2022.02.05.YAZILAR (YOLA VE YOLCULUĞA DAİR)-9: EGE İZMİR'E, İZMİR ANKARAYA BAKAR (1)
YAZILAR (YOLA VE YOLCULUĞA DAİR)-9: EGE İZMİR'E, İZMİR ANKARA'YA BAKAR (1)
1975-76 kışında, 20 yaşında, Devrimci Gençlikçi olmuştum ama sorulduğunda ya da sol içi tartışmalarda, kendimi savunurken, daha çok, neye karşı ya da neye taraf olduğumu söylüyordum; “Sovyetler Birliği, ne 'Sosyal Emperyalist'tir' ne de Sosyalisttir”, “12 Mart'ta yenilenler ve ölenler maceracı değil, bize yürünecek yolu gösteren ağabeyler ve ablalardır”, “Okullarımızı faşistlere terk etmemeli ve direnmeliyiz”... gibi.
İdeolojik ve teorik bilgi birikimim, bundan ötesi bir söylem için yeterli değildi.
O kış, sol içi tartışmalar, asıl olarak, üniversitede ve öğrenci yurtlarında ezici üstünlüğe sahip olan Halkın Kurtuluşçusu arkadaşlar ile yapılıyordu; bu tartışmalarda, bazen, ayrım çizgilerimizin çok net olmadığı diğer "Cepheci" (Devrimci Kurtuluşçu) arkadaşlar ile birlikte aynı tarafta yer alıyorduk.
Mekan olarak çok uygun olduğu için İnciraltı Öğrenci Yurdunda ve bazen de Halkın Kurtuluşçusu arkadaşların kurdukları YDGD (Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği) ve İZOD'un (İzmir Orta Öğrenim Derneği) bulunduğu İkiçeşmelik'teki binada gerçekleşen bu tartışmalar, asıl olarak, 12 Mart dönemi devrimcileri ve Sovyetler Birliği üzerine idi. Ben, bu tartışmalarda, o kış, “taraftar izleyici” olarak bulundum.
Hep anımsarım, ki bu yazıları okuyan o dönemden arkadaşlar var ise onlar da anımsarlar, Halkın Kurtuluşçusu bir arkadaş vardı, bizim “İZOD Mustafa” olarak aramızda adlandırdığımız (*).
İkiçeşmelik'teki binada yapılan tartışmalarda, Mustafa, Halkın Kurtuluşunun "as oyuncusu" konumundaydı; o konuşmaya başlayınca, ben, içimden, yandık, derdim; şimdi, tartışma konusuyla ilgili (Halkın Kurtuluşundaki) yazıyı ya da Marksist klasiklerin hangisine atıfta bulunacak ise, o kitabın ilgili bölümünü, tastamam aktaracak. Mustafa'nın konuşması, o kadar ezberdi ve çok da uzun sürerdi.
Daha önceki bir bölümde de yazmıştım; o kış, İzmir'de, Devrimci Gençlikçiler olarak bizim sayımız, iki elin parmaklarıyla sayılacak kadar çok azdı. Dahası, birbirimizi yeni yeni tanıyorduk.
Bu öznel koşullarda, kafamıza takılan soruların yanıtlarını bulabilmenin en kolay yolu, çok doğal olarak, Kemeraltında, Harputlu İşhanı zemin katında bulunan Gençlik Kitabevine gidip, Devrimci Gençlik Dergisini dağıtan “abi”ye sormaktı; şahsen ben, öyle yapıyordum.
Alınan yanıtlar bazen yetersizdi bazen de tatminkardı ama yaşam, her yeni gün yeni soruları önümüze koyuyor ve haliyle, her gün bu soruların da yanıtlarının verilmesi gerekiyordu.
Sorulan sorulara kimseye danışmadan anında ya da bilahare yanıt verebilir hale gelmenin yolu ise okumaktan ve bilgi edinmekten geçiyordu.
İyi de, “alt yapısı” (bilgi birikimi) oldukça zayıf olan birisi (benim) için Devrimci Gençlik Dergisindeki yazıları ya da Marksist klasikleri okuyarak anlamak o kadar kolay değildi; hele hele, o kış, İzmir'de, çatışmaların (anti-faşist mücadelenin) odağı konumunda olan okulumuzda o çok "hareketli" geçen günlük yaşam içerisinde zaman bulup oportünizm, revizyonizm, anarşizm, goşizm, emperyalizm, sosyal emperyalizm, faşizm, sosyal faşistler... gibi o günlerde sıkça karşılaşılan ve dillere pelesenk olan kelimelerin ve kavramların anlamlarını okuyarak öğrenmek, içinde yer aldığım grubun öyle iddia edildiği gibi küçük burjuva anarşisti, goşist vb. olup olmadığının ya da dışımızdakilerin tam olarak nasıl adlandırılabileceğinin vs. vs... yanıtlarını bulabilmek, hiç kolay değildi.
Böylesi bir durumda iken, okulda yaşanan "rutin kavgaların" birisi nedeniyle tutuklandım ve ilk cezaevi günlerim başladı.
3 ay 10 gün süren o ilk cezaevi günlerimde, koğuşumuzda, benden önce ya da benden sonra tutuklanan pek çok sol siyasi tutuklu ile birlikte kaldım; GSB/Genç Sosyalistler Birliği, TKP/ML-Halkın Gücü, Halkın Birliği, Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, TDY/Türkiye Devriminin Yolu, DDKD/Demokratik Devrimci Kültir Derneği, DK/Devrimci Kurtuluş, Halkın Sesi (PX baskını sanıkları)...
Orhan Bakır (**) gibi bir devrimcinin de bulunduğu koğuşumuzda, ideolojik seviyesi ve teorik bilgisi en düşük olan kişilerden birisi de bendim.
Cezaevinden çıktıktan sonra, uygun bir zaman diliminde, bir eğitim çalışması yapılacağı, söylendi; İnciraltı Yurdunda, daha önceki bir bölümde de sözü edilen ve bir aydan biraz fazla devam eden o “eğitim çalışmaları” başladı.
40-45 gün kadar süren ve 11/13 kişinin başlayıp 9 kişinin tamamladığı bu “eğitim çalışması” süresince, çalışmayı yaptıran Ali (Alfatlı) abiye aklımıza takılan soruları da soruyorduk ama asıl yaptığımız, bazı Marksist klasikleri okumak ve anlayabildiğimiz çerçevede tartışmaktı.
Yanılmıyorsam, bu çalışmada, 10-11 civarındaki Marksist klasiğin bazılarını tamamen, bazılarını ise kısmen okumuştuk.
Hiç şüphesiz, bu kadar kısa bir sürede okunan bunca Marksist klasiğin tam anlamıyla anlaşılması mümkün değildi; bu çalışma döneminde, bize, asıl olarak, “Marksist Yöntem”in ne olduğu kavratılmaya ve öğretilmeye çalışılıyordu: Bir devrimci ya da aynı anlama gelmek üzere bir solcu, sosyalist Marks, Engels, Lenin ve diğer ustaların yazdıklarını ezberleyen ve papağan gibi aynen tekrarlayan değil, Marksist yöntemi kavrayan ve bu bakış açısıyla içinde yaşadığı toplumsal koşulları ve olayları irdeleyen, bilahare, bunları değiştirmeye çalışan kişidir.
Bu çalışmanın, bizim için çok yararlı olduğunu, söyleyebilirim
(Devam edecek)
(*) İZOD Başkanı, Mustafa Moroğlu: 24. Dönem CHP Milletvekili
(**) 18.10 1977 günü diş tedavisi için gittiği Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden arkadaşlarınca kaçırıldı ve 13.05.1980 tarihinde Elazığ'ın Karakoçan ilçesinde polisle girdiği çatışmada öldürüldü.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder