26 Şubat 2021 Cuma

2021.02.27.CEZAEVİ YAZILARI-44: 'BEN BİR İNSANIM'

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-44: 'BEN BİR İNSANIM'(*)

     “... İnsan.ne zaman saldırgan olur? Sevdiklerine karşı kırıcı olur? Ya da tersi?.. İnsan, kendine karşı güvenini yitirmeye başladığı an, eğer haksızlığı kabul etmiyor ve kendini, 'haklı' olduğuna inandırmaya çalışıyorsa, 'çözümü' bunda görüyorsa saldırgan, kırıcı ve yıkıcı oluyor. Elbette, bu durumda, daha da batıyor. Tersi, yani, bu an, açık oluyorsa, yani gerçeği görebiliyor ve itiraf edebiliyorsa, bundan korkmuyorsa, aksi oluyor...

     Geçen haftalar, bundan önceki mektuplarımda okuduğun yazılar üzerinde çalışmıştım. Birini, buradan ve doğrudan dergiye yollamıştım. Diğerini ise, yani sonrakini, yalnızca sana yollamıştım. Bu nedenle de, bunlara oldukça zaman ayırmıştım. Zaman, daha çok, yazarken değil, yazmadan önce 'doğururken', yani 'hamileyken' harcanıyor. Bir düşünceyi, kendi kendine tartışmak, olgunlaştırmak ve sonra da, 'doğum sancılarının' başladığı anı yakalamak, kolay olmuyor. Yalnız yaşamanın en zor yanlarından birisi de, bu oluyor.

     Birkaç gündür akılımda, Devrimci Gençlik dergisinin ilk sayısında Bülent Forta ile yapılan röportajda yer alan bir bölüm üzerinde düşünüyor ve yoğunlaşmaya çalışıyorum. 'Doğum sancılarımın' yaklaştığını hissediyorum. Elime de, Abdülkadir Konuk'un ikinci romanı olan 'ÇÖZÜLME'yi (**) aldım. Okudum. Bir an önce bitirdim. Emniyetteki sorguyu ve işkenceyi, işkencedeki tavrı anlatıyor. Mahmut'un 'BEN BİR İNSANIM'ı okurken, böylesi sarsılmamıştım. Mahmut, okuyan insanda, 'başarabilirdim' duygusu uyandırıyordu. Bunu, kendisine de yazmıştım. Abdülkadir'inki, kişinin kendisini sorgulamasını sağlıyor ve sarsıyor. Bu kitabı okumanı isterdim. Roman tekniği açısından mükemmel değil ve oldukça da basit. Bazı bölümler var ki, insanın içine bıçak gibi giriyor. Girişteki şu söz; '...En büyük yara, en büyük silahın açtığı yara değildir. İnsanın kendi zayıflığı sonucu onurunda kendi elleriyle açtığı yara en büyük olandır ve onarılması oldukça zordur. Ama olanaksız değildir. Yeter ki o yarayı onarmak için gerekli çaba sarf edilsin.' Tez, bu... Sonra, bir bölümden, şu cümlelerin altını da çizmişim; '...Ve seven her insan sevilmemekten korkardı. Sevgiliyi yitirme korkusu ise bambaşkaydı. Ama çoğu insan kendisini korkutan, korku duymasına neden olan şeyleri açıklamaktan, kendi kendine söylemekten bile korkardı çoğunlukla...'

     ... Yaşam, tek başına da sorgulanabilir. Bu, olanaksız değil... Ama, yaşam, birlikte sorgulandığı zaman daha anlamlı ve üretken olur. Geleceğe yol gösterici olur. Birlikte yürüyenler, bunu mutlaka yapmalı ve başarmalıdırlar. Bu koşullarda sahip olduğumuz olanaklar ise, bunun uygun ortam ve araçlarını sunmuyor bize... Ama, bunlara, mutlaka sahip olacağız... Buna inanıyorum...

     Bazen, evliler olarak, gezerken, yahu diyoruz, zamanında, bugünleri görüp, zengin birer kız neden bulmadık ki? Şimdi, aç ve açıkta kalmazdık. İyi de, öyle yapsaydık, şimdi buralarda mı olurduk? O da ayrı bir mesele. Hani bir arkadaşın annesi vardı ya, evlenecek, ama bazı oğullarının iznini almaya çalışıyor, demiştim. İzin almış. Ama, oğlunun biri, duyunca doğru babasının mezarına gitmiş ve ağlamış. Sonra da izin vermiş. Şimdi, bizim arkadaş, bu evlilik nedeniyle, ekonomik durumlarının daha iyi olacağını anlatıyor. Kendi durumları da fena değil. Neler düşünüyoruz, bak. Sonra da, kendimiz, ne saçma düşünceler, diyoruz... Gerçekten de, çok saçma. İnsan oğlu, devrimci bile olsa, yokluk ve çaresizlik içinde, neler düşünüyor...

     Bugün, Meclis'te üç partinin de ortak istemi ile 'terör' konusunda, gizli görüşme-oturum yapılıyor. Muammer Hoca'yı vuranlar, bunu hesapladılar mı bilemiyorum, ama, bu görüşmelerden, hayırlı bir şey değil, olumsuz şeyler çıkacağı düşünülebilir. Bu yıl, özellikle de bu yaşanan konjonktürde, bulanık ve başkalarının işine yarayacak değil, çok açık ve net, meşru ve geniş kesimlerin onay ve desteğini alacak bir çizgi izlemek gerekiyor. Kitle çizgisi ile provokatif bir çizgi iç içe geçmemeli... Şu TÜRK-İŞ'in merkez binasının bombalanması...Yahu aklı başında hiç kimse, bu işi yapmaz. İlk duyduğumda, hangi geri zekalılar yapmış olabilir ki?, demiştim. Bunlar kör, akılsız ve gerçekten geri zekalı. İşçilerin genel greve hazırlandığı, TÜRK-İŞ'in bölünme sürecine girdiği, yönetimin sıkıştığı ve hiç istemese de, bir şeyler yapmaya çalıştığı söyleniyor... Böylesi bir durumda, TÜRK-İŞ'i itecek değil, teşhir edecek ve daha radikal tavır almaya zorlayacak bir çizgi izlemek gerekir. Ama, birileri, TÜRK-İŞ şubelerini basıyor ve merkezini bombalıyor. Kime hizmet ediyorlar? Hem de, Meclis'te, 'terör' konusunun görüşüleceği bir sıra... Eğer, bu, 'iyi saatte olsunlar'ın işi değilse, bunu yapanlar, politikadan hiç anlamıyorlar, demektir... Bu kafadan ne köy olur, ne de kasaba... Bu koşullarda bu iş, tam anlamıyla, terör oluyor...

     Bugün, İşçilerin Sesi'nin 13. sayısı geldi. Melih'in röportajının ikinci kısmını okudum. Okumanı öneririm. Görüşlerimin paralelinin savunulduğunu görmek, müthiş keyif verici oluyor. Bugüne kadar 'aykırı' görüşler savuna gelmiş olanların tavrını merak ediyorum. Özeleştiri yaparlar mı? Eski yanlış yaklaşımlarında inat mı ederler? Bilemiyorum!...” (22-23-24-25/2/1990) (1)

     “... ...'ın şiirlerini daktilo ettim. Epey sürdü. Cumhuriyet'in şiir yarışmasına katılıyor. Dikkatimi çekti: Şiirlerindeki en çok kullanılan kelime 'öpüşmek'ti. Yaşamında, bir kadınla bir kez bile öpüştüğünü ve o sıcaklığı duyduğunu sanmıyorum. Onunki, çok uzak anılarındaki annesinin öpüşüyle, asıl olarak da, özlemdir. Bizim kuşak, çoğunlukla, ya hiç kadın tanımadı, keza kızlar erkek, ya da sağlıklı ve uzun dönemli birliktelikler yaşamadılar. Ve yenilgi yıllarında, ağırlıkla içlerinde ve kendi kendilerine, bu konuyu sorgulayıp durdular. Özlem, ya ifrata varan ve sağlıksız bir biçimde dışa vuruldu, ya da bastırılmaya devam ediliyor. Sağlıklı bir sorgulamanın gerekliliği üzerine ise çok az istem ve düşünceler dile getirildi. Öyle sanıyorum ki, çıkanların ilk düşündükleri, evlenmek oluyor-olacak...” (4.3.1990) (2) Nazilli

     28.02.2021/Datça/Mehmet Erdal.

(*) Mahmut Memduh Uyan'ın kitabı.




Bu söz bana, aynı zamanda, Afrikalı bir köle olan Romalı AFER'in şu sözünü anımsatıyor: 'BEN BİR İNSANIM; VE İNSANA DAİR HİÇBİR ŞEY BANA YABANCI DEĞİLDİR' (PUBLİUS TERENTİUS AFER) (Bknz: Google 

     (**)

     (1) 22-23-24-25/2/1990






     (2)4.3.1990

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder