2021.06.26.CEZAEVİ YAZILARI-62: "90/91 DE DIŞARI ÇIKARIZ", KEHANETİ!
CEZAEVİ YAZILARI-62: '90/91'DE DIŞARI ÇIKARIZ', KEHANETİ!
“... Hiç olmazsa Cumhuriyet'ten okumuş olduğunu sandığım gibi, gazetelere göre, bu yasama yılında, bu ceza indiriminin veya infaz indiriminin veya affın çıkarılarak, bu Yaz başlarına kadar birçoğumuzun dışarıya çıkması kesin gibi. Bu kez, dışarıya çıkma düşüncesine, kendimi fena kaptırdım. Öyle sanıyorum ki, burada gördüğüm gibi, genelde de, bir beklenti havası egemen. Yani, Özal, ceza veya infaz indirimi biçiminde haberleri basına sızdırarak ve arkasından hiç yalanlama yoluna gitmeyerek, insanları böylesi bir beklenti içerisine soktu. Bir başka deyişle, bu konuda, ok yaydan çıktı; dönüşü olmayan bir yola girdi. Şimdi, şu veya bu nedenden dolayı bunu gerçekleştirmez ve hatta, bu yasama yılında bu soruna bir biçimde çözüm getirmezse, şimdiki politik hesaplarının aksine, bu konuda her şey ters teper ve politik olarak zarara uğrar. Bu 141, 142 ve 163 gibi, çok az sayıda insanın duyarlı olduğu bir konu değil; on binlerce insanı ilgilendiriyor. Eğer, bu haber doğru çıkar ve kısa sürede gerçekleşir ise, Nisan veya Mayıs ayı içinde çıkarız. Böylece, benim, bir kaç yıldır söyleyip durduğum '90/91'de dışarı çıkarız' kehanetim gerçekleşmiş olacak. Hatta, bir Yaz başlangıcında çıkmayı arzu ediyorum, düşüncem de hayatiyet kazanacak. Eğer, bu ikisi birlikte gerçekleşir ise, buna çok sevineceğim...
Yalnız, Özal'ın düşündüğü 'koşullu af' çok iyi bir şey değil. Şundan ki, şu anki cezan affa uğramıyor; dosyanda bekletiliyor. Herhangi bir nedenle herhangi bir ceza aldığında, otomatikman, bu da yürürlüğe giriyor. Bu, bugünkü Cumhuriyet'in Özal'a atfen yazdığı gibi, başımızın üstünde sallanan 'Demokles'in kılıcı' demek oluyor... Peki, ne yapacağız? Yani, 'Hayır, ben böyle bir çıkış istemiyorum' mu diyeceğiz? Burada, şaka yollu veya ciddi olarak bu konu açıldığında, bunu soruyorum; bence, herhalde, böyle bir şey denilmez; çıkılır ve sonraki süreçte, bunun değiştirilmesine çalışılır. Başarılır veya başarıl(a)maz, ama çalışılır. Başarılabilirse, çok da iyi olur...
Özal'ın düşüncesi, şu anki haliyle, çok muallak; somut bir yasa haline getirilinceye kadar, farklı bir biçime bürünebilir; bilemiyorum. Yani, idamlıkların hali ne olacak? Bundan, herkes yararlanacak mı? Ceza indiriminde bir limit konacak mı? vb. vb. Özal, APO'nun bile bundan yararlanabileceğini ve gelip-ifade vererek normal yaşama dönebileceğini söylüyormuş. Bu, biraz fantezi, ama oldukça kapsamlı bir tasarı üzerinde çalışılması gerektiğine işaret ediyor. Burjuva muhalefet, buna pek itiraz etmez. Bazı toplumsal kesimler de itiraz etmez, sanırım. Ama ANAP içi çelişkiler, ne ölçüde bunu etkiler ve bu aleyhimize mi yoksa lehimize mi olur, bunu bilemem. Bu da, bu Pazar günkü ANAP İstanbul İl Kongresine bağlı. Semra Özal il başkanı olursa, Özal, ANAP'a her istediğini yaptırabilecek demektir. Yani, ANAP içindeki güç dengesi ortaya çıkacak. Bu, Nisan ayı içindeki ANAP kongresinin kaderinin ne olabileceğinin bugünden bilinmesi demek de oluyor. Sanıyorum ki, Özal, ABD, sermaye ve hatta ANAP içi çelişkilerde taraf olma anlamında, ordunun desteğini ya aldı ya da almaya çalışıyor. Hüsnü Doğan'dan boşalan Milli Savunma Bakanlığı'na Mehmet Yazar'ın atanmasının bir anlamı da bu olabilir. Bu durumda, Özal, ANAP içinde İslamcıların etkisini kırabileceği gibi, olası erken bir genel seçimde de SHP ve DYP'den pek geri kalmaz. Halk nazarında güvenini yitirdiği için, bu yaptıkları ve yapacaklarıyla halkın desteğini yine kazanabilir mi bilemiyorum, ama SHP ve DYP de güçlü birer 'çekim merkezi' oluşturamadıklarından ve ellerindeki pek çok silahı Özal'a kaptırdıklarından, birinci parti bile olabilirler.
Öyle paradox bir durum var ki; Ortadoğu'da ABD Emperyalizmi alabildiğine güçleniyor; Özal, iç politikada 'başkanlığa' geçiş için yollar arıyor ve böylesi bir durumda, Özal, seçmen yaşını 18'e, seçilme yaşını 25'e indirmeye hazırlanıyor; Kürtçeye 'özgürlük'(!) vererek Kürtlerin varlığını bir biçimde kabulleniyor; TCK'nın 141, 142 ve 163. maddelerini değiştiriyor; koşullu da olsa bir af çıkarmaya hazırlanıyor... Güler misin? Yoksa ağlar mısın?
Neyse, olaylar irademiz dışında olup-bittiğinden, biz, var olan gerçekliği kabul ederek düşünelim ve hareket edelim; eğer, bu Yaz'a doğru çıkarsak, sizlere kavuşmaktan müthiş mutlu olacağımı bilmenizi istiyorum...
Cumartesi, 18.10;... Öğle arası gazetelere baktım. Cumhuriyet, Adalet Komisyonu Başkanına atfen, Özal'ın yanlış anlaşıldığını ve düşünülenin bir infaz indirimi olduğunu yazıyordu. Yine, aynı habere göre, bu konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Köşkü'nde bir komisyon kurulmuş. Hürriyet ise, SHP'nin, hazırladıkları af teklifini meclis başkanlığına verdiğini yazıyordu. Anlaşılan o ki, bu konuda kamuoyu oluşturuluyor ve aynı zamanda tepkiler ölçülüyor. Yalnız, bazı hukukçuların, cezaların tecil edilmesi gibi bir olayın, yürütmenin, yani iktidarın, yargının yetki alanına müdahalesi olarak gördükleri de yazılıyor. Bir başka deyişle, Özal, bu çalışmayla da, aslında yetkilerini artırmaya yönelmiş oluyor muş... Mümkün. Ama, kamuoyu, olayın bu yönüyle değil, diğer yönüyle, yani af yönüyle ilgilenecektir. Bu, her yerde ve her zaman böyle olmuştur.
Ecevit, 87-88'lerde, bir kereye mahsus infazın çok alt düzeye indirilebileceğini ve böylece Anayasal engelin aşılabileceğini, söylüyordu. Bugünkü gazete haberini okuyunca, bu aklıma geldi. Bu, daha mantıklı bir yol olarak gözüküyor. Sorun şu; bu indirim ne kadar olur? Yani, şu an ayda 12 gün yatılıyorken, bu kaç güne indirilir? Örn: 7 veya daha alta... 89'da, bazı yerlerde, 7 günden bahsediliyordu. Bu durumda, 5-6 yıl cezası kalanlar çıkabilir. İdamlıklara hiçbir yararı olmaz vb...
Şimdi, ben, nasıl sana yazıyorsam, burada da duygu ve düşüncelerimi söylüyorum. Bunları söylemekten imtina etmiyorum. Yani, içte başka olan ama dışa başka türlü gözükmeye çalışan insanlara fena halde kızıyorum. Ama, yooo..., sanki, hiç böyle bir çıkışı istemiyormuş gibi davrananlar var... Bundan sonraki yaşamımda, böylesi insanlardan uzak durmaya kararlıyım. Böylesi insanların, insana fena halde zararı dokunur... Sözde, bu, temkinlilik veya daha siyasi bir ifadeyle 'politik' bir tavır oluyor!!! Halbuki, alakası yok... Yarın, bir başka ortamda olsak, yahu, ben takılıyordum... der; eminim.
Ben, onursuz bir yol olmaması kaydıyla, çıkmak istiyorum, arkadaş. Benim açımdan, olay, bu kadar basittir. Kapalı görüşte konuştuğumuz gibi, çıkmak düşüncesi, aynı zamanda beni korkutuyor, ama ne yapayım. Bu korkuyu yenmenin yolu, o korkuyla yüz yüze gelmekten geçiyor. Bundan kaçmak mümkün değil...”(1)
26.06.2021/Datça/Mehmet Erdal
(1)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder