2020.02.25.PAZAR YERİ YAZILARI-6/HADİ BANA EYVALLAH!
PAZAR YERİ YAZILARI-6/HADİ BANA
EYVALLAH!
2005 yılı yaz sezonunda, CHP
İçmeler Belediye Meclis üyesi Fesih beyin ayarlaması nedeniyle,
önceki yıllarımdan farklı bir yerde de olsa tezgah açabilmiştim.
O sezon, başkaca herhangi bir
sorun yaşamadım.
Kış aylarında, İçmeler Pazar
Yerinde tezgah açmaya devam ettim.
2006 yılı Yaz Sezonu geldi.
Bana, bu kez daha başka bir yer
tahsisi yapıldı. Önceki yıla göre daha iyi bir yerdi.
Her hafta Çarşamba günleri
gidiyor ve tezgahımı açıyor, turist ağırlıklı müşterilere
satışımı yapıyor ve akşam tezgahları topluyor, pazar yerinden
ayrılıyorum.
***
Tezgah açtığım yerin bir
tarafında, benim yüzümü müşteriye döndüğüm halimi
düşünün,sol tarafında, boş bir yer var; gelen giden ve tezgah
açan yok; sahibini tahmin edebiliyoruz ama kimin tezgah açacağını
bilmiyoruz.
Yerin gerçek sahibi, muhtemelen
İçmeler Belediye personelinden birisi; kendi adına kayıtlı
olmamasının herhangi bir anlamı yok. Kontrol ve o yer ile ilgili
tasarruf hakkı, onda. Bundan zerrece kuşkumuz yok.
2006 yılında da, yer
dağıtımında, bazı yönlerden değişen bir şeyin olmadığını
biliyoruz; İçmeler Belediyesi, bu yıl da, İçmelerin yerlilerine
yönelik 'pozitif ayrımcılık'(!) çerçevesinde ön taraflardan yer
verdiği gibi personelini de 'koruyup kollamaya' devam etmiş ve
isteyen her birine, hiç şüphesiz belediye içindeki konumuna ve
'ehemmiyet derecesine' göre, uygun olan yerlerden yer tahsisi
yapmıştı. İşte, yanımdaki yer böyle bir yerdi ve pazarcılar
açısından, öyle, aman bu yeri kaçırmayayım, denilebilecek bir
yer olmadığından, hala boşta duruyordu.
Pazarcılık yapanlar bilir,
tezgah açtığında, o gün komşun gelmez ise, işin haraptır;
hava yağmurlu ise yağmura, yok hava güneşli ise güneşe
açıksındır; deneyimle sabittir, eğer benim gibi tekstil ürünleri
satıyorsan ve önlem almaz isen, faturayı çok ağır ödersin; ya
yağmur ya da güneş, o gün hangisi söz konusu ise, mallarını
hurdaya çevirir. Bu nedenle, komşunun gelmeyeceğini öğrendiğin
ya da anladığın an, somut bir çözüm bulmak zorundasın.
Ben de ne zamandır öyle
yapıyordum; boş olan yerin öte yanındaki pazarcı arkadaş ile
aramızda kalan boş yerin üstünü bir biçimde kapatıyordum ve
haliyle, orayı ortaklaşa kullanıyorduk.
Bir gün, zaman zaman arada bir
yapıldığı gibi zabıtalar kontrole çıkmışlar; her zamanki
gibi, o yerin boş olduğu ve çok doğal olarak, komşuları olmamız
nedeniyle oraya tezgah açtığımızı söyleyecek ve olay
geçiştirilecek, sanıyorum. Ama hayır, bu kez, biz pazarcıların,
cüssesi nedeniyle 'Minik' diye tanımladığımız ve kendisinin
MHP'li olduğunu hiç saklamayan bir zabıta var gelenlerin başında;
elinde yer numaralarının ve o yerlerin kimlere ait olduğunun
yazılı olduğu bir liste. Aşağıdan doğru geldi, geldi ve
yanımdaki yeri sordu. Boş, ama şu şu nedenlerle biz tezgah
açıyoruz dedim. Aslında, gerçeği, o yerin kime verildiğini ve
neden hala boş olduğunu bal gibi biliyor; ama yok, o yere tezgah
açanlardan birisi benim ya, kaldırın, boşaltın burayı, kontrol
var, dedi
Haydaa...Saat bilmem kaç olmuş, müşteriler pazara girmiş, bu saatte olacak şey değil, söylediği. Olmaz, dedim. Sinirlenmeye başladım. Neden yaptığını biliyorum. Başka boş yerleri geçiştirdiğini hepimiz biliyoruz ve görüyoruz. Ama yok, kaldıracaksın, dedi. Kaldırmıyorum, dedim. Döndü ve hızlıca geldiği yöne doğru çekti gitti.
Haydaa...Saat bilmem kaç olmuş, müşteriler pazara girmiş, bu saatte olacak şey değil, söylediği. Olmaz, dedim. Sinirlenmeye başladım. Neden yaptığını biliyorum. Başka boş yerleri geçiştirdiğini hepimiz biliyoruz ve görüyoruz. Ama yok, kaldıracaksın, dedi. Kaldırmıyorum, dedim. Döndü ve hızlıca geldiği yöne doğru çekti gitti.
'Minik', bu; her pazarcının
ciğerine kadar bildiği ve yıllar önce, Muğla'nın bir ilçesinden
ayağındaki yırtık ayakkabılarla İçmelere geldiği, belediyeye
girdiği ve ondan sonra, Tanrının yürü ya kulum, dediği için,
bugün altında sıfır kilometre arabayla dolaştığı konuşulan;
yıllarca, ben de dahil olmak üzere, pazarcılardan, eşine,
çocuğuna ve kendisine istediği her şeyi alan; aldıktan sonra,
hallederiz,deyip, yürüyüp giden ve bir daha, o aldıkları ile
ilgili herhangi bir şey sorulamayan birisi.
Biraz sonra, yanında iki polis,
çıktı geldi. Polislere, işte burası, dedi, burası boşaltılacak.
Polisler, kibar, onlar da her şeyin farkındalar, boşaltın, dedi.
Öfkeden yüzüm kıpkırmızı ve tir tir titriyorum. Ağzımı
açacağım ve içimdekileri kusacağım, olmayacak. Alacağım,
başıma püsküllü belayı. Kardeşim, aşağıda kendilerine ait
yerleri kiraya vereceklerine, buraya pazarcı versinler, dediğimi
anımsıyorum. Kimin yeri varsa ve kiraya veriyorsa..., demesin mi,
bizimkisi...Aha, bu sözden sonra susulmaz idi artık, kimin yeri
varsa aşağılarda ve kim bu yerleri kiraya veriyorsa ...bilmem ne
olsun mu? dedim. Anladı, söylenen çok ağırdı; çünkü bu
konuşmalara tanık bütün pazarcılar pazar yerinde olup biten her
şeyi çok iyi biliyor ve o da pazarcıların bütün bunları çok
iyi bildiğini biliyor. Ettiğim laf, yenilir yutulur cinsten
değildi, ama yerini bulmuştu. Polisler, tamam kardeşim, tamam,
kavganıza sonra devam edin, ama şimdi boşaltın yeri, dedi.
Yapılacak bir şey yoktu. Toplamaya ve her şeyi kendi tezgahımıza
yerleştirmeye başladık.
***
Bizim 'Minik, kontrol işini
bitiriyor, belediye binasına dönüyor; bir önceki yıl benim yer
için uğraşan sekreterin yanına çıkıyor, sizinki, diyor,
hepimize sinkaf etti. Bunu, o gün değil, bilahare, belki bir hafta
sonra, belki daha da sonra yanıma gelen sekreterin eşi söyleyince,
öğrendim. Şaşırdım. Yalan, dedim, aha arkadaşlar tanıktır,
ben aşağılarda yeri olup da kiraya verenlere yönelik ettim o
lafları; polisler de duydular.
Hem suçluydu 'Minik', hem de
güçlü olmaya çalışıyordu. Aklınca, ortalık kızıştırıyordu
ve yandaş bulmaya çalışıyordu.
Bu tartışmadan sonra şunu
anlamıştım; İçmeler belediyesinde herkesin her şeyden haberi
vardı. Bir başka deyişle, bir önceki yıl, Dursun Kaplan'ın
benim yerimi iptal ettirdiğini ve benim, bilahare bir başkası
üzerinden sorunu çözdüğümü, unutmamışlardı. Akıllarınca,
tamam, diyorlardı, buna yüklenebiliriz. Aklıma, bir yıl önce,
ağabeyi CHP İçmeler Belediye Meclis üyesi olan bir zabıtanın,
bir nedenle yüz yüze geldiğimizde, yanındaki bir meclis üyesine
dönerek, aha bu var ya bu, Dursun Kaplan ile kapışmış, dediği
geldi. Evet, herkes her şeyi biliyordu. Arka planda neler olup
bitiyordu, yoksa ben mi kuruntulu birisi olmuştum, bilemiyorum;
giderek, bunlar, elbirliği ile beni bu pazarda yaşatmayacaklar,
diyerek, beynimde kendimi kurup durmaya başladım.
Benzer hallere düşenler bilir,
böyle bir psikoloji içerisine girince, çok doğal olarak, her şeyi
sorgulamaya başlıyorsun; ben de öyle yapmaya başladım.
***
O yıllarda, belediyeler, biz
pazarcılardan, bir kart parası ve bir de günlük işgaliyeler
alıyorlardı. Kart parası adı altında alınan hatırı sayılır
bir paraydı ve iki taksit halinde tahsil ediliyordu.
2006 yılı yıllık kart parası
3600 TL. idi ve 1800+1800 TL. olarak tahsil edilecekti. Buna her
hafta makbuzla toplanan işgaliyeleri ekle, eder, takriben 4500 TL.
Artı mazot, artı çay, su, WC, artı zaman zaman zabıta
öncülüğünde toplanan bağışlar, artı bedavacıların
aldıkları...oldu mu sana şu kadar tutar. Bu çıkar mı? Çıkar
ise, bize ne kalır? Evet, belki de artık bu pazar yerini bırakma
zamanı...
Böyle böyle hesap kitap yapa
yapa önce kendimi bu konuda ikna ettim ve sonra da, bu konuda zaten
kafası karışık olan ve ikide bir, İçmeler Pazar Yerinden bir
şey kalıyor mu bize? deyip duran eşim ile oturup konuştuk. Tamam,
dedik, bu yaz sezonu sonu bırakalım İçmeler Pazarını ve Datça
taraflarında yeni yerler bakalım, kendimize.
Sezon bitti ve elveda İçmeler,
dedik.
Bırakış, o bırakış.
Ama, İçmeler, bizi bırakmadı.
Geçmiş, daha doğrusu geçmişte
kaldığını sandığımız pek çok şey, gölgemiz gibi, bizi
takip eder; etti de...
***
Kasım ayı başları, İçmeler
Pazarına çıkmıyorum artık ama Cuma günleri kurulan Marmaris
Pazarı için Datça'dan geliyorum Marmaris'e, bir gün öncesinden;
yavaş yavaş malları taşıyorum ikinci kata, tezgahı açıyorum
ve sonra da ilçe merkezindeki bazı tanıdıkları dolaşıyorum;
çay, kahve içiyoruz ve dereden tepeden sohbet ediyoruz.
Bu gelişlerin birisinde, kesin
tarihi anımsamıyorum, yerel 'yenisayfa' gazetesinin bir sayısında,
CHP'li İçmeler belediye Başkanının gazetenin yazı işleri
müdürüne verdiği ve konusu İçmeler Pazar Yeri olan yanıtı
okudum; ilgimi çekti ve ardından, aynı düzlemde düşündüklerimi
yazmaya karar verdim.
Sigorta işlerimizi yapan ve aynı
zamanda Çağdaş Marmaris Gazetesinde de zaman zaman yazan, ÖDP'den
arkadaşıma söyledim bu düşüncemi; olur, dedi. Gazetenin sahibi
Sadi beyi tanıyormuş, yaz, ben iletirim, yayınlar, dedi. Anlaştık,
dedim ve yazıp verdim.
'' Sayın Sadi Bey,
CHP'nin yönetimde olduğu İçmeler
Belediyesi sınırları içerisinde her Çarşamba günü kurulan
pazar yerinde yaşanan ve bu pazar yerinde bir biçimde tezgah açan
bütün pazarcıların en ince ayrıntısına kadar bildiği olaylar
('Dönen dolaplar' demek daha doğru olabilir) üzerine köşenizde
yazdıklarınızı ve Belediye Başkanı Yavuz Çokberkit'in
'açıklamalarını'(!) okuyunca; bir pazarcı olarak, bu pazar
yerinde yaşadıklarım ve tanık olduklarım çerçevesinde
görüşlerimi, düşüncelerimi ve önerilerimi yazıya dökmeyi ve
sizin aracılığınızla kamuoyuna sunmayı gerekli gördüm.
Gazetenizin 10 kasım 2006 tarihli
sayısındaki yazınızın bir yerinde 'Mayıs 2006'da...kura bile
çekildiğini biliyoruz' diyorsunuz; bu doğru değildir. İçmeler
Belediyesi sınırları içerisinde her Çarşamba günü kurulan
pazar yerinde bırakın 2006 yılını, 2005 ve daha önceki yıllarda
bile hiç bir zaman, yerler, kura çekilerek belirlenmemiştir. Kura
çekilerek yer dağıtma olayı, kolayca anımsanabileceği üzere,
Marmaris Belediyesince, 2005 yılı içerisinde, şu anki pazar
yerinin restorasyonu bittikten ve hizmete açılmasına karar
verildikten sonra gerçekleştirilmiştir. Ah keşke, İçmeler
belediyesi, Armutalan Belediyesi ve Beldibi Belediyesi de yer
dağıtımını kura çekerek gerçekleştirebilseler. İnanın, bu
biçimdeki bir yer dağıtımı, bir ölçüde de olsa yolsuzlukları
önleyebilir.
İçmeler belediye başkanı Yavuz
Çokberkit size gönderdiği ve sizin gazetenizde 16 kasım 2006
tarihinde yayınlanan yanıtında '...Tabi ki Belediye kanununun
bize vermiş olduğu yetkiye dayanarak ve hemşehricilik hukukunu göz
önünde bulundurarak...kasabamız esnafını yararlandırmaya
çalıştık' diyerek, bir biçimde, hem böyle bir kura olayı
olmadığını hem de yer dağıtımının hangi çerçevede
yapılmaya çalışıldığını ifade ediyor.
Çok safiyane bir yaklaşımla ele
alındığında, seçimle iş başına gelen ve hiç şüphesiz
yeniden seçilme düşüncesi ve kaygısı olan bir belediye
başkanının, bir yönetimin, bir partinin... böyle bir konuda da
öncelik hakkını hemşehrilerine, yani oy kullanma hakkı bulunan
seçmenlere tanıması anlaşılabilir ve çok da yadırganmaması
gereken bir şeydir.
Nitekim, bizim, bu yaklaşım
biçimine, eğer 'bu yaklaşım biçimi bu duygularla ele alınmış
ve uygulanmıştır' denilirse, herhangi bir itirazımız yoktur ve
olamaz da.
Peki, Belediye Başkanı, Belediye
meclis üyeleri, belediye çalışanları, yönetimi elinde
bulunduran parti olarak CHP veya bu yaklaşım çerçevesinde bu
pazar yerinden yer edinmiş yerli (İçmelerli) bir
esnaf...vb. herhangi bir kişi çıkıp da bunun böyle olduğunu
söyleyebilir mi?
'ESNAF' KİMDİR?
Dikkat edilirse, Belediye başkanı
'...kasabamız ESNAFINI yararlandırmaya çalıştık'(abç) diyor.
Biz,pazarlara tezgah açarak yaşamaya
çalışan esnaf olarak, 'ESNAF' denilince ne anlıyoruz?
Bize göre 'ESNAF', vergi kaydı
bulunan ve Esnaf ve Sanatkarlar Odasına üye olan veya üretici
belgesi sahibi olan ve de en önemlisi, yaşamını bu yolla devam
ettirmeye çalışan kişidir.
Sayın başkanın açıklaması
çerçevesinde 'Hemşehricilik hukuku...' noktasından hareketle
öncelikle İçmelerli esnafa yer tahsisi yapılsa bile, eğer her
şeyin yasalara ve kamu vicdanına uygun olmasına özen
gösteriliyorsa, bu kişilerin bu belgelere ve bu konuma sahip olup
olmadığına bakılması gerekmiyor muydu? ((Şimdi, sayın Belediye
Başkanı, İçmeler Belediyesi denetimindeki pazar yerinde tezgah
açan (İçmelerli veya değil) kişilerden kaç kişinin bu
belgelere ve bu konuma sahip olduğunu rakamsal olarak kamuoyuna
açıklayabilir?))
Bu da yetmez, 'öncelik hakkına'
sahip bu kişiler bu belgelere ve bu konuma sahip olsalar bile,
kendilerine pazar yerinde yer tahsisi yapılabilmesi için,
yürüttükleri işleri pazar yerinde de yürütebilme koşuluna
sahip olunup-olunmadığına bakılması gerekmiyor muydu? (Yani,
sizin yazınızda belirttiğiniz gibi bir pansiyon sahibine ve biz
ekleyelim, bir kuyumcuya, bir restoran sahibine...hem de 'öncelikle'
yer tahsisi yapılması nasıl açıklanabilir? Bu konuma sahip bu
kişiler, bilinen koşullardaki pazar yerinde bu işlerini nasıl
icra ederler?
Onyıllardır İçmelerde yaşayan
ve İçmelerde yaşayan hemen hemen herkesi çoluk çocuk tanıyan
Belediye Başkanının, Belediye Meclis üyelerinin, yönetimdeki
parti olarak CHP'nin 'kişilerin beyanı esastır' diyerek, yer
tahsisi yaptıkları bu kişilerin bu koşullara sahip
olup-olmadıklarını bilemeyecekleri ve niyetlerini
sorgulayamayacakları yollu olası savunmaları inandırıcı ve ikna
edici olamaz.
KİMLERE YER TAHSİSİ YAPILMADI
Kİ?
10 kasım 2006 tarihli yazınızın
bir yerinde, görüştüğünüz bir pazarcı arkadaşın ağzından
'...öğretmenden, memurdan, devlet memurundan pazarcı olur mu? Siz
o partinin sempatizanı iseniz sizin de mutlaka tezgahınız vardır'
diyorsunuz.
Esnaf konumuna sahip olmayan
kişilere yer tahsisi yapılıp yapılmadığına ilişkin olarak,
yukarıdaki bölümde, konuya tam anlamıyla açıklık getireceğine
inandığımız bir soru sormuştuk.
Bu konuya getirmeye çalıştığımız
açılım çerçevesinde, '... öğretmenden, memurdan, devlet
memurundan...' başka daha kimlere ve kimlere, 'esnaf' olmamasına
rağmen yer tahsisi yapıldığını ortaya çıkarmak için çok net
bir soru daha sorabiliriz: Belediye veterinerinden Başkanın
sekreterine, Belediye Zabıta Amirinden Belediyenin Avukatına...kadar
belediye personelinden, Belediye meclis üyelerinden, Belde CHP
yöneticilerinden...herhangi bir kişi çıkıp 'Arkadaş, bir
biçimde kontrolü bende olan ve kazancı benim cebime giren bir
karış tezgahım yotur.' diye kamuoyuna açıklama yapabilir mi?
'Esnaf' konumunda olmayan kişilere
yapılan yer tahsislerini yalnızca 'parti sempatizanı' olmakla
açıklayabilir miyiz? Onun taktirini kamuoyuna bırakalım.
HERKES HER ŞEYİN FARKINDAYDI!
Şimdi, gerekçe ne olursa olsun,
'esnaf' konumunda olmayan veya 'esnaf' olup, farklı nedenlerle,
pazar yerlerinde bu işini icra edemeyecek onlarca kişiye pazar
yerinde istedikleri kadar yer tahsis edilirse ve sonra da çıkıp,
olup biten yolsuzluklar karşısında '...iyi niyetimizi suistimal
eden bazıları...' diye açıklama yapılırsa, konum ne olursa
olsun, inandırıcı ve ikna edici olunamaz.
'Esnaf' olmayan veya 'esnaf'
olmasına rağmen pazar yerlerinde bu işini icra edemeyecek olan bu
kişiler, kendi adlarına veya kendi sözlerinden çıkmayan bir
yakını adına tahsis edilmiş bu yerleri ne yapacaklar? Amiyane
deyimle, turşusunu kuramayacaklarına' göre, elbette 'esnaf' olan
ama bir türlü kendi adına yer tahsisi sağlayamayan kişilere
belli bir bedel karşılığı kiraya verecekler.
Nitekim de böyle olmaktadır.
Bütün bunlar, öngörülemeyecek
kadar zor ve karmaşık şeyler midir? Keza, bugüne kadar, bir
Allahın kulu çıkıp da bunun böyle olacağını ve olduğunu dile
getirmemiş midir? Sanmıyoruz.
Bizce bu noktada 'maksat hasıl
olmaktadır'. Yani, farklı neden ve kaygılarla, bir biçimde,
birilerine geçilen 'kıyak' gerçekleşmiş olmaktadır. Sayın
Başkan, bu 'Al gülüm-Ver gülüm'ün olduğunu bir biçimde
doğrulamakla birlikte, 'Rüşvetin belgesi mi olur P...?' sözünü
sanki hiç duymamış gibi, bu alış verişi kanıtlayacak ve
hukuken geçerli olacak bir belge aramakta ve istemektedir. Ne
diyelim?
ÇÖZÜM İSTENİYOR MU?
Sizin gibi, belki sizden daha çok,
biz de 'Üzüm yemek istiyoruz, bağcıyı dövmek değil.'
İçmeler Pazar yeri dahil kendi
adına yer tahsisi yapılan yerlerde tezgah açan ve yaşamını bu
yolla devam ettirmeye çalışan bir 'esnaf' olarak, yani pazar
yerlerinde yaşanan olaylara 'içten' bakan birisi olarak; çözümün,
büyük ölçüde, sorunların kaynağının kurutulmasıyla yani
her şeyin belli bir çerçevede ve belli kurallara uygun olarak
yapılmaya çalışılmasıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz.
Bu çerçevede:
1- Vergi kaydı bulunmayan ve
Esnaf ve Sanatkarlar Odasına kayıtlı olmayan veya Üretici Belgesi
sahibi olmayan hiç bir kimseye, hangi kaygıyla olursa olsun, her
hangi bir yer tahsisi yapılmamalıdır.
2- Pazar yerlerinde yer isteyen esnafa, yalnızca, iştigal ettiği iş ile ilgili alanda yer
tahsisi yapılmalıdır.
3- Her esnafa yalnızca bir yer
tahsis edilmelidir.
4- Yer tahsisi, tercihen, her yıl
sezon başı kura ile gerçekleştirilmelidir.
5- İçmeler Pazar yeri özelinde,
yıllık bedel, aşağı çekilmelidir.
6- Yıllık bedel, yer tahsisi
yapılan herkesten mutlaka tahsil edilmeli ve bu noktada da 'kayırma'
olmamalıdır.
Bizim, yayınladığınız zaman
sizi ve gazetenizi zor durumda bırakmayacak ama aynı zamanda
tartışılan sorunun çözümüne katkıda bulunabilecek bir üslup
ve çerçevede kaleme aldığımız düşüncelerimiz şimdilik bu
kadardır.
Kolay gelsin. Saygılarımızla.
29.Kasım 2006''
***
Bir zaman sonra, 'yenisayfa' gazetesinde 'İÇMELER PAZARINDAN HABERLER VAR, HEM DE ÖNEMLİ...'
başlığı altında, iki tam sayfa olarak yayınlandı, bu yazım.
Marmaris ve civarındaki pazar
yerleriyle ilgili olarak, bir daha yazı yazmadım...
(Bu yazı yazılıp
yayınlandığında, pazar yerleri, iki sezondur CHP'li belediyelerin
kontrolünde idi.
Peki, değişen ne olmuştu?
Hiç şüphesiz, bazı şeyler
değişmiş ya da değişmeye başlamıştı ama yazılardan da
anlaşılacağı üzere, ki bu yazılar o yıllarda kamuoyuna açık
olarak yazılıp yayınlanmıştı, özde değişen bir şey yoktu;
sorunları üreten ve her yıl, yeniden ve yeniden üreten sistem,
varlığını korumaya devam ediyor, CHP'li belediyeler de o konuda
hiç bir şey yapmıyorlardı.
Neden?
Değiştirmek istiyorlardı da
değiştiremiyorlar mıydı? Yoksa, var olan sistemi değiştirmek
gibi bir dertleri olmadığı için o konuya hiç girmiyorlar mıydı?
Ben, cevabı biliyordum ve
nitekim, o çerçevede kararımı vermiştim...)
25.02.2020/Datça
Mehmet Erdal
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder