2 Nisan 2021 Cuma

2021.04.03.CEZAEVİ YAZILARI-50: GO HOME YANKEE!

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-50: GO HOME YANKEE!

     “... Saddam'ın, ülke içindeki yönetiminin diktatörlük ve Irak'lı Kürtlere karşı soykırımcı olduğunu söylemek mümkün. Dışarıya yönelik ise, milliyetçi. Bu niteliklere sahip bir yönetimin Kuveyt'i işgalini onaylamak mümkün değil. Yani, genelde, zorla ilhakı reddetmek gerekir. Birleşmeler gönüllü olur ve biz, bu tür birleşmelerden yanayız. Ama, bu birleşme, tamamen ekonomik, politik, askeri vb. çıkarlara yönelik ve üstelik ahlaki değil; Kuveyt halkının iradesini hiçe sayıyor. Bazıları, Kuveyt'in ve Arabistan (Yarımadası)ndaki diğer ülkelerin suni olduğunu ve ulusal temelde yükselmediklerini, tüm ülkelerin Arap ulus kökenli olduğunu söylüyor. Tartışılır olmakla birlikte, doğru olduğunu kabul edelim. Ama biz, tarihin yeni baştan yazılmasını, burjuva anlamda savunmuyoruz. Hele, bunun, zorla yapılmasını hiç savunmuyoruz. Öyleyse, Saddam'ın bu işgalini onaylamak, meşru görmek ve desteklemek mümkün değil. Öte yandan, Saddam'ın Kuveyt'i işgali, ABD önderliğinde emperyalizmin Ortadoğu işgali olasılığını gündeme getirdi. Bazıları, Saddam'ın soykırımcı, diktatör ve faşist olduğunu söyleyerek, aynı zamanda Saddam sonrası Irak Kürtlerinin olası kazanacağı 'hakları' düşünerek, kim tarafından olursa olsun, Saddam'ın devrilmesini desteklediklerini söylüyorlar. Haliyle, ABD'nin Ortadoğu işgalini onaylama noktasına düşüyorlar. Saddam sonrası Iraklı Kürtlerin bazı 'haklar' kazanmaları mümkün. Ama ABD'nin Ortadoğu'yu işgali sonrası, uzun dönemde çok şey kaybedecekler. Ülkemiz ve diğer Ortadoğu halkları da kaybedecek. Bu nedenle, 'ne olursa olsun, kim tarafından devrilirse devrilsin' diyemeyiz. Yani, biz, iki ucu boklu bir değneğin iki ucundan birini yakalamak zorunda değiliz. En iyisi, bu değneği, hiç ele almamaktır.

     Biz, Kuveyt halkının işgalcilere ve Irak halkının Saddam rejimine karşı yürüteceği mücadeleden yana olmalıyız. Buna destek vermeliyiz. 750 bin nüfuslu Büyük Sahra halkı POLİSAİRO önderliğinde Moritanya'yı anlaşmaya zorlayabilmiş ve Fas ile savaşını sürdürebiliyorsa, 1,5 milyonluk Kuveyt halkı da savaşabilir ve kazanabilir. Elbette 'zor' olacaktır, zaten, kurtuluşun kolay kazanıldığını kim görmüş ve söyler... Dünya ülkeleri, bu mücadeleyi bir biçimde destekleyebilir, ama o halkların yerini alamaz ve onların boyunlarına, Saddam boyunduruğunun yerine kendi boyunduruklarını geçiremezler. Ve biz, Saddam boyunduruğu gibi, bu boyunduruğa (da) karşı çıkarız... Ne Saddam'ın ne de emperyalizmin kazanmasını istemeliyiz. Biz, Ortadoğu halklarının kazanmasından yana olmalıyız. Ama, bu durum, ileride, doğrudan emperyalizmle bir savaş durumuna dönüşebilir mi? Saddam'ın, böyle bir görünüm verebilmek için çalıştığını ve tüm İslam dinindeki halklara çağrı yaptığı görülüyor. Kısmi de olsa, bir destek elde ediyor. Bugün, bu noktada değildir ve biz, bugünkü gerçeklikte tavrımızı belirlemek zorundayız...”(14.8.1990)(1)

     “...Hiç şüphesiz, Irak'ın Kuveyt'i işgali savunulamaz. Bu işgal, herhangi bir 'gerekçeyle' ve herhangi bir biçimde 'meşru' gösterilemez. Irak, 1980 yılı Eylül ayında olduğu gibi, şimdi de işgalci ve saldırgan bir devlet konumundadır. Bu niteliğini, bir kez daha ortaya koymuştur.

     Kuveyt'i işgal eden Saddam yönetimi, bir diktatörlüktür. Bu diktatörlük, yıllardır, Irak Kürdistanı'nda, az görülür bir soykırım uygulamış ve katliamlar ('Irak Hiroşima'sı' Halepçe) yapmıştır.

     Bu niteliklere sahip ve sicili çok kötü olan bugünkü Saddam yönetimi, yıkılmalıdır. Kuveyt işgali, sona ermelidir.

     Ancak, hangi gerekçelerle olursa olsun, bugün Ortadoğu'da yaşanılan gelişmeler biline biline, bunları gerçekleştirecek olanın kim olduğunun (Irak'taki Arap halkı, ezilen Irak Kürtleri ve işgale uğramış Kuveytliler ya da emperyalizm) önemli olmadığı, önemli olanın, bunların gerçekleşmesi olduğu, savunulamaz. (Bu noktada, insanın aklına, bir dönem Çin'de, Deng Şiaoping'in söylediği 'Önemli olan farenin yakalanmasıdır; fareyi yakalayan kedinin siyah ya da beyaz oluşu değil' sözleri geliyor.) Bugün yaşanılan gerçeklikte, bu savununun anlamı, bir biçimde, emperyalizmin Irak'ı (açık ya da gizli) işgal etmesine yeşil ışık yakmak ve 'Ortadoğu sorununu' çözebilmek için uygulamaya soktuğu politikalarının başarıya ulaşmasına destek vermektir.

     Halbuki, bugün, asıl olarak karşı çıkılması gereken şey, tam da, emperyalizmin Ortadoğu'daki varlığı ve uygulamaya soktuğu politikalar olmalıdır.

     Emperyalizm, bugün, Ortadoğu'da ve Türkiye'de, aynı anda, aynı amaçla ve birbirleriyle bağlantılı olarak, yeni bir dönemi başlatmıştır. Yaşanılan gelişmelerin özünü ve yönünü kavrayabilmek için, öncelikle, bu halkayı yakalamak gerekiyor. Bu, can alıcıdır. Bunun yerine, olayları, yalnızca görünürdeki biçimleriyle izlemeye ve kavramaya çalışmak, büyük yanılgılara yol açar.

     Bugün, Ortadoğu'da, asıl olarak, emperyalizme karşı saf tutmalı ve konumlanmalıdır. Emperyalizm kazanamamalı ve politikaları başarıya ulaşamamalıdır.

     Emperyalizm, Ortadoğu'da, sonunda mutlaka kendisinin kazanabileceğini düşündüğü bir savaşı kışkırtmaktadır.

     Herhangi bir biçimde başlayabilecek bu savaş, boyutuna bağlı olarak, bu savaşa katılacak ülkelere kıyım, yıkım, tamiri çok zor yaralar ve yeni düşmanlıklardan başka bir şey getirmeyecektir. Ama, savaşın sonucu ne olursa olsun, her halükarda yine emperyalizm kazançlı çıkacaktır.

     Bu nedenle, böyle bir savaşa 'Hayır' denilmelidir.

     1919-1922 yılları arasında, dünyanın ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşını yürüten ve başarıya ulaştıran Türkiye'de, bugün, emperyalizme karşı olmak 'hainlik', emperyalizmden yana olmak ise 'yurtseverliktir'. Yani, gerçek yurtseverler 'hain', gerçek hainler 'yurtsever' durumundadırlar.

     Bu durumun, tersine çevrilmesi gerekmektedir.

     Bu nedenle, 1970'lerden beri körelen (bir yönüyle köreltilen) 'Bağımsızlık' bilinci, yeniden yükseltilmelidir. Türkiye'nin 'Ortadoğu'nun Jandarması' olmasının tartışıldığı ve emperyalizmin, Ortadoğu'ya yönelik yeni politikalarının yaşama geçirilmeye çalışıldığı bugünlerde, emperyalizm ile var olan bütün ilişkilerin sona erdirilmesi ve NATO'dan çıkılması talepleri ileri sürülmelidir.

     Türkiye'nin geleceği, bir yönüyle, 'Bağımsız Türkiye' şiarının, Türkiye halklarına mal edilebilmesine ve yaşanılan bir gerçeklik haline getirilebilmesine bağlıdır...”(20.8.1990) (2)Nazilli

     03.04.2021/Datça/Mehmet Erdal

     



     (1) 14.8.1990

     

     (2) 20.8.1990



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder