28 Kasım 2020 Cumartesi

2020.11.29.CEZAEVİ YAZILARI-31: MAPUSHANE'DE 'DÜŞ, UMUT'TUR'!

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-31: MAPUSHANE'DE 'DÜŞ, UMUTTUR'!

     “ Nazım'ın Kemal Tahir'e yazdığı 'Hapishane Mektuplarını' okuyorum. (*) Bir yerinde, bir şiir var. Yazıyorum, beğenine sunuyorum:

'LODOS

1

BAŞLANGIÇ

Bir aydır ki hapishane geceleri böyledir;

kızgın dişi kediler

-apışları ıslak,

tüyleri diken diken

enselerinde diş yerleri-

bazen kuş

bazen insan sesi çıkarıp

dolaşıyorlar

gebe kalana kadar.


Mevsim bahara yakın.

Hava lodos.

Nasıl şiddetli

nasıl sıcak esiyor.


Biz, altı yüz adet

kadınsız erkeğiz.

Alınmış elimizden

doğurtmak imkanımız.

En müthiş kudretim yasak bana;

-Sevgilim, yasak bana etine dokunmak senin-

yeni bir hayat aşılamak,

bereketli bir rahimde yenmek ölümü,

yaratmak seninle beraber,

seninle paylaşmak Allahlığı...

Mevsim bahara yakın.

Vakit gece.

Fırtına.

Lodos.

Nasıl uğuldayarak

nasıl sıcak esiyor...


Bir yerlerde bir cam kırıldı yine

-Bu gece bu üçüncüsü-

Hangi boş koğuşun kapısı açık kalmış,

küüt küt

nasıl çarpıyor...'

     Kemal Tahir ile pek çok düşünce ve şiiri üzerinde olduğu gibi, bunun üzerinde de tartışıyor. Son ve şimdi okunan şeklini bilmiyorum. Ama şiiri beğendim... Özlem dolu ve yıllardır mapus yatan bir mapusun duygularının bir bölümünü çok iyi anlatıyor...

     Bu kitaba yeniden döneceğim ve bu kitaptan, önümüzdeki mektuplarda da bol bol alıntılar aktarmaya devam edeceğim. Böylesi, yani yıllar önce benzer durumu yaşamış yazar ve ozanların yazdıklarından alıntılar yapmak, pek çok şeyi, en kolay anlatabilmenin yolu... Onun için, böylesi kitapları okumayı seviyorum...

     ... Nazım, hayal kurmak üzerine, şöyle yazıyor. 'Dalga geçmek, hayal kurmak iyi şeydir, demişler. Eğer realitenin akışına uyuyorsa bizi daha faal yapar, uymuyorsa zararı sadece bizedir.' Düşünüyorum da, mapusta geçen geçmiş yıllarda, oldukça gerçek dışı düşler kurardım. Hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan düşler... Düş, umuttur ve çok güzeldir. Düş, yaşayan insanın işidir. Ama şimdilerde, tamamen gerçekleşmesi mümkün düşler kuruyorum. Veya gerçekleşme olasılığı olan, en azından bir kısmı gerçekleşebilecek düşler...

     Nazım'ın mektuplarından alıntılar yapayım mı?

     Keller konusunda 'Esasen keller, sıvama, kaytanlı, üç yerde elim gibi, at kapağı, tepsi yanığı, bad-ı saba olmak üzere bölük bölük ayrılırlarmış...'

     Aranan arkadaş, sevgili ve dostlar üzerine; '39 Yıl demeyeyim, fakat en aşağı 15 yıl kafası kafama yüzde yüz uygun ve meşrebi meşrebime muvafık fazlaca kalleş olmayan, görüyorsun ya yüzde yüz kalleş olmayan, demiyorum, normal, mümkün mertebe bugün kabil olabildiği kadar normal, benim kendimde gördüğüm kötü bayağılıklar derecesinde bayağı velhasıl melaike değil kendim kadar iyi, kendim kadar fena olan, bir arkadaş aradım. Rastladığımı sandım. Kimi benden fena çıktı ve hususi münasebette ölçü kendi fenalıklarımın hududu olduğu için kazıklandığımı vehmettim. Kimi düşman oldu, hususi münasebetler de değil, büyük mikyasta velhasıl çok kere kendimi mağdur görmek komikliğine kadar düşerek belki de Orta Çağ münasebetlerinin ifadesi olan belki de Yeni Çağlarda yeni bir muhteva ile ortaya çıkacak arkadaş denen nesneyi inatla aradım. Bilirsin ki bir tane buldum. Karım Piraye'dir.' Bu bölüm, beni etkiledi. Nazım, belli ki duygusal biri. Çok seçmeci, ama seçince de, sonuna kadar güveniyor. Başka bir yerde de okumuştum; Nazım, sık sevgili değiştiriyor, ama her sevgilisini de çok seviyor. Yani, sevdi mi, tam seviyor. Bir başka yerde, bir insanda ve kendisinde olmasını istediği özellikleri şöyle belirtiyor. 'Hususi münasebetlerde, hususi şahsi menfaatler için yalan söylememek, sözünde durmak, yardım isteyen arkadaşa yardım etmek yani kıskanmamak, doğru bildiği şeyi söylemekten çekinmemek, namuslu ve prensip sahibi insan olmak...Biz de biraz daha, biraz daha öyle olmaya çalışalım, kardeşim...' Beğendin mi?

     Geçen, Kemal geldi... Bir-iki ay önce yaşanan olaylar konusunda notlar tutuyor. (**) İlerde, bu konuları yazmak istiyor. (***) Söz çocuklara ve sosyal yaşamdaki 'Baba'lara gelince, 'Sosyal baba', 'Fizyolojik baba' tanımlamaları, üretmişti... Nazım'ı okurken, Fizyolojik Baba tanımına rastladım. Yani, ben, Ayşe'nin Fizyolojik babası mı oluyorum? Evet!.. Nazım, devam ediyor; '...Ve analara yavruları bundan dolayı Zümrüdüanka görünüyorlar, galiba... Bu platonik bir muhabbet değil. Bu, neslin, nev'in, soyun muhafazası, idamesi, galebesi kavgasının gayet reel bir ifadesi. Nail filan gibi, çoğu maalesef kof bir yığın insanla niçin uğraştığımı anlıyorum. Ve bu uğraşmaya neden dolayı devam etmeye mahkum bulunduğumu kavrıyorum. Bu genç kabiliyetleri keşfetmek, onlara yardım etmek gibi palavra hayırseverlik falan gibi hislerin neticesi değil. Bu, nev'imin, neslimin idamesi kavgası... 'Ölürsem gözüm arkada kalmayacak' derler. Bu sözde müthiş hayvani-kötü manada değil- bir insiyak gizlidir.' Nazım'ın bu mektuplarından çok yararlanacağımı görüyorum. Bugünlük bitiriyorum... (1)

14.08.1988/Aydın/Mehmet Erdal”

29.11.2020/Datça/Mehmet Erdal

(*)


(**) PKK'lıların koğuşunda kazılmaya başlanan ama Mayıs ayı içerisinde, çatıda çıkan bir yangın sonrası tespit edildiği söylenen tünel, sürgün, koğuş değiştirmeler, Süresiz Açlık Grevi vb. olaylar.(Bknz:http://mehmeterdalyazilar.blogspot.com /2020.11.08.CEZAEVİ YAZILARI-28:YANGIN,TÜNEL,SÜRGÜN VE SÜRESİZ AÇLIK GREVİ!) 

(***) 'Cezaevi Yazıları' başlığı altında yayınladığım bu yazılarda bahse konu edilen bazı konularda doğrulatma gereksinimi duyduğum anlarda aradığım Kemal (Kaşkar) arkadaşın, gerçekten de, yıllar önce sözünü ettiği gibi, o yıllarda tuttuğu bu notları gözden geçirmeye başladığını ve bir kitap çıkarma niyetinde olduğunu öğrendim; çok sevindim.

Kemal Kaşkar, bugün Muğla/Milas'ta yaşamakta; oğlunun çıkardığı haftalık 'Milas Bakış' gazetesinde yazılar yazmaktadır.

(1)13-14/08/1988






Hiç yorum yok :

Yorum Gönder