13 Eylül 2020 Pazar

2020.09.14.CEZAEVİ YAZILARI-20: PARİS KOMÜNÜNE DAİR (3)

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-20: PARİS KOMÜNÜNE DAİR! (3)

     (Paris Komünü'nün 117.yıl dönümünde Aydın E Tipi Özel Kapalı Cezaevi'nde yapılan çalışmanın üçüncü bölümü)

     “...Komün deneyiminden pek çok ders çıkarmak mümkündür. Kendi ülkelerinde proletarya devrimini başarıya ulaştırmaya çalışan veya sosyalizmin inşa sürecinde olan her devrim hareketinin ve onun saflarında yer alan her devrimcinin, kavganın her aşamasında Komün'den yol gösterici olma anlamında yararlanması hem mümkün hem de kaçınılmazdır. Lenin, Komün için 'Biz Komün'ün omuzları üstünde yükseldik' ve Marx 'Onun ilkeleri ölümsüzdür' diyordu. Marx ve Lenin haklılar. Komün o güne değin yalnızca teorik planda formüle edilen sosyalizmi, ilk kez somut bir olgu haline getirme doğrultusunda atılan dev bir adımdır. Bunun için burjuvazinin Komün'ü ağzına almaması anlaşılır bir şeydir. Ama devrimcilerin Komün'ü kulaktan dolma bilgilerin dışında bilmemeleri ve bu konuda bir eksiklik duyup bu eksikliklerini giderme doğrultusunda bir çaba içerisine girmemeleri düşünülemez.

     Komün'den ders çıkarma konusunda, bizler şanslıyız. Çünkü, bizden önce Marx, Engels ve Lenin gibi bilimsel sosyalizmin kurucuları ve önderlerin Komün'den çıkardıkları dersler ve Komün üzerine yazdıkları vardır. Biz, Komün'ün önemini ilk kavrayanlar, Komün'e ilk dikkati çekenler ve Komün'den ilk dersleri çıkaranlar değiliz. Birey olarak Komün'ün teorideki ve mücadeledeki önemini böylesine derin ve somut ilk fark edenlerimiz var ise de, içinden geldiğimiz DY siyasi hareketimiz için bu yeni değildir.

     Marx, daha Komün günlerinde, Komün'ün önemini ve proletaryanın devrimci sınıf mücadelesi içindeki tarihsel yerini, tıpkı eylemlerinin bilincinde olan Komünarlar gibi ilk kavrayanlardandır. Kugelman'a yazdığı mektuplarda, ki Seçme Eserler'deki ilk mektubun tarihi, 12 Nisan 1871'dir, bunu görmek mümkündür. Daha sonra Lenin, Marks'ın Kugelman'a yazdığı mektuplara atfen şöyle diyecektir: ' Marx...dünyadaki tarihsel devrimci hareketin bir gelişmesini gösteren büyük olaylara katılan bir insanın büyük dikkatiyle gözlemeye başlar.' (Paris Komünü, syf.279)

     Marks'ın içinde yer aldığı Enternasyonal de aynı şekilde düşünmektedir. Nitekim 15 Nisan tarihinde şu hükme varmaktan kaçınmaz: '18 Mart Komün devriminde işçi sınıfının siyaset sahnesine çıkışını selamladık ve bu devrimi, toplumsal bir yeniden kuruluş çağının başlangıcı olarak gördük.' (P. Komünü, syf.45) (a.b.ç.)

     Daha Komün günlerinde '...Hareketin anlam ve yönünü hemen kavrayan Karl Marx, Enternasyonal Genel Kurulu tarafından bu hareketin doğuşunu, anlamını ve önemini bütün dünya proleterlerine açıklamaya davet edilince, gazetelerin verdiği belgelere (ve Marks'ın kişisel ilişkileriyle doğrudan sağladığı bilgilere ve belgelere) dayanarak Fransa'da İç Savaş adı altında tanınan 3. Duyuruyu yazdı. Hem bir savunma hem de bir ağıt niteliği taşıyan ve Genel Kurul önünde ancak 30 Mayıs günü, yani Paris Komünü tarihe karıştıktan sonra okunabilen bu ustaca yorum, sosyalist edebiyatın en sağlam sayfaları arasında yer almaktadır.' (P. Komünü, syf.30-31) (1)

     Devam ediyoruz: '28 Mayıs günü, Komünün son savaşçıları, Belleville yamaçları üzerinde üstün düşman güçlerine yenik düşüyor ve 2 gün sonra, 30 mayıs günü Marx, Genel Konsey önünde, Paris Komünü'nün tarihsel anlamının bir kaç keskin, ama öylesine kavrayışlı ve özellikle bu konuda yazılmış son derece zengin yazının tümünde eşi boşuna aranacak derecede doğru çizgi içinde belirlenmiş bulunduğu bu çalışmayı okuyordu.' (Marx-Engels/Seçme Eserler/Cilt-2,syf. 215)

     Böylece Marx, 'en önemli görev' kabul ettiği Komün'e karşı duyulan kendiliğinden sempatiyi proleter kitlesinin Komün davasını yürütmek ve sonuna kadar ulaştırmak için bilinçli bir isteğe dönüştürecek olan bir teorik inceleme...'yi de yapmış oluyordu. (Biyografi, syf. 550)

     Bizzat olaylar devam ederken böylesi bir inceleme yapabilmek 'gene Marx'a düştü'. Bu olayları, geleceğin eşiğini belirleyen ve yeni bir tarihi çağın kapısını açan olaylar olarak gösteren oydu. Komün'ün ilk tarihçisi ve vakanüvisti Marx, Fransa'daki proleter ihtilalinin tecrübesini geniş kitlelerin önüne getirdi ve proleter savaşçılarının gelecek kuşakları için kayıtlara geçirdi.' (Biyografi, syf. 534)

     Hiç şüphesiz o olanaklarla, olayların üzerinden belli bir zaman geçip her şey ortaya çıkmadan ve üstelik tek başına, Komün'ün tüm yönlerini en ince ayrıntılarına kadar inceleyebilmek mümkün değildir. Bu daha sonraki devrimcilerin ve bilimsel araştırmacıların görevidir. Nitekim Komün günlerinden yıllarca sonra Devlet ve İhtilal'de yalnızca kitabın konusu ile ilgili bölümler üzerinde duran Lenin, bunu şöyle ifade ediyor: 'Marx, yetersiz de olsa Komün tecrübesini Fransa'da İç Savaş adlı eserinde, kılı kırk yararcasına bir tahlilden geçirdi.' (Devlet ve İhtilal, syf.55)

     ***

     M-L devrim tanımını hepimiz biliriz. Konumuzu ilgilendirdiği kadarıyla M-L devrimin en kısa, yalın ve özlü tanımını yapmak istediğimizde, onun politik ve sosyal devrimin bir bütün olarak ele alınması anlamına geldiğini bilir. M. Çayan arkadaştaki şu ünlü tanımı aktarırız: 'Devrim, halkın devrimci girişimi ile-aşağıdan yukarı- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığı ile-yukarıdan aşağıya- daha ileri bir üretim tarzının örgütlenmesidir.'(Kesintisiz devrim-1)

     Bu kısa tanımda, mevcut burjuva devletin parçalanması gerektiğinin belirlenmesinden hareketle, bu bölümün başlığı olan (BURJUVA DEVLETİ PARÇALAMALI MI, DEVRİM?) sorusunun yanıtının verildiğini söyleyebiliriz.

     Ama hayır, her şey bu kadar kolay değil.

     Bilimsel sosyalizmin temellerinin atıldığı ilk anlardan itibaren Marksizmin bu tanımı yapıp aynen savunduğunu söylemek mümkün değildir. Yani Marksizmde bir devrim anlayışı vardı ve o devrim anlayışında, bu tanımın pek çok unsuru da vardı; ama 'Mevcut devlet cihazının parçalanması' gereği yoktu.

     Marksist devrim teorisi, bugüne göre bu açıdan, evet bu temel unsur açısından eksikti.

     Marksizm, bilimsel sosyalist teorinin oluşturulduğu ve temellerinin atıldığı ilk anlarda, mevcut iktidarın alaşağı edilerek proletaryanın iktidara gelmesini ve proletarya diktatörlüğünün kurulmasını savunur. Proletarya iktidarı ele geçirdikten sonra, mevcut devleti demokratikleştirecek ve bu devlet aracılığı ile Komünizme ulaşma doğrultusunda istediği ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşümleri gerçekleştirecektir. Engels'in Komünizmin İlkelerinde 'Bu devrim nasıl bir yol izleyecektir?' sorusuna verdiği 'Her şeyden önce bir demokratik yapıyı ve böylelikle de dolaysız ya da dolaylı biçimde proletaryanın siyasal egemenliğini yürürlüğe koyacaktır.' şeklindeki yanıtı, bunu anlatır. Yani Marksist teoriye göre, proletarya iktidara geldiğinde, mevcut devleti aynen korumayı değil, onu demokratikleştirmeyi düşünüyordu. 1848 devrimine kadar Marx'ta egemen olan anlayış buydu.

     Lois Bonaparte'nin 18. Brumaire'de Marx ilk kez, mevcut burjuva devletin parçalanmasına işaret eder. 18 Brumaire'de mevcut devletin parçalanması gerektiğini söylediğini, 12 Nisan 1871 tarihinde, yani Komün günleri yaşanırken, Paris'te Paris proletaryası mevcut devleti parçalayıp yok ettikten sonra, bir başka deyişle, Brumaire'de önerilen teorik önermenin olaylar içinde pratiğe geçerek doğrulanmasından sonra Kugelman'a yazdığı bir mektupta belirtir. Marx şöyle yazar: '18. Brumaire'nin son bölümünde, eğer yeniden okursan göreceğin gibi, Fransa'daki gelecek devrimin girişiminin, şimdiye değin olduğu gibi, artık bürokratik ve askeri makinayı başka ellere geçirtmeye değil ama onu yıkmaya dayanacağını belirtiyorum. Kıta devrimindeki gerçekten halkçı devrimin ilk koşuludur bu. Kahraman Parisli arkadaşlarımızın girişmiş bulundukları şey de, işte budur.' (Marx-Engels/Seçme Eserler/Cilt 1.syf.502)

     Lenin, Marks'ın bu sözlerini Devlet ve İhtilal'de aynen aktararak, Emperyalizm döneminde de geçerliliğini koruduğunu söyler. Şöyle der: 'Bürokratik-askeri aygıtı parçalamak sözü, Maksizmin devrim sonrasında proletaryanın devlet konusundaki görevlerine ilişkin, başlıca dersini özlü bir biçimde dile getirmektedir.' (Devlet ve İhtilal, syf. 51)

     Peki Marx, 18. Brumaire'de bu konuda ne diyordu? 'Bütün siyasal devrimler, bu makineyi kıracakları yerde yetkinleştirmekten başka bir şey yapmadılar. Art arda iktidar uğruna savaşan partiler, bu muazzam devlet yapısını ele geçirmeyi kazananın en birinci ganimeti saydılar.'(Marx-Engels/Seçme Eserler/cilt 1, syf. 574-575)

     Paris Komünü, Marks'ın bu teorik önermesini doğrulayarak, ilk kez, mevcut devleti yetkinleştirmek yerine onu parçalayıp tarihin çöp tenekesine atmayı yeğlıyordu. Marksın deyişiyle '...İşçi sınıfı, mevcut devlet makinesini olduğu gibi almak ve onu kendi amaçları için kullanmakla yetinemezdi.(a.g.e. syf. 260)

     Evet, Komün deneyiminde, Paris proletaryası, Marksist devrim teorisinde yeni bir dönem başlatıyordu: Artık mevcut burjuva devletin parçalanması gerektiği, aksi halde proletaryanın istemlerinin gerçekleştiremeyeceği anlaşılmıştı.

     'Bu tecrübeyi tahlil etmek, ondan taktik dersler çıkarmak, kendi teorisini bu tecrübenin ışığında incelemek' için Komün'ü ele alan Marks'ın, bu incelemesinin sonucunu hesaba katmaması düşünülemezdi. Teorik önerme düzeyinde devletin parçalanması gereğini 1852'de 18. Brumaire'de ortaya koyan Marks'ın, Komünist Manifesto'da bu doğrultuda değişiklik yapmak için neden Komünü beklediği de anlaşılır bir şeydir. Marx, o teorik önermesinin 'Pratik ve gözle görülür bir kanıtını' sağlamak istiyordu. (Biyografi, syf...) Marx-Engels, 24 Haziran 1872'de, Almanca baskıya önsözde, bu doğrultuda değişiklik yapma gereği duydular. Lenin, Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'da yaptıkları bu değişikliğin, onların '...bu ana ve temel derse çok büyük bir önem...' verdiklerini gösterdiğini, yazar. (Devlet ve İhtilal, syf. 50)

     Engels, Komünün 20. yıl dönümünde, yani 18 Mart 1891'de yazdığı Fransa'da İç Savaş'ın ön sözünde, aynı konuda şöyle diyordu: 'Komün, işçi sınıfının bir kez iktidara geçtikten sonra eski devlet makinesi ile yönetmeye devam edemeyeceğini, hemen kabul etmek zorunda kaldı; daha yeni elde etmiş bulunduğu kendi öz egemenliğini yeniden yitirmemek için bu işçi sınıfı bir yandan o zamana değin kendisine karşı kullanılmış bulunan eski baskı makinesini ortadan kaldırmalı ama...'(Marx-Engels/Seçme Eserler/ Cilt 2 syf. 224), aması, mevcut devlet aygıtının yerine, yıkıldıktan sonra neyin geçirileceğinin tartışılmasına ilişkindir.

     Lenin'e göre, Marx, halkın gerçek bir halk devriminin ön koşulu olarak mevcut devlet makinesini parçalama görevini, o tarihlerde İngiltere dışındaki kıta Avrupası ile sınırlamıştı ve bunda da o tarihi koşullardan dolayı haklı idiler. Çünkü '...o dönemde İngiltere henüz örnek katıksız Kapitalist ülke olmasına karşın, militarist bir klikten ve büyük ölçüde de bir bürokrasiden yoksundu. Bu nedenle Marx, o dönemde hazır devlet aygıtının parçalanması ön koşulu olmaksızın bir devrimin, hatta bir halk devriminin mümkün göründüğü ve gerçekten de mümkün olduğu İngiltere'yi ayrı tutuyordu.'(Devlet ve İhtilal, syf. 52)

     Böylece proletarya devriminin ön koşul olarak mevcut burjuva devlet aygıtını parçalayıp dağıtmasının ve yok etmesinin, özünde, mevcut burjuva devletin bürokratik ve askeri yapısından kaynaklandığı anlaşılmış oluyordu. Çünkü, bir devlet aygıtının '...en ayırt edici nitelikteki iki kurumu' olan bu kurumların, 'burjuvaziye binlerce bağla bağlı olduğunu' (Devlet ve İhtilal, syf.15) hepimiz biliyoruz. Bu yapının yetkinleştiği ülkede, yetkinleştiği ölçüde, parçalanmanın gerekliliği ve zorunluluğu artar.

     Lenin, Emperyalist dönemin ilk başlarında, bu İngiltere istisnasının da geçersiz olduğunu söyler. Artık dünyanın tüm ülkelerinde mevcut burjuva devlet aygıtı parçalanıp yok edilmelidir. Bu öngörü, Emperyalizmin 3. bunalım dönemi olan bugün kapitalist zincire bağlı tüm ülkelerde bürokratik-askeri devlet aygıtının eriştiği dev boyutlar düşünüldüğünde, çok daha fazla geçerlidir.

     'Parçalama', 'dağıtma', 'yok etme', 'kesip atma' vb... Peki, mevcut devletten hiç bir şey devir alınmayacak mıdır? Marksın yanıtı, olumludur. 'Eski hükumet iktidarının tamamen baskıcı organlarının ortadan kaldırılması gerekmekle birlikte, onun meşru fonksiyonlarının da toplumun üzerinde zirveyi gasp etmiş bir otoriteden çekilip alınarak...'(Biyografi,syf. 551-552)

     Bu noktanın tartışılması gerektiği açıktır. Yani, bizler, bugünkü devletin hangi fonksiyonlarını, devrim sonrası kendi devlet aygıtımızı örgütlerken devralmış olacağız?...

     Aydın/1988” (Devam edecek)

     14.09.2020/Datça

     Mehmet Erdal


     (1)


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder