gürsel amca, hani imar planları çıkıncaya kadar. İmar planı çizildikten sonra, hani adamın yeri, 3-5 metre dışarıdadır, onu yıkar. Ama adama şimdiden komple yıktırıp, imar planları çıktıktan sonra yeniden yap denilmez. 2 ay sonra, kusura bakma, yapabilirsin, demenin, bir faydası yok o kişiye. Bu, adama küfür etmekten daha beter bir şeydir, dedim. O da, sağ olsun, kabul etti. Yazıyı yolladı. Yıkımlar durdu.
--- Yani, bu olay ile ilişkin böyle?
--- Evet, yani insanlar rica etti, ben de seviyorum koşturmayı, bir de insanları mağdur etmemeli. Köylü insanların mağdur edilmesini kabullenemiyorum. Kendimiz de oradan geldiğimizden mi acaba?
--- Anlıyorum. Benim de ailem köylü olduğu için biliyorum; kaybettin mi geriye getiremiyorsun. Yerine koyamıyorsun. Giden gidiyor.
--- Aynen öyle!
(Devam edecek)
28.04.2021/Datça/Mehmet Erdal
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!(3)
(Datça'nın gençlerinden Meriç Bora ile yapılan söyleşinin üçüncü bölümü)
YERLİ-YABANCI, ENTEL DANTEL, İLETİŞİM SORUNLARI VB. ÜZERİNE!
---Peki, ben hep merak etmişimdir; hani Datça'da şöyle bir tartışma var ya Meriç, atalarından beri Datçalı olanların, sonradan gelip Datça'ya yerleşenlerin kümeslerden, hayvan dışkılarından tiksinmelerinden yaka silken bir tavırları var, ki bu tepkilerini bir şekilde yansıtıyorlar, ama öte yandan tarlalarını, arsalarını, değer kazandı, deyip, aynı kişilere satıyorlar. Bu nasıl bir duygu? Yani sen bunu nasıl görüyorsun? Gelenlerin bir kısmı da kırsal kesimden geliyorlar, hem de bu kümeslerden tiksiniyorlar, gerçi, bu da acayip bir duygu ama, şimdi yerlilerin gözünden, yani ataları da buralarda yaşamış Datçalıların gözünden, bu olayı anlamaya çalışıyorum. Kısacası o sonradan yerleşenlere yönelik hem bir eleştiri var hem de tarlalarını, arsalarını o kişilere satıyorlar. Bu nasıl bir duygu? Neden böyle bir şey var?
--- Niye böyle bir şey var? Ona şöyle bir açıklık getireyim: sonuçta herkesin gerekçesi farklı. Datça'da yakın zaman öncesine kadar elektrik ve içme suyu sorunu vardı. Örn: Haftanın 2 günü su vardı, 3 gün yoktu. Yani biz bunları çektik. İnsanların alternatifi yoktu. Ne zaman, Datça, turizme kazandırıldı, insanlar Datça’ya gelip gitmeye başladı, Datça’nın havası çok az nemli olduğu için, onun insan sağlığına faydası fark edildi, Datça ürünlerinin çok faydalı olduğu öğrenildi, burası göç almaya başladı. Peki o zaman ne oldu? Adam tarlada çift sürüyor, adama diyorlar, mesela adamın tarlası 1000 lira, adama diyorlar ki al sana 2000 lira, burayı biz alalım. Tarla sahibi satıyor. Niye satıyor? Çünkü adam, bugüne kadar hep yokluk görmüş. Ama, tarlasını, arsasını satan adam sonrasını düşünmüyor. Eğitim global anlamda verilmediği için, adam, şimdi, diyor, ben bu tarlayı satarsam, iyi; ama sonrasını düşünmüyor, para bitene kadar. Elbette hepsi böyle değil, haklı olanlar da var. Dışarıdan gelenler de, bak bunu farklılaştırmak için söylemiyorum, Datça’ya yerleşmek için gelenlerden, iyi niyeti suistimal eden çok kişi de oldu. Yani ne bileyim, adamın yerini almış, örnek vereyim, adamın tarlasını satın almış; satan adamın geride evi var, onu geçirtmiyor. Biz daha nelerini gördük. Ama her insan da aynı değil, elbette. Sonuçta farklı insanlar var. İstanbul'da da böyle, Ankara'da da böyle, her yerde böyle. Aslında, bence, insanların düşündüğü bir, Datça için söylüyorum, %90-80’i için söylüyorum; düşündükleri bir. Sadece birbirlerine aktarımdan dolayı, birbirlerini anlamada bir sıkıntı yaşıyorlar.
--- Dertlerini anlatamıyorlar mı birbirlerine?
--- Evet, anlatamıyorlar. (Ayağa kalkıyor. Konuşmasına, ayakta devam ediyor.) Şimdi insanlar bir şeyi protesto ediyorlar; mesela çevreciler, hayvan severler... Aslında düşünceleri doğru. Ama mesela, özellikle doğa severler... Şimdi ben de doğayı severim, yörük çocuğuyum, hayvan besliyoruz, yeşilliklerin içinde, ağaç dikiyoruz... Ama şimdi orada, bir şeyi protesto etmek için eylem yaparlarken, eylem haktır aslında, insanlar bakıyor, düşünüyor; hepsi çevreci. Abi, diyor, bunların hepsi, her şeye karşı. Aslında, mesela imar konusuna değineyim, aslında gerçekten mantıklı bir şekilde yapılsa, daha geniş, doğaya zarar vermeden bir imar planı çizilse, bunun daha güzel bir noktaya varacağına inanıyorum. Yani, bunu, sonuçta, herkes destekler. Ahmet de destekler, Mehmet de destekler, Hasan da destekler.
--- Yani imar planlarının çiziminde sıkıntı mı var?
--- Sıkıntı oldu. Ama şu an bunu ne derece düzelttiler ne derece düzeltmediler, onu bilemiyorum.
--- Yani bu Datça-Bozburun Yarımadası özel çevre koruma bölgesi olduğu için, 15/30 veya 20/40 biçiminde formatlıyorlar ya, aslında planlar bu çerçevede çiziliyor. Ya da çizilmesi gerekiyor. Yani bunun dışında senin bir plan yapma şansın yok. Ha, var, suistimal edersen var. Yani, burada bir sıkıntı mı var?
--- Gerçekte, burada bir sıkıntı, hem de büyük bir sıkıntı var. Adam, bulunduğu mevkii bakımından, yüksek konumda. Adama bakıyorsun...(Farklı örnekler veriyor) Aslında, insanları başkalaştırma var. Gerçekten yüksek bir mevkiin, makamın varsa, sıkıntı yok. Halk isen…
--- Yani yasa eşit uygulanmıyor?
--- Uygulanmıyor.
--- O zaman uygulamada sorun var?
--- Evet, uygulamada var!
--- Peki, şimdi sen, hani seçimde de kendini Meriç Bora olarak kamuoyunun önüne çıkaran, bir başka deyişle, siyasi kimliği ile değil, kendi kimliği ile ortaya çıkan ve farklı kesimlerden de oy toplayan birisi olarak, ayrıca gençsin ve seninle bu söyleşiyi de bütün bu nedenlerle yapıyorum zaten, bu konuda ne önerirsin? Yani yerel İnternet sitelerinde, bu konularda, çok ağır hakaretler içeren atışmalar var; biliyorum. Çok berbat bir dil var. Bunun da kimseye bir faydası yok, açık söyleyeyim.
--- Bu, sadece, bana göre, arada kendisine rant sağlamak isteyenlerin önünü açmaktır; bu didişmemiz, bu tartışmamız, bu birbirimize hakaret etmelerimiz. Ben sana hakaret ediyorum, sen bana hakaret ediyorsun, arada işini yapan yapıyor. Yine vatandaş mağdur. Yine vatandaş sıkıntılı. Yani olan yine vatandaşa oluyor. Aslında, şunu söyleyeyim, yani Datçalı olarak, Datça’da doğduğum büyüdüğüm için bunları söylüyorum...
--- Bunları kastettiğini biliyorum.
--- Gerçekten, yapılan işlemler, ne bileyim, eylemler, tartışmalar, itirazlar... bunlar, gerçekten, fikir alışverişi yapılarak olsa, ben bütün bunları yerlilere anlatırım, bir şekilde. Aslında olay, tamamen bilgi aktarımından geçiyor. Sen meydana çıkmışsın ama niye çıkmışsın? Bunu adama anlatamıyorsun; anlatman lazım. Düzgün bir dille, anlayacağı bir dille.
--- Bir şeyi protesto etmek için meydana çıkılmış. Özünde haklı olabilir.
--- Olabilir. Ama Datça’daki adam şöyle düşünüyor; bunlar, diyor, entel, dantel takımı. Bunlar her şeyi protesto ediyor, diye, düşünüyor. Ama onların aslında, özünde neyi protesto ettiklerini, araştırmıyor. Özünü bilmiyor.
--- İletişimde bir problem var yani?
--- İletişimde bir sıkıntı var. Bunu da ben Meriç Bora olarak, bir Datçalı olarak, tekliflere açığım, çözümüne yardımcı olmaya açığım, her zaman.
--- O zaman, bu, yalnızca senin düşüncen değil; böyle düşünen bir insan kesimi var?
--- Böyle düşünen bir insan kesim olmaz mı? Var elbette. Gerçekten insanlara açıklandığında yani, Datça'nın halkının %90’ı böyle düşünüyor.
--- Oturulup konuşulması lazım, tartışılması lazım.
--- Kesinlikle!
--- Peki, şimdi şunu sorayım, hani MUÇEV diye bir sorun var Datça'da; yani esnaf kesimi bundan memnun mu ? Sanırım, önceden, her işletme kendi önündeki yeri belediyeden kiralıyordu. Nitekim Palamutbükü’nde böyle bir olay var. Şimdi bu kiralama işini, bir şirket yapıyor. Elimde şu an rakamlar yok, bu nedenle rakamsal bir şey söyleyemem. Sahildeki esnafların, önlerindeki yerleri MUÇEV’den kiralama konusundaki duyguları nedir? Senin de limanda, apartın var ya, onun için soruyorum. Geçen yıl 60 TL. civarındaydı m2’si galiba. Bunu da müşteriye yansıtıyor. Yani bunu zorunluluktan mı kabul ediyor? Memnuniyetle mi kabul ediyor? Ya da yahu zaten bizim için değişen bir şey yok, biz öteden beri hep bu kıyılar için para ödüyoruz mu diyor? Ne diyor?
--- Bence esnafın durumu da zor. Şimdi bu pandemi var. Adam ne yapsın? Verdiği yemeğe mi zam yapsın? Oraya masa sandalye attı diye işgaliye mi ödesin? Ondan sonra gitsin, vatandaşa 12 ayda 3 ay iş yapacak, onu mu hesaplasın? Adam, düşünce olarak ne diyordur? Ben bunu empati yaparak söylüyorum; bir esnafla MUÇEV konusunda doğrudan konuşmadım, hani yalan söylemenin anlamı yok. Ama adam şimdi ne diyordur, ben bir Datçalı olarak düşünüyorum, ee diyordur, biz buraya atıyoruz masayı sandalyeyi; bu parayı vereceğiz; böyle düşünüyordur. Bunun başka bir açıklaması yok. Hani buradan bir gelir elde edeceğiz, bunun bedeli gibi değerlendiriyordur
--- Anladım.
(Devam edecek)
02.05.2021/Datça/Mehmet Erdal
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!(4)
(Datça'nın gençlerinden Meriç Bora ile yapılan söyleşinin dördüncü bölümü)
KARGI KOYU, GEBEKUM, ALAVARA... DATÇA NEREYE GİDİYOR?
--- Şimdi şunu soracağım; hani Gebekum’da Güllük yolu üzerinde bulunan kıyıların MUÇEV üzerinden kiraya verilmesi ve Kargı koyunda 128 dönümlük bir yerin satılması olayı var ya, şimdi de şunu öğrendim; şu karşıda, Kumharımı bölgesinde 80 küsur dönümü bulan iki büyük parsel Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından satılıyormuş. Şimdi, bu konuda farklı düşünceler var; ben bunu biliyorum. Farklı yerel İnternet sitelerinden de izliyorum. Senin gözünde, bu olay nedir? Nasıl yaklaşmak gerekir olaylara?
--- Bu konuda çok düşündüm, günlerce; kafa yordum. Ben bu konuda şöyle düşünüyorum: turizm çerçevesinde değerlendirmek istiyorum, olayı. Datça’nın şu andaki en büyük gelir kaynağı turizm arkadaş. Şimdi sen oraya oteli yaptın, verdin; kime gidiyor? Kime gidecek bu yer? Oteli kim yapacak? Sahibi kim olacak?
--- Söylenti muhtelif.
--- Muhtelif. Şimdi adam oraya oteli yapacak. Koca koyu çevirecek. Yukarıdan. 128 dönümün hepsine inşaat yapmayacak. Yapamaz zaten. Ama orayı çevirecek. Her şey dahil sistemini getirip oturtacak. Araba filosunu gidip İstanbul'dan kiralayacak, gıda malzemelerini Datça dışından alacak. Sistem, her şey dahil. Marmaris'te, Bodrum'da neden ufak esnaf bitti? Turizmdeki her şey dahil sisteminden. Ayrıca, o 128 dönümde yapılacak inşaat, o 128 dönüm ile sınırlı kalmaz. Ondan sonra İnceburuna kadar, Alavara’ya kadar gider. Alavara’da bir otel yapılır. Koylar gider. Marmaris'te şu an esnaf 5 odalı, 6 odalı apartını saatlik vermeye başladı, bunu biliyor muyuz?
--- Farklı amaçlar için.
--- Evet, farklı amaçlar için. Çünkü, esnaf para kazanamıyor. 5 yıldızlı otel var. Adam, bin lira, her şey dahil yapıyor. Datça'nın zaten bir butik yaşamı var. İnsanlar buraya butik olduğu için geliyor. Müşteri büyük otel istese Bodrum'a gider, Antalya'ya gider, Marmaris'e gider. Yani şunu hiç sormuşlar mı?, Marmaris'teki, Bodrum'daki yerli halkla oturup bu konuyu konuşmuşlar mı? Kardeşim, büyük otellerin size faydası var mı?, diye. En fazla gidersin, otelde çalışırsın, 2 bin TL. maaş alırsın. Datça'da, çalışma potansiyeli olarak, herkes eleman arıyor, Yaz için konuşuyorum. Datça'da iş arıyorum desen tamam, herkes sana iş verir. Eleman bulmak, ciddi sıkıntı.
--- Buradaki sıkıntı şu mu? Datça’nın gerçekliğine uygun bir yapılaşma planı yok. Ankara'da oturuyorlar ve Datça ile ilgili karar veriyorlar.
--- Evet, Datça’nın gerçekliğine uygun olmayan bir yapılaşma var. İkinci olarak, zaten bu yapılaşma öncesinde, insanlar, buraları, yani bu koyu aldılar, ettiler… Rant da var abi, rant!.. Türkiye'de şu an özelleştirme yapılan yerlerdeki bütün inşaatlarda rant vardır bir kere, %99'unda. Adam önceden geliyor, çünkü haberi var; Hasan’ın, Hüseyin’in, Mehmet'in tarlasını topluyor; dönümünü 1 milyona alıyor. Bundan 3 ay sonra zaten buraya imar gelecek, diyor. Bekletelim, deyip, 3 ay sonra 5 milyona satıyor. Adam 20-30 milyon TL'yi koyuyor cebine, eyvallah. Ondan sonra, halk, benim oğlan oraya işe girsin, 2 bin TL. maaşla çalışsın, deyip duruyor. Hasan, diyor, benim oğlan oraya girsin, 3 bin TL. maaş alsın. Yani bu, tamamen Datça’yı bitirmektir.
---Yani ben paylaşımlarda görüyorum, küçük-büyük otel yapılsın, benim çocuğum iş bulsun diyen bir kesim var.
--- Onu diyen kesim gelsin, oturalım, hep beraber, yani çocuğunun işe ihtiyacı varsa, Datça'da kaç tane esnaf var? Eğer, sadece çocuklarına iş bulamadığı için bu özelleştirmeyi destekliyorlar ise, oturalım esnaflar olarak aramızda bir karar alalım; hepimiz iş veririz yani. Tutarız bir ucundan. Yani büyük işletmelere, büyük şirketlere Datça'yı ranta vermemizin bir manası yok. Yarın, oraya yapılacak işin dönüşü de yok. O iş öyle gidecek, uzayacak. Ama bazı insanlarda şöyle bir şey de var; insanlar oraya bel bağlıyorlar. Otel yapılsın ki benim oraya da imar gelsin diyorlar. Burada büyük yanlış var. Yalnızca oraya otel yapılınca mı senin oraya imar gelecek? Bu nasıl bir mantıksızlık ya?
--- Aslında, başka tür bir imar planını mı savunmak gerekiyor, burada?
--- Zaten, ben şöyle söyleyeyim, köy yerleşim yeri içerisinde, büyük evler yapılmalı, müstakil evler yapılmalı. Şimdi, vereceksin abi, doğaya zarar vermeden prefabrik evler yapma iznini... Prefabrik yaptır, bungolov yaptır. Yaşam alanı yaptır. Ama şimdi sen gidip köy yerleşim alanına, kanunda bir açık var, diye, gidip mütaahitin oraya 4-6-8 tane 1+1 yapmasına, bunun böyle olduğunu bilmene ve görmene rağmen izin veriyorsun, o belgeyi imzalıyorsan ya kardeşim; yapma kardeşim, Datça bitiyor, başka bir şey değil. Ha köylere 1+1 yapmışlar, ha gidip Kargıya otel yapmışlar. Bence aralarında fark yok. Bu ikisinin arasında hiç bir fark yok.
--- Sonunda Datça betonlaşıyor.
--- Evet, betonlaşıyor.
--- Yaşama uygun mu, değil mi, sorulmuyor?
--- Sorulmuyor. Kesinlikle. Vatandaş olarak da şunu düşünüyor, sen, ona, diyor, ses çıkarmadın, 1+1’lere, ama gidiyorsun, öbürküne, yani Kargı’ya yapılacak otele ses çıkarıyorsun, diyor. Siyasi düşüncen şu olduğu için sen bunu böyle yapıyorsun, diyor. Sen bu nedenle oraya otel istemiyorsun, diyor.
--- Haa, bak ben bunu bilmiyordum.
--- İnsanlar bunu bana söyledi. Kardeşim, dedim, ben 1+1’e de karşıyım. Bu konunun muhabbeti de insanları bu konuda sıkıntıya soktu. 1+1’ler köylerin doğasını bozdu. Ama insanlar, şimdi otele itiraz edince, diyorlar ki, zaten senin düşüncen belli …
--- Altında siyasi neden arıyorlar. Aslında, siyasi değil.
--- Siyasi değil. Datçalı olduğumuzdan. Ben 1+1’lere olduğu gibi otele de karşıyım. Bunu da belirttim, insanlara.
--- Peki, Datça nereye gidiyor, şu durumda?
--- Bu Datça, ben söyleyeyim, önümüzdeki, çok uzun değil, 10 sene, Marmaris gibi ya da Marmaris'e yakın bir yapılaşma olur. Zaten o zamana kadar her taraf peşkeş çekilir, ona buna. Oteller yapılır, büyük oteller yapılır. Küçük esnaf mağdur olur. Ondan sonra, yine büyük şirketler kapar, geliri alır. Senin, benim oğlum da, işte, gider, onların iş yerlerinde 2 bin TL. maaşla çalışır. Bu olur yani.
--- Peki ne yapılmalı? Gidişat böyle. Ne yapılmalı, sence?
--- Kesinlikle, bu olaylara dur denilmeli. Ya da aslında şöyle bir durum var; halkın oylamasına sunulmalı. Her şey bugün halkın oylamasına sunuluyor, bu da halkın oynamasına sunulsun; halk istiyor mu istemiyor mu sorulsun. Yani en azından, isteyen olursa da sonucuna katlanır, istemeyen olursa da sonucuna katlanır. Ortak bir çözüm bulunmuş olur.
---Yani halkın görüşü esas alınmalı o zaman.
--- Kesinlikle, esas alınmalı.
(Devam edecek)
05.05.2021/Datça/Mehmet Erdal
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!(5)
(Datça'nın gençlerinden Meriç Bora ile yapılan söyleşinin beşinci bölümü)
YEREL YÖNETİMİMİZE DAİR!
--- Peki, daha somut sorayım: yerel yönetimimize, bir puanlama yapsak, ne puan verirsin?
--- Yerel yönetim, bence, şu anda, Datça'da çok yetersiz. Gerçekten yetersiz. Yani, yerel yönetim kaynaklı da, genel yönetim kaynaklı da rant var; insanlar bundan sıkıntılı. Yani bugün eleştirdiğin adamın yaptığının aynısını yapıyorsan, sen de o adam gibisindir, benim gözümde. Hiçbir farkın yoktur. Bu CHP olur, AKP olur, hiç önemli değil. Burada partileri değil, yönetimleri tartışıyoruz.
--- Ankara'yı AKP olarak değil, merkezi yönetim olarak, Datça'yı da CHP'li Gürsel Uçar olarak değil, yerel yönetim olarak kabul ediyoruz ve öyle adlandırıyoruz; şahsen ben olaya böyle bakıyorum.
--- Örnek vereyim, bu mecliste 15 tane meclis üyesi var, bu 1+1 olayına karışmayan kaç meclis üyesi var? Madem sen Datça'yı gerçekten koruyorsun, Datça'yı seviyorsun, neden yapıyorsun, bunu? Yani velhasıl…
--- Sokaklarda bazı isimler dolaşıyor, ben de biliyorum ama…
--- Araştırılsın. Komisyon kurulsun.
--- İsimler veriyorlar. Yayınlayayım mı, diyorum, hayır, diyorlar. Korkuyorlar. O zaman, ben de hiç bir şey yazmıyorum elbette. Açık söyleyeyim…
--- Ben, özellikle isim söylemiyorum.
--- Söyleme zaten.
--- Mecliste 15 tane üye var. Bakın, araştırın, bu 1+1 meselesinde, bunlar ne yapmışlar? Ne etmişler? Neyin ucundan tutmuşlar? Bakın, ne rol üstlenmişler? Orada Kargı’yı savunuyorlar ama, bu 1+1’i yapanlar, bunların arasında var .
---Tutarsızlık.
--- Tutarsızlık, yani. Bu rant olayıdır. Ben şöyle düşünüyorum; demek ki, orada çıkarı yok, onun için oraya karşı çıkıyor. Ben öyle düşünüyorum. Bu 1+1’leri yapmak da Datça’ya zarar veriyor, Kargı Koyu’na otel dikmek de zarar veriyor. Farkı yok. Bu işleri özverili yapmak önemli. Halkın seçtiği ve güvendiği insanların her zaman örnek olması gerektiğine inanıyorum. Ben yurt dışında da yaşadım. Bir bölümü ayırmışlar Bungalov tipi evlere, bir bölümü ayırmışlar Prefabrik evlere, bir başka bölümü ayırmışlar bir başka tip evlere… İmarlaşma, aslında böyle olur. Bakıyorsun Datça'ya, her taraf her yerde. Derelerin içini de doldurmuşlar, evle. Yarın büyük yağmur yağsa, bütün evler su altında.
--- İzmir’de, İstanbul’da basıyor, zaten.
--- Buraları da basacak. Bakın derelerin olduğu yerlere… Çok değil 5-10 yıl önce dere olan yerlerde şu an evler var. Bunlara, kim, nasıl ruhsat veriyor? Hiç sorgulamıyorlar mı? Yani birisini gönderip, yahu kardeşim, burada dere var, demiyorlar mı? Ruhsat veremeyiz, demiyorlar mı? Bakıyorsun, dere var, 3 gün sonra bina dikilmiş.
--- Yani, hakikaten, bu fen işleri ya da imar bölümü, her kim yetkiliyse, gidip ruhsat verilecek yeri incelemiyor mu? Tapuya mı bakıyor, sadece?
--- Ya herhalde tapuya bakıyor ya da…
--- Tapu varsa veriyor.
---...tapu varsa veriyor. Ne bileyim, sonuçta böyle şeyleri araştırmak gerekir. Yani şimdi bakmayın insanlara, İnsanlar çabaladı mı, 3-5 bir şeyler yapabiliyor. Peki, bir süre sonra? Kriz geldi mi, su bastı mı, o evler yıkıldı mı, yerine yenisini yapamaz.
--- Yapma şansı yok
--- Yapma şansı yok.
--- Evet, dediğin doğru. Yani sen musluğun başında değilsen, akarın yoksa, işin bitik, ben söyleyeyim.
--- Kesinlikle.
--- Şimdi, biz emekli maaşıyla, ne yapabiliriz? Elimizdeki evi kaybedince, ayvayı yedik.
--- Alınmaz, alınmaz.
--- Elimizdekini korumak zorundayız.
--- İnsanlara kesinlikle bunu anlatmaya çalışıyorum, ama bir kısmı anlıyor, bir kısmı anlamıyor. Şimdi, mesela Kargı muhabbetinde, yerli, örnek veriyorum, adam tarlasını satmış, 1 milyona, adam almış aynı tarlayı 5 milyona, 6 milyona. Şimdi adam imar bekliyor, 15 milyona satacak belki, aynı yeri. Ama bakıyorsun, alan adam aldığı yeri satıncaya kadar, ilk satan, elindeki 1 milyonu bitirmiş, şimdi o sattığı yerde maaşla çalışıyor. Bundan kötü bir şey var mı?
--- Peki gençler bu konuda ne düşünüyor? Yani babaları satıyor genelde de, işin doğrusu. Hani, şey deniyor, çocuklar babalarını zorluyor, düğün yapacağım, araba alacağım, şunu yapacağım, bunu yapacağım diyerek…
--- Şimdi, yeni nesil daha çok bilinçlendi geçmişe göre. Yani mesela ben kendi adıma konuşayım, benim babamgil de zamanında satmış mı satmış; ama adamlar bazı şeyleri yapabilmek için satmışlar. Gerçekten, benim peder, iş kurayım, diye, satmış. Ama işleri rast gitmemiş. O zamanlar, 2001 krizinde, özellikle, sıkıntı olmuş. Ama mesela ben kendi adıma konuşayım, benim borcum yok. Çok param var mı? Yok! Ama kimseye borcum da yok. Yeri geliyor tarlada çalışabiliyorum. Hayvanlarıma bakıyorum. Yeri geliyor, apartımla ilgileniyorum. Yaz’ın pansiyon şeklinde kiraya veriyorum, geçimimi böyle sağlıyorum. Kimseye muhtaç mıyım? Değilim. Kafam rahat. Malım, mülküm, tarlam eskisi gibi yok ama 1-2 şey var. Allah'a şükür. Satmayı düşünür müyüm? Düşünmem. Ama turizme kazandırmayı düşünürüm. Ne bileyim, mesela şimdi benim Kızılbük’te bir yerim var, imar yok. Olmasın varsın. Her yerde imar olacak diye bir şart yok. Sonuçta evimiz barkımız var. Ama oraya kıl çadır koyarak, doğaya zarar vermeyecek bir işletme yapmak isterim.
--- Yani sen şimdi bunu yaptığına göre, insanlara elinizdeki malı mülkü satmayın mı diyorsun?
--- Yani satan sattı aslında, çok bir şey kalmadı, ama bundan sonra…
--- Zararın neresinden dönersen kardır, denir ya…
--- Kesinlikle zararın neresinden dönersen kardır. En azından, çoluğuna çocuğuna bir tarla bile bıraksa, ileride yapabilecek gücü olur. İmar gelir, güzel bir imar gelir, çocuğu, en azından oraya kafasını sokacak bir ev yapar. Ben gerçekten bu halkın daha çok mağdur olmasını istemiyorum. Halk gerçekten çok mağdur oldu. Bu da bilinçsizlikten oldu. Halka gidip anlatmadılar. Adam bakıyor, rantı var, çağırıyor, gel kardeşim anlaşalım, diyor. Yerin değeri 1 lira, vereyim 3 lira diyor. Veriyorlar. Sonra başkası ona bakıyor, Ahmet, diyor, 3 liraya veriyor, o da 3 liraya veriyor. Adamın para bitiyor, imar geliyor, adam açıkta kalıyor. Yani o an, kimse bak kardeşim buraya bir ay sonra imar gelecek, demiyor. Böyle zihniyet de yok. Kimse durumu açıklamıyor adama. Adam, parayı koyayım cebime, bakayım durumuma, diyor. Herkes o kafada.
--- İşin doğrusunu kimse söylemiyor halka. Ne bileyim, belki belediye, bak kardeşim, şöyle bir gelişme var 3 ay sonra, 5 ay sonra, neyse, biz böyle bir planlama yapıyoruz, dese. Yani benim temel eleştirim, belediye bazı konularda Kızlan’a, Emecik’e, Karaköy'e, Yazı’ya, Yaka’ya, Cumalı’ya... gidip, işin doğrusunu söylemeli halka. Böyle bir gidişat var. Biz belediye olarak, bu konuda şöyle bir şey düşünüyoruz. Planlama yapmak istiyoruz. Siz ne önerirsiniz arkadaşlar?, demesi lazım, açıkçası.
--- Demesi lazım.
--- Bu, bence, yapılmıyor. Sadece, biz yaptık, oldu, deniyor. Senin ne yaptığını, kim biliyor? Kimse bilmiyor.
--- Herkes kendinin derdinde. Belediye yukarıyı eleştiriyor, yukarısı belediyeyi eleştiriyor. Ama olan yine vatandaşa oluyor. Her zamanki gibi… Bu eskiden beri, hep böyle. Hala böyle devam ediyor. Gerçekten CHP olup da güzel çalışan belediye yok mu? Var! Var! Ne bileyim Ankara Belediyesi var. Gerçekten çok güzel çalışıyor. Adam, mesela, tamam sağ kökenli ama, kimse, CHP’deki adam da onun sağ kökenli olduğunu düşünmüyor. Neden? Çalışıyor.
--- Eskişehir’de Yılmaz hoca var.
--- Eskişehir var, Yılmaz hoca 90 yaşlarında, Avrupa'dan fonlar alıyor, ne bileyim, Eskişehir'i bataklıktan çıkardı, koca bir şehir yaptı. Yani hoca, Eskişehir'e bu kadar bir şey yapabildi ise, bizim Datça'ya bunun 5 katı daha çok şey yapmak lazım. Niye? Yarımada. Üç tarafı denizlerle çevrili. Turizmi var. Yani doğası var, nemi yok. Yani, ne bileyim, fonlar sağlayıp, Datça’ya çok daha güzel şeyler yapmak lazım. (Eliyle, ekilmemiş durumdaki tarlaları gösteriyor.) Yani şu tarlalara bak, şu tarlaların hepsi boş. Yani en azından buraları ektirsek, biçtirsek, bir şeyler yaptırsak, yani bunlar tamamen denemekten geçiyor. Tamam, yaptırmıyorlar, diyebilirsin. Ama gerçekten bir insanın isteyip de yaptırmayacağı hiçbir şey yok. Bu, tamamen istemekten, içten gelen bir şey.
--- Yani, yönetimde bir sıkıntı var?
--- Herkes kendinin şeyinin derdinde. Sen desteklemedin mi seni dışlıyorlar, Ahmet desteklemedi mi Ahmet'i dışlıyorlar. Yani sürekli bir oluşum var. Ankara'da, İstanbul'da olduğu gibi bir oluşum var; bu oluşumun içerisine dışarıdan kimseyi sokmuyorlar.
--- Özde bir fark yok yani?
--- Evet, özde bir fark yok.
(Devam edecek)
09.05.2021/Datça/Mehmet Erdal
DATÇA'DA GENÇLER DE VAR!(6)
(Datça'nın gençlerinden Meriç Bora ile yapılan söyleşinin altıncı ve son bölümü)
BEN BELEDİYE BAŞKANI OLSAM!
--- Peki başka ne demek istersin?
--- Yani ben şöyle söyleyeyim, Kargı’nın imara açılması konusunda; Kargı, imara açılabilir, abi. İmara açılmasında bir sıkıntı yok bence.
--- Gürsel bey de, hani Kargı’da yaptığı konuşmanın bir bölümünü yayınlamıştım, imara acılmasın, demiyor.
--- Ama imar planını ona göre çizsinler. Gerekirse tekrar imar planı versinler. Oranın doğasına uygun, minimum betonla yapılaşmaya açsınlar. Bungolov türü yapsınlar. Doğaya zarar vermesinler. Ne bileyim, oraları kazmasınlar, yıkmasınlar. Tepeleri indirmesinler. Yani onun altında ne olduğu da belli değil. Kral mezarlığı mı var? Ben Kargı'nın yerlisine sordum, adam diyor ki, orada kral mezarı var. Bunlar milli servet.
--- Tarihi bir yer.
--- Tarihi bir yer. Ben oranın dokusunun bozulmasına karşıyım. Ama, kardeşim, illa yapacağım diyorsan, Bungalov yaparsın. Ne bileyim turistik bir şey açarsın. Doğal dokusuna uygun olarak yaparsın.
--- Sen Belediye Başkanı olsan, nasıl yapardın?
--- Ben Belediye Başkanı olsam, ilk başta, yukarının muhabbeti olmadan, halka imar verirdim. Yahu, bu halk ne çektiyse imarsızlıktan çekti.
--- Gürsel Bey, ben bir yıl önce önerdim Ankara'ya, ama onaylamıyorlar, diyor.
--- Bir yıl önce neden öneriyor? 10 yıl önce önerse idi. Yani, CHP, Datça'da kaç yıldan beri yönetimde? 15-20 yıl var.
--- Soytok’dan beri değil mi?
--- O zamandan beri hiç biriniz mi bunu göndermedi ya? Tamam sen daha yeni göndermiş olabilirsin, inanırım, ama yıllardır bunu kimse mi göndermedi ya? Halkın mağduriyeti bu kadar mı görmezden gelinir? Herkes bangır bangır bağırıyor. Sen, zamanında, imar planlarını çizip verseydin, bu kadar kaçak yapı da olmazdı. Yapılaşma da daha güzel olurdu. Altyapı da yeterli olurdu. Her şey güzel olurdu.
--- Yani görevlerini yeterince yapmadılar o zaman? Geçmiş yönetimler anlamında söylüyorum…
--- Yapmadılar. Daha doğrusu bir taraftan yaptılar, bir taraftan yapmadılar. Ya görmediler ya da görmemezlikten geldiler. Ya da bazı şeylere baş eğdiler.
--- Bunu ben de eleştiriyorum. Buna hukukta, görev kusuru/hizmet kusuru diyorlar. Yani bir yerde halkın bir şeye ihtiyacı var ve o halk bu ihtiyacının karşılanmasını istiyor; bu kamunun görevi iken kamu bu görevi yerine getirmiyor ise kamunun başındakiler görev kusuru/hizmet kusuru işlemiş demektir. Bunu böyle söyleyebiliriz. Merkezi ya da yerel yönetim, hangisi ya da her ikisi, bu kusurları nedeniyle suç işlemiş, demektirler.
--- Yani bunu yapma konusunda belediyenin parası yoksa, bu konuda kampanyalar düzenlesinler, halkımıza bakmayın, istenildiğinde 50 TL., 100 TL. verir bağış olarak.
--- Belediye Başkanı öyle diyor, zaten; bu planları çizmek, paraya bağlı şeyler, diyor. Para yok, diyor.
--- Tamam işte, bunu halka dediniz mi? Kampanya açın? Eğer Datça için bir şey yapılacaksa, kampanya düzenlensin. Ben koşturuvereyim, ben yardım edeyim. Ama ben gidiyorum bugün bir konuda belediye başkanı ile görüşmeye, tamam, Kargı hakkında gittim mesela, yanına. Bana dediği, Meriç, biz hukuki süreci başlattık, bir şey olursa, ben seni ararım. Ya bir Belediye Başkanı bu kadar küçük düşünmemeli. Belki diyemez, konumu itibariyle, hani şöyledir böyledir... Ama orada, bana, Meriç şöyledir böyledir, diye bir şeyler söylemeli. Herkes keyfine yani…Cumhuriyet Meydanı'nda Kargı için konuşan milletvekilinin yanındaki kişi, burada 1+1’i yapan kişi. Millet bakıyor, gülüyor. Bak bak, diyorlar, yanındaki adama bak. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık muhabbeti var ya, aynen öyle.
--- Peki, ekleyeceğin, bir şey var mı?
--- Ben her zaman şunu söylüyorum: bir şey yapacağın zaman halkın da fikri alınmalı. Bu imar gelecek. İmar olmasa, hiçbirimiz evde yaşayamazdık. Ama ona göre imar gelmeli . Datça’nın doğası giderse, bir daha geri gelmez. Kardeşim yapılsın, SİT bölgesine de konut yapılsın, ama ona göre yapılsın, havada yapılsın. Yere beton atılmasın. Yüksek olsun. Ne bileyim insanların yaşayabileceği bir yaşam alanı olsun. İlle de lüks olması gerekmiyor. Beton olmayan ama lüks olan binalar da var.
--- Antalya’da ağaçlara yapmışlar.
--- Evet, işte ben böyle istiyorum. Bunu söylüyorum. Yapılaşma olsun, can kurban, ama insanları da yok tarlana imar gelecek, yok şöyle olacak diyerek farklılaştırmamalı. Ben insanların farklılaştırmasına karşıyım. İnsanların elindeki malına mülküne bir şey yaptırılmamasına da karşıyım. Eğer istenirse, bir orta yol bulunur…
--- Sence, bu yazının başlığı ne olmalı?
--- RANT MI? İNSANLIK MI?
--- Senin Konuşmanın özeti şöyle çıktı diyebiliriz: vatandaşına sormadan hiçbir şey yapma. Yani her konuda, mutlaka halka sor, diyorsun.
--- Yani vatandaşa sor. Aslında vatandaş neyin ne olduğunu biliyor. Orada dönen rantı da görüyor, ama en azından bu insanların, yani sonuçta senin ataların, ninelerin hep bu topraklarda yaşamışlar. Yani şu Datça'nın bu kadar bozulmasına, tamam bazı şeylere boyun eğiyorsun, eyvallah da buna bari boyun eğmeyin...
12.05.2021/Datça/Mehmet Erdal
(*) Bu söyleşi, 6 bölüm halinde Muğla Turnusol gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder