2020.05.18.BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ-2
Datça pazar yeri
İçişleri Bakanlığının genelgesi
Korona virüs salgını ile mücadele
Yasaklı Pazarcılar
Hiç yorum yok
BİR SAHİL KASABASI OLAN DATÇA'DA
PAZAR YERİ GÖRÜNTÜLERİ (2)
15 Mayıs Cuma günü akşamleyin,
halihazırda bahçıvanlık yapan bir arkadaşım aradı ve istersem,
bana limon verebileceğini, söyledi. Tamam, olur, gelirim, ama bugün
gelemem, yarın gelsem, olur mu?, diye sordum. Olur, dedi.
16 mayıs Cumartesi günü
sabahleyin 05.00'te kalktım. Yürüyüşümü yaptım. Duş,
kahvaltı derken saat 11.00'e doğru aradım. İskele tarafındaymış.
Belediyenin yanından Çevre Yoluna girdim; Kargı Yolunu takip
ettim, Hava Lojmanlarının oradan döndüm.
O yoldan gidip gelenler bilirler;
Seyir tepesinin oradan Gölet'in, Taşlık Plajının, Liman'ın ve
göz alabildiğine, Simi Adası'na kadar çarşaf gibi uzanıp giden
Akdeniz'in seyrine doyum olmaz. İşte, tam oradan geçerken bomboş
haldeki Taşlık Plajına gözüm takıldı. Aklıma, geçen yıl
bugünlerde, erken saatlerde bu plaja gelip denize girişimiz ve
şimdilerde İnternette dolaşan ''AVM'lere gitmek serbest, deniz
kıyısında dolaşmak ve denize girmek yasak'' esprileri geldi.
Gülümsedim. Bu akılları, kim veriyor, uygulayan da neden
uyguluyordu ki?
Arkadaşımı buldum. Bir poşet
dolusu limonu aldım. Baktım, elinde bir paket maske. Eczaneden,
tanesi bir liradan almış. Burnun üzerine gelecek yerinde teli var
mı, dedim; yokmuş. İktidarın, söylemlerinin aksine, Korona virüs
salgınına karşı ne ölçüde hazırlık yapılıp yapılmadığının
göstergesi (turnusolu) haline gelen bu maske olayı, hala sallapati
durumdaydı. Bunlar sağlıksız, tekstilde kullanılanlar sağlıklı
olanları, dedim; burnun üzerine gelen kısımda tel olacak ve o
teli bastıracaksın ki, oradan mikrop girişi önlenmiş olacak.
Ayrıldım. Yolda, bir arkadaşımın
marketinden gazeteyi aldım ve eve döndüm. Sonra, ver elini, pazar
yeri.
***
Belediye, 24 Mart'ta yayınlanan
İçişleri Bakanlığı'nın
genelgesinden sonra, bu genelge çerçevesinde, Cumartesi günleri
açılan İskele Mahallesi Halk Pazarı'nın 27 Mart'tan itibaren
Cuma ve Cumartesi günleri olarak iki gün açılmasına ve tek-çift
numara uygulamasına geçilmesine karar vermişti; bütün ülkede,
tekstil, züccaciye, deri çanta-kemer vb. satıcılarının tezgah
açmaları geçici bir süre yasaklanmasına karşın, tezgah açmaya
devam edebilecekleri söylenen sebze ve meyve satıcılarının
tezgahları arasında 3'er metre mesafe koyma kuralı
getirildiğinden, en uygun çözüm yolu olarak bu görülmüştü.
Çarşamba günü kurulan Özbel Köylü Pazarı da Salı ve Çarşamba
günleri olmak üzere iki gün açılacak ve aynı tek-çift numara
uygulaması orada da geçerli olacaktı. (Bir süre sonra, Belediye,
yaşanan bazı sorunlar nedeniyle, Özbel Köylü Pazarı'ndaki bu
uygulamaya son verecek, bir hafta tek numaralar, bir hafta çift
numaralar tezgah açacak, diyecekti.)
Yedi hafta süren bu uygulamanın
ardından, İçişleri Bakanlığı, yeni bir genelge yayınlamış
ve Belediye, yayınlanan bu yeni genelge (*) çerçevesinde,
uygulamayı yeniden değiştirmeye karar vermişti.
İçişleri Bakanlığı'nın yeni
genelgesinde, 24 Mart'ta tezgah açmaları yasaklanan pazarcıların
yeniden tezgah açmasına izin verildiği ama açılan her tezgah
arasında 3'er metre mesafe olması gerektiği kuralının devam
ettiği yazıldığından, Belediye, şöylesi yeni bir karar
almıştı: Yedi haftadır Cuma ve Cumartesi günleri açılan İskele
Mahallesi Halk Pazarı Cumartesi ve Pazartesi günleri açılacak ve
tek-çift numara uygulamasına devam edilecek; Pazar günleri
kurulurken, 27 Mart'tan itibaren Pazar ve Pazartesi günleri kurulan
Palamutbükü Pazarı ise yalnızca Pazar günleri kurulacak ama
tıpkı Özbel Köylü Pazarı gibi, her pazarcı, 15 günde bir
Palamutbükü Pazarına tezgah açabilecekti. (İçişleri Bakanlığı'nın genelgesinde, genelgeyi uygulayacak yerel
yönetimlere, uygulamanın üzerinde herhangi bir tasarruf yapma
hakkı tanınmadığından, yani, genelgede, çok açık bir biçimde,
tezgahlar arasında 3'er metre mesafe konulacak, denildiği için,
belediye, başka bir çözüm yolu bulamamış ve mecburen her yerde
tek-çift numara uygulamasına yönelmişti; halbuki, Korona virüs
salgını ile mücadele konusunda genel değil de lokal uygulama
yöntemleri geliştirilebilse ve bu çerçevede yerel yönetimlere
inisiyatif tanınabilse idi, örn: Datça'da, yöreye has uygulama
biçimleri geliştirilebilirdi. Şimdi, Datça'da yaşayan ve
Datça'nın içinde bulunduğu durumu bilenlerin aklına yatsın ya
da çok saçma gelsin, yerel yönetimler ve merkezi yönetimin yerel
kurumları, isteseler de istemeseler de bu uygulamaları uygulamak
zorunda kalıyorlar.)
***
İçişleri Bakanlığı'nın yeni
bir genelge yayınlayıp tezgah açmaları yasaklanan pazarcıların
yeniden tezgah açmalarına izin verileceği duyumları İnternette
yayılmaya (**) başladıktan sonra, 7 haftadır tezgah açamayan ve
haliyle, öfkeden, burunlarından soluyan pazarcılardan bazı
tanıdıklarım, kendi aralarında ve (bir kısmı ile söyleşi
yapıp, sorunlarını ve beklentilerini anlattıkları bu söyleşileri
31 Mart, 14 Nisan, 24 Nisan ve 28 Nisan tarihleri arasında
yayınlayan) benimle hızlı bir haberleşme trafiğine girmişlerdi;
Bu söylenti doğru muydu? Bu haberin doğruluğunu nereden
öğrenebilirlerdi?
Neyse, 8-9 Mayıs günleri durum
netleşmiş, İçişleri Bakanlığı'nın genelgesinin belediyeye
geldiği ve belediyenin, 11 Mayıs'tan sonra gerekli düzenlemeyi
yapıp duyuracağı belli olmuştu.
Bu kez, yasaklı olup da yeniden
tezgah açacak pazarcılar açısından bu düzenlemenin ne tür
yapılırsa en iyi olacağı üzerine bir haberleşme trafiği
başlamıştı. Sonunda, 11 Mayıs günü öğle saatleri civarında,
belediyenin, yeni uygulamayı İnternete koyarak, kendi sayfasından
duyurduğu görüldü.
Belediyenin duyurduğu (yukarıda
anlatılan) uygulama biçiminden memnun olmayan ve hoşnutsuzluk
ifade edenler vardı ama alternatif olarak birbirlerine
dillendirdikleri düşünceleri, belediyeye çıkıp, belediyeyi ikna
edecek şekilde anlatacak kişi ya da kişiler kimler olacaktı? Bu
konuda gönüllü kişi bulmak, 25 yıl pazarcılık yapmış birisi
olarak yazıyorum, her zaman çok zordur; pazarcıların büyük
çoğunluğu, şu veya bu nedenle, belediyelere çıkıp, ortak olan
sorunlarını ve ne istediklerini anlatmakta çekingendirler. Topu,
sürekli birbirlerine atarlar ve birbirlerinin gözüne bakarlar.
(Ola ki içlerinden birileri gönüllü olarak ya da şu veya bu
nedenle kendini bu belediyeye çıkma işini yapmaya mecbur hisseder
ve belediyeye çıkar ise, hiç şüpheniz olmasın, dönüşte,
bazılarınca, kendisinin ya da bazılarının menfaatleri
doğrultusunda konuştuğu vb. vb. şeklinde suçlanır.)
11 Mayıs günü, Datça'da
yerleşik konumda olan üç pazarcı arkadaş, bu konuyu görüşmek
için belediyeye çıkmış ama alınan kararın ötesinde, kendi
aralarında konuştukları alternatif uygulama biçimleri konusunda
herhangi bir değişiklik yaptıramamışlardı.
***
İşte, 16 Mayıs Cumartesi günü,
bu uygulamaya dair yerinde gözlem yapabilmek ve yeniden tezgah açan
arkadaşlar ile sohbet edebilmek için pazar yerine gidiyordum.
Arabayı, PTT'nin arkasındaki,
şimdilerde fiilen otopark olarak kullanılan boş alana park ettim. Eskiden pazarın kurulduğu ama şimdilerde giderek ticari bir cadde
olarak öne çıkan sokak boyunca ilerledim. İş yerlerinin çoğu
kapalı, açık olanlarında ise iş yeri sahipleri iş yerlerinin
içinde, önlerinde ya da karşılarındaki banklarda oturuyorlardı.
Aralarında sohbet edenler de vardı. Sokak, ıpıssızdı.
Sokağın sonundaki balıkçı
kapalı ama önünde iki kişi, sandalyeleri maviye boyuyorlardı;
anlaşılan, 27 Mayıs ya da 1 Haziran'da açılacakları
söylendiğinden, hazırlık yapıyorlardı. Balıkçıyı geçtim,
90 derece açı ile sağa, yukarıya doğru yöneldim. Karşıdan,
tek tük, pazar alışverişi yapıp dönen kişilere rastladım.
İskele Mahallesi Muhtarlığının bürosunu geçince, daha AYDEM'e
varmadan, pazar yerinin girişindeki ilk tezgah sahibi arkadaşların
kurduğu çadırları gördüm. Yaklaştıkça, girişte, üzerinde
POLİS yazan demir bariyerler gözüme çarpmaya başladı.
Gerçekten, belediye, girişin düzenli olmasını sağlamak için bu
uygulamayı gündeme getirmiş ama ortalıkta düzenli girişi
sağlanacak herhangi bir kalabalık görünmüyordu.
Demir bariyerleri geçince, hemen
sol tarafta, kaldırımın üzerinde, bir zabıta ve iki özel
güvenlik görevlisi taburelerin üzerinde oturmuş sohbet
ediyorlardı; biraz ilerilerinde de bir kaç pazarcı...
***
Giyim, züccaciye,
deri-çanta-kemer vb. satan pazarcıların tezgah açtığı sokak
hiç alışık olunmadığı oranda ıssızdı. Halbuki, saat
12.00'yi geçiyordu ve ben bilerek gelişimi bu saate ayarlamıştım.
Hava çok sıcaktı ve belki onun da etkisi vardı, bilemiyorum; ben,
iki-üç saat kalırım ve bu da bana, ortalama/sağlıklı bir
gözlem yapmam için yeter diye düşünmüştüm.
Selam vererek, hayırlı işler
dileyerek, ayaküstü ya da 5-10 dakika yanlarında oturarak kısa
sohbetler yapıp, yavaş yavaş ilerlemeye ve dolaşmaya başladım.
Gerçekte, Datça'da, Korona virüs
salgını ile mücadele başladıktan sonra bile bir biçimde
gelenlerle birlikte oldukça çok yaşayan vardı. Sabah
yürüyüşlerinde sokak aralarında rastladığım arabalardan ve
bir de, büyük marketlerde tanık olunan kalabalıklara dair İnternetteki eleştirel içerikli paylaşımlardan anlıyordum, bu
durumu. Ama pazarda in cin top oynuyordu.
Sebze-meyve satılan bölüme
yöneldim. Evde elime tutuşturulan alışveriş listesine baktım,
acaba hangi tezgaha gidip almalıydım? Pazar alışverişlerini hiç
sevmem, bugüne kadar hep Sevda yapmıştır. Kadınların bütün
pazar yerlerini dolaşmalarını ve maydanozun, rokanın, dere otunun
vb. fiyatını dahi pazarlık konusu yapmalarını hiç anlayamam.
Yıllarca pazarcılık yaptım, kadınların bu huyunu hiç sevmem.
Benim bildiğim, alacağın ürünü beğendin mi?, üzerinde fiyatı
yazıyor mu?, tamam sorun bitmiştir; alırsın ya da almazsın.
Satıcı, müşterinin daimi müşteri olup olmadığına, kendisi
ile arkadaşlık, akrabalık, meslektaşlık vb. herhangi bir özel
durumu varsa ona bakar ve hesabı yapar. Ben, çoğunlukla bu
çerçevede hareket ettim.
Sebze-meyve bölümünde de gözle
görülür bir tenhalık vardı; hem satıcılar hem de alıcı
müşteriler açısından.
Baharatçıların bulunduğu
yerden sebze-meyve satan bölüme girmiştim, sağa doğru yöneldim.
Baktım, peynircilere varmadan, duvar kıyısında, genç bir kadın
satıcının tezgahı var, ona yaklaştım. Bu tezgahta çeşit daha
fazla idi. Satıcı kadını, benim tezgahtan yaptığı alışverişlerden tanıyordum. 2 kilo portakal, 2 kilo Golden elma, 4 baş
Sarımsak ve 1 kğ.800 gram gelen muz aldım. Dere otu ile kuru soğan
yokmuş. Kaç lira? Bana istediklerimi veren orta yaşlı ve
saçlarını arkadan bağlamış kişi, 28, artı 21 daha 49....eder
85 TL. dedi. Tamam, deyip çıkardım 100 TL'yi uzattım. Üzerini
aldım. Yürüdüm. Bir başka tezgahtan kuru soğan aldım; 3 TL.
Dere otunu bulamadım. Eyvallah. Yukarıdaki, zabıta kulübesinin
yanındaki kapıdan sebze-meyve bölümünden çıktım. Giyim satan
bölüme geçtim. Kapının tam karşısındaki havlu, çarşaf,
nevresim vb. ürünler satan arkadaşın tezgahına gittim. Oturduk.
Hal hatır sorma ve ardından ne olacak bu yeniden tezgah açmalarına
izin verilen pazarcıların durumu, muhabbeti başladı. Gören bir
iki arkadaş daha yaklaştı. Muhabbet derinleşti. Bugünkü
uygulamanın kendileri açısından yarattığı sorunlar üzerine
düşünceler dile getirildi; tezgahlar arasındaki boşluk nedeniyle
satılan ürünlerin güneşte kalmaları, müşterinin hem çeşit
bulamayacağını düşünerek hem de güneş altında yürümek
istememesi nedeniyle bu bölüme gelmemesi vb...Sebze-meyve bölümü
de bomboştu ama neler yapılabilirdi? Belediyeye neler
önerilebilirdi? Neden belediyeye gidilmiyordu? Belediye, İçişleri
Bakanlığı'nın genelgesi ortada iken başka neler yapabilirdi?
vb.vb... Muhabbetin sonlarına doğru ben artan fiyatlardan ve
yaptığım alış verişten söz ettim. Anlattım. Bazı sebze-meyve
satıcıları ile yakın ilişkisi olanlar, tanıdıklarına
seslendiler, portakal kaç lira?, elma kaç lira?, diye. Fiyatları
duyunca, bozuldum. Benim elma ve portakallar, alenen bana kğ. 9
TL.'den gelmişti. Bu işte bir yanlışlık var, git yeniden
hesaplat, dediler. Kalktım. Ulan, dedim, bu kadınlar, fiyat
sormakta ve bütün pazar yerini dolaşmakta haklılarmış. Resmen
aptal yerine konuldum. Yürüdüm. Alışveriş yaptığım tezgaha
vardım. Biraz önce alışveriş yapmıştım sizden, hele şunların
fiyatını bir daha hesaplar mısınız, kafam karıştı, dedim.
Kadın satıcı, tezgahın öbür tarafında; saçlarını arkadan
bağlayan orta yaşlardaki erkek geldi ve aldı elimdekileri, yeniden
tartmaya başladı; muz 27 TL.,Sarımsak 20 TL., etti 47 TL.; sonra
portakal ile elmayı tarttı, eder 73 TL. Döndü bana ve senden kaç
lira almıştık?, diye sordu; 85 TL. aldınız. Bu yaptığınız
ayıp, şimdi zabıtayı çağırıp tutanak tutturacağım, tezgahı
beğendim, malları beğendim, fiyat sormadım ve aldım, ama siz
resmen hile yapıyorsunuz. Bu oldu mu?...Özür üstüne özür, yok
kasıtlı yapılmamış da, yok olurmuş böyle yanlışlık
da...Kadına, sen beni tanıyorsun, aha şurada giyim sattım, sen
gelip alış veriş yapıyordun; ben böyle bir şey yaptım mı hiç?
12 TL. iade ettiler. Sinirlenmiştim. Yürüdüm. Çıktım
pazardan. Tamam hava çok sıcaktı falan filan ama öyle yoğun bir
müşteri de yoktu; anlaşılan o idi ki, bazıları, az satıştan
da bütün masrafları çıkarmak için bu tür alavere dalavere
yollara tenezzül ediyordu...Yazık. (Eve vardım, Sevda, muzlar
ekşimiş, köpürüyor, portakal ve elmada da çürükler var, dedi.
Anlaşıldı, kadınlar haklı, onların pazar alışveriş
yöntemleri konusunda tek söz etmemek gerekiyor. Bu tür
pazarcıların hakkından ancak onlar gelebilir.)
***
Bazı pazarcı arkadaşlar, bugün
böyle ise alışveriş, Pazartesi kimse gelmez bu pazara; o halde
pazartesileri gelmeye gerek yok!... Göreceksiniz, Pazartesi daha az
pazarcı tezgah açacak vb.vb... diye konuşmuşlardı; olabilir
miydi? En iyisi, Pazartesi günü de pazarı gezmek ve gözlem yapmak
gerekiyordu.
***
18 Mayıs Pazartesi günü yine
aynı saatte evden çıktım, arabayı aynı otoparka park ettim,
aynı yolu izledim; manzara aynı idi.
Pazar yeri girişine vardım.
Görünüm daha derli toplu idi. Belli ki, bugün tezgah açan
tekstil, züccaciye, deri çanta-kemer vb. ürün satıcıları,
Cumartesi günü tezgah açanların yaptığı hataları yapmamışlar,
çadırları birbirlerine yaklaştırmışlar ve böylece daha
gölgeli bir koridor yaratmışlardı. Yine tek tük olan müşteriler,
bu gölgelik yerlerden gidip geliyorlardı.
Selam vererek, hayırlı işler
dileyerek, ayaküstü hal hatır sorarak, sohbet ederek ilerledim.
Sevda'nın baharatçılardan alınacak bir siparişi vardı; baktım,
hiç bir baharatçı gelmemiş. Devam ettim. İki yıl önce
tezgahımı ve bütün ilişkilerimi devir ettiğim, benim yıllarca
tekstil ürünleri alıp sattığım yerden aynı ürünleri alıp
satan arkadaşın tezgahına vardım. Bugün akşama kadar burada
kalacak, hem ona yardım edecek hem de gördüğüm pazarcı
arkadaşlar ile sohbet edecektim.
Cumartesi günü tezgah açan bazı
arkadaşların kendi satışlarına dair söyledikleri abartılı
rakamlara dayanarak, bazı arkadaşlar, Cumartesi günü iyi iş
olmuş, bugün kimse gelip gitmiyor, diyor ve sızlanıyorlardı.
Yok, doğru değil, aynı durum söz konusu idi; en iyisi 500 TL.
almıştır, ya da o civarda...diyorum, ne ölçüde ikna edici oldu
ise...
Karşı tezgahlardan, gün boyu
gelen giden oldu, muhabbet ilerledi. Bir ara, bugün görevli ve aynı
zamanda pazar yerinden sorumlu zabıta amiri arkadaş gelip oturdu.
Mevcut durumun nedenleri ve olabilecekler konusunda karşılıklı
fikirler ifade edildi.
***
16 Mayıs Cumartesi ve 18 mayıs
Pazartesi günü sohbetlerden, pek çok pazarcının kafasının
karışık olduğu ve aralarında, belediyeye götürebilecekleri
somut bir önerinin oluşturulamadığı görülüyordu...
***
Zaman ise akıp gidiyordu. Haziran
ayı gelmiş ve normal Bağ-Kur, vergi, sigorta primleri, stopaj vb.
kim hangi ödemeyi yapıyor ise onun normal ödemeleri başlayacaktı.
(***) 16 ve 18 Mayıs günleri yapılan ciroları esas alır isek, bu
cirolar ile ne belediyenin işgaliyeleri, ne Bağ-Kur, ne arabaların
vergi borcu, ne 6 ay sonrasına ötelenen borçlar ne de Esnaf Kefaletten veya Halk Bankasından 6 ay sonra ödemeli alınan kredi
taksitleri ödenebilirdi.
Yanımıza gelen genç bir pazarcı
arkadaşa bir biçimde bunu anımsatıyorum; alacaklı olan düşünsün,
ben niye düşünüyorum ki?, diye cevap veriyor, gülerek...
18.05.2020/Datça
Mehmet Erdal
Notlar: (*)
Notlar: (*)
(**)
(***)
(18 Mayıs 2018/BirGün gazetesi)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder