14 Mayıs 2021 Cuma

2021.05.15.CEZAEVİ YAZILARI-56: ÖRGÜTLENME, BİRLİK VE MÜCADELE ÜZERİNE (4)

  Hiç yorum yok

 

     CEZAEVİ YAZILARI-56: ÖRGÜTLENME, BİRLİK VE MÜCADELE ÜZERİNE (4)(*)

     (Geçen bölümün devamı)

     2 YILLIK DÖNEMİ SONA ERDİREN ADIM: DÖNÜŞÜMLÜ AÇLIK GREVİ...

     “... 29 Ekim'den sonraki günlerde, var olan durum ve nelerin yapılması gerektiği üzerinde tartışmalar yapılmaya başlandı.

     İlk öneri, DY'cuların (P) (**) kesimince cezaevi geneline sunuldu: 29 Ekim'de yapılamayan açık görüşün yerine ama eski biçiminde yeni bir açık görüşün istenmesi temelinde, hemen, bir eylemlilik süreci içine girilmeliydi. Bu eylemlilik süreci ile, 29 Ekim Açık Görüşü'nün yerine yeni bir açık görüş verilmesi başarılamasa bile, en azından yılbaşı açık görüşü kurtarılabilirdi. En kötü ihtimalle, yılbaşına kadar sürdürülecek bu eylemlilik sürecinde slogan atma, kapı vurma, yemek boykotu, sakal bırakma, yöneticilerin elini sıkmama, sayımı güçleştirme ve hatta vermeme gibi eylem biçimleri yaşama geçirilmeliydi. Bir başka deyişle, yöneticilere, bu cezaevini rahatlıkla yönetemeyecekleri anlatılmalı ve gösterilmeliydi.

     İkinci öneri, yukarıdaki öneri çerçevesinde, TBKP ve aynı koğuşta kalan 'örgütsüz- bağımsız' kabul edilen tutsaklardan geldi: DY'cuların (P) kesiminin sunduğu öneri, özü itibariyle doğruydu ve katılıyorlardı. Ancak, sakal bırakma, yöneticilerin elini sıkmama gibi eylemlerin, burada etkili ve sonuç alıcı olacağına inanmıyorlardı. Ayrıca slogan atma ve kapı vurma eylemleri, yöneticilerin rahatsız olacakları en uygun saatlerde, yani gece yarısına doğru yaşama geçirilmeliydi.

     Üçüncü öneri, 'birlik' içinde yer alan siyasi bir hareket olan PKK'dan, doğrudan genele sunularak, geldi: Ekim başında, diğer üç siyasi hareket ile birlikte, genele, bir SAG önerisi sunmuşlardı. Bu öneriye, bugüne kadar, olumlu-olumsuz hiçbir yanıt verilmemişti. Bu yanıtları bekliyorlardı.

     Dördüncü öneri, aynı havalandırmaya çıkan karşılıklı iki koğuşta kalan DH, ÇS, TDY, KAVA, TKP-ML TİKKO, TKP-İS, KUK, SVP, TKP-B ve THKP-C/ACİLCİLER siyasi hareketlerinden geldi: 29 Ekim'de yapılamayan açık görüşün yerine yeni bir açık görüş verilmesi ve bu olmazsa, yılbaşı açık görüşünün kurtarılmasının yanı sıra, 88 Ekim-Kasım yenilgisi sonrası gasp edilen bütün hakların da yeniden kazanılması amacıyla, yeni bir eylemlilik süreci içine girilmeliydi. Şimdi, tarihi bir fırsat söz konusuydu ve bu fırsat, değerlendirilmeliydi. Ülkedeki siyasi konjonktür çok elverişliydi. Diyarbakır, Amasya ve Gaziantep Cezaevlerinde direnişler sürüyordu. Bu direnişler, özellikle Diyarbakır'daki direniş, diğer cezaevlerince ve cezaevleri dışındaki, özellikle Kürdistan'daki kamuoyu ve halk tarafından destekleniyordu. Basın, demokratik kuruluşlar, muhalefet partileri duyarlılaşmış ve konunun üzerine, çok yetersiz de olsa, eğiliyorlardı... Bu eylemlilik sürecindeki eylem biçimi AG olmalıydı. Ancak, bugüne kadar pek çok kez AG'lerine katılındığı için bünyeler yıpranmıştı ve kitlesel bir katılımı sağlamak çok önemliydi; bu nedenlerle, bünyelerin kaldırabileceği ve kitlesel bir katılımın sağlanabileceği bir DAG öneriyorlardı. Cezaevi üç gruba bölünebilir ve her grup, tespit edilecek bir süre bu eylemi yaşama geçirebilirdi. İlk turdan sonra, gelişmelere bakılarak bir durum değerlendirmesi yapılırdı. Hiç şüphesiz, DAG'nin yanı sıra kapı vurma, slogan atma gibi eylemler de yaşama geçirilebilirdi.

     (Bu satırların yazarı, bu siyasi hareketlerle yaptığı tartışmalarda, şu görüşleri dile getirdi: Kendisi de bu öneriye yakın bir düşünceyi savunuyordu. Kendisine göre, bu cezaevindeki siyasi tutsakların çoğunluğunun durumu belliydi; bu, 2 yıllık sürede, pek çok kez ortaya çıkmıştı. Büyük çoğunluk, Hikmet Çetinkaya'ya 89 yılı yaz aylarında yazdığı bir mektupta açıkça dile getirdiği gibi, ki bu mektubun bir bölümü, isim belirtmeden yayımlanmıştı, verilen rızkına rıza gösterme, yani umutsuzluk, yılgınlık, teslimiyet... psikolojisi içindeydi. Bu insanlar, ilk kez ciddi bir sorunları karşısında, kendiliğinden bir araya gelebilmiş ve bu anlamda, bu cezaevinde, bir potansiyel oluşmuştu. Bu potansiyeli zaman yitirilmeden bir eylemlilik süreci içine girilerek, harekete geçirilmeliydi. Bu, duyguların istismarı olmazdı; bu, var olan potansiyeli, doğru bir biçimde değerlendirmeydi. Aksi halde, yani bu potansiyel harekete geçirilemez ise erir giderdi. Bu durumda, 89 başlarında birkaç kez görüldüğü üzere, umutsuzluk, karamsarlık ve çaresizlik içindeki tutsakların bazıları bireysel çıkışlar içerisine girebilirdi. Bunun, hiçbir yararı olmaz, hatta, yöneticilere fiili saldırılar da bulunma gibi çıkışlar olursa, zararı bile olurdu. Ancak, bu potansiyel harekete geçirilirken, şuna dikkat edilmeliydi; bu kez, 'yenilme' söz konusu olmamalıydı. Çünkü, bir kez daha yenilgi tadılırsa, bu yenilgi, var olan psikolojiyi ve halet-i ruhiyeyi daha çok geliştirirdi. Bu durumda, bu cezaevinde, bir daha, kolay kolay insanlar böylesi bir araya gelemez ve harekete geçirilemezdi. Öyleyse, bu kez, 'yengi' tadılmalıydı. Bu, mümkündü. Bunun için zaman uygundu ve geriye, şunlar kalıyordu; kitlesellik, kararlılık, kamuoyu desteği ve doğru eylemin seçimi... Bu anlamda, DAG, doğru bir seçimdi. Ancak, DAG, bir hak alma eylemi değildi; daha çok, bir protesto ve destek eylemiydi. DAG'nin, sorunları çözebilecek bir eylem biçimine dönüşebilmesi için, slogan atma, kapı vurma, sayımı güçleştirme, sayım vermeme, geçici malta işgali vb. eylem biçimleriyle birlikte yaşama geçirilmesi gerekiyordu. Bir başka deyişle, DAG, 'tek' değil, 'temel' eylem biçimi olmalıydı. Hatta, daha tam bir ifadeyle, pek çok eylem biçiminden oluşacak bir bütünün önemli bir parçası olarak ele alınmalıydı. Eğer, DAG'ni kabul etmeyenler ve yaşama geçirmeyenler olursa, ki mümkündü, o zaman, bu tutsaklar doğru bildikleri eylem biçimlerini yaşama geçirmeliler, ama, bütün (cezaevindeki) siyasi tutsakların yaşama geçireceği eylem biçimlerini koordine edecek bir program oluşturulmalıydı. Bu, mümkündü. Ayrıca, çok da iyi olurdu; aynı eylem biçimlerinin, farklı tutsaklarca, farklı zamanlarda yaşama geçirilmesi ve bazı tutsakların, bütün eylemlilik sürecinde 'seyirci' konumunda kalmaları önlenmiş olurdu. Kendisi, bölünmüşlük görüntüsü verecek bir durumun, başarıya ulaşılmasını engelleyebileceğine inanıyor ve ortak sorunların çözümünde, bazı tutsakların 'seyirci', başka bazı tutsakların ise 'bütün yükü omuzlayan' konumunda olmasını doğru bulmuyordu. Her tutsak, kendi yükünü, kendi yüklenmeliydi. Sonra, bu DAG eyleminin, öyle iki-üç tur gibi düşünülmesine katılmıyordu. Çünkü, ülke genelinde, Diyarbakır Cezaevi'ndeki direniş başlayınca gündeme gelen, Gaziantep ve Amasya Cezaevleri'ndeki SAG eylemleriyle büyüyen, diğer cezaevlerindeki ve cezaevleri dışındaki destek eylemleriyle, öncelikle Kürdistan'daki halkın destek eylemleriyle kitleselleşen bir eylemlilik süreci söz konusuydu. Bakanlık, bir biçimde, bu eylemlilik sürecine müdahale edecekti. Bu ise, öncelikle, ilk direnişin başladığı Diyarbakır Cezaevi'ndeki tutsakların talepleri karşısında somut bir tavır içerisine girme biçiminde gündeme gelecekti. İşte, bakanlığın bu tavrı, muhtemelen, yani birebir düzeyinde olmasa da, ki bu da mümkündü, bu cezaevindeki tutsakların çözümünü istediği sorunlar karşısındaki olası tavırlarının ne olabileceğini ortaya koyacaktı. Öyleyse, bu eylemliliğin süresi, Diyarbakır Cezaevi'ndeki direnişin 50'li günlere kadar devam edebileceği ve o günlerde bakanlığın müdahale edebileceği varsayımıyla, Aralık başları, bilemedin Aralık ortaları olarak düşünülmeliydi. Eğer o günlerde, bu eylemlilik süreci, olumlu bir biçimde sona erdirilmezse ve bakanlık bu cezaevi özgülünde işi yokuşa sürerse veya Diyarbakır Cezaevi'ndeki direnişi yenilgi ile sonuçlandırır ve onun devamı olarak, alabildiğine ilgisiz davranırsa, ondan sonrası Allah kerimdi... Yalnız kalınacak ve Diyarbakır Cezaevi'ndeki direnişin bir biçimde sona erdirilmesiyle büyük ölçüde azalacak kamuoyu ilgisi sonrası dönemde, bu cezaevindeki tutsakların büyük çoğunluğunun durumu da bilindiğinden, başarıya ulaşılabileceğinin hiçbir garantisi yoktu. Öyleyse, hemen eylemlilik sürecine girilmeli ve böylece, bir biçimde, ülke genelinde var olan eylemlilik süreciyle bütünleşilmeli idi. Böylece, bu eylemlilik sürecinin oluşturduğu ilgiden ve kamuoyu desteğinden yararlanılmalı ve bu cezaevinin güçsüzlüğü, bunlarla örtüştürülmeliydi. Her geçen gün, aleyheydi...)

     TBKP ve o koğuşta kalan 'örgütsüz-bağımsız' tutsaklar, yeni bir açıklama yaparak, bu DAG önerisini uygun bulduklarını bildirdiler.

     PKK'da ikinci bir yazılı açıklama yaparak, bu DAG önerisine sıcak baktıklarını ve kendilerince, DAG'ne başlayan Ceyhan'daki tutsakların izlediği yöntemin aynının, burada da izlenebileceğini bildirdiler.

     29 Ekim sonrası ilk öneriyi sunmuş olan DY'cuların (P) kesimi de ikinci bir açıklama ile her türlü AG'ne karşı olduklarını bildirdiler.

     PKK, 4 Kasım sabahı, genele bir bildiri dağıtarak, 5 Kasım sabahından itibaren, Ekim başında sundukları 31 maddelik talepler listesi temelinde, SAG'ne başlamayı düşündüklerini ve bu konuda, kendilerine, 4 Kasım akşamına kadar yanıt verilmesini ilettiler.

     İstikrarlı bir çizgi halinde, her zaman olduğu gibi, en son ana, yani herkesin düşünce ve önerilerini ortaya koydukları ana kadar bekleyen DY'cuların (B) kesimi (***), genele ilettiği açıklamasında, yönetimin, 29 Ekim'de yapılamayan açık görüşün yerine yeni bir görüş verilmesi talebimizi bakanlığa ilettiğine ve cevap beklediğine dikkat çekerek, 5 Kasım'da başlayan hafta içinde, yönetim ile görüşülmesini önerdi; görüşlerini, görüşmelerin sonrasında açıklayacaklardı. Çünkü, o görüşmenin pek çok şeyi değiştireceğini düşünüyorlardı. (O günlerde şu görülebiliyordu: Eğer, bakanlık, 29 Ekim Açık Görüşü'nün yerine yeni bir açık görüş izni verseydi, bu cezaevinde, sorun kalmazdı. Pek çok insan, hatta büyük çoğunluk, 89 Ekim-Kasım yenilgisi sonrası gasp edilen hakların kazanılması için, en azından o günlerde, herhangi bir eylemlilik içerisine girmezdi. Yok, o görüşmede, yine olumsuz cevap verilirse, o zaman, bir eylemlilik süreci içine girmekten başka çare olmadığı kabul edilecekti.) Bu öneri, PKK dışındaki siyasi tutsaklarca, ya açıkça kabul edildi ya da sessiz kalınarak onaylandı.)

     PKK'lıların iki koğuşu 5 Kasım sabahı AG'ne başladılar. Ancak, bir gün önce açıkladıklarının aksine, bir kez daha görüş değiştirerek, SAG'ne değil, süresi baştan ilan edilmeyen bir AG'ne başladılar. (Üçüncü koğuş, diğer siyasi tutsaklarla görüşmeleri sürdürmek üzere, o gün AG'ne başlamamıştı.)

     Hafta içinde, yönetim ile yapılan görüşmede de 'olumsuz' bir yanıt alınınca, DY'cuların (B) kesimi, bir açıklama yaparak, DAG'ne 'evet' dediklerini duyurdular. Yalnız, DAG'nin talepleri olarak, PKK'lılar gibi 31 maddelik değil, ana sorunları içeren 4 madde yazılmalıydı. Bu öneri, DAG'ne 'evet' diyen siyasi tutsaklarca kabul edildi.

     DY'cuların (P) kesimi, yeni bir açıklama yaparak, bu DAG'ne katılmayacaklarını ve ilk öneride sıraladıkları eylem biçimlerini, diğer siyasi tutsaklar ile birlikte yaşama geçireceklerini duyurdular.

     TKKKÖ tutsakları, tartışmaların başından beri sürdürdükleri 'görüş bildirmeme', yani 'sessiz kalma' tavırlarına devam ettiler. (Aslında, böyle bir kararları falan söz konusu değildi. Görünüm olarak bu tavır içerisindeydiler.)

     DAG'ne 'evet' diyenler, eylemlilik sürecini şöyle formüle ettiler: Cezaevi, üç gruba bölünecekti. 5 Kasım'da AG'ne başlayan PKK'lılar, ilk grup olarak kabul edilecekti. DH, ÇS, TDY, KAVA, TKP-ML TİKKO, TKP-İS, KUK, SVP, TKP-B, THKP-C ACİLCİLER ve 5 Kasım'da AG'ne başlamayan PKK'lılar, ki bu satırların yazarı da bu grupta yer alacaktı, ikinci grubu oluşturacaklardı. DY'cuların (B) kesimi, TBKP ve bunların koğuşunda yaşayan 'örgütsüz-bağımsız' kabul edilen tutsaklar da üçüncü grubu oluşturacaklardı. DAG'ne 'hayır' diyen DY'cuların (P) kesimi, hiç görüş belirtmeyen TKKKÖ ve bunlarla kalan 'örgütsüz-bağımsız' kabul edilen tutsaklar, eğer eylemlilik sürecinde görüş değiştirirlerse veya görüş değiştirenler olursa, bunlar da üçüncü gruba dahil olacaklardı. Her grup 10 gün AG yapacaktı. Her gün iki kez slogan atılacak, kapalı görüş günleri bir kez kapı vurulacaktı. Her grup 10'ar gün AG yaptıktan sonra, bir durum değerlendirmesi yapılacaktı.

     Bu formülasyon, PKK'lılara sunuldu. Çünkü, onlar kabul etmezse yeni bir formülasyon yapmak gerekecekti.

     PKK'lılar, bu öneriye 'evet' dediler. Ancak, slogan atılmasına ve kapı vurulmasına gerek yoktu. Eğer diğer tutsaklar 'gerek var' diye düşünüyorlarsa, onlar yaşama geçirebilirlerdi; kendileri, bu iki eyleme katılmayacaklardı.

     12 Kasım günü sloganlar atılmaya başlandı.

      Yönetimin AG karşısındaki tavrı ilginçti: İlk günden itibaren çayı yasaklıyordu. Üçüncü gün sabahı, koğuştaki şekeri ve tuzu topluyor ama akabinde, doktor gözetiminde, kişi başına belli miktarlarda vermeye başlıyordu. AG'ne katılanlar da koğuşta kalıyor ve havalandırmaya çıkıyorlardı. Bu, bu satırların yazarının on yıl boyunca katıldığı ve tanık olduğu AG'nin içinde en iyi koşullarda sürdürülen bir AG idi. Bunda, görevli doktorun rolü önemliydi...” (28 Aralık 1990) (1)

     (Devam edecek)

     13.05.2021/Datça/Mehmet Erdal

     (*)Bu yazı, Aralık 1990 tarihinde yazılmış ve cezaevi dışındaki arkadaşlara gönderilmiştir. Oldukça uzun olması nedeniyle 5-6 bölüm halinde yayınlanmaktadır.

     (**) 7. Koğuş

     (***) 9-13. Koğuşlar/Devrimci İşçi

     (1)




Hiç yorum yok :

Yorum Gönder