2020.02.01.DATÇA'DAKİ YEREL DEMOKRASİMİZE DAİR TARTIŞMA NOTLARI-7/ HANGİ KATILIM?
DATÇA'DAKİ
YEREL DEMOKRASİMİZE DAİR TARTIŞMA NOTLARI -7
HANGİ
KATILIM?
Merkezi
Otorite, 2005 yılında çıkardığı 5393 sayılı yasanın 76.
maddesi çerçevesinde kent konseyini yasal olarak tanırken ve 2006
yılında yayınladığı ilgili yönetmelikle de çerçevesini
çizerken, büyük ölçüde 'dış etkenlere' endeksli hareket etti;
bu nedenle, kent konseyine 'kerhen' bir yaklaşımı mevcuttur.
Ama,
Merkezi Otorite, bunu yaparken, ne yaptığını da biliyordu; bu
örgütlenmeyi yasal olarak kabul ederken ve her yerde belediye
başkanlarınca kurulmasını önerirken, dünyanın benzer başka
yerlerinde olduğu gibi, yurttaşların yerel yönetimlerin var olan
eksikliklerine ve yetersizliklerine yönelik tepkilerinin süreç
içerisinde doğrudan yerel yönetim modelinin sorgulanmasına ve
haliyle, var olandan daha başka bir yerel yönetim modeli arayışına
yönelmesini önleyebileceğini düşünüyordu. Onun için önemli
olan, var olan yerel yönetim modelinin (Temsili Demokrasinin)
geçerliliğini korumasıydı.
***
Kent
konseyini, çoğunluk konumundaki (1389 belediyeden 1039'unu
oluşturan) eşitleri gibi 'Bu bizi bozar.', 'Bu bize uymaz.', 'Bu
dış kaynakların dayatması.', 'Ne yani bize güvenilmiyor mu?.',
'Yönetim iki başlılık kaldırmaz.' vb.vb. çerçevesindeki
söylemlerle değerlendirmeyen; yönetimine geldikleri yerlerde
kurulmasını sağlayan ya da kendinden önce kurulmuş ise devam
etmesine izin veren (50, hadi daha iyimser olalım, 350 civarındaki)
belediye başkanları da ne yaptıklarını ve kent konseyine neden
destek verdiklerini biliyorlar.
Evet,
onlar, yönetiminde bulundukları yerlerdeki yurttaşları özgür
birer yurttaş olarak görüyorlar; hem kendilerine hem de
yönetiminde bulundukları yerlerdeki yurttaşlara güveniyorlar; var
olandan daha iyi bir yönetim anlayışını savunuyorlar...
nihayetinde, çoğunluk konumundaki eşitlerinden pek çok yönden
farklı olduklarını söylüyorlar.
Eyvallah!
Ama
bu belediye başkanları, gerçekte, yönetiminde oldukları yerel
yönetimlerin şu ya da bu nedenle her şeye yetemediğini; kendileri
istese de istedikleri her şeyi yapamadıklarını; yurttaşların
pek çok konudaki taleplerini ya hiç ya da zamanında ve onların
istedikleri biçimlerde karşılayamadıklarını; bu yapamadıkları
ve kendilerini çaresiz hissettikleri konularda yurttaşlardan gönüllü
katılımcıların ve farklı biçimlerde katkıda bulunanların
çıkmasının iyi bir şey olduğunu; nihayetinde, yurttaşların bu
gönüllü katılımlarının ve katkılarının kendilerinin artı
hanelerine yazılacağını ve bu nedenlerle kent konseyinden
korkmamak, tam aksine kent konseyini ve onun çalışmalarını
desteklemek gerektiğini düşünüyorlar.
Öte
yandan, kent konseyinde yer alan ve çalışan yurttaşların
herhangi bir konuda kendi aralarında tartışarak alacakları
kararları bir öneri olarak belediye meclisine sunacaklarını;
belediye meclisinin de, kent konseyinden gelen öneri düzeyindeki bu
görüşleri kabul edip etmeme özgürlüğüne sahip olduğunu
biliyorlar.
O
halde, kent konseyinden neden korksun ve desteklemesinler ki?
Kent
konseyine katılımcı olarak ya da var olan çalışma grupları ve
meclislerde yer alarak katılanlar, ola ki çizmeyi aşar ve herhangi
bir biçimde başını ağrıtmaya başlarlar ise, (sıkça tanık
olunduğu üzere) gerekeni yaparlar; olur, biter...
(Burada
genel bir soyutlama yapmaya çalışıyoruz; yoksa, herkesi aynı
torbaya koymaya çalışmıyoruz. Ülkemiz geçmişinde yaşanan
örnekle ifade edersek, Fatsa örneğine öykünen ve bugünkü kendi
gerçekliğinde o yoldan yürümeye çalışan istisnai konumdaki
bazı yerel yöneticileri, bu değerlendirmenin dışında
tutuyoruz.)
***
Yerel
yönetimlerin karar alma süreçlerine yurttaşların katılımları
konusunda 'kent konseyini' işaret eden ve kent konseyleri içinde
şu veya bu konumda yer alarak 'canı gönülden' çalışma
yürütenlerin bir kısmının da kent konseyine ilişkin bakış
açılarının çok safiyane olmadığını; bizim kent konseyine
ilişkin yaptığımız değerlendirmelerin benzeri
değerlendirmelerden habersiz olmadıklarını ve haliyle kent
konseyinin gerçekte ne olduğunu çok iyi bildiklerini ve bunu
bilerek kent konseyinde yer aldıklarını, çalışmalara
katıldıklarını ve konumlandıklarını; yanı sıra, kent konseyi
dolayımı ile karar alma süreçlerine katılmayı savunduklarını,
düşünüyoruz.
Yerel
yönetimde resmi ya da gayrı resmi olarak yer almamalarına karşın
(yerel yönetimde yer almış olsalar idi, bir yere kadar da olsa
anlamaya çalışabilirdik; ama o konumda değiller) bu yaklaşımı
savunanlar, bizce, söylem düzeyinde ve masa başında, kendilerini
nasıl tanımlarlarsa tanımlasınlar ve yerel yönetimler, yerel
demokrasi, katılım, temsili demokrasi, doğrudan demokrasi...vb.vb.
konularda ne söylerlerse söylesinler; aralarında görece farklı
yaklaşımlar olsa da, gerçekte, kendi bildikleri nedenlerle,
halihazırda yürürlükte olan yerel yönetim modelinin var olmaya
devam etmesini, kent konseyi ile takviye edilmesini; bunun da yeterli
bir şey olduğunu düşünüyorlar...(Öyle ki, bu arkadaşlardan
bazıları, meydanın boş ve ortalıkta dolaşanların da yalnızca
kendilerinden ibaret olduğunu sanıyor olmalılar ki,yürütülüp
yönlendirilecek 'Demokrasi Mücadelesi' içerisinde 'Doğrudan
demokrasinin' temel örgütlenme biçimlerinden birisi olarak
kurulabilecek olan 'Mahalle Meclislerini'; 'Temsili Demokrasinin'
geçerli olduğu belediye meclisinin/yerel yönetimin bile değil,
onun da yardımcısı konumundaki bir örgütlenme biçimi olarak
önerilen ve kabul edilen 'Kent Konseyinin' bir alt organı olarak ve
dahası, tepeden inme bir biçimde kurulmasını önerebilmekte ve bu
amaçla hazırlanan bir 'Mahalle Meclisleri Yönergesi'ni tartışmaya
açabilmektedirler.. Bknz: 'MAHALLE MECLİSLERİ YÖNERGESİ' ÜZERİNE
1-3/ https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com
)
Bu
nedenledir ki, nihayetinde, günlük yaşamımızda, içinde yer
aldıkları ve çalışma yürüttükleri kent konseyinin bulunduğu
yerdeki yerel yöneticilerin yanında duruyor görünmekten ve onları
destekler konumunda bulunmaktan öteye geçemiyorlar.
***
Bugüne
kadar kent konseyi ile ilgili yayınladığımız (Bknz: KENT KONSEYİ
ÜZERİNE TARTIŞMA NOTLARI 1-12/
https://mehmeterdalyazilar.blogspot.com
) bütün yazılardan da anlaşılacağı üzere, biz, hiç şüphesiz
ve tartışılmaz bir biçimde, Merkezi Otoritenin 2005 yılında
kent konseyini yasal olarak kabul etmesini; azınlıkta olsalar da,
bazı belediye başkanlarının yönetimde oldukları yerlerde kent
konseyini kurmalarını ve desteklemelerini; yurttaşların ise
katılımcı olarak ya da kent konseyi içerisinde kurulacak çalışma
gruplarında ve meclislerde yer alarak çalışmalara katılmalarını,
görece, iyi bir gelişme olarak değerlendiriyor ve destekliyoruz.
Bizim
karşı çıktığımız, bütün bunların iyi bir şey olarak
değerlendirilmelerinin ötesinde 'yeterli' olarak görülmesi ve bu
çerçevede arayış içinde olanlara, kent konseyinin gidilecek
yegane adres olarak gösterilmesidir..
Bizce,
a)-Kent konseyinin halihazırda bulunmadığı (1039 civarındaki)
yerde yerel yönetimin karar alma sürecine katılmak için kent
konseyinin kurulmasını beklemek yerine ya da gereksiz bir
tartışmaya yol açmayacak başka bir ifadeyle, belediye başkanının
kent konseyini kurmaya ikna edilmeye çalışılmasının yanı sıra
(çünkü, kent konseyi dolayımı ile karar alma süreçlerine
katılabilmek için, önce, kent konseyinin kurulması gerekiyor;
aksi halde, bu çerçevedeki bütün tartışmalar, lakırdı'dan
öteye geçmez), doğrudan belediye meclis toplantılarına katılmaya
başlamak,
b)-Kent
konseyinin bulunduğu yerlerde kent konseyi çalışmalarına
katılmak ama bu çalışmalar ile yetinilmesi halinde, yerel
yönetimin karar alma süreçlerine katılımın ve daha doğru bir
ifadeyle, var olan yerel yönetimin demokratikleştirilmesinin ve
demokratik bir yerel yönetimin yaratılmasının olanaksız olduğunu
bilmek; haliyle, kent konseyi içerisindeki çalışmaların dışına
çıkmak ve kent konseyi çalışmalarını, o sürece eklemlemek
gerekir.
Elbette,
hangi yolda yürüyecek olduğuna karar verecek olanlar, bulunduğu
yerlerde kendi yaşamlarıyla ilgili konularda alınacak karar alma
süreçlerine aktif birer özne olarak katılacak ve bu doğrultuda
bir irade ortaya koyacak olan yurttaşlardır.
Gerisi,
lafügüzaf'dır.
01.02.2020/Datça
Mehmet
Erdal
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder