23 Nisan 2020 Perşembe

2020.04.24. ESNAF, ÖTELENEN BORÇLARI ÖDEYEMEZ !

  Hiç yorum yok

     ESNAF, ÖTELENEN BORÇLARI ÖDEYEMEZ !
     Seyyar ticari faaliyet yürütürken ve geçimlerini bu yolla sağlamaya çalışırken, İçişleri Bakanlığı'nın 24.03.2020 günü gece yarısı yayınladığı bir genelge ile pazar yerlerine tezgah açmaları belirsiz bir süre için yasaklanan binlerce pazarcının genel ortalamasının halet-i ruhiyesini ve bilinçli/bilinçsiz 'çare arayışlarını' yansıtan ve önceki haftalarda yayınlanan ( Bknz: https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com ) söyleşileri okumuştunuz.
     Şimdi, yine bu yasaklı pazarcıların, ama daha dar ve bazı yönlerden, eşitlerine göre 'görece' farklı özellikler gösteren (hem pazarcılık yapan hem de bir iş yeri bulunan ya da bu işi aileden 'miras' gibi devir alan ya da aileden birisinin yanında çalışarak ya da bu işi yapan aile bireylerine özenerek kendine 'iş' edinen, 'büyüme' düşleri olan vb...) bir kesiminin, yine bugünkü 'yasaklı' koşullardaki durumlarını, beklentilerini, çare arayışlarını, geleceğe yönelik öngörülerini vb.vb. öğrenmeye çalışacağız.
     Bu nedenle, biraz daha ayrıntılı sorular sorduk ve sorgulama yaptık.
     Buyurun:
     İSA PAŞALI: (30 yaşında. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İşletme Fakültesi 2012 yılı mezunu. Kendisi gibi üniversite mezunu ve yaz sezonunda turizm sektöründe çalışan kız arkadaşı ile nişanlı; Koronavirüs salgını öncesi günlerde, bu yıl sonbahar aylarında evlenmeyi düşünüyorlardı.)
     Muğla/Akçaova'lı. 'PAŞALI' olarak bilinen ve tanınan çok kalabalık bir sülalenin bir kolunun ferdi. Babası, Muğla bölgesinde, Denizli'deki ev tekstili ürünleri üretenler ve pazarcılar arasında, adından daha çok soyadı ile tanındığından, ailesi 'PAŞALILAR', kendisi de 'Paşalının oğlu' olarak biliniyor.
     Dedesi ve babası, 1980'li yılların başında göç ettikleri Muğla Merkez'de, birlikte, sahip oldukları traktör ile nakliyecilik yapmaya başlıyorlar; babaanne ise market işine soyunuyor. Sonra, babaanne ev tekstil ürünleri satma işine geçiyor; dede ve babasından daha küçük olan iki amcadan en küçük olan amca da bu ticari faaliyete katılıyor;yıl, 1980'li yılların sonu 1990'lı yılların başları... Amca askere gidince, baba Ali Paşalı, nakliyecilik işini bırakıyor ve 1993 yılında, o da ev tekstil ürünleri satmaya başlıyor. (1994 yılında, İçmeler Pazar yerinde, birlikte iş yaptığım bir arkadaş adına sahip olduğumuz ilk pazar tezgahı, tamamen tesadüfi bir şekilde, Paşalılar ile yan yana idi; onlar 8 numara, biz ise 9 numara idik.; o günden beri tanışırız.) Amcası, 2007-2008 yıllarında, pazar pazar dolaşmayı bırakıp, Muğla Merkez'de dükkan açıyor ve aynı işi, yerleşik olarak sürdürmeye karar veriyor.
     Baba Ali Paşalı, anne ve üç kardeş, toplam beş (5) kişi, ailecek, ev tekstil ürünlerini pazarlarda satarak, kendi yollarında yürümeye başlıyorlar.
     Ali Paşalı, 1990'lı yılların ortalarından 2004/2005 yıllarına kadar Marmaris merkezli olarak faaliyet yürüten Marmaris Pazarcılar Derneği'nin (Bknz: PAZAR YERİ YAZILARI 1,2,3,4,5,6/ https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com ) değişmez yöneticilerinden birisi oluyor; ama, o, laf lafı açtığında ve konuşma o günlere geldiğinde, o günleri bilen pazarcıların yüzlerini buruşturarak, dişlerini sıkarak, kafasını iki yakaya sallayarak ve bir şeyler mırıldanarak kötü söz söylemediği nadir yöneticilerden birisi olarak kalmayı başarıyor.
     Evin en küçüğü olan İsa'nın en büyük ablası, 2004 yılında, pazar yerlerinden tanıdığı bir pazarcının oğlu olan pazarcı bir gençle evleniyor. (Onlar da, önceleri karışık parti malı penye giyim eşyası satarken, şimdilerde, İsa'lar gibi, ev tekstil ürünlerini hem pazarlarda hem de Datça merkezde açtıkları iş yerlerinde satıyorlar; artı, farklı iş yerlerine, sipariş usulü iş yapıyorlar)
     İki numaralı abla da, bir ara eniştesi ile birlikte pazarcılık yapan bir genç ile evleniyor; ama onlar, aile mesleğini sürdürmeyi değil, Aydın'a gidip bir iş yerinde çalışmayı tercih ediyorlar.
     Geçen yıla kadar Fethiye Pazarına da çıkan aile, Koronavirüs salgını öncesi günlerde, bazı konulardaki değerlendirmeleri sonucu, Fethiye Pazar yerini elden çıkarıyor; şimdi, bugüne kadar olduğu gibi, Datça Merkez'deki iş yeri dışında Datça, Ak-Tur, Akyaka ve Muğla Pazarlarına çıkmayı ve aynı zamanda Datça , Palamutbükü, Bozburun, Selimiye...civarlarında otellere, restoranlara, sipariş üzerine iş yapmayı sürdürmeyi düşünüyorlar.
     İsa, kendi ifadesiyle, 2007 yılında liseyi bitirdikten sonra, önce iki yıl Turizm ve ardından, iki yıl da İşletme okuyor ve İşletme Fakültesinden üniversite diplomasını alıyor.
     Üniversiteye giderken ya da üniversitede okurken, pazarcılık dışında başkaca bir hayalin var mıydı?, diyorum; yokmuş. O, okumak istemiyormuş. Babası zorlamış. Onun hayali, pazarcılık yapmakmış. Neden?, diyorum; çocuğum, pazar dönüşü babam eve gelince, hasılatı, bir kutu içinden önümüze döküveriyor; ablamlar ile bana, sayın, diyordu. Gözlerim fal taşı gibi açık, başlıyoruz saymaya. O zamanlar, satışlar şimdilerdeki gibi değil; deli satış yapıyoruz. Bunu görünce, kim okumak ister? (Onu anlıyorum, çünkü, 1990'lı yıllarda, dış turizme yönelik olarak sahillerde pazar yerlerine tezgah açan pazarcılar iyi satış yapıyorlardı ve haliyle iyi de kazanıyorlardı...O yıllarda Aydın/İncirliovalı deri-çanta ve kemer satıcıları, Muğla/Menteşe-Kavaklıdere-Yeşilyurt ve Milaslı imitasyon ürün satıcıları, tabir-i caizse, 'çuvalla' para kazanıyorlardı; bu konuda, aslı var-yok, dilden dile çok söylenti dolaşıyordu... Haa bugünden geriye bakıldığında, bu pazarcılardan kaç tanesi bu kazandıklarını elde tutmayı ya da başkaca bir alanda değerlendirmeyi başarabilmiştir?..1993 yılından beri Marmaris ve civar bölgelerde tam 25 yıl pazarcılık yapan birisi olarak, bu sorunun cevabının ne olduğunu, çok iyi biliyorum...)
     Paşalılar, pazarcılar arasında, parmakla sayılacak kadar az olan 'kazananlar' ya da daha doğrusu, kazandığını başka bir alanda değerlendirmesini bilenler tarafındaydılar; şimdilerde, Datça'da kaldıkları ev ve iş yerleri kiralık olmasına karşın, hem Muğla merkez ve Akçaova'da evleri ve iş yerleri, hem de Datça Merkez'de iş yerleri, haliyle kira gelirleri var. Ayrıca baba ve anne fiilen olmasa da resmen emekli ve dolayısıyla, emekli maaşı da alıyorlar. Bu nedenle, Koronavirüs salgını ile mücadele süresinde, ayakta kalmayı başarabilecek esnaflardan birisi sayılabilirler. İsa, bu gerçeği, benim çıkışım var, diye ifade ediyor.
     Salgın başlayınca ne yaptınız?, diye soruyorum; Halk Bankasına olan kredi borçlarını ertelemişler ve ardından, bazı mülkleri ipotekli olduğu için, Esnaf Kefalet'ten bir miktar kredi çekmişler. Ama bu paraya dokunmuyorlarmış. Neden?, diyorum; önümüzü göremiyoruz, bırak bizi, kimse önünü göremiyor, diyor. Toptancılara vb. yerlere toplam 100 bin TL. civarında bir borçları varmış, ayrıca satılacak mal sorunları yokmuş; elimizde yeterli mal var, diyor. Koronavirüs salgını ile mücadele belli bir yere gelse ve Haziran ayı başı gibi pazar yerlerine tezgah açma izni verilse bile, tedirginliğin süreceğini; insanların sahillere illaki geleceğini ama alış veriş yapma konusunda öyle, geçen yıllarda olduğu gibi harıl harıl para harcamayacaklarını, haliyle, gözle görülür bir canlılığın olmayacağını; kendileri nasıl para harcamada çekingen iseler, gelenlerin de aynısını yapacağını; buralarda sezonun zaten 90 gün olduğunu, 12 ay satış yapılmadığını... söylüyor. Ona göre, bu salgın nedeniyle, en az 2-3 yıl geriye gidilmişti; bu nedenle, durumlar, öyle kolay kolay düzelemezdi; bugün yaşananların sarsıntısı, bir kaç yıl devam ederdi. (*)
     Peki, bu borçlar?, diyorum; biz bugünü kurtarmaya çalışıyoruz; illaki bu borçlar ödenecek, ama nasıl? Onu bilmiyoruz. Bakacağız bir çaresine...Hükumetin yaptığı kredi taksiti, Bağ-Kur...ödemesi ertelemelerini, soruyorum; erteleme çözüm değil ki, diyor. Ona göre, bu ertelemeler, esnafa yapılmış bir iyilik değildi... Bugün bir aylık Bağ-Kur borcunu ödeyemeyen, yarın iki aylık borcunu nasıl ödeyecekti? Olmayacak işti bu... İş yerini ya da pazar yerine tezgahını açamayan esnafların kira, stopaj, Bağ-Kur, vergi, elektrik, su, İnternet vb borçlarını, tıpkı Kanada...gibi Devlet'in ödemesi gerektiği düşüncesine/önerisine ne diyorsun?, diyorum; iyi olur ama bizimkilerin kasasında para yok ki, nasıl ödesinler? diye cevap veriyor. Sonbahar'a doğru bir yapılandırma olabilir mi? diye soruyorum; illaki, diyor. Peki, o zaman bu borçlar ödenebilir mi?...Biz, diyor, İç Anadolu Bölgesi esnafları gibi 12 ay tezgah açmıyoruz; Devlet, bizim bu durumumuzu bilerek bize kredi vermeli. Alacaklarını, para kazandığımız aylarda istemeli.
     Sokağa çıkma yasağının olduğu 18-19 Nisan öncesi 15-16-17 Nisan günlerinde dükkanlarının cirolarını soruyorum;15 Nisan günü siftah yok, 16 Nisan günü 35 TL oldu ve 17 Nisan günü 200 TL alacak geldi, diyor. Bununla ne yapılabilir ki?, kira bile ödenemez.
     Kimden ne bekliyorsun?, diye soruyorum; Belediye, işgaliye borçları konusunda bir iyileştirme yapmalı, Devlet ise mazotun fiyatını düşürmeli, diyor.
     Önünü nasıl görüyorsun? diyorum;Koronavirüs salgını olmasaydı, Sonbaharda düğün yapacaktık. Şimdi 'gelecek bahara' kaldı gibi. Altın aldı başını gitti...Gelecekten çok umutlu değilim, diyor.
     ÜZEYİR SÖZERİ: ( 1970, Denizli Tavas/Nikfer doğumlu; ikisi kız ve birisi erkek 3 çocuk babası. Babasının adını verdiği büyük çocuğu Ali, 2 yıllık yüksek okul mezunu; iki numara olan kız çocuğu İşletme Fakültesi birinci sınıfta ve en küçük kız Lise iki'de okuyor. Şu an, Marmaris'te oturuyor ve orada ev tekstil ürünleri satan bir iş yeri var.)
     1987-1988 yıllarında, amcalarından Ahmet ile Marmaris'e geliyor ve birlikte, Marmaris ve civar yerleşim birimlerindeki pazar yerlerinde, giyim tekstil ürünleri satarak pazarcılığa başlıyorlar. Bir süre sonra babası ve diğer erkek kardeşi de Nikfer'den Marmaris'e geliyorlar; ondan sonra baba, Üzeyir ve diğer erkek kardeş, birlikte pazarcılık yapmaya başlıyorlar; artık, ev tekstil ürünleri satışı yapmaktadırlar.
     1995 yılında, Marmaris'te, Uzunyalı caddesi üzerinde, bir butik açıyorlar; bu iş yeri 2005 yılına kadar açık kalıyor.
     2002 yılında, erkek kardeşi, motorsiklet kazasında ölüyor.
     Butiği Üzeyir beklerken, baba pazarları takip ediyor. (Babası Ali Sözeri, özellikle Datça ve Ak-Tur pazarlarında, müşteriler açısından, Denizli'den aldığı ve sattığı export ev tekstil ürünleri nedeniyle, çok popüler olmuş birisidir. Öyle ki, pazarlara çıktığım günlerde tanık olmuşumdur; bazı müşteriler, Üzeyir'e de, kendi adıyla değil, babasının adıyla hitap ediyorlardı.)
     Butik kapandıktan ve baba da köye döndükten sonra pazarlara yalnız çıkmaya başlıyor.
     Marmaris, İçmeler, Armutalan ve Turunç pazar yerlerinin CHP'li Marmaris belediye Başkanı Ali Acar tarafından kapatılmasından sonra ise yalnızca Datça ve Ak-Tur pazarlarına çıkmaya devam ediyor. Marmaris'te ev tekstil ürünleri satışı yapan iş yerini açıyor; iş yeri, şimdilerde, Marmaris Kapalı Çarşı içindedir.
     18-19 Nisan günleri sokağa çıkma yasağı olduğu için 15-16-17 ve 21 Nisan günkü dükkan satışlarının ne kadar olduğunu soruyorum; 100-200 TL arasındaymış; örn: 21'deki satış, 150 TL imiş.
     Bu yıl,Yaz sezonu için mal alınacağı zaman, Koronavirüs salgını gündeme geldiğinden, fazlaca mal alamamış. (Bu, maldan dolayı fazlaca bir borcu olmadığı anlamına geliyor.) Öteden beri gelen bazı borçları varmış, Denizli'den mal aldığı bazı fabrikalara ve toptancılara; ama, onlar da, durumu bildiklerinden ve aynı koşulları kendileri de yaşadıklarından, para için arayıp durmuyorlarmış. Onlar, diyor, işler açıldığında ve piyasada para dönmeye başladığında, borcumu ödeyeceğimi, bilirler. O nedenle, beklemede imişler. Zaten diyor, tekstilde, ihracat da durdu; mal yapan ve satan yok. İş yerlerinin çoğu kapalı. Kim, satamayacağı malı neden üretsin? İplikçiye, boyahaneye, kumaşçıya, atölyelere durduk yere borçlansın?
     Bağ-Kur, stopaj, vergi, kredi, kredi kartı...vb. erteleme yaptırdığı herhangi bir borcu yokmuş; durumumuz, diğer arkadaşlara göre iyi sayılır; öyle, sıkışık bir durumum yok, diyor. Yalnızca, Halk Bankasından 25 bin 'destek' kredisi çekmiş ve 25 bin TL'lik de kredi kartı almış.
     Önümüzdeki süreci nasıl görüyorsun?, diyorum; Haziran ayı ortası bu içinde bulunduğumuz süreç bitse bile, Temmuz ayında normale döneriz, ama beklenilen, olması istenen iş olmaz; bu yıl böyle gider, diyor. Neden?, diyorum. İnsanlarda tedirginlik olacağını, bu nedenle sahillere İstanbul'dan, Ankara'dan tatilcilerin değil, çoğunlukla yazlık evi olanların gelebileceğini, onların da önceliği, hepimiz gibi, yemeye içmeye vereceğini, tekstil ürünlerini vb. ikinci planda tutacağını, söylüyor.
     Devlete ya da bankalara olan borçları erteleyenler, hem bu ertelenenleri hem de bunların ödeneceği tarihteki ödemeleri aynı anda ödeyebilirler mi?, diye soruyorum; zor öderler, diyor. Bu yaz pazarlardan iş alamayız, ancak geçen yılların üçte birini alabiliriz; yani geçen yıl 3 bin TL alıyor idi isek, bu yıl bin TL alabiliriz, iş düşük olacak; bu nedenle, öteden beri borçlu gelenlerin işi zor, diye devam ediyor.(*)
     Ona göre, Devlet, borçları olana değil, borcu olmayana kredi veriyormuş. Esnafa, her birinize bakamam, diyormuş. Verdiği parayı geri alabileceği kişilere para veriyormuş; işi düzgün olana yardım ediyormuş. Yardım etmediği esnafa, yapmayın, bırakın bu işi, diyormuş.
     Aile ve yaptıkları iş açısından, önümüzdeki süreçte ne düşünüyorsun?, diyorum; yeni fırsatlar da çıkabilir, daha kötü de olabilir, diyor. Karamsar olunmamalı imiş. Bu günler mutlaka geçer, ama önümüz kapalı, bu nedenle herhangi bir plan yapamıyoruz; yaşadıkça ve gelişmeleri gördükçe plan yapacağız, diyerek sözünü tamamlıyor.
     YUNUS EMRE PAŞALI: (İzmir doğumlu ve halihazırda İzmir'de yaşıyor; 32 yaşında, Celal bayar Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Evli, bir çocuk babası.)
     Adı,Yunus Emre'ye atfen verilmemiş; annesi ile babası, isim konusunda anlaşamamış; birisi Yunus, diğeri de Emre olacak, demiş; olmuş Yunus Emre Paşalı.
     İsa Paşalı ile soyadı benzerliği dışında herhangi bir akrabalık ilişkisi yok; Yunus Emre'nin babası, Akhisar'ın Süleymanlı mahallesinden. Baba Ali Paşalı (şaka gibi, ama okuduğunuz doğru; İsa'nın babasının adı gibi Yunus Emre'nin babasının adı da Ali Paşalı; ama onu tanıyan bütün pazarcılar, babasını, 'Enişte' diye bilirler ve öyle çağırırlar.) Süleymanlı'da bir rençber (çiftçi) iken, komşularının kızı ile evlenen ve 2 kardeşi ile birlikte İzmir'de pazarcılık yapan İzmirli Hüseyin Geridönmez'in (Önceki söyleşilerde söyleşi yaptığımız pazarcı Burak Geridönmez'in babası, Bknz: https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com ) kız kardeşi ile evleniyor; bir süre sonra, eşi ile birlikte İzmir'e göçüyorlar. İzmir'de pazarcılığa başlıyor; iç çamaşırı satıyor... Yıl 1987'ler...
     Baba, bu yeni işinde, ilk başlarda iyi para kazanıyor; ama sonra, ticareti el yordamıyla yapmaya ve öğrenmeye çalışan pek çok kişinin başına gelen, onun da başına geliyor; tepe taklak oluyor, yani batıyor. Sonrasında, ver elini Rusya...Yıl, 1993-1994'ler...
     Rusya'da iki yıl kadar kalıyor. Sonra ülkeye ve haliyle eşinin yaşadığı İzmir'e dönüyor. Yunus Emre, daha çocuk, 8 yaş civarında.
     Baba Ali Paşalı, yeniden ticarete başlıyor; yine iç çamaşırı ve çocuk giyimi, alıp satıyor, pazar pazar dolaşarak. Eşi, onunla. Yunus Emre de onlarla birlikte.
     2003 yılında, İzmir Çamdibi Mahallesinde, şu anda da pazar yeri olan yerin yakınındaki dar bir sokakta, iş yerlerini açıyorlar; Yunus Emre üniversiteye başlıyor.
     Üniversiteye giderken, okulu bitirip bankacı olmak istiyormuş ama sonradan ticaret ağır basmış. Şimdilerde, iyi ki bankacı olmamışım, bankacıların işi, öyle sanıldığı gibi kolay değilmiş, tanıdıklarım var içlerinde ve hiç mutlu değiller. Bizim iş de zordur ama onların başında sorumluları var; biz istediğimizde kaytarabiliyoruz, diyor.
     2007'de okul bitiyor ve bir süre babası ile birlikte pazarlara çıkıyor; sonra, babası, dükkan mı? Pazarlar mı? diye soruyor. Yunus Emre, pazarlar, diyor. Babası, özverili her baba gibi, pazar düzenini, olduğu gibi; yani içi mal dolu arabayı ve Muğla, Ortaca, Datça Pazar yerlerini Yunus Emre'ye bırakıyor ve hanımının çalıştırdığı dükkana, bir başka deyişle, eşinin yanına çekiliyor.
     Yunus Emre 2016 yılı sonuna kadar Muğla, Ortaca ve Datça pazarlarına çıkıyor; yılda birer kez kurulan Ortaca ve Dalaman panayırlarına katılıyor.
     2016 yılında, Ortaca ve Datça pazar yerlerini elden çıkarıyor. Şimdilerde Muğla, Bostanlı, Yeni Girne, Özkanlar ve Hatay pazarlarına çıkarak ticari faaliyetini sürdürüyor. Parti malı iç çamaşırı, bebe ve çocuk giyimleri, bazen de bayan badileri satıyor.
     Evleniyor.
     Satışını yaptığı çocuk giyimlerini, kumaşçılardan ihracat fazlası uygun parti malı kumaş alarak kendisi imal etmeye çalışıyor; kesimini, ütüsünü, baskısını ve poşetlemesini kendisi yapıyor; yalnızca, dikimi, fason atölyelerine veriyor.
     Koronavirüs salgını öncesi günlerde, Instagram'da bebek ve çocuk giyimi satan kişilere, sipariş alıp yapma ilişkisi çerçevesinde, toptan iş yapmaya başlamış ve bu konuda ilerlemeyi düşünüyormuş; ama, şimdilik, bu konu rafa kalkmış.
     Ne ile geçiniyorsun?, diye soruyorum. Kredi kartına asılıyoruz, sonra, pazar işi bitince, Ziraat Bankasından 5 bin TL kredi çektim, onunla idare ettik, diyor. Bu söyleşi 21 Nisan günü yapılmıştı; iki gün önce, İçişleri Bakanlığına maske diken bir tekstil atölyesinde parça başı poşetleme işi bulmuş; bu, pazarlara çıkıncaya kadar bizi idare eder, diyor.
     Kirada oturduğu ev sahibine, binanın inşaatı yapılırken, bir yıllık kira karşılığı kadar yardım etmiş; o nedenle, kira ödeme derdi yokmuş. O konuda kafası rahatmış. Deposu da aynı kişiye aitmiş. Ev sahibi, iyi bir insanmış ve Koronavirüs salgını ile mücadele çerçevesinde bugün içinde yaşadığımız koşullar gündeme gelince, bütün kiracılarına, Nisan ayı kiralarını düşünmeyin, bu durum Mayıs'ta da devam ederse yine duruma bakarız, demiş; kendisi, bir yıllık kirayı peşin ödediği için, ona, artı bir ay, opsiyon tanımış.
     Toplam 150 bin TL civarında bir borcu varmış. Pazarcılık yaparken, babasının iş yerinde sigortalı işçi de olduğundan, Devletin sözünü ettiği 'Destek Kredisi'nden hiç yararlanamamış.
     Bu süreç ne zaman biter ve pazarlara ne zaman çıkabilirsiniz?, diye soruyorum; Haziran ayını geçtik, Temmuzu ayını da kaybedilmiş olarak görüyor. Temmuz ayı ortaları normale dönülse bile Ağustos'ta işler açılmaya başlar ama Koronavirüs tehlikesi kesin olarak ortadan kalkmayacağı için, tedirginlik devam edecek, diyor. Bu nedenle, geleceğe yönelik karamsarmış. İzmir'de Pazar yerlerindeki tezgah açılan yerlerin yüzde sekseni yatırımcıların, yani asıl işi pazarcılık olmayan avukat, doktor, zabıta vb. elinde, ancak yüzde yirmi kadarı pazarcıların, diyor. Bu durumda, yer bulmakta zaten zorlanan pazarcılar, diyelim ki pazarlara tezgah açabilirsiniz, dendi ve tezgah açmaya başladılar; devam eden tedirginlik nedeniyle iş yapamıyorlar...Eee ne olacak? Mazot para, yer sahibi yerin kirasını isteyecek. Pazarcı evini geçindirecek. Ama, satış, bütün bunları karşılamaya yetmeyecek. Bu durumda ne yapacak? Pazardaki yeri bıraksa bir daha yer bulması zor, yer sahibine ödeme yapsa evi geçindiremez, arabasına mazot alamaz, mal alıp tezgahına koyamaz....Tam bir çıkmaz. Peki, pazarcı ne yapabilir?, diyorum. Pazarcı, sıfırı tüketinceye kadar pazarlara çıkmaya devam eder, haliyle sermayeyi tüketir ve top atar; bu anlattığım durum 2 ay devam etsin, İzmir'de pek çok pazarcı sen sağ ben selamet, der, diyor. (*)
     R.T.Erdoğan'ın da ifade ettiği, Koronavirüs salgını sonrası hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, yollu söylemlere ne diyorsun?, diyorum. Bu söz, diyor, her yöne çekilebilir; kimin için iyi kimin için kötü, olacak? Bilemiyorum. Aklıma somut bir şey gelmiyor. Biliyorsun, önceleri, iştahlı kumaş alıyordum; ben stoklu çalışmayı seviyordum. Ama şimdi, yalnızca gerekli olanı almak ve daha çok nakit de kalmak istiyorum.
     Peki, sence, bu anlattığın çerçevede, şimdilerde, harıl harıl kredi peşinde koşan ve alanlar için ne diyorsun?, bu esnaflar, bu borçları nasıl ödeyecekler?, diyorum. Devletin ertelediği borçları ve alınan kredileri geri ödemeyi, şu sıralar kimse düşünmüyor ki, diyor. Herkes anlık hareket ediyor. Günü kurtarmaya ve ayakta kalmaya çalışıyor. Sonrası Allah kerim, diyorlar...
     (*) Prof. Hayri Kozanoğlu hoca da, bu söyleşileri yaptığım günlerde, 21.04.2020 günkü BirGün gazetesinde (Bknz: IMF Raporları ve Türkiye) şunları yazıyordu:
     24.04.2020/Datça
     Mehmet Erdal
                                         (İsa Paşalı,05 Ocak 2019, Datça, İş yerlerinin önü)
                                         (Y.Emre Paşalı ve ben,06 Eylül 2018,Muğla Pazarı)                                      
                                         (29.07.2016, Ak-Tur, Üzeyir Sözeri'nin tezgahı)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder