27 Eylül 2020 Pazar

2020.09.28.CEZAEVİ YAZILARI-22:PARİS KOMÜNÜNE DAİR! (5)

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-22: PARİS KOMÜNÜNE DAİR! (5)

     (Paris Komünü'nün 117. yıl dönümünde Aydın E Tipi Özel Kapalı Cezaevinde yapılan çalışmanın 5. bölümü)

     “ KOMÜN ÖRGÜTLENMESİ

     ... Daha önceki bölümlerde sözü edildiği üzere 3. Toplumsal Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte halkın silahlanmasının gerçekleştiğini biliyoruz. 'Paris sadece kuşatma sonucu ordudan kurtulmuş ve onun yerine çoğunluğu işçiler tarafından oluşturulan bir ulusal muhafızı geçirmiş olduğu için direnebiliyordu.' Yani, burada savaş nedeniyle ortaya çıkmış bulunan fiili bir durum söz konusudur. Şimdi sürekli bir kurum durumuna dönüştürülmesi söz konusu olan şey, işte bu durumdu. Bu yüzden Komün'ün ilk buyrultusu (kararnamesi) sürekli ordunun kaldırılması ve silahlanmış halk ile değiştirilmesi oldu. (Marx-Engels/Seçme Eserler/Cilt 2, syf. 263)

     Komün'ün bu ilk buyrultusu devletin parçalanması anlamına geliyordu. Böylelikle burjuva devleti ayakta tutan temel iki kurumdan biri olan ordu, halkın üzerinde bir baskı gücü olmaktan çıkarılıyor, halk silahlandırılarak iktidarın halkta olduğu bu yönüyle de somutlanmış oluyordu.

     Ulusal muhafızların örgütlenmesi, toplumun genel demokratik yapısından farklı bir özellik taşımıyordu. Daha sonra, Ekim Devrimi ile birlikte Lenin tarafından daha da geliştirilen bu anlayışa göre, orduda seçim ve denetleme ilkesi önemsendi.

     ***

     Şimdi de Komün örgütlenmesini açmaya çalışalım: 'Komün, kentin çeşitli ilçelerinden genel oy hakkı ile seçilmiş belediye meclis üyelerinden kurulmuştu. Bu üyeler sorumlu ve her an görevden alınabilir idiler. Komün üyelerinin çoğu doğal olarak işçilerden ya da işçi sınıfının ünlü temsilcilerinden oluşuyordu...Merkezi hükumetin aleti olmaya devam edecek yerde, polis, siyasal öz niteliklerinden hemen yoksunlaştırıldı ve Komün'ün sorumlu ve her an görevden geri alınabilir bir aleti durumuna dönüştürüldü. Yönetimin tüm öbür dallarındaki görevliler (memurlar) için de aynı şey oldu. Komün üyelerinden aşama sırasının en alt düzeyine değin kamu görevi işçi ücretleri karşılığı görülecekti. Yüksek devlet görevlilerinin kullanma hakları ve temsil ödenekleri, bu yüksek görevlilerin kendileri ile birlikte ortadan kalktılar. Kamu hizmetlileri, merkezi hükumet tarafından korunan kimselerin özel mülkiyeti olmaktan çıktı...

     Eski hükumetin maddi iktidar aletleri olan sürekli ordu ile polis, bir kez kaldırıldıktan sonra, Komün, manevi baskı aletini, rahipler iktidarını kırma işine girişti.

     Adalet görevlileri...o yapmacık bağımsızlıktan yoksunlaştırıldılar. Öbür kamu görevlileri gibi yüksek adalet görevlileri ve yargıçlar da seçilir, sorumlu ve geri alınabilir olacaktı.' (Marx-Engels/Seçme Eserler/cilt 2, syf. 264)

     Lenin, Marks'tan bu bölümü aldıktan sonra 'Anlaşılan' diyordu, 'Komün, parçalanmış devlet aygıtının yerine, yalnızca daha eksiksiz bir demokrasi koymuştu.'

     ***

     Komün deneyiminde, belediye meclis üyelerinden oluşan Komün 'Parlamenter bir örgenlik değil, ama aynı zamanda hem yürütmeci hem de yasamacı, hareketli bir gövde olacaktı.' (a.g.e. Syf.264) Yani, Komün, burjuva devlet aygıtında olduğu gibi yasama ve yürütme işlevini birbirinden ayrı gören kuvvetler ayrılığı ilkesinden yana değil, yasama ve yürütme erkini kendi bünyesinde toplayan kuvvetler birliği ilkesinden yana idi. Yasayı çıkaracak, yürürlüğe koyacak, sonucunu gözleyecek ve halka hesap verecekti. Bu nokta, burjuva parlamentosundan ayıran temel noktadır.

     Burjuva parlamentosu, '...her üç ya da altı yılda bir halkı parlamentoda egemen sınıfın hangi üyesinin temsil edeceğinin ya da ezeceğinin kararlaştırılmasına...' karar verildiği bir yerdi. Yasama ve yürütme erki birbirinden ayrılmıştı. Parlamento, yasama görevini yerine getiriyor, her şey orada bitiyordu. Ondan ötesi onu ilgilendirmiyordu. Parlamento, profesyonel politikacıların çene çaldıkları ve zaman harcadıkları bir yerdi. Halk tarafından seçimden seçime denetleneceği ve beğenmediğini görevden alacağı iddia ediliyor ise de bu genellikle uygulama alanına geçmiyordu. Parlamento, temsilciler için ayrıcalıklı hakların elde edildiği bir yerdi.

     Komün, burjuvazinin bu parlamento anlayışını ret ediyordu. Bu reddedilen şey, parlamentoculuk'tur.

     Bu temsili demokrasinin reddi, temsili kurumların reddi anlamına gelmez.

     Komün, ister yerel birim düzeyinde ister merkezi Komün düzeyinde olsun, doğrudan demokrasiyi esas alıyordu. Burjuva parlamentosunun denetleme yetkisi vardır. Ama bu biçimsel ve Lenin'in belirttiği gibi 'bürokratik bir denetleme'dir. Komün de ise delegelerin oluşturduğu yapı hem yasama hem de yürütme gücü ile donatıldıklarından hiç bir yasa ile sınırlanamayan yetkilere sahiptiler. Bu, yapının, özünde, proletarya diktatörlüğünü kendi nezdinde ifade etmesi anlamına gelir. Yani sınırsız yetkiyle donatılan halktır. Halk, bu yetkisini, seçtiği delegeler aracılığı ile kullanıyor. Peki, halk bu delegeleri seçip gönderdikten sonra serbest mi bırakıyor? Hayır! Çünkü halk, yalnızca delegelerini seçme hakkına değil, aynı zamanda her an bu delegelerinden hesap sorma ve her an görevden alıp yerine bir yenisini seçme hakkına sahiptir. İşte, buna, emredici vekalet sistemi (buyurucu yetki belgesi) denir. Yani, Sosyalist Demokrasi, emredici vekaletle anlam kazanır. Lenin'e göre, ' bu ilkenin gerçekleştirilmesinden kaçınmak ya da kısıtlamak, sosyalist devrimin temellerine ihanet etmek anlamına geliyordu.' (Yavuz Sabuncu, syf.29) Burada mevcut proleter devletin her kademesine seçilmiş görevlilerine karşı duyulan bir güvensizlik vardır. Seçilen yöneticilerin, giderek halktan yabancılaşması ve halka karşı bir güç oluşturması önlenmeye çalışılarak, onlar her an hesap verebilir, görevden alınabilir 'sorumlu memurlar' düzeyinde ele alınır. Burada, Lenin'in daha sonra Devlet ve İhtilal'de üzerine parmak basarak defalarca yinelediği önemli bir nokta vardır. Marx, Komün'ün tüm yöneticilerinin herhangi bir kapitalist işletmenin işçileri, ustabaşıları ve memurları; halkın ise 'herhangi bir işveren' konumunda olduğunu söyler. Yani halk ile yöneticiler arasındaki ilişki, işveren ile hizmetlileri arasındaki ilişkiye eşittir. Marx, 'Tıpkı' diyor, bu görevlileri tartışırken, 'kendi işi için işçi ve yönetim personeli arayan herhangi bir işverene hizmet eden bireysel seçim hakkı gibi Komünler biçiminde örgütlenmiş halka hizmet edecekti.' Marks'ta, kendi tabiriyle, halka duyulan mutlak bir güven vardır. Ve devam eder, 've bireyler gibi, toplulukların da gerçek işler konusunda genel olarak herkesi kendi yerine koymasını ve eğer bir kez bir yanlışlık yaparlarsa, onu da hemen düzeltmesini bildikleri iyi bilinen bir olgudur.' Marx, genel oy hakkının, halkın iradesini ifade ettiği gerçeğinden hareketle, çok açık olarak, hemen akabindeki cümlede şöyle der: 'Öte yandan, Komün anlayışına, hiç bir şey, genel oy hakkı yerine, hiyerarşik bir görevlendirme geçirmekten daha yabancı olamaz.' (Seçme Eserler/Cilt 2, syf. 265)

     Son olarak, Lenin'in bu konu üzerine yalnızca Devlet ve İhtilal'de pek çok kez ifade ettiği düşüncelerinden birini aktaralım: 'Marks'ın Komün için ve proletarya demokrasisi için gerekli olan bu memurların işlevlerinden söz ederken, onları herhangi bir işverenin yani sıradan kapitalist işletmenin işçileri, ustabaşıları ve muhasebecileri ile kıyaslaması son derece öğreticidir.' (Devlet ve İhtilal, syf. 64)

     ***

     Halk, kendisini, yöneticilerine karşı korumalı mıdır? Evet, diyor, Engels ve Komün özgülünde bunu şöyle ifade ediyor: 'Komün, daha ilk gününden...kendisini kendi temsilcilerine ve memurlarına karşı, bunların istisnasız hepsinin her an görevden alınabilir olduklarını ilan ederek koruması gerektiğini kabul etmek zorunda kaldı.' (Aktaran, Lenin/ Devlet ve İhtilal, syf. 100)

     Komün, yukarıdan beri incelediğimiz emredici vekalet ilkesinin dışında, bir başka araçtan daha yararlanarak yöneticilerin ve her türden devlet kurumunun topluma yabancılaşarak '...toplumun hizmetkarları olmaktan çıkıp, toplumun efendilerine' dönüşmelerini önlemeye çalıştı.

     Bu ikinci araç, her kademedeki yöneticilerin alacağı ücretlerin, işçilerin ücretlerine eş olması durumu idi. Komün'de en yüksek yönetici aylığı, en yüksek işçi ücretinden daha fazla değildi ve Komün'de bu ücret, 6000 frank olarak tespit edilmişti. 'Böylelikle' diyor Engels, 'post kapma ve mevki düşkünlüğüne karşı etkili bir engel konulmuş oluyordu.' (Devlet ve İhtilal, syf. 101)

     Böylelikle toplumda yönetici olmak, peşinde koşulan ve her ne pahasına olursa olsun ele geçirilmesi gereken çekici bir görev olmaktan, yani 'arpalık' olmaktan da çıkarılıyordu.

     Görüldüğü gibi, her şey çok açıktır. Sürekli orduyu ve profesyonel devlet yöneticiliğini ortadan kaldıran, hem herkesin yönetime katılmasını hem de bunun çok düşük bir ücretle yerine getirilmesini sağlayan Komün, burjuvazinin ' ucuz hükumet' sloganını da gerçekleştirdi. Aynı zamanda, yöneticiliğin ayrıcalıklı bit iş olmadığını, bunu herkesin hem de daha iyi yapabileceğini, kanıtlayarak, burjuvaziyi 'öfke sarsıntıları içinde iki büklüm' bırakıyordu. İşte bu nokta, burjuvazinin yenilgi sonrası Komün'e ve komünarlara karşı yönelttiği korkunç tenkil politikasının, yani siyasal öç alışının kaynağıydı.

     ***

     Yukarıda, Komün örgütlenmesinde doğrudan demokrasinin esas olduğunu söylemiştik. Aynı şeyi, Sovyetler için de geçerli gören Lenin'in deyişiyle 'Aracısız ve dolaysız demokrasinin' (Paris Komünü Üzerine, syf. 491) uygulandığı Komünler'de, bunun nasıl hayata geçtiğini şöyle somutlayabiliriz: Yerel birim düzeyinde halk doğrudan seçim ve doğrudan denetim yoluyla işlerini yürütecek yöneticileri seçiyordu. Merkezi Komün düzeyinde ise dolaylı seçim ilkesi geçerliydi. Yani Komün'ün önerdiği ama hayata geçirmeye zaman bulamadığı ulusal örgütlenme taslağına göre ise 'Komün'ün, en küçük kırsal yerleşme merkezlerinin bile siyasal biçimi olacağı ve...her il'in kırsal Komünleri, işlerini, ilin yönetim merkezindeki bir delegeler meclisi aracılığıyla yönetecek ve bu il meclisleri de Paris'teki ulusal yetkililer kuruluna milletvekilleri göndereceklerdi.' (Seçme Eserler, syf. 265) Buradaki dolaylı seçim ilkesi, doğrudan demokrasi ile çelişmez; doğrudan demokrasinin, temsili kurumlar düzeyindeki yürütülüş biçimidir. Burada, konunun can alıcı noktası, emredici vekalettir. Lenin'e göre, 'Demokrasi, hatta proletarya demokrasisi, temsili kurumlar olmadan düşünülemezdi.' (Devlet ve İhtilal, syf. 64)

     KOMÜN, MERKEZİ BİR DEVLETTİR !

     Yukarıdaki bölümlerde Komün'ün yasama ve yürütme erkini kendisinde topladığını, bu anlamda burjuva demokrasisindeki kuvvetler ayrılığı ilkesini reddeden bir anlayışı savunduğunu ve ulusal örgütlenme taslağında bunu formüle ettiğini belirtmiştik. Bu, Komün'ün merkezi bir devlet anlayışına sahip olduğunu gösterir.

     'Marx, merkeziyetçiydi.' diyor Lenin. Bu, ne anlama gelir? Bu, Komün somutunda, Marx ve Engels ile Proudhon ve Bakunin arasında, devlet örgütlenmesi bazında sürdürülen bir tartışmayı bize anlatır.

     Bilindiği gibi feodalizmin bağrından doğup gelişen burjuvazi, feodal parçalanmaya karşı merkezi bir devlet anlayışını geliştirmişti. 2. İmparatorluk, bu modern merkezi devlet örgütlenmesini yetkinleştirmişti. 'İmparatorluğun doğrudan anti-tezi' olarak doğan Komün, 'haksız yere, aşırı merkezileşmeye karşı eski mücadelenin aşırı bir biçimi olarak görüldü.' (Seçme eserler/Cilt-2, syf. 266) Burada aynı zamanda 'Burjuva devlet aygıtının parçalanmasını', merkeziyetçiliğin parçalanması olarak anlama durumu, ortaya çıktı. Bu, Proudhonistler ile Marksistlerin bu konuda aynı kefeye konması gibi bir yanlışlığı içeriyor.

     Küçük burjuva mülkiyeti koruma temelindeki küçük burjuva sosyalizm anlayışlarının siyasi üst yapıdaki yansıması olarak, Proudhonistler, federalizmden yana idiler.

     Lenin'in deyişiyle 'Bir ilke olarak federalizm, anarşizmin küçük burjuva görüşlerinin mantıki sonucudur.' (Devlet ve İhtilal, syf. 70)

     Marksistler ise, burjuva devlet aygıtına karşı çıkıp, onun parçalanmasını savunurlarken, merkeziyetçiliğe karşı çıkmıyorlardı. Tam aksine, Marksistler, Proudhonistlerin federalizmine karşı idiler. Bu, onların sosyalizm anlayışlarının doğal sonucuydu. Yani, Marksistler, sorunun temelini, iktidar sorunu olarak koyarken, Proudhonistlerin iktidar diye bir sorunları yoktu.

     Marksistlerin merkeziyetçiliği, burjuva merkeziyetçilikten ve her türden tepeden inmeci-buyrukçu anlayıştan farklıydı. Marksistler, merkeziyetçiliğin, burjuva devlet anlayışında olduğu gibi askeri ve bürokratik devlet aygıtının zoruyla değil, tamamen özgür iradeye dayanan, sermayeye karşı sağlanan gönüllü birlikteliğinin sağlanması temelindeydi. Lenin ' Bu, merkeziyetçilik olmaz mı? En tutarlı demokratik merkeziyetçilik olmaz mı? Hem de proletarya merkeziyetçiliği olmaz mı?, diyor.'(Devlet ve İhtilal, syf. 71)

     Gönüllü merkeziyetçiliğin olamayacağına inananlara, Lenin, ' dar kafalı' diyerek, bunların 'Merkeziyetçiliği ancak tepeden uygulanan bir şey olarak, ancak bürokrasi ve askeri klik tarafından dayatılan ve ayakta tutan bir şey olarak' düşündüklerini söylüyordu. Lenin, 'Bu merkeziyetçilik anlayışı, aynı zamanda geniş bir yerel yönetim özerkliğine hiç bir zaman kapalı değildir' diyerek, devam ediyordu. (Devlet ve İhtilal, syf. 95) ve Engels'ten bir alıntı yapıyordu. Engels, yerel yönetimler için düşündüğü özerkliği, Erfurt Programı'nda şöyle ifade ediyordu: 'İlin, ilçenin ve belediyenin halkın genel oyu ile seçilmiş görevliler tarafından tam özerk olarak yönetimi. Devlet tarafından tayin olunan bütün yerel yüksek memurların ve il yüksek memurlarının kaldırılması.' (Seçme Esreler/Cilt-3, syf.531)

     Marx, Engels ve Lenin, Komünlerin özgür ve gönüllü birlikteliği ile sağlanacak bu merkezi devletin, aynı zamanda ülkenin birliğinin örgütlenmesi anlamına geldiğini de söylüyorlar.

     Komün özgülünde, ilk 37 gün, Proudhoncu bucak muhtariyet eğilimleri hakim olmasına karşın, 'Komün idaresi... bütün Fransa'yı idare etmek amacından hiç bir zaman vazgeçmemiştir. (Paris Komünü, syf.47)..... Aydın/1988(Devam edecek)

     28.09.2020/Datça

     Mehmet Erdal

                                                   

                                                                   


                                                                               


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder