5 Aralık 2020 Cumartesi

2020.12.06.CEZAEVİ YAZILARI-32: İNANÇ, YOĞUNLAŞMIŞ SEVGİDİR!

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-32: İNANÇ, YOĞUNLAŞMIŞ SEVGİDİR! (*)

     “ Cuma, 21.00; 'Birbirimizi günden güne seviyoruz, birbirimize günden güne aşık oluyoruz. Burjuvazinin bana yaptığı biricik iyilik, beni mütemadiyen karıma hasret yaşatarak ölünceye kadar ona aşık kalmamı temin etmek oldu.' Nazım, böyle yazıyor. Nazım'ın mektupları, çok hoşuma gidiyor. Alıntı yapmaya devam edeceğim...

     Geçen, bir sohbette, çıktığımda, dedim, bir Yaz boyu, bir deniz kenarında rahatça tatil yapabilsem, ondan sonrasını umursamıyorum. Çalışırım. Veli (**), 15 gün Şile'de, ben tatil yaptıracağım, dedi. 15 günü garantiledik, yani! Nazım'ın mektuplarını okurken fark ettim; girdiği andan itibaren, sürekli af umuduyla yaşıyor. Yıllarca, böyle diyerek yatıyor... Ben, çıkacağıma, kesin inanıyorum. Çıkacağıma ve uzun yıllar birlikte olacağımıza... Düşlerini bile kuruyorum...

     Bu gece, sevgi üzerine, bir dergide okuduğum ve çok hoşuma giden biri uzun iki alıntı aktarmak istiyorum. Anımsıyor musun,... sana, uzun uzun inanç ve sevgi üzerine, ikisinin ilişkisine ve birbirleri yerine geçirilemeyeceğine dair düşüncelerimi yazıyordum. Üzerinden üç yıl geçti ve şimdi bile, bu iki konu üzerine olan düşüncelerimin doğru olduğunu düşünüyorum. Tolstoy 'Sevdiğin çok şey vardır, örneğin, değil mi? İşte inanç, sevginin yoğunlaşmasından başka bir şey değildir.' diyor. İkinci cümleye bayıldım. Ve ünlü Alman ozanı ve yazarı, Bertolt Brecht'den '...Oysa sevgiyi özel olarak incelemek gerekir, ÇÜNKÜ O BİR ÜRETİMDİR. VE SEVENİ DE, SEVİLENİ DE DEĞİŞTİRİR. İyiye ya da kötüye doğru dıştan bir bakışla bile sevenler üretici gibi görürler. Hem de üst düzeydeki üreticiler gibi. Bir tutku, bir engellenmezlik taşırlar üzerlerinde. Zayıf değil, ama yumuşaktırlar. Her zaman dostça davranışlar gösterme arayışı içindedirler. Bu gibileri, sevgilerini inşa eder, tarihsel bir şeyler katarlar. Bu sevgi sanki, bir gün tarihi yaşayacakmış gibi, onlar gibi, kusursuzlukla tek bir kusur arasındaki fark korkunçtur. Oysa dünya bu farkı rahatça göz ardı edebilir. Sevgilerini olağan dışı bir şey kılarlar, bunu yalnızca kendilerine borçlu olurlar, başaramazlarsa kendilerinin sevdiklerinin kusurlarının pek de mazur gösteremeyecekleri gibi...Yüklendikleri sorumluluklar, kendilerine karşı olan sorumluluklarıdır, bu sorumluluklarının kılına zarar gelmemesi için o büyük çabayı başka hiç bir kimse göstermez. Bunların en iyileri sevgilerini diğer üretimlerle tam bir uyum içine sokmayı başarırlar. O zaman dostlukları yaygınlaşır, yaratıcılıkları çok kişiye yararlı hale gelir ve üretici olan her şeye omuz verirler.' Bunları, seninle paylaşmak istedim. Beğendin mi? Bu gece bu kadar yeter...

     Cumartesi, 14.00; ... Akşamki kapanış haberlerinde, Bakan, tek tip elbise, görüşler konusunda yeni tüzük çalışmaları yapıldığını, af yerine de infaz yasasında değişiklik ve TCK değişikliğiyle tüm cezalarda indirim düşünüldüğünü söyledi. Gece dinleyen az kişiydik ve sabah kahvaltısında bunu söyledim, ooho... sevinç nidaları yükseliyor... hayali bile güzel... Çıkıyoruz, hem de birkaç yıl sonra...vs. vs...Olur mu? Olur! Çıkacağımız kesin de, kaç yıl sonra? Ayşe'nin lise okuduğu sırada evde olacağım, diyorum... (***)

     Ziya ül Hak'ın öldürüldüğünü dinlemişsindir. İlk günden, Afganistan'dan çekilmenin bedeli bu, dedim. Yani, Afganistan'dan çekilme(nin) tamamlanmasıyla, bölgede istikrarın sağlanması da amaçlanıyor. Bu, Ziya ül Hak'ın kellesinin gitmesiyle olur. Bunu, ister ABD, ister Sovyetler yapsın-yaptırsın, önemli değil. İkisi arasında danışıklı döğüş var ve ABD fazla tepki göstermedi. Yarın, aynı şey, Saddam'ın başına gelirse ve İran-Irak arasındaki ateşkesin diyeti böyle ödenirse, şaşırmam. Reagan-Gorbaçov arasındaki silahsızlanma görüşmelerinin, yalnızca bu boyutta kalmadığının, en azından Gorbaçov'un daha uzun erimli ve daha geniş bir perspektifle harekat ettiğinin ipuçları vardı... Sivrilmiş ve baş ağrısı haline gelmiş bazı sorunların çözümüne çabalıyor... Afganistan-Pakistan olayı, İran-Irak savaşı, Filistin-İsrail sorunu, Vietnam-Kamboçya sorunu, Angola-Güney Afrika sorunu vb... Hepsinin aynı döneme denk gelmesi, rastlantı değildir. Görünüşte, bence, olumlu gelişmeler. Eğer ulusal kurtuluş savaşlarını engelleyici boyutları ortaya çıkarsa, karşı çıkmak gerekiyor...Bu noktada, Gorbaçov ve Sovyetlerdeki yeni gelişmeler, tartışma konusu oluyor. D. Arkadaş 4'teki Onur Can imzalı yazıyı okumuş muydun?..

     Gel, Nazım'dan uzun bir şiir yazayım; karısı Piraye için yazmış.

'Ne güzel şey hatırlamak seni;

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken.


Ne güzel şey hatırlamak seni;

bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin

ve saçlarında

vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının,

içimde ikinci bir insan gibidir.

Seni sevmek saadeti.

Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının.

Güneşli bir rahatlık.

Ve etin daveti:

kıpkızıl çizgilerle bölünmüş

sıcak

kesif bir karanlık.


Ne güzel şey hatırlamak seni,

yazmak sana dair,

hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek.

Filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,

kendisi değil

edasındaki dünya...


Ne güzel şey hatırlamak seni.

Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine;

bir çekmece

bir yüzük,

üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.

Ve hemen

fırlayıp yerimden

penceremde demirlere yapışarak

hürriyetin havai maviliğine

sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım.


Ne güzel şey hatırlamak seni,

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş iken...'

     'Sonra fotoğrafın-artık sevdiğim insanları yalnız fotoğraftan görmek sinirime dokunuyor. Ben hayatın ve şuurun bütün tezahürlerinde aktif olmayı isteyen adamım ve sevginin, dostluğun her çeşidini ancak aktif tezahürüyle anlarım, senin gibi sevdiğim bir kardeşi, Piraye gibi sevdiğim bir kadını fotoğraflarından seyretmek pasifliği içindeyim.' Bu Nazım'a bayılıyorum. Yazdığı mektuplarda, duygu ve düşüncelerimi buldum. Okudukça coşuyorum. Bağışla ve hep alıntıyla geçiştiriyor, deme, ne olur, devam ediyorum:

     'Piraye gitti. İkide bir Piraye gitti, diye yazmak geliyor içimden. AŞIK OLMAYAN BİR BOK OLAMAZ... Sevdiğim, saydığım bütün büyük insanlar aşık oldular... Aşıktılar. Öyle hak aşığı, mücerret manada umumiyetle aşk falan değil, etiyle, kemiğiyle, ruhuyla bir kadına aşıktılar. Üstadlarıma hiç olmazsa bu hususta benzediğimden müftehirim.' Aşk'a karşı olunan dönemi anımsıyorum. Bir zamanlar, Çin'de, sevgi konusunun edebiyatta yeniden yer almasının sevinçle karşılandığına dair bir yazı okumuştum. Saçak çevresi, bu konuda, paralel, yayın yapmışlardı. (****) Biçimcilik ve bu anlamda ilkellik... bazen biçime yönelik vurguların önemli olabileceğini düşünüyorum, ama biçimcilik ifrata varınca, savunulamaz bir noktaya varıyoruz. Bizler de normal insanlarız ve aşk, bu insanın doğal bir özelliğini ifade eder...

     'Kötü bulduğum şey 'kötüdür' diye en sevdiğim insanın yüzüne dahi haykırmak hakkından hiç bir endişe seni alıkoymamalı.'

     '...iki insan arasındaki çeşitli ruh, akıl, bilgi, görüş münasebetleri silsilesiyle birbirine gayet uygun olursa, dostluk denen hadise dehşetli bir kuvvet oluyor.' Bunu, iki sevgili için de geçerli buluyorum... Nazım'ın, aşağıda aktaracağım yaşama bakışını, doğru buluyorum. Aynısını, Yalçın Küçük bir kitabına da yazmıştı. 'Zati, Kemal, gün geçtikçe kendimin gitgide daha kuvvetle politik bir varlık olduğumu anlıyorum. Politik kelimesini en doğru manasıyla anlıyorum tabi. Bundan dolayı da seksüel, cinsi kıskançlığın haricinde bende YA SEVGİ YA NEFRET VE DÜŞMANLIK VAR. FAKAT HASET YOK. FELSEFEDE MATERYALİST, HAYATTA İDEALİST OLMANIN, olmaya çalışmanın bir hususiyeti de bu olsa gerek.' Daha önce de yazmış olmalıyım, Nazım, duygusal biri. Veli (**), duygusal olmasa, ozan da olamazdı, diyor. Aynı şey, ... için de geçerli. Çok duygusal. Korkunç. Olması gereken sınıfsal onur ve gururla, kendisinde var olan kişisel onur ve gururu birbirine karıştırıyor.

     Yukarıdaki satırları yazarken, aşağıdan çağırdılar. İnkılap gelmiş... Zayıflamış, gözleri çökmüş, burnu yamulmuş... Birden, siroz'dan ölen M.Özdemir'in görünümü aklıma geldi. Birkaç dakika konuştum. Yarın yanına gideceğim. Yurt dışından Uluslararası Af Örgütünden kart gelmiş, ama kartı kaybetmiş, yanıt verememiş, yeniden eski koğuşuna gitti. Revirde kalacakmış. İzmir'den 36 saatte gelmiş, perişan olmuş. Eve tel çekmesini ve babasını çağırmasını, söyledim. 60 günü kaldığı için, mahkemeden umudu kesmiş...(*****)

     Nazım'dan bu alıntıyı okuyunca, dünkü bölümde benzerini yazdığımı görüp, hınzır diyeceksin, ama olsun; 'Sağolsun karıcığım bana son mektubunda; 'Kendine iyi bak. Sakın benden evvel ölme.' diye yazmış. Ben bundan güzel sevgi sözü duymadığım için sana yazmaktan kendimi alamadım.' katılıyor musun?... Sevgi, haydi bir tane daha:

     'Dostluk, kavga, yürek ve iş dostluğu, her sahada aynı işi yapmanın dostluğu, insanlar arasındaki sevgilerin en harikasıdır.' Bu mektup bu kadar yeter...

     Pazar, 13.00: İnkılap'ın yanına gidip geldim. Bu oğlanın durumunun topluma mal edilmesi için somut adımlar atmak gerekiyor. Doktorlar, tahliye oluncaya kadar hayati tehlike yok, demişler. İki ayda değil de 6-9 ay içinde ölebilir ya, önemli değilmiş... Bu mantık, bugünkü düzenin insana bakışını iyi ifade ediyor.

     Koğuşa geldim. Şu an yazıma da yansıyan ve beni sinirlendiren bir sohbet yaptım. Koşula göre tavır saptayan, ilke, anlayış vb. tanımayan insanları hiç sevmiyorum. İfadesini 'o gün o doğruydu, bugün bu' diyen bir cümlede bulan bu anlayış, resmen oportünizm'dir. Oportünizm, kişisel ve günlük politika izler... Usta'nın sözlerini yazmadan geçemeyeceğim: 'Oportünizmle mücadeleden söz ederken, bugünkü oportünizmin her yerde rastladığımız bir karakteristik özelliğini, yani muğlaklığını, şekilsizliğini, ve kolay anlaşmazlığını hiç bir zaman unutmamak gerekir. Bir oportünist, tabiatı gereği, her zaman açık ve kararlı bir tavır takınmaktan kaçınacaktır; her zaman orta yolu arayacaktır; iki karşı bakış açısı arasında yılan gibi kıvrılacak ve ikisiyle de uyuşmaya çalışacak ve ufak tefek değişikliklerle, şüphelerle masum ve saygılı önerilerle vb. vb. var olan görüş ayrılıklarını azaltacaktır.' Bu alıntıya bayılıyorum. Bugünlerde, bir sohbette okuyacağım...

     Dünkü Milliyet'te, cezaevlerinden toplu firarlar olacağına ilişkin bir haber çıkmış. Milliyet, bugün geldiğinden, bugün okudum. Böylesi yalan haberleri yayınlamalarının bir nedeni olmalı. Bunlar, bir oyun oynuyorlar ya, püskürtmek zorunlu olacak. Böyle haberler çıkınca, yine bir musibet gelecek demeli...(1) 21.08.1988/Aydın"

     06.12.2020/Datça/Mehmet Erdal

     (*) Lev Nikolayeviç Tolstoy, Rus yazarı. Bu başlık, aşağıda okuyacağınız gibi, Tolstoy'un bir sözüne atfen konulmuştur.


     (**) 22.07.1988/8.Koğuş. (Veli Başak, önde ve solda)

     17.08.1987/8-12. Koğuş bahçesi. (Veli başak, arkada, soldan beşinci)

     Veli (Başak), Ege Üniversitesi İTBF'den (İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi) öğrenci arkadaşım. 1975-1976 öğretim yılı başında, Erzurum Üniversitesi İşletme Fakültesinden yatay geçiş yaptığımda, okula ilk adım attığım gün tanıştığım ve benim Devrimci Gençlik çevresinde yer almama vesile olan arkadaşlarımdan birisidir. (Bknz: http://mehmeterdalyazilar.blogspot.com /2018.09.07/ÖRGÜT DEDİĞİN NEDİR Kİ?-1.Bölüm) ) Aydın E Tipi Özel Kapalı Cezaevinde yatarken, kısa bir dönem, mapus arkadaşı olduk. 8. Koğuşa birlikte geçen, 21 arkadaştan birisidir.

     (***) Gelişmeler, tam da burada öngörüldüğü doğrultuda gerçekleşti ve bizler, 1 Ağustos 1991 yılında Özal'ın çıkardığı İnfaz Yasası ile tahliye olduk. Kızımın liseye kayıt yaptırdığı gün, onunla birlikte idim.

     (****) Saçak, Doğu Perinçek ve çevresinin çıkardığı bir dergi idi.

     (*****) İnkılap (Dal), Manisa/Akhisarlı, Akhisar Devrimci Yol davasından yargılanmış bir arkadaşımız. 21 Ekim 1988 günü biz Nazilli E Tipi Özel Kapalı Cezaevine sevk edilirken, o tahliye oluyordu. Dışarıdaki arkadaşlarımızın istemesi üzerine, onunla ilgili uzunca bir yazı yazmış ve bir biçimde cezaevi dışına göndermiştim. İnkılap ile ilgili paylaşımlarda sıkça atıfta bulunulan bu yazı için (Bknz: http://mehmeterdalyazilar.blogspot.com /2020.01.05/İNKILAP DAL'IN ARDINDAN)

     1.09.1987/Tecrit (İnkılap, arkada, sağda)                                                                     

(1)












Hiç yorum yok :

Yorum Gönder