2020.11.08.CEZAEVİ YAZILARI-28: YANGIN, TÜNEL, SÜRGÜN VE SÜRESİZ AÇLIK GREVİ!
CEZAEVİ YAZILARI-28: YANGIN, TÜNEL, SÜRGÜN VE SÜRESİZ AÇLIK GREVİ!
Ramazan Bayramı nedeniyle verilen açık görüş günlerinin hemen ertesi günü, PKK'lı mahkumların kaldığı koğuşların birisinin çatı katında, yangın çıktı (*). Bizler, daha doğrusu, DY'cu mahkumların benim de içlerinde olduğum bir kısmı, durup dururken, hem de güpegündüz, bu yangının nasıl ve neden çıkmış olabileceğine dair doğru-yanlış fikir yürütmeye başladık.
Çıkan yangın üzerine çatıya çıkan cezaevi görevlileri, yangını söndürmeye çalışırlarken, çatı aralığında tonlarca toprak olduğunu görüyorlar ve alarm veriyorlar. (**)
***
PKK'lı mahkumlar, o günlerde, Aydın E Tipi Özel Kapalı Cezaevinde, kesin bir şey yazamam ama en az biz DY'cular kadar vardılar ve belki de bizden daha çoktular. PKK'lıların cezaevi sorumlusunun Sabri Ok ve o günlerde ulusal ölçekte yayınlanan günlük bir gazetede düzenli olarak yazılar yazan M. Can Yüce olduğu söyleniyordu. (***)
Neyse, sonraki duyumlarıma göre, PKK'lılar, bulundukları koğuşlardan birisinin (yanılmıyorsam, 6.koğuşun) merdiven altından, tünel kazmaya başlıyorlar. Çıkan toprağı ya da çıkanın bir kısmını, bulundukları koğuşların birisinin çatı katı aralığına istifliyorlar. Gel zaman git zaman, tünel ilerliyor. Sonra, nasıl oluyorsa oluyor, Ramazan bayramı dolayısı ile yapılan açık görüşün hemen ertesi gününde, çatıda yangın çıkıyor ve tünel işi patlıyor.
Ardından, böylesi ya da benzeri her olayda görüldüğü üzere, bir cezaevi klasiği olarak, tünel işinden sorumlu olan PKK'lı mahkumların üzerinden silindir gibi geçildi. PKK'lıların tamamına yakını, başka cezaevlerine sürgün edildi. Cezaevinde bulunan bütün tutsakların hakları, büyük ölçüde askıya alındı. Bu çerçevede, bizim bulunduğumuz çatı katı da boşaltıldı ve ben, bazı arkadaşlar ile birlikte, 8. koğuşa gönderildim. Benzeri düzenlemeler üzerine, cezaevinde kalmaya devam eden biz siyasi mahkumlar, gasp edilen haklarımızı yeniden geri alabilmek için, SAG' (Süresiz Açlık Grevi)ne başladık.
Ve ben, bu SAG içinde, yeniden yazmaya başladım.
“... Gazetelerden okudun mu veya okuyan biri aktardı mı? Bugünkü (1 Haziran) Cumhuriyet'in yazdığı dışında, 21 Mayıs ve sonraki gazetelerde çıkan haberler, büyük ölçüde yalan. Daha çok, provokasyon ve kamuoyunu yanıltma niteliğinde. Yangını mahkumlar çıkarmadı. İsyan denen bir olay yok...Gazeteler 191 mahkumun 5 cezaevine sevk olduğunu yazdı. Doğru değil...(sonrası, sansürlenmiş.)” (1)
“...Daha önce de yazmıştım: İlk günlerde çıkan gazete haberleri, büyük ölçüde yalan ve kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi amaçlıyor. Son haberler yetersiz ama özü doğru. Her şeyin aslını, sana yazarım ileride veya anlatırım...” (2)
“...Ama asıl öğrenmek istediklerin, 6 Haziran tarihli Hürriyet, Tercüman, Güneş ve Cumhuriyet'te başka başka açılardan vardı. Ve o gün, Fikri Sağlar'ın TV demecinde vardı. Hepimiz, ama özellikle öngörüleri doğrulanlar çok sevinçliyiz...
Bu hafta içinde Bakanlıkta bir toplantı var, deniyor. Bakalım, göreceğiz...Ülkedeki havanın gidiş yönü belli iken, onun aynası kabul edilen cezaevlerinin, bu havanın tersi doğrultuda bir yönelişe girmeleri mantık dışı. Böylesi bir durumun çok çeşitli nedenleri var. Ama kalıcı olması mümkün değil. Kısa ama ne kadar kısa sürer, bu da irademize ve irademiz dışı bazı şeylere bağlı...
Çayımızı içiyoruz. Açık çay, bu. Paşa çayı da diyebiliriz. Sigara içenlerin bazıları ya azaltıyor ya da bırakıyor. Bazıları da başlıyor. Olay içerisinde, kim kendini nasıl hissediyor ise. Kimseye, içme diyemiyorsun. Söyleyen ve söylenilen açısından, hoş sonuçlar doğmuyor.
Bir arkadaş, 'Yemeden yaşamanın yolunu öğreniyoruz.' diyor. Belli ki, ilk kez böyle bir olay oluyor. Bazımız, 'Kuş gibi hafifim. Rahatım', diyor. Sanırım, ölüm anında, daha hafif olunur...
... Nazım'ın bir şiirini okudum. Sana yazmamın tam zamanıdır. Duygularıma tercüman oluyor:
'Erkek kadına dedi ki;
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki;
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...'
Şiirin adı, 'Bir Ayrılış Hikayesi' ve şiirin bundan sonraki kısmı, 'Kadın erkeğe dedi ki' diye devam ediyor. Her iki bölümü, çok beğendim..” (3)
“...Dün gece, 20.6.1988, bitirdik. Gece, SHP Milletvekilleri falan geldiler. Olumlu sonuçlandı. Özde, eski normal yaşantımıza döndük. Bugün, son rötuşlar yapıldı. İyi olması gereken, buydu. Hakkımız olan buydu. Mutluyuz. Şimdi, midemizi giderek daha çok çalıştırarak, kendimizi toparlamaya çalışıyoruz. Bu kilonu koru, diyorlar, ama ııhh...Sağlığımı tehlikeye atmama gerek yok...” (4)
“23 Haziran, 22.30; Trabzon'daki heyelan dolayısı ile TV'deki filmin iptal edildiği söyleniyor. Açlık grevlerinin, hele uzun süren açlık grevlerinin doğal sonuçlarından biri olan sinirlilikler ve yüksek sesle konuşmalar, çok belirgin ve rahatsız edici bir biçimde kendini gösteriyor. Cemal ile benim dışımda deneyimi olan-bizim koğuşta- olmadığından, uyarmıştık da. Yemek yeme konusunda da uyarmıştık. Anlatacağım ya, dikkate alanlar, az zararla aşıyorlar ve normale dönüyorlar...
Hala bu koğuştayız...bu koğuşta kalıcı mıyız, yoksa gidici miyiz, o belli değil. Zaten kalabalıktık. İrademize rağmen bir-kendiliğinden- düzenleme olmuştu. Şimdi, irademiz dahilinde-yeniden- yapmaya çalışıyoruz....Bize, dördüncü bir koğuş gerekiyor, kısacası. Tüm cezaevi bunu kabul ediyor. Koğuş düzenlemesini, bizler yapacağız. Bunun yapılmasını istiyoruz...Yeniden çatıya dönmeyi düşünmüyorum...Çatıda, müthiş gürültü oluyordu. Çalışma verimi düşüyordu...Verilecek dördüncü koğuşta kalalım, diyoruz. Bu dördüncü koğuş, şu an kaldığımız veya bir başkası olur, orası o kadar önemli değil...Sizlerin hakkını ödeyemeyiz. O gün gece ise, normal yaşama dönme ile sonuçlandı eylemimiz. Bazı SHP milletvekilleri geldi. Tanır mısın bilmiyorum, Mustafa Gazalcı, Tufan Doğu, Ethem Çalışkan falan vardı. Daha önce, Çanakkale'ye de bunlar gitmişler. Bence, olumlu sonuçlandı. Onca zahmete değdi. Anımsıyor musun, bilmiyorum, daha önceki mektuplarımda yazıyordum: içinde bulunduğumuz Yeni Dönem'de, en küçük haklar bile, verilmeyecek; uğrunda mücadele verilerek, alınacak. Bu, böyle, sürüp gidecek. Nerede olunursa olunsun, bu değişmeyecek. Yeni Dönem'in niteliği, bu. Ve alınan her hak, bir daha kolayca gasp ettirilmeyecek. Kıskançlıkla korunacak. Korunmalı. Çünkü devrede bizler varız ve Yeni Dönem'de demokratik muhalefete, bizler önderlik edeceğiz. Köklü dönüşümleri, bizler gerçekleştireceğiz...
...Önceden deneyimliyiz ya, herkese, yemek yemeye başlamadan, bir kaşık sıvı yağ içmesini söyledik. Bağırsakların yumuşaması ve olası rahatsızlıkların önlenmesi için, bu zorunluydu. Ardından, normal karavana değil, süt, bisküvi (tuzlu), çorba vb. içmek ve bunu bir kaç gün devam ettirmek gerekiyordu. Biz, uyduk. Uymayan bir-iki arkadaşın elinde ve yüzünde şişlikler, kabızlıklar görülmeye başlandı. Pek çok insanda hemoroid baş gösterdi...Kendimize çok iyi bakıyoruz. İleride faturasını ödememek için, bugün titiz olmak gerekiyor. Biliyor musun, iyi dayandım ve sağlam çıktım. Bu vücut, beni daha götürür. Hızla kilo almaya başladım. Arkadaşlar, şaşırıyor. Yarın sabahleyin, ilk sporuma çıkacağım. Biraz koşacağım ve biraz kültür-fizik hareketi yapacağım. Sağlıksız bir kilo alımını önlemeli...
Bizden daha çok, sizler yükü yüklendiniz...İlk başlarda aleyhimize yönlendirilmeye çalışılan ve gerçekten de öyle olduğunu sandığım kamuoyunu, hızla lehimize çevirdiniz. Dahası, somut destek vermelerini sağladınız. Çevremizde, aşılması güç bir kalkan oluşturdunuz. Türkiye'yi ve dünyayı ayağa kaldırdınız. Ailelerimiz ile yurt içi-yurt dışı kamuoyu yanımızdaydı. Bizden çok, belki sizler ve kamuoyu, bu olumlu sonucu sağladınız. Bunu yadsımamalı. Ne yapılması gerektiği, tartışmasız ortaya çıktı. 2000'e Doğru dergisinin bu haftaki sayısında, Kifayet ana ile ilgili uzunca bir yazı vardı. Güzeldi. Bugün ve gelecekte, başarıya ulaşması istenilen her eylemin, özellikle kitlesel eylemin, mutlaka kamuoyu desteğini sağlaması gerekiyor. Bunun için, kamuoyunu kazanmayı hedefleyen doğru bir bakış açısına sahip olması ve bunu hayata geçirecek araçlara da sahip olmaya çalışması gerekiyor. İletişim araçlarının bu devliği karşısında bu kolay olmaz ama, yine de başka yolu yok. Bizim somutumuzda, zor olan başarıldı. Ve kamuoyu desteği, bugünkü koşullarda, ülkedeki politik hareketlilik düşünüldüğünde, zirveye ulaşıldı. Bu, tartışmasız böyleydi. Deneyimlerinizin, dahaki süreç için çok yararlı olacağını sanıyorum...
24 haziran, 19.00: Bugün, ilk kez spor yaptım. Öyle çok değil. İp atladım. Bir aydır terlemeyi unutan vücudu yeniden terletmek, kolay olmadı. Ama başarmalıydım. Başardım da. Kapalı kaldığımız bir aylık sürede, aç aç, sigara tiryakisi arkadaşlar, hiç azaltmadılar, içtiler. Azaltan ve bırakan da oldu ama, azınlıktı. 84'ten iyi biliyorum. (****) Açken, sigara, kısmi bir tokluk veriyor gibi. Ama damarlar tıkanıyor, ciğer ve mide gidiyor. Olay bittikten sonra acısı çıkıyor. Doğru dürüst yürüyemiyorsun bile. Bu konudaki deneyimlerimizden yararlandıramadık, kimseyi. Öyle de çok içildi ki...İp atlarken, önceleri zorlandım. Sonra, alıştım ve açıldım. İçimdeki yanma ve kursaktaki kaynama, bir ölçüde giderildi. Daha bir süre, bazı aksamalar çıkar. Tamam, iyi oldum, dememeli...
Biliyor musun, Özal'ın vurulması olayı, bizim mevcut durumumuz devam ederken oldu ya, öyle bozulduk. Sanki adamı, bizim durumumuz gündemden çıksın diye vurdular! Tamam, dedik, demokratik muhalefetin bu örgütsüz ve cılız olduğu aşamada bu haltı bir dangalak yiyor mu? Al başına belayı. Ama sonra hem Özal'ın ölmediğini hem de vuranın yakalandığını ve üstelik eski bir MHP'li olduğunu öğrendik, oh be, çektik. Fazla sürmez, hızla gündemin birinci maddesi olmaktan çıkar. Öyle de oldu. Adamlar, büyük oynuyorlar. Aynı çevrenin ürünü olarak, önce Adıgüzel olayı, şimdi de Özal... MİT raporunu falan düşünürsen, bu, bir delinin kendi başına yaptığı bir işgüzarlık, değil. İlk anda sanıldığı gibi, provokasyon veya tezgah da değil. Kurşunlar, hedefe atılmış. Böyle tehlikeli bir tezgah olmaz. İşin dibine inmeyebilirler belki ama, bu olay, çok derin bazı çelişkilerin su yüzüne çıkan belirtileri olabilir. Demokratik muhalefetin örgütlü ve güçlü olduğu bir dönemde böylesi çelişkiler, çok rahat halkın hanesine kanalize edilebilirdi. Ama şimdi, faturası halka ödettiriliyor. ANAP kongresinde, MHP'liler üstünlüğü sağlamış. Sanki Özal'ı vuranlar, o çevreden değiller. Bundan sonra, halkın işi, daha da zor olacak, demektir...
Sizlerin Ankara'da olduğunuz sıra, TAYAD'ın yan çizdiğini, duyduk. İHD'nin çatısı altında kalmaya mı karşı çıkmışlar, nedir. Bu anlayışları anlayamıyorum. Bunun, kimseye yararı yok. Demokratik muhalefette kıskançlık değil, güçlerin birliği ve sınırsız bir özveri gerekiyor. Bu dernek, bu anlayışı ile, kendini geniş kamuoyundan tecrit edecek. Önderlik, kendini zorla kabul ettirmeye çalışılarak elde edilmez ki; pratikte elde edilir. Bu da kolay bir iş değildir. Bazıları, kendilerini 'doğal lider' olarak görüyorlar. Sanki Tanrı vergisi ve sanki doğuştan elde ediliyor. Ve sanıyorlar ki, herkes, onların lider olduğunu kabul etmek zorundadır. Kabul etmez isen, lanetler yağdırılır üzerine. Yaftalar asılır. Böylesini gördüm mü veya duydum mu, kızıyorum. Bunlarda, sübjektivizm, öldürücü hastalık düzeyindedir. Sübjektivizm ile yol yürünmez.
25 haziran, 20.00: Ayşe'ye mektup yazdım. Biraz volta attım. Gidip, 'Eğitim Üzerine' adında, ünlü bir Sovyet eğitimcisinin kitabını okumaya devam ettim. Daha önce kitabını okuduğum Makarenko'nun devamcısı bir eğitimci olarak biliniyor.(*****) Çocuk eğitimini içeriyor, ama derleme biçiminde. Yararlanıyorum. Okumalısın, diye ısrar edemem. Öğretmen tanıdıklara ise, ısrarlı bir biçimde öneririm...
Bu bir haftada, oldukça çok para harcamışız. Ama gerekliydi. Para konusunda, yeterince katkıda bulunamamaktan dolayı bir rahatsızlık duyuyorum...Bu tür sorunların yaşanmasının da etkisiyle, bazen oturup sohbete daldığımız sıralar, 'çözüm yolları' düşünürüz! Ama hep, geçmişe yönelik olur. Bekarlar 'Ulan, evlenip devrimcilik yapmak varmış'. Parası kısıtlı olanlar 'Ulan, önce zengin olmak, sonra devrimcilik yapmak varmış'. Ağır ceza alanlar 'Ulan, revizyonist olmak varmış' vb. Aslında, kimse ciddi ciddi düşünmez bunları. Veya düşünmediğini anlatmaya çalışır. Gerçekte ne düşünüp-düşünmediğini ise, tahliye olduktan sonra dışarıya adımını attığı anda görürüz. Ondan önce, ne söylense yalandır, derim. Hapishane bu...
26 haziran, 14.30: ...Yeni Adalet bakanı, Uşak ANAP Milletvekiliymiş. Bu da, Sungurlu ile aynı türküyü söyleyenlerdenmiş. Ha anan kadın, ha kadın anan...Bir şey değişmiyor yani...Bizim Uşaklılar tanıyorlar. Pek iyi şeyler söylemiyorlar. Bir şey değişmeyecek yani. Yaşantımız, aynen sürecek...
Hala boğazım ağrıyor. Açlık süresince, dilin üzerinde açıkça görüldüğü üzere, iç-dış üst hücreler tekmil ölüyor. Hem de kalınca. Yemek yemeye başladıktan sonra, o üst hücreler dökülmeye başladı. Dilde yaralar açıldı, yer yer çatladı. Bu, sanırım, boğazdan aşağıya doğru da oldu. Dil, tad alma duy(g)usunu yitirecek...”(5)
01-04-07-20-26/Haziran/1988-Aydın”
08.11.2020/Datça
Mehmet Erdal
(*) Bu bölümü yazarken, telefon açıp sormam üzerine, Kemal Kaşkar arkadaşım, yangının 20 Mayıs günü öğleden sonra, saat 16.00 civarı çıktığını, söyledi. Ramazan Bayramı ise 17-18 ve 19 Mayıs günleri idi.
(**) Bu yangının çıkışı, benim açımdan, üzerinden 32 yıl geçmesine karşın, hala 'gizem'ini korumaktadır. Bu olay ile ilgili olarak, 'her şeyi bilen' birisi, şu veya bu biçimde, herhangi bir yerde, somut herhangi bir şeyler yazdı mı, bilemiyorum; o günlerde, tünel kazılması sürecinde, tünele dair hiç bir şeyden haberi olmayan benim gibiler için, bu yangın, çok farklı olasılıkları içinde barındıran 'gizemli' bir olaydı.
(***) Sabri OK'un, tahliye olduktan sonra, bir dönem, PKK adına , PKK'yı temsilen Devlet ile Oslo'da görüşmeleri yürüttüğü, M. Can Yüce'nin ise daha tahliye olmadan PKK'dan ayrıldığı ve bir çok kitap yazdığı, söyleniyor. (Bknz: Google)
(****)1984'te, Buca Bölge cezaevi Eski Bölüm 4. Koğuşta iken, İstanbul'da başlayan, Devrimci Sol'dan ve TIKB(Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği)'den bazı mahkumların öldüğü Ölüm Orucuna eklemlenen SAG yapmış; bu eylemimiz, toplam 39 gün sürmüştü.
(*****)
(1) 01.06.1988
(2) 04.06.1988(3) 07.06.1988(4) 20.06.1988(5) 26.06.1988
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder