2020.04.24. ESNAF, ÖTELENEN BORÇLARI ÖDEYEMEZ !
ESNAF, ÖTELENEN BORÇLARI ÖDEYEMEZ !
Seyyar ticari faaliyet yürütürken
ve geçimlerini bu yolla sağlamaya çalışırken, İçişleri Bakanlığı'nın 24.03.2020 günü gece yarısı yayınladığı bir
genelge ile pazar yerlerine tezgah açmaları belirsiz bir süre için
yasaklanan binlerce pazarcının genel ortalamasının halet-i
ruhiyesini ve bilinçli/bilinçsiz 'çare arayışlarını' yansıtan
ve önceki haftalarda yayınlanan ( Bknz:
https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com
) söyleşileri okumuştunuz.
Şimdi, yine bu yasaklı
pazarcıların, ama daha dar ve bazı yönlerden, eşitlerine göre
'görece' farklı özellikler gösteren (hem pazarcılık yapan hem
de bir iş yeri bulunan ya da bu işi aileden 'miras' gibi devir alan
ya da aileden birisinin yanında çalışarak ya da bu işi yapan
aile bireylerine özenerek kendine 'iş' edinen, 'büyüme' düşleri
olan vb...) bir kesiminin, yine bugünkü 'yasaklı' koşullardaki
durumlarını, beklentilerini, çare arayışlarını, geleceğe
yönelik öngörülerini vb.vb. öğrenmeye çalışacağız.
Bu nedenle, biraz daha ayrıntılı
sorular sorduk ve sorgulama yaptık.
Buyurun:
İSA PAŞALI: (30 yaşında. Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi İşletme Fakültesi 2012 yılı
mezunu. Kendisi gibi üniversite mezunu ve yaz sezonunda turizm
sektöründe çalışan kız arkadaşı ile nişanlı; Koronavirüs
salgını öncesi günlerde, bu yıl sonbahar aylarında evlenmeyi
düşünüyorlardı.)
Muğla/Akçaova'lı. 'PAŞALI'
olarak bilinen ve tanınan çok kalabalık bir sülalenin bir kolunun
ferdi. Babası, Muğla bölgesinde, Denizli'deki ev tekstili ürünleri
üretenler ve pazarcılar arasında, adından daha çok soyadı ile
tanındığından, ailesi 'PAŞALILAR', kendisi de 'Paşalının
oğlu' olarak biliniyor.
Dedesi ve babası, 1980'li
yılların başında göç ettikleri Muğla Merkez'de, birlikte,
sahip oldukları traktör ile nakliyecilik yapmaya başlıyorlar;
babaanne ise market işine soyunuyor. Sonra, babaanne ev tekstil
ürünleri satma işine geçiyor; dede ve babasından daha küçük
olan iki amcadan en küçük olan amca da bu ticari faaliyete
katılıyor;yıl, 1980'li yılların sonu 1990'lı yılların
başları... Amca askere gidince, baba Ali Paşalı, nakliyecilik
işini bırakıyor ve 1993 yılında, o da ev tekstil ürünleri
satmaya başlıyor. (1994 yılında, İçmeler Pazar yerinde,
birlikte iş yaptığım bir arkadaş adına sahip olduğumuz ilk
pazar tezgahı, tamamen tesadüfi bir şekilde, Paşalılar ile yan
yana idi; onlar 8 numara, biz ise 9 numara idik.; o günden beri
tanışırız.) Amcası, 2007-2008 yıllarında, pazar pazar
dolaşmayı bırakıp, Muğla Merkez'de dükkan açıyor ve aynı
işi, yerleşik olarak sürdürmeye karar veriyor.
Baba Ali Paşalı, anne ve üç
kardeş, toplam beş (5) kişi, ailecek, ev tekstil ürünlerini
pazarlarda satarak, kendi yollarında yürümeye başlıyorlar.
Ali Paşalı, 1990'lı yılların
ortalarından 2004/2005 yıllarına kadar Marmaris merkezli olarak
faaliyet yürüten Marmaris Pazarcılar Derneği'nin (Bknz: PAZAR
YERİ YAZILARI 1,2,3,4,5,6/ https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com
) değişmez yöneticilerinden birisi oluyor; ama, o, laf lafı
açtığında ve konuşma o günlere geldiğinde, o günleri bilen
pazarcıların yüzlerini buruşturarak, dişlerini sıkarak,
kafasını iki yakaya sallayarak ve bir şeyler mırıldanarak kötü
söz söylemediği nadir yöneticilerden birisi olarak kalmayı
başarıyor.
Evin en küçüğü olan İsa'nın
en büyük ablası, 2004 yılında, pazar yerlerinden tanıdığı
bir pazarcının oğlu olan pazarcı bir gençle evleniyor. (Onlar
da, önceleri karışık parti malı penye giyim eşyası satarken,
şimdilerde, İsa'lar gibi, ev tekstil ürünlerini hem pazarlarda
hem de Datça merkezde açtıkları iş yerlerinde satıyorlar; artı,
farklı iş yerlerine, sipariş usulü iş yapıyorlar)
İki numaralı abla da, bir ara
eniştesi ile birlikte pazarcılık yapan bir genç ile evleniyor;
ama onlar, aile mesleğini sürdürmeyi değil, Aydın'a gidip bir iş
yerinde çalışmayı tercih ediyorlar.
Geçen yıla kadar Fethiye
Pazarına da çıkan aile, Koronavirüs salgını öncesi günlerde,
bazı konulardaki değerlendirmeleri sonucu, Fethiye Pazar yerini
elden çıkarıyor; şimdi, bugüne kadar olduğu gibi, Datça
Merkez'deki iş yeri dışında Datça, Ak-Tur, Akyaka ve Muğla
Pazarlarına çıkmayı ve aynı zamanda Datça , Palamutbükü,
Bozburun, Selimiye...civarlarında otellere, restoranlara, sipariş
üzerine iş yapmayı sürdürmeyi düşünüyorlar.
İsa, kendi ifadesiyle, 2007
yılında liseyi bitirdikten sonra, önce iki yıl Turizm ve
ardından, iki yıl da İşletme okuyor ve İşletme Fakültesinden
üniversite diplomasını alıyor.
Üniversiteye giderken ya da
üniversitede okurken, pazarcılık dışında başkaca bir hayalin
var mıydı?, diyorum; yokmuş. O, okumak istemiyormuş. Babası
zorlamış. Onun hayali, pazarcılık yapmakmış. Neden?, diyorum;
çocuğum, pazar dönüşü babam eve gelince, hasılatı, bir kutu
içinden önümüze döküveriyor; ablamlar ile bana, sayın,
diyordu. Gözlerim fal taşı gibi açık, başlıyoruz saymaya. O
zamanlar, satışlar şimdilerdeki gibi değil; deli satış
yapıyoruz. Bunu görünce, kim okumak ister? (Onu anlıyorum, çünkü,
1990'lı yıllarda, dış turizme yönelik olarak sahillerde pazar
yerlerine tezgah açan pazarcılar iyi satış yapıyorlardı ve
haliyle iyi de kazanıyorlardı...O yıllarda Aydın/İncirliovalı
deri-çanta ve kemer satıcıları,
Muğla/Menteşe-Kavaklıdere-Yeşilyurt ve Milaslı imitasyon ürün
satıcıları, tabir-i caizse, 'çuvalla' para kazanıyorlardı; bu
konuda, aslı var-yok, dilden dile çok söylenti dolaşıyordu...
Haa bugünden geriye bakıldığında, bu pazarcılardan kaç tanesi
bu kazandıklarını elde tutmayı ya da başkaca bir alanda
değerlendirmeyi başarabilmiştir?..1993 yılından beri Marmaris ve
civar bölgelerde tam 25 yıl pazarcılık yapan birisi olarak, bu
sorunun cevabının ne olduğunu, çok iyi biliyorum...)
Paşalılar, pazarcılar arasında,
parmakla sayılacak kadar az olan 'kazananlar' ya da daha doğrusu,
kazandığını başka bir alanda değerlendirmesini bilenler
tarafındaydılar; şimdilerde, Datça'da kaldıkları ev ve iş
yerleri kiralık olmasına karşın, hem Muğla merkez ve Akçaova'da
evleri ve iş yerleri, hem de Datça Merkez'de iş yerleri, haliyle
kira gelirleri var. Ayrıca baba ve anne fiilen olmasa da resmen
emekli ve dolayısıyla, emekli maaşı da alıyorlar. Bu nedenle,
Koronavirüs salgını ile mücadele süresinde, ayakta kalmayı
başarabilecek esnaflardan birisi sayılabilirler. İsa, bu gerçeği,
benim çıkışım var, diye ifade ediyor.
Salgın başlayınca ne yaptınız?,
diye soruyorum; Halk Bankasına olan kredi borçlarını ertelemişler
ve ardından, bazı mülkleri ipotekli olduğu için, Esnaf
Kefalet'ten bir miktar kredi çekmişler. Ama bu paraya
dokunmuyorlarmış. Neden?, diyorum; önümüzü göremiyoruz, bırak
bizi, kimse önünü göremiyor, diyor. Toptancılara vb. yerlere
toplam 100 bin TL. civarında bir borçları varmış, ayrıca
satılacak mal sorunları yokmuş; elimizde yeterli mal var, diyor.
Koronavirüs salgını ile mücadele belli bir yere gelse ve Haziran
ayı başı gibi pazar yerlerine tezgah açma izni verilse bile,
tedirginliğin süreceğini; insanların sahillere illaki geleceğini
ama alış veriş yapma konusunda öyle, geçen yıllarda olduğu
gibi harıl harıl para harcamayacaklarını, haliyle, gözle görülür
bir canlılığın olmayacağını; kendileri nasıl para harcamada
çekingen iseler, gelenlerin de aynısını yapacağını; buralarda
sezonun zaten 90 gün olduğunu, 12 ay satış
yapılmadığını... söylüyor. Ona göre, bu salgın nedeniyle, en
az 2-3 yıl geriye gidilmişti; bu nedenle, durumlar, öyle kolay
kolay düzelemezdi; bugün yaşananların sarsıntısı, bir kaç yıl
devam ederdi. (*)
Peki, bu borçlar?, diyorum; biz
bugünü kurtarmaya çalışıyoruz; illaki bu borçlar ödenecek,
ama nasıl? Onu bilmiyoruz. Bakacağız bir çaresine...Hükumetin
yaptığı kredi taksiti, Bağ-Kur...ödemesi ertelemelerini,
soruyorum; erteleme çözüm değil ki, diyor. Ona göre, bu
ertelemeler, esnafa yapılmış bir iyilik değildi... Bugün bir
aylık Bağ-Kur borcunu ödeyemeyen, yarın iki aylık borcunu nasıl
ödeyecekti? Olmayacak işti bu... İş yerini ya da pazar yerine
tezgahını açamayan esnafların kira, stopaj, Bağ-Kur, vergi,
elektrik, su, İnternet vb borçlarını, tıpkı Kanada...gibi
Devlet'in ödemesi gerektiği düşüncesine/önerisine ne diyorsun?,
diyorum; iyi olur ama bizimkilerin kasasında para yok ki, nasıl
ödesinler? diye cevap veriyor. Sonbahar'a doğru bir yapılandırma
olabilir mi? diye soruyorum; illaki, diyor. Peki, o zaman bu borçlar
ödenebilir mi?...Biz, diyor, İç Anadolu Bölgesi esnafları gibi
12 ay tezgah açmıyoruz; Devlet, bizim bu durumumuzu bilerek bize
kredi vermeli. Alacaklarını, para kazandığımız aylarda
istemeli.
Sokağa çıkma yasağının
olduğu 18-19 Nisan öncesi 15-16-17 Nisan günlerinde dükkanlarının
cirolarını soruyorum;15 Nisan günü siftah yok, 16 Nisan günü
35 TL oldu ve 17 Nisan günü 200 TL alacak geldi, diyor. Bununla ne
yapılabilir ki?, kira bile ödenemez.
Kimden ne bekliyorsun?, diye
soruyorum; Belediye, işgaliye borçları konusunda bir iyileştirme
yapmalı, Devlet ise mazotun fiyatını düşürmeli, diyor.
Önünü nasıl görüyorsun?
diyorum;Koronavirüs salgını olmasaydı, Sonbaharda düğün
yapacaktık. Şimdi 'gelecek bahara' kaldı gibi. Altın aldı başını
gitti...Gelecekten çok umutlu değilim, diyor.
ÜZEYİR SÖZERİ: ( 1970, Denizli
Tavas/Nikfer doğumlu; ikisi kız ve birisi erkek 3 çocuk babası.
Babasının adını verdiği büyük çocuğu Ali, 2 yıllık yüksek
okul mezunu; iki numara olan kız çocuğu İşletme Fakültesi
birinci sınıfta ve en küçük kız Lise iki'de okuyor. Şu an,
Marmaris'te oturuyor ve orada ev tekstil ürünleri satan bir iş
yeri var.)
1987-1988 yıllarında,
amcalarından Ahmet ile Marmaris'e geliyor ve birlikte, Marmaris ve
civar yerleşim birimlerindeki pazar yerlerinde, giyim tekstil
ürünleri satarak pazarcılığa başlıyorlar. Bir süre sonra
babası ve diğer erkek kardeşi de Nikfer'den Marmaris'e geliyorlar;
ondan sonra baba, Üzeyir ve diğer erkek kardeş, birlikte
pazarcılık yapmaya başlıyorlar; artık, ev tekstil ürünleri
satışı yapmaktadırlar.
1995 yılında, Marmaris'te,
Uzunyalı caddesi üzerinde, bir butik açıyorlar; bu iş yeri 2005
yılına kadar açık kalıyor.
2002 yılında, erkek kardeşi,
motorsiklet kazasında ölüyor.
Butiği Üzeyir beklerken, baba
pazarları takip ediyor. (Babası Ali Sözeri, özellikle Datça ve
Ak-Tur pazarlarında, müşteriler açısından, Denizli'den aldığı
ve sattığı export ev tekstil ürünleri nedeniyle, çok popüler
olmuş birisidir. Öyle ki, pazarlara çıktığım günlerde tanık
olmuşumdur; bazı müşteriler, Üzeyir'e de, kendi adıyla değil,
babasının adıyla hitap ediyorlardı.)
Butik kapandıktan ve baba da köye
döndükten sonra pazarlara yalnız çıkmaya başlıyor.
Marmaris, İçmeler, Armutalan ve
Turunç pazar yerlerinin CHP'li Marmaris belediye Başkanı Ali Acar
tarafından kapatılmasından sonra ise yalnızca Datça ve Ak-Tur
pazarlarına çıkmaya devam ediyor. Marmaris'te ev tekstil ürünleri
satışı yapan iş yerini açıyor; iş yeri, şimdilerde, Marmaris
Kapalı Çarşı içindedir.
18-19 Nisan günleri sokağa çıkma
yasağı olduğu için 15-16-17 ve 21 Nisan günkü dükkan
satışlarının ne kadar olduğunu soruyorum; 100-200 TL
arasındaymış; örn: 21'deki satış, 150 TL imiş.
Bu yıl,Yaz sezonu için mal
alınacağı zaman, Koronavirüs salgını gündeme geldiğinden,
fazlaca mal alamamış. (Bu, maldan dolayı fazlaca bir borcu
olmadığı anlamına geliyor.) Öteden beri gelen bazı borçları
varmış, Denizli'den mal aldığı bazı fabrikalara ve
toptancılara; ama, onlar da, durumu bildiklerinden ve aynı
koşulları kendileri de yaşadıklarından, para için arayıp
durmuyorlarmış. Onlar, diyor, işler açıldığında ve piyasada
para dönmeye başladığında, borcumu ödeyeceğimi, bilirler. O nedenle, beklemede imişler. Zaten diyor, tekstilde, ihracat da durdu;
mal yapan ve satan yok. İş yerlerinin çoğu kapalı. Kim,
satamayacağı malı neden üretsin? İplikçiye, boyahaneye,
kumaşçıya, atölyelere durduk yere borçlansın?
Bağ-Kur, stopaj, vergi, kredi,
kredi kartı...vb. erteleme yaptırdığı herhangi bir borcu yokmuş;
durumumuz, diğer arkadaşlara göre iyi sayılır; öyle, sıkışık
bir durumum yok, diyor. Yalnızca, Halk Bankasından 25 bin 'destek'
kredisi çekmiş ve 25 bin TL'lik de kredi kartı almış.
Önümüzdeki süreci nasıl
görüyorsun?, diyorum; Haziran ayı ortası bu içinde bulunduğumuz
süreç bitse bile, Temmuz ayında normale döneriz, ama beklenilen,
olması istenen iş olmaz; bu yıl böyle gider, diyor. Neden?,
diyorum. İnsanlarda tedirginlik olacağını, bu nedenle sahillere
İstanbul'dan, Ankara'dan tatilcilerin değil, çoğunlukla yazlık
evi olanların gelebileceğini, onların da önceliği, hepimiz gibi,
yemeye içmeye vereceğini, tekstil ürünlerini vb. ikinci planda
tutacağını, söylüyor.
Devlete ya da bankalara olan
borçları erteleyenler, hem bu ertelenenleri hem de bunların
ödeneceği tarihteki ödemeleri aynı anda ödeyebilirler mi?, diye
soruyorum; zor öderler, diyor. Bu yaz pazarlardan iş alamayız,
ancak geçen yılların üçte birini alabiliriz; yani geçen yıl 3
bin TL alıyor idi isek, bu yıl bin TL alabiliriz, iş düşük
olacak; bu nedenle, öteden beri borçlu gelenlerin işi zor, diye
devam ediyor.(*)
Ona göre, Devlet, borçları
olana değil, borcu olmayana kredi veriyormuş. Esnafa, her birinize
bakamam, diyormuş. Verdiği parayı geri alabileceği kişilere para
veriyormuş; işi düzgün olana yardım ediyormuş. Yardım etmediği
esnafa, yapmayın, bırakın bu işi, diyormuş.
Aile ve yaptıkları iş
açısından, önümüzdeki süreçte ne düşünüyorsun?, diyorum;
yeni fırsatlar da çıkabilir, daha kötü de olabilir, diyor.
Karamsar olunmamalı imiş. Bu günler mutlaka geçer, ama önümüz
kapalı, bu nedenle herhangi bir plan yapamıyoruz; yaşadıkça ve
gelişmeleri gördükçe plan yapacağız, diyerek sözünü
tamamlıyor.
YUNUS EMRE PAŞALI: (İzmir
doğumlu ve halihazırda İzmir'de yaşıyor; 32 yaşında, Celal
bayar Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Evli, bir çocuk
babası.)
Adı,Yunus Emre'ye atfen
verilmemiş; annesi ile babası, isim konusunda anlaşamamış;
birisi Yunus, diğeri de Emre olacak, demiş; olmuş Yunus Emre
Paşalı.
İsa Paşalı ile soyadı
benzerliği dışında herhangi bir akrabalık ilişkisi yok; Yunus
Emre'nin babası, Akhisar'ın Süleymanlı mahallesinden. Baba Ali
Paşalı (şaka gibi, ama okuduğunuz doğru; İsa'nın babasının
adı gibi Yunus Emre'nin babasının adı da Ali Paşalı; ama onu
tanıyan bütün pazarcılar, babasını, 'Enişte' diye bilirler ve
öyle çağırırlar.) Süleymanlı'da bir rençber (çiftçi) iken,
komşularının kızı ile evlenen ve 2 kardeşi ile birlikte
İzmir'de pazarcılık yapan İzmirli Hüseyin Geridönmez'in (Önceki
söyleşilerde söyleşi yaptığımız pazarcı Burak Geridönmez'in
babası, Bknz: https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com
) kız kardeşi ile evleniyor; bir süre sonra, eşi ile birlikte
İzmir'e göçüyorlar. İzmir'de pazarcılığa başlıyor; iç
çamaşırı satıyor... Yıl 1987'ler...
Baba, bu yeni işinde, ilk
başlarda iyi para kazanıyor; ama sonra, ticareti el yordamıyla
yapmaya ve öğrenmeye çalışan pek çok kişinin başına gelen,
onun da başına geliyor; tepe taklak oluyor, yani batıyor.
Sonrasında, ver elini Rusya...Yıl, 1993-1994'ler...
Rusya'da iki yıl kadar kalıyor.
Sonra ülkeye ve haliyle eşinin yaşadığı İzmir'e dönüyor.
Yunus Emre, daha çocuk, 8 yaş civarında.
Baba Ali Paşalı, yeniden
ticarete başlıyor; yine iç çamaşırı ve çocuk giyimi, alıp
satıyor, pazar pazar dolaşarak. Eşi, onunla. Yunus Emre de onlarla
birlikte.
2003 yılında, İzmir Çamdibi
Mahallesinde, şu anda da pazar yeri olan yerin yakınındaki dar bir
sokakta, iş yerlerini açıyorlar; Yunus Emre üniversiteye
başlıyor.
Üniversiteye giderken, okulu
bitirip bankacı olmak istiyormuş ama sonradan ticaret ağır
basmış. Şimdilerde, iyi ki bankacı olmamışım, bankacıların
işi, öyle sanıldığı gibi kolay değilmiş, tanıdıklarım var
içlerinde ve hiç mutlu değiller. Bizim iş de zordur ama onların
başında sorumluları var; biz istediğimizde kaytarabiliyoruz,
diyor.
2007'de okul bitiyor ve bir süre
babası ile birlikte pazarlara çıkıyor; sonra, babası, dükkan
mı? Pazarlar mı? diye soruyor. Yunus Emre, pazarlar, diyor. Babası,
özverili her baba gibi, pazar düzenini, olduğu gibi; yani içi mal
dolu arabayı ve Muğla, Ortaca, Datça Pazar yerlerini Yunus Emre'ye
bırakıyor ve hanımının çalıştırdığı dükkana, bir başka
deyişle, eşinin yanına çekiliyor.
Yunus Emre 2016 yılı sonuna
kadar Muğla, Ortaca ve Datça pazarlarına çıkıyor; yılda birer
kez kurulan Ortaca ve Dalaman panayırlarına katılıyor.
2016 yılında, Ortaca ve Datça
pazar yerlerini elden çıkarıyor. Şimdilerde Muğla, Bostanlı,
Yeni Girne, Özkanlar ve Hatay pazarlarına çıkarak ticari
faaliyetini sürdürüyor. Parti malı iç çamaşırı, bebe ve
çocuk giyimleri, bazen de bayan badileri satıyor.
Evleniyor.
Satışını yaptığı çocuk
giyimlerini, kumaşçılardan ihracat fazlası uygun parti malı
kumaş alarak kendisi imal etmeye çalışıyor; kesimini, ütüsünü,
baskısını ve poşetlemesini kendisi yapıyor; yalnızca, dikimi,
fason atölyelerine veriyor.
Koronavirüs salgını öncesi
günlerde, Instagram'da bebek ve çocuk giyimi satan kişilere,
sipariş alıp yapma ilişkisi çerçevesinde, toptan iş yapmaya
başlamış ve bu konuda ilerlemeyi düşünüyormuş; ama, şimdilik,
bu konu rafa kalkmış.
Ne ile geçiniyorsun?, diye
soruyorum. Kredi kartına asılıyoruz, sonra, pazar işi bitince,
Ziraat Bankasından 5 bin TL kredi çektim, onunla idare ettik,
diyor. Bu söyleşi 21 Nisan günü yapılmıştı; iki gün önce,
İçişleri Bakanlığına maske diken bir tekstil atölyesinde parça
başı poşetleme işi bulmuş; bu, pazarlara çıkıncaya kadar bizi
idare eder, diyor.
Kirada oturduğu ev sahibine,
binanın inşaatı yapılırken, bir yıllık kira karşılığı
kadar yardım etmiş; o nedenle, kira ödeme derdi yokmuş. O konuda
kafası rahatmış. Deposu da aynı kişiye aitmiş. Ev sahibi, iyi
bir insanmış ve Koronavirüs salgını ile mücadele çerçevesinde
bugün içinde yaşadığımız koşullar gündeme gelince, bütün
kiracılarına, Nisan ayı kiralarını düşünmeyin, bu durum
Mayıs'ta da devam ederse yine duruma bakarız, demiş; kendisi, bir
yıllık kirayı peşin ödediği için, ona, artı bir ay, opsiyon
tanımış.
Toplam 150 bin TL civarında bir
borcu varmış. Pazarcılık yaparken, babasının iş yerinde
sigortalı işçi de olduğundan, Devletin sözünü ettiği 'Destek
Kredisi'nden hiç yararlanamamış.
Bu süreç ne zaman biter ve
pazarlara ne zaman çıkabilirsiniz?, diye soruyorum; Haziran ayını
geçtik, Temmuzu ayını da kaybedilmiş olarak görüyor. Temmuz ayı
ortaları normale dönülse bile Ağustos'ta işler açılmaya başlar
ama Koronavirüs tehlikesi kesin olarak ortadan kalkmayacağı için,
tedirginlik devam edecek, diyor. Bu nedenle, geleceğe yönelik
karamsarmış. İzmir'de Pazar yerlerindeki tezgah açılan yerlerin
yüzde sekseni yatırımcıların, yani asıl işi pazarcılık
olmayan avukat, doktor, zabıta vb. elinde, ancak yüzde yirmi kadarı
pazarcıların, diyor. Bu durumda, yer bulmakta zaten zorlanan
pazarcılar, diyelim ki pazarlara tezgah açabilirsiniz, dendi ve
tezgah açmaya başladılar; devam eden tedirginlik nedeniyle iş
yapamıyorlar...Eee ne olacak? Mazot para, yer sahibi yerin kirasını
isteyecek. Pazarcı evini geçindirecek. Ama, satış, bütün
bunları karşılamaya yetmeyecek. Bu durumda ne yapacak? Pazardaki
yeri bıraksa bir daha yer bulması zor, yer sahibine ödeme yapsa
evi geçindiremez, arabasına mazot alamaz, mal alıp tezgahına
koyamaz....Tam bir çıkmaz. Peki, pazarcı ne yapabilir?, diyorum.
Pazarcı, sıfırı tüketinceye kadar pazarlara çıkmaya devam
eder, haliyle sermayeyi tüketir ve top atar; bu anlattığım durum
2 ay devam etsin, İzmir'de pek çok pazarcı sen sağ ben selamet,
der, diyor. (*)
R.T.Erdoğan'ın da ifade ettiği,
Koronavirüs salgını sonrası hiç bir şey eskisi gibi olmayacak,
yollu söylemlere ne diyorsun?, diyorum. Bu söz, diyor, her yöne
çekilebilir; kimin için iyi kimin için kötü, olacak?
Bilemiyorum. Aklıma somut bir şey gelmiyor. Biliyorsun, önceleri,
iştahlı kumaş alıyordum; ben stoklu çalışmayı seviyordum. Ama
şimdi, yalnızca gerekli olanı almak ve daha çok nakit de kalmak
istiyorum.
Peki, sence, bu anlattığın
çerçevede, şimdilerde, harıl harıl kredi peşinde koşan ve
alanlar için ne diyorsun?, bu esnaflar, bu borçları nasıl
ödeyecekler?, diyorum. Devletin ertelediği borçları ve alınan
kredileri geri ödemeyi, şu sıralar kimse düşünmüyor ki, diyor.
Herkes anlık hareket ediyor. Günü kurtarmaya ve ayakta kalmaya
çalışıyor. Sonrası Allah kerim, diyorlar...
(*) Prof. Hayri Kozanoğlu hoca da,
bu söyleşileri yaptığım günlerde, 21.04.2020 günkü BirGün
gazetesinde (Bknz: IMF Raporları ve Türkiye) şunları yazıyordu:
24.04.2020/Datça
Mehmet Erdal
(İsa Paşalı,05 Ocak 2019, Datça, İş yerlerinin önü)
(Y.Emre Paşalı ve ben,06 Eylül 2018,Muğla Pazarı)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder