24 Şubat 2020 Pazartesi

2020.02.25.PAZAR YERİ YAZILARI-6/HADİ BANA EYVALLAH!

  Hiç yorum yok

     PAZAR YERİ YAZILARI-6/HADİ BANA EYVALLAH!
     2005 yılı yaz sezonunda, CHP İçmeler Belediye Meclis üyesi Fesih beyin ayarlaması nedeniyle, önceki yıllarımdan farklı bir yerde de olsa tezgah açabilmiştim.
     O sezon, başkaca herhangi bir sorun yaşamadım.
     Kış aylarında, İçmeler Pazar Yerinde tezgah açmaya devam ettim.
     2006 yılı Yaz Sezonu geldi.
     Bana, bu kez daha başka bir yer tahsisi yapıldı. Önceki yıla göre daha iyi bir yerdi.
     Her hafta Çarşamba günleri gidiyor ve tezgahımı açıyor, turist ağırlıklı müşterilere satışımı yapıyor ve akşam tezgahları topluyor, pazar yerinden ayrılıyorum.
     ***
     Tezgah açtığım yerin bir tarafında, benim yüzümü müşteriye döndüğüm halimi düşünün,sol tarafında, boş bir yer var; gelen giden ve tezgah açan yok; sahibini tahmin edebiliyoruz ama kimin tezgah açacağını bilmiyoruz.
     Yerin gerçek sahibi, muhtemelen İçmeler Belediye personelinden birisi; kendi adına kayıtlı olmamasının herhangi bir anlamı yok. Kontrol ve o yer ile ilgili tasarruf hakkı, onda. Bundan zerrece kuşkumuz yok.
     2006 yılında da, yer dağıtımında, bazı yönlerden değişen bir şeyin olmadığını biliyoruz; İçmeler Belediyesi, bu yıl da, İçmelerin yerlilerine yönelik 'pozitif ayrımcılık'(!) çerçevesinde ön taraflardan yer verdiği gibi personelini de 'koruyup kollamaya' devam etmiş ve isteyen her birine, hiç şüphesiz belediye içindeki konumuna ve 'ehemmiyet derecesine' göre, uygun olan yerlerden yer tahsisi yapmıştı. İşte, yanımdaki yer böyle bir yerdi ve pazarcılar açısından, öyle, aman bu yeri kaçırmayayım, denilebilecek bir yer olmadığından, hala boşta duruyordu.
     Pazarcılık yapanlar bilir, tezgah açtığında, o gün komşun gelmez ise, işin haraptır; hava yağmurlu ise yağmura, yok hava güneşli ise güneşe açıksındır; deneyimle sabittir, eğer benim gibi tekstil ürünleri satıyorsan ve önlem almaz isen, faturayı çok ağır ödersin; ya yağmur ya da güneş, o gün hangisi söz konusu ise, mallarını hurdaya çevirir. Bu nedenle, komşunun gelmeyeceğini öğrendiğin ya da anladığın an, somut bir çözüm bulmak zorundasın.
     Ben de ne zamandır öyle yapıyordum; boş olan yerin öte yanındaki pazarcı arkadaş ile aramızda kalan boş yerin üstünü bir biçimde kapatıyordum ve haliyle, orayı ortaklaşa kullanıyorduk.
     Bir gün, zaman zaman arada bir yapıldığı gibi zabıtalar kontrole çıkmışlar; her zamanki gibi, o yerin boş olduğu ve çok doğal olarak, komşuları olmamız nedeniyle oraya tezgah açtığımızı söyleyecek ve olay geçiştirilecek, sanıyorum. Ama hayır, bu kez, biz pazarcıların, cüssesi nedeniyle 'Minik' diye tanımladığımız ve kendisinin MHP'li olduğunu hiç saklamayan bir zabıta var gelenlerin başında; elinde yer numaralarının ve o yerlerin kimlere ait olduğunun yazılı olduğu bir liste. Aşağıdan doğru geldi, geldi ve yanımdaki yeri sordu. Boş, ama şu şu nedenlerle biz tezgah açıyoruz dedim. Aslında, gerçeği, o yerin kime verildiğini ve neden hala boş olduğunu bal gibi biliyor; ama yok, o yere tezgah açanlardan birisi benim ya, kaldırın, boşaltın burayı, kontrol var, dedi
     Haydaa...Saat bilmem kaç olmuş, müşteriler pazara girmiş, bu saatte olacak şey değil, söylediği. Olmaz, dedim. Sinirlenmeye başladım. Neden yaptığını biliyorum. Başka boş yerleri geçiştirdiğini hepimiz biliyoruz ve görüyoruz. Ama yok, kaldıracaksın, dedi. Kaldırmıyorum, dedim. Döndü ve hızlıca geldiği yöne doğru çekti gitti.
     'Minik', bu; her pazarcının ciğerine kadar bildiği ve yıllar önce, Muğla'nın bir ilçesinden ayağındaki yırtık ayakkabılarla İçmelere geldiği, belediyeye girdiği ve ondan sonra, Tanrının yürü ya kulum, dediği için, bugün altında sıfır kilometre arabayla dolaştığı konuşulan; yıllarca, ben de dahil olmak üzere, pazarcılardan, eşine, çocuğuna ve kendisine istediği her şeyi alan; aldıktan sonra, hallederiz,deyip, yürüyüp giden ve bir daha, o aldıkları ile ilgili herhangi bir şey sorulamayan birisi.
     Biraz sonra, yanında iki polis, çıktı geldi. Polislere, işte burası, dedi, burası boşaltılacak. Polisler, kibar, onlar da her şeyin farkındalar, boşaltın, dedi. Öfkeden yüzüm kıpkırmızı ve tir tir titriyorum. Ağzımı açacağım ve içimdekileri kusacağım, olmayacak. Alacağım, başıma püsküllü belayı. Kardeşim, aşağıda kendilerine ait yerleri kiraya vereceklerine, buraya pazarcı versinler, dediğimi anımsıyorum. Kimin yeri varsa ve kiraya veriyorsa..., demesin mi, bizimkisi...Aha, bu sözden sonra susulmaz idi artık, kimin yeri varsa aşağılarda ve kim bu yerleri kiraya veriyorsa ...bilmem ne olsun mu? dedim. Anladı, söylenen çok ağırdı; çünkü bu konuşmalara tanık bütün pazarcılar pazar yerinde olup biten her şeyi çok iyi biliyor ve o da pazarcıların bütün bunları çok iyi bildiğini biliyor. Ettiğim laf, yenilir yutulur cinsten değildi, ama yerini bulmuştu. Polisler, tamam kardeşim, tamam, kavganıza sonra devam edin, ama şimdi boşaltın yeri, dedi. Yapılacak bir şey yoktu. Toplamaya ve her şeyi kendi tezgahımıza yerleştirmeye başladık.
     ***
     Bizim 'Minik, kontrol işini bitiriyor, belediye binasına dönüyor; bir önceki yıl benim yer için uğraşan sekreterin yanına çıkıyor, sizinki, diyor, hepimize sinkaf etti. Bunu, o gün değil, bilahare, belki bir hafta sonra, belki daha da sonra yanıma gelen sekreterin eşi söyleyince, öğrendim. Şaşırdım. Yalan, dedim, aha arkadaşlar tanıktır, ben aşağılarda yeri olup da kiraya verenlere yönelik ettim o lafları; polisler de duydular.
     Hem suçluydu 'Minik', hem de güçlü olmaya çalışıyordu. Aklınca, ortalık kızıştırıyordu ve yandaş bulmaya çalışıyordu.
     Bu tartışmadan sonra şunu anlamıştım; İçmeler belediyesinde herkesin her şeyden haberi vardı. Bir başka deyişle, bir önceki yıl, Dursun Kaplan'ın benim yerimi iptal ettirdiğini ve benim, bilahare bir başkası üzerinden sorunu çözdüğümü, unutmamışlardı. Akıllarınca, tamam, diyorlardı, buna yüklenebiliriz. Aklıma, bir yıl önce, ağabeyi CHP İçmeler Belediye Meclis üyesi olan bir zabıtanın, bir nedenle yüz yüze geldiğimizde, yanındaki bir meclis üyesine dönerek, aha bu var ya bu, Dursun Kaplan ile kapışmış, dediği geldi. Evet, herkes her şeyi biliyordu. Arka planda neler olup bitiyordu, yoksa ben mi kuruntulu birisi olmuştum, bilemiyorum; giderek, bunlar, elbirliği ile beni bu pazarda yaşatmayacaklar, diyerek, beynimde kendimi kurup durmaya başladım.
     Benzer hallere düşenler bilir, böyle bir psikoloji içerisine girince, çok doğal olarak, her şeyi sorgulamaya başlıyorsun; ben de öyle yapmaya başladım.
     ***
     O yıllarda, belediyeler, biz pazarcılardan, bir kart parası ve bir de günlük işgaliyeler alıyorlardı. Kart parası adı altında alınan hatırı sayılır bir paraydı ve iki taksit halinde tahsil ediliyordu.
     2006 yılı yıllık kart parası 3600 TL. idi ve 1800+1800 TL. olarak tahsil edilecekti. Buna her hafta makbuzla toplanan işgaliyeleri ekle, eder, takriben 4500 TL. Artı mazot, artı çay, su, WC, artı zaman zaman zabıta öncülüğünde toplanan bağışlar, artı bedavacıların aldıkları...oldu mu sana şu kadar tutar. Bu çıkar mı? Çıkar ise, bize ne kalır? Evet, belki de artık bu pazar yerini bırakma zamanı...
     Böyle böyle hesap kitap yapa yapa önce kendimi bu konuda ikna ettim ve sonra da, bu konuda zaten kafası karışık olan ve ikide bir, İçmeler Pazar Yerinden bir şey kalıyor mu bize? deyip duran eşim ile oturup konuştuk. Tamam, dedik, bu yaz sezonu sonu bırakalım İçmeler Pazarını ve Datça taraflarında yeni yerler bakalım, kendimize.
     Sezon bitti ve elveda İçmeler, dedik.
     Bırakış, o bırakış.
     Ama, İçmeler, bizi bırakmadı.
     Geçmiş, daha doğrusu geçmişte kaldığını sandığımız pek çok şey, gölgemiz gibi, bizi takip eder; etti de...
     ***
     Kasım ayı başları, İçmeler Pazarına çıkmıyorum artık ama Cuma günleri kurulan Marmaris Pazarı için Datça'dan geliyorum Marmaris'e, bir gün öncesinden; yavaş yavaş malları taşıyorum ikinci kata, tezgahı açıyorum ve sonra da ilçe merkezindeki bazı tanıdıkları dolaşıyorum; çay, kahve içiyoruz ve dereden tepeden sohbet ediyoruz.
     Bu gelişlerin birisinde, kesin tarihi anımsamıyorum, yerel 'yenisayfa' gazetesinin bir sayısında, CHP'li İçmeler belediye Başkanının gazetenin yazı işleri müdürüne verdiği ve konusu İçmeler Pazar Yeri olan yanıtı okudum; ilgimi çekti ve ardından, aynı düzlemde düşündüklerimi yazmaya karar verdim.
     Sigorta işlerimizi yapan ve aynı zamanda Çağdaş Marmaris Gazetesinde de zaman zaman yazan, ÖDP'den arkadaşıma söyledim bu düşüncemi; olur, dedi. Gazetenin sahibi Sadi beyi tanıyormuş, yaz, ben iletirim, yayınlar, dedi. Anlaştık, dedim ve yazıp verdim.
     '' Sayın Sadi Bey,
     CHP'nin yönetimde olduğu İçmeler Belediyesi sınırları içerisinde her Çarşamba günü kurulan pazar yerinde yaşanan ve bu pazar yerinde bir biçimde tezgah açan bütün pazarcıların en ince ayrıntısına kadar bildiği olaylar ('Dönen dolaplar' demek daha doğru olabilir) üzerine köşenizde yazdıklarınızı ve Belediye Başkanı Yavuz Çokberkit'in 'açıklamalarını'(!) okuyunca; bir pazarcı olarak, bu pazar yerinde yaşadıklarım ve tanık olduklarım çerçevesinde görüşlerimi, düşüncelerimi ve önerilerimi yazıya dökmeyi ve sizin aracılığınızla kamuoyuna sunmayı gerekli gördüm.
     Gazetenizin 10 kasım 2006 tarihli sayısındaki yazınızın bir yerinde 'Mayıs 2006'da...kura bile çekildiğini biliyoruz' diyorsunuz; bu doğru değildir. İçmeler Belediyesi sınırları içerisinde her Çarşamba günü kurulan pazar yerinde bırakın 2006 yılını, 2005 ve daha önceki yıllarda bile hiç bir zaman, yerler, kura çekilerek belirlenmemiştir. Kura çekilerek yer dağıtma olayı, kolayca anımsanabileceği üzere, Marmaris Belediyesince, 2005 yılı içerisinde, şu anki pazar yerinin restorasyonu bittikten ve hizmete açılmasına karar verildikten sonra gerçekleştirilmiştir. Ah keşke, İçmeler belediyesi, Armutalan Belediyesi ve Beldibi Belediyesi de yer dağıtımını kura çekerek gerçekleştirebilseler. İnanın, bu biçimdeki bir yer dağıtımı, bir ölçüde de olsa yolsuzlukları önleyebilir.
     İçmeler belediye başkanı Yavuz Çokberkit size gönderdiği ve sizin gazetenizde 16 kasım 2006 tarihinde yayınlanan yanıtında '...Tabi ki Belediye kanununun bize vermiş olduğu yetkiye dayanarak ve hemşehricilik hukukunu göz önünde bulundurarak...kasabamız esnafını yararlandırmaya çalıştık' diyerek, bir biçimde, hem böyle bir kura olayı olmadığını hem de yer dağıtımının hangi çerçevede yapılmaya çalışıldığını ifade ediyor.
     Çok safiyane bir yaklaşımla ele alındığında, seçimle iş başına gelen ve hiç şüphesiz yeniden seçilme düşüncesi ve kaygısı olan bir belediye başkanının, bir yönetimin, bir partinin... böyle bir konuda da öncelik hakkını hemşehrilerine, yani oy kullanma hakkı bulunan seçmenlere tanıması anlaşılabilir ve çok da yadırganmaması gereken bir şeydir.
     Nitekim, bizim, bu yaklaşım biçimine, eğer 'bu yaklaşım biçimi bu duygularla ele alınmış ve uygulanmıştır' denilirse, herhangi bir itirazımız yoktur ve olamaz da.
     Peki, Belediye Başkanı, Belediye meclis üyeleri, belediye çalışanları, yönetimi elinde bulunduran parti olarak CHP veya bu yaklaşım çerçevesinde bu pazar yerinden yer edinmiş yerli (İçmelerli) bir esnaf...vb. herhangi bir kişi çıkıp da bunun böyle olduğunu söyleyebilir mi?
     'ESNAF' KİMDİR?
     Dikkat edilirse, Belediye başkanı '...kasabamız ESNAFINI yararlandırmaya çalıştık'(abç) diyor.
Biz,pazarlara tezgah açarak yaşamaya çalışan esnaf olarak, 'ESNAF' denilince ne anlıyoruz?
     Bize göre 'ESNAF', vergi kaydı bulunan ve Esnaf ve Sanatkarlar Odasına üye olan veya üretici belgesi sahibi olan ve de en önemlisi, yaşamını bu yolla devam ettirmeye çalışan kişidir.
     Sayın başkanın açıklaması çerçevesinde 'Hemşehricilik hukuku...' noktasından hareketle öncelikle İçmelerli esnafa yer tahsisi yapılsa bile, eğer her şeyin yasalara ve kamu vicdanına uygun olmasına özen gösteriliyorsa, bu kişilerin bu belgelere ve bu konuma sahip olup olmadığına bakılması gerekmiyor muydu? ((Şimdi, sayın Belediye Başkanı, İçmeler Belediyesi denetimindeki pazar yerinde tezgah açan (İçmelerli veya değil) kişilerden kaç kişinin bu belgelere ve bu konuma sahip olduğunu rakamsal olarak kamuoyuna açıklayabilir?))
     Bu da yetmez, 'öncelik hakkına' sahip bu kişiler bu belgelere ve bu konuma sahip olsalar bile, kendilerine pazar yerinde yer tahsisi yapılabilmesi için, yürüttükleri işleri pazar yerinde de yürütebilme koşuluna sahip olunup-olunmadığına bakılması gerekmiyor muydu? (Yani, sizin yazınızda belirttiğiniz gibi bir pansiyon sahibine ve biz ekleyelim, bir kuyumcuya, bir restoran sahibine...hem de 'öncelikle' yer tahsisi yapılması nasıl açıklanabilir? Bu konuma sahip bu kişiler, bilinen koşullardaki pazar yerinde bu işlerini nasıl icra ederler?
     Onyıllardır İçmelerde yaşayan ve İçmelerde yaşayan hemen hemen herkesi çoluk çocuk tanıyan Belediye Başkanının, Belediye Meclis üyelerinin, yönetimdeki parti olarak CHP'nin 'kişilerin beyanı esastır' diyerek, yer tahsisi yaptıkları bu kişilerin bu koşullara sahip olup-olmadıklarını bilemeyecekleri ve niyetlerini sorgulayamayacakları yollu olası savunmaları inandırıcı ve ikna edici olamaz.
     KİMLERE YER TAHSİSİ YAPILMADI Kİ?
     10 kasım 2006 tarihli yazınızın bir yerinde, görüştüğünüz bir pazarcı arkadaşın ağzından '...öğretmenden, memurdan, devlet memurundan pazarcı olur mu? Siz o partinin sempatizanı iseniz sizin de mutlaka tezgahınız vardır' diyorsunuz.
     Esnaf konumuna sahip olmayan kişilere yer tahsisi yapılıp yapılmadığına ilişkin olarak, yukarıdaki bölümde, konuya tam anlamıyla açıklık getireceğine inandığımız bir soru sormuştuk.
Bu konuya getirmeye çalıştığımız açılım çerçevesinde, '... öğretmenden, memurdan, devlet memurundan...' başka daha kimlere ve kimlere, 'esnaf' olmamasına rağmen yer tahsisi yapıldığını ortaya çıkarmak için çok net bir soru daha sorabiliriz: Belediye veterinerinden Başkanın sekreterine, Belediye Zabıta Amirinden Belediyenin Avukatına...kadar belediye personelinden, Belediye meclis üyelerinden, Belde CHP yöneticilerinden...herhangi bir kişi çıkıp 'Arkadaş, bir biçimde kontrolü bende olan ve kazancı benim cebime giren bir karış tezgahım yotur.' diye kamuoyuna açıklama yapabilir mi?
     'Esnaf' konumunda olmayan kişilere yapılan yer tahsislerini yalnızca 'parti sempatizanı' olmakla açıklayabilir miyiz? Onun taktirini kamuoyuna bırakalım.
     HERKES HER ŞEYİN FARKINDAYDI!
     Şimdi, gerekçe ne olursa olsun, 'esnaf' konumunda olmayan veya 'esnaf' olup, farklı nedenlerle, pazar yerlerinde bu işini icra edemeyecek onlarca kişiye pazar yerinde istedikleri kadar yer tahsis edilirse ve sonra da çıkıp, olup biten yolsuzluklar karşısında '...iyi niyetimizi suistimal eden bazıları...' diye açıklama yapılırsa, konum ne olursa olsun, inandırıcı ve ikna edici olunamaz.
     'Esnaf' olmayan veya 'esnaf' olmasına rağmen pazar yerlerinde bu işini icra edemeyecek olan bu kişiler, kendi adlarına veya kendi sözlerinden çıkmayan bir yakını adına tahsis edilmiş bu yerleri ne yapacaklar? Amiyane deyimle, turşusunu kuramayacaklarına' göre, elbette 'esnaf' olan ama bir türlü kendi adına yer tahsisi sağlayamayan kişilere belli bir bedel karşılığı kiraya verecekler.
     Nitekim de böyle olmaktadır.
     Bütün bunlar, öngörülemeyecek kadar zor ve karmaşık şeyler midir? Keza, bugüne kadar, bir Allahın kulu çıkıp da bunun böyle olacağını ve olduğunu dile getirmemiş midir? Sanmıyoruz.
     Bizce bu noktada 'maksat hasıl olmaktadır'. Yani, farklı neden ve kaygılarla, bir biçimde, birilerine geçilen 'kıyak' gerçekleşmiş olmaktadır. Sayın Başkan, bu 'Al gülüm-Ver gülüm'ün olduğunu bir biçimde doğrulamakla birlikte, 'Rüşvetin belgesi mi olur P...?' sözünü sanki hiç duymamış gibi, bu alış verişi kanıtlayacak ve hukuken geçerli olacak bir belge aramakta ve istemektedir. Ne diyelim?
     ÇÖZÜM İSTENİYOR MU?
     Sizin gibi, belki sizden daha çok, biz de 'Üzüm yemek istiyoruz, bağcıyı dövmek değil.'
İçmeler Pazar yeri dahil kendi adına yer tahsisi yapılan yerlerde tezgah açan ve yaşamını bu yolla devam ettirmeye çalışan bir 'esnaf' olarak, yani pazar yerlerinde yaşanan olaylara 'içten' bakan birisi olarak; çözümün, büyük ölçüde, sorunların kaynağının kurutulmasıyla yani her şeyin belli bir çerçevede ve belli kurallara uygun olarak yapılmaya çalışılmasıyla mümkün olabileceğine inanıyoruz.
     Bu çerçevede:
     1- Vergi kaydı bulunmayan ve Esnaf ve Sanatkarlar Odasına kayıtlı olmayan veya Üretici Belgesi sahibi olmayan hiç bir kimseye, hangi kaygıyla olursa olsun, her hangi bir yer tahsisi yapılmamalıdır.
     2- Pazar yerlerinde yer isteyen esnafa, yalnızca, iştigal ettiği iş ile ilgili alanda yer tahsisi yapılmalıdır.
     3- Her esnafa yalnızca bir yer tahsis edilmelidir.
     4- Yer tahsisi, tercihen, her yıl sezon başı kura ile gerçekleştirilmelidir.
     5- İçmeler Pazar yeri özelinde, yıllık bedel, aşağı çekilmelidir.
     6- Yıllık bedel, yer tahsisi yapılan herkesten mutlaka tahsil edilmeli ve bu noktada da 'kayırma' olmamalıdır.
     Bizim, yayınladığınız zaman sizi ve gazetenizi zor durumda bırakmayacak ama aynı zamanda tartışılan sorunun çözümüne katkıda bulunabilecek bir üslup ve çerçevede kaleme aldığımız düşüncelerimiz şimdilik bu kadardır.
     Kolay gelsin. Saygılarımızla.
     29.Kasım 2006''
     ***
     Bir zaman sonra, 'yenisayfa' gazetesinde 'İÇMELER PAZARINDAN HABERLER VAR, HEM DE ÖNEMLİ...' başlığı altında, iki tam sayfa olarak yayınlandı, bu yazım.
     Marmaris ve civarındaki pazar yerleriyle ilgili olarak, bir daha yazı yazmadım...
     (Bu yazı yazılıp yayınlandığında, pazar yerleri, iki sezondur CHP'li belediyelerin kontrolünde idi.
     Peki, değişen ne olmuştu?
     Hiç şüphesiz, bazı şeyler değişmiş ya da değişmeye başlamıştı ama yazılardan da anlaşılacağı üzere, ki bu yazılar o yıllarda kamuoyuna açık olarak yazılıp yayınlanmıştı, özde değişen bir şey yoktu; sorunları üreten ve her yıl, yeniden ve yeniden üreten sistem, varlığını korumaya devam ediyor, CHP'li belediyeler de o konuda hiç bir şey yapmıyorlardı.
     Neden?
     Değiştirmek istiyorlardı da değiştiremiyorlar mıydı? Yoksa, var olan sistemi değiştirmek gibi bir dertleri olmadığı için o konuya hiç girmiyorlar mıydı?
     Ben, cevabı biliyordum ve nitekim, o çerçevede kararımı vermiştim...)
     25.02.2020/Datça   
     Mehmet Erdal


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder